40’LI YAŞLARDAN İTİBAREN, ERKEĞİN BEYİN SAĞLIĞI…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Kurucu Dekanı-Beyin Cerrahı Prof.Dr.Türker Kılıç, erkeklerin 40’lı yaşlardan itibaren karşılaşabilecekleri beyin hastalıklarını kaleme aldı.

image 44

40’lı yaşlardan itibaren erkeğin beyin sağlığı

40’lı yaşlardan itibaren erkeğin beyin sağlığı konusunda düşünmeyi dört bölüme ayırdım:

Kırklı yaşlar
Beynin cinsiyeti
Beyin-bilim ve değişen ‘beyin’ anlayışı
Kırklı yaşlarda beyin sağlığı

Kırklı yaşlar

Kırkların yaşamın en güzel yaşları olduğuna inananlardanım. Derler ki insan üç kez doğar; ilkinde annesinden, yirmilerinde seçimlerinden ve kırklarında hatalarından.

Elli yaşıma girdiğimde öğrencilerime ‘50 yılda hayattan ne öğrendim?’ konuşması hazırlayıp sunduğumda fark ettim ki 70-80 yaşların konuşmaları çok var ama 50 yaş konuşması yok. Belki 50 yaşındaki insanlar daha yaşayacaklarını kabul ediyor, gelecekte yaşanacak bu uzun yıllarla ilgili tahminlerde bulunmak istemiyorlar. Özellikle 40’lı yaşlarda gözler hep ufukta.

Cerrahlar için de kırklı yaşlar önemli bir dönemdir. Aykut Erbengi Hocam, “Cerrah ilk on yıl ameliyat yapmayı öğrenir, ikinci on yıl kimi ameliyat edeceğini öğrenir, üçüncü on yıl ise kimi ameliyat etmeyeceğini öğrenir” derdi. İşte bu üçüncü cerrahi on yıl 40’lı yaşlarla başlar.

Beynin cinsiyeti

Kadın ve erkek beyinlerinin farklı olduklarına dair yaygın bir kabulleniş vardır. Bu kabulleniş doğrultusunda, yöntem olarak incelenen bütünü (‘insan’ı) parçalara (cinsiyetlere) ayırıp parçaların farklılıkları üzerinden analiz yapan Bacon-Descartes-Newton bilimsel yöntemi, bütün-parça ilişkisini de göz ardı ederek, beynin cinsiyetinin olduğunu öne sürer ve ‘insan beynini’, kadın beyni ve erkek beyni diye ikiye ayırır. Hipotezi bu paradigmaya göre kurguladığınızda sonuçlarınız da bu hipotezi destekler nitelikte olur. Ben de bu kültürün bir üyesi olarak bu kabullenişteydim, aşağıda değineceğim beyin-bilim gelişmelerini yaşayıncaya kadar.

Meslek yaşantısında yaklaşık 20 binden fazla beyni bizzat görmüş bir kişi olarak sadece beyinden o kişinin cinsiyetini anlayamam. Mikroskop altındaki beyin dokusunun da incelenmesi sonucunda da cinsiyet ayrımı yapılamaz. Genetik analiz X ve Y kromozomları tayiniyle ancak bunu yapar, ama bu sadece karaciğer, mide ya da dalağın erkekliği ya da kadınlığı kadar önemli bir cinsiyet tayinidir.

Beyin, yalın biyolojik organ olarak, muhtemelen kadın ya da erkek beyni diye farklılık göstermiyor. Beyni yarattığı zihin ile karıştıran ya da ayıramayan bilimsel yöntem nedeniyle bu hatayı yapıyor olabiliriz.

Beynin yarattığı nörozihin (=connectome) bağlantısallık yapısında bir cinsiyet farklılığı vardır ancak bu insan olmanın ortak bütünlüğünün içinde silikleşebilecek, kültürün önemsediği ve yüklediği kadar keskin bir farklılıktır. Beynin bağlantısallık ağının kodladığı bir üst enformasyon paradigması olarak nörozihin (=connectome) esas olarak epigenetik yani kültürel faktörler ile belirlenir. Örneğin, öğretmenlik eğitimi almış bir erkeğin nörozihninin müzisyen bir erkek nörozihni ya da öğretmenlik eğitimi almış bir kadın meslektaşının nörozihni ile karşılaştırıldığında; hemcinsi olan müzisyenden daha çok benzer eğitimi aldığı kadın meslektaşının nörozihnine benzeyeceği bağlantısallık biliminin sonucudur.

Beyin-bilim ve değişen ‘beyin’ anlayışı

Beyni, bedenin fizyolojik dengesini sağlayan organ olarak tanımlayıp ‘beyin nedir?’ sorusuna biyolojik paradigma içinde yanıt aradığımızda biyolojik mekanizmalar üzerinden giden çok yanıt var. Bu genetik-biyolojik temelli bağlantısallık ağı, Bacon-Descartes-Newton kültürünün çocukları olan bizler için anlaşılması görece kolay olan, netlik hissi veren anlayış katmanı. Bu katmanda, “Beynin yaşlanmasını nasıl önleriz? Hipertansiyon beyin kanamasına yol açar mı? Kolesterol yüksekliği ileri yaşlarda zekayı olumsuz etkiler mi? Beslenme yöntemlerinin hangisi beyni genç tutar?” gibi sorular ve yanıtları var. Bu alan fizyoloji, moleküler biyoloji ve genetiğin esas tutulduğu, sorulara verilen yanıtların deterministik ilkelere göre verildiği; tümdengelim ve tümevarım bilimsel yöntemlerinin esas alındığı kavramların çizdiği bir harita çiziyor.

Diğer yandan özellikle son 5 yılda beyin-bilim alanındaki gelişmeler beynin, bedenin homeostasis=fizyolojik denge halini sağlayan organ olmanın ötesinde zihin yaratan bir organ olduğu tanımını oluşturdu. Beynin enformasyon işleyen bağlantısallık yapısının ve özellikle bu ağsal yapının matematiği anlaşıldı.

Beyin-bilimciler olarak 2010’lu yılların başlangıcında, 100 milyar nöron ve 100 trilyon bağlantısallık (sinaps) yapısı ile en etkin bilgi işleyen sistemin beyin olduğunu düşünüyorduk. Oysa bağlantısal bütünsellik adını verdiğimiz bilim yöntemi nörobilim alanının önderliğinde geliştikçe ve bu yöntem, yaşamın bağlantısal yapısına uygulanabilir hale gelip sonuçlar alındıkça en etkin bilgi işleme sisteminin insan beyni değil, yaşamın kendisi olduğunu anladık. Yani beyin, varlığın yaşam ağının bağlantısallığı içerisinde ‘varoluşunu’ sağlayan zihni oluşturarak, yaşantı yaratma sürecinin, yaşamın bağlantısallığıyla entegrasyon sürecinin bilgi işleme organı olarak tanımlanır oldu.

Burada iki tür ‘beyin sağlığından’ bahsetmek zorunluluğu doğuyor. Bacon-Descartes-Newton Biliminin oluşturduğu, günümüz dünya uygarlığını esasta yaratan kültürünün ‘biyolojik nitelikli beyin’ sağlığı kavramı ile Bağlantısal Bütünsellik Biliminin (Connectome-Laniakea-Epigenetik) oluşturduğu ve yakın geleceğin olası kültür seçeneklerinden-değişimlerinden biri olacağı görülen ‘Yaşamdaşlık Kültürünün’ ‘bilgi işleyen ağsal yapılı bir sistem olarak beyin’ sağlığı farklı nitelikler taşıyor.

Var olan uygarlığımız insanlığın yaratabildiği en üst düzey nitelikleri taşır. Ben, insanın yaşam süresini neredeyse 30-40’lardan 80’li yaşlara ulaştıran, 7,5 milyar insanı dünyamız üzerinde besleyebilip yaşayabilmesini sağlayan ‘Bacon-Descartes-Newton’ kültürünün sonucu olarak var olan günümüzün yorgun uygarlığına takdirle ve şükranla bakıyorum. Ancak ‘yaşamın insan için’ olduğu kabullenişi üzerine inşa edilen, ‘birlikte var olmayı değil de sahip olmayı’ hedefleyen uygarlığımızın, dönüşüme gerek duyduğunu, en sabırlı öğretmen olan ‘yaşam’ın yeni korona virüs salgını ile bize bunu anlatmaya çalıştığını düşünüyorum.

‘Sahip olmak’ uygarlığının dönüşüm dönemiyle kesişen ömürlerimizde, 40’lı yaşlılar, gelecekte yaşayacağımız yaşam biçimleri konusunda seçimler yapacak. Bu seçeneklerden biri bağlantısal bütünsellik bilimsel yönteminin kültürel sonucu olabilecek, “yaşamdaşlık”tır.

Yaşamdaşlık anlayışında yaşam insan için değil, insan yaşam içindir ve yaşam hiyerarşik yapı içermeyen, iç içe var olan kodlama sistemlerinden oluşur. Yaşamın yapıtaşı atom değil enformasyondur ve yaşamın bütünlüğünü oluşturan enformasyon işleyen sistemler hep yeni ağlar oluşturarak yeni bilgi örüntüleri yani ‘zeka’ oluştururlar. Beyinde plastisite adını verdiğimiz bu yeni nörozihin ağları oluşumunun genetik düzeydeki adı mutasyon, genel anlamıyla enformatik terminolojide de autopoiesis (=özyaratım, kendi-yapılanma)’dir.

image 45

Kırklı yaşlarda beyin ve nörozihin (Connectome) sağlığı

Kırklı yaşlarda beyin sağlığını, bilimsel yöntemdeki değişiklikler doğrultusunda ana hatları ile iki kümeye ayıralım:

a- Biyolojik organ olarak bedenin sağlayan bu organik yapının genetik, biyolojik hastalıkları
b- Beynin yaşantı üretebilme becerisindeki hastalıklar

Aslında nörozihin, biyolojik anlamda beyni de kapsar. Hastalık tanımını da burada yeniden gözden geçirmek gerek. Bağlantısallık bilimine göre hastalık yaşantı üretememe ya da yaşamın akışına uyumlu yaşantı üretememe durumu olarak tarif edilmeli. Sözgelimi 2-3 yaşında, çevresiyle iletişimi sorunlu bir çocukta, sorun biyolojik nitelikte, beynin işitme sinirindeki yapısal bir hastalık olabilir, işitmenin sinir yolları sağlam ama otizm gibi bir bağlantısallık hastalığı olabilir ya da ailedeki şiddetli sorunlara karşı çocuğun geliştirdiği bir savunma olabilir. Birinci ilk gruba, diğerleri ikinci gruba örnektir.

Yaşamın akışına uyumlu varoluşu üretememe, beynin yapısal bir sorununa bağlı olabilir. Örneğin bir anevrizma kanaması sonrasında gelişen beyin dokusu yıkımına bağlı konuşma yetisinin sözgelimi yaklaşık 100 kelimeye sınırlanması bozukluğu ve bunun sonucunda oluşan yaşantı oluşturma engeli daha kolay anlaşılır. Ama içinde bulunulan kültür ağında çoğu zaman kişinin ya da onun adına başkalarının yaptığı yanlış seçimlerin sonucunda sözcük dağarcığının 100 kelimeyle sınırlı kalması da nörozihnin bir bağlantısallık hastalığı olarak kabul edilmelidir. Sebep- leri çok farklı da olsa konnektomun yapısal niteliği açısından benzer ‘enformasyon işleme hastalıkları’ olarak düşünülebilirler.

İşte daha çok yaşam dediğimiz enformasyon ağı içindeki varoluş seçimlerine bağlı ‘nörozihin=konnektom sağlığı’ 40 yaşın, belki de, yaşam kalitesini belirleyen en önemli sağlık alanıdır. Ne demiştik ‘İnsan üç kez doğar: İlkinde annesinden, yirmilerinde seçimlerinden ve kırkla- rında hatalarından’. Bunu düzeltelim, çünkü kırklı yaşlarda çağdaş insan artık daha çok kendi seçimlerini yapabilir hale gelmiştir: ‘İnsan üç kez doğar: İlkinde annesinden (genetik), yirmilerinde kültürün kendisi için yaptığı seçimlerden (epigenetik) ve kırklarında kendisinin yaptığı se- çimlerden (bağlantısal bütünsellik içinde varoluş)’.

Bacon-Descartes-Newton kültürünün kırk yaş insanı çoğu zaman yaşam kalitesini artıracak yöntemleri, daha bilinir olarak gözüken biyolojik anlamdaki beyin dokusu sağlığında arar. Oysa yanıt beyin dokusu sağlığından ziyade, enformasyon işleyen bir sistem olarak yaşam ağının içinde var olup yaşantı üreten zihin bağlantısallığında olabilir. Beyin sağlığı için, beynin erken yaşlanmasını önlemek için öneri isteyenler mesela, ‘Covid-19’a karşı kelle-paça’ ya da ‘zeki kalmak istiyorsanız Omega-3’ tarzında hazır reçete arayışında olabilirler, çünkü neo-liberal kapitalist ekonominin global tüketicileri olarak ‘sahip olma’ isteğimizi körükleyenlerin ‘aydınlattığı’ yerde arayıştayız. (Bağlantısal bütünsellik bilimsel yöntemi ve onun geliştirmekte olduğu yaşamdaşlık kültürü belki bize yanıtları nerede arayacağımızı gösterebilir.)

Beyin Dokusunun Yaşlanma Süreci ve Bununla İlişkili Hastalıklar konusunda yararlı olduğuna inandığım Türkçe yayınların kısa içeriklerini sizlere sunuyorum:

1) Yaşlanma ve Yaşlılıkla İlgili Nörolojik Hastalıklar (Keskin ve ark., 2016)

Meslektaşlarım Ahmet Onur Keskin, Gülgün Uncu, Anıl Tanburoğlu, Demet Özbabalık Adapınar’ın 2016 yılındaki derlemeleri yaşlanma, yaşlılık, demans, Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, inme anahtar kelimeleri konusunda ve aşağıdaki özetle yazılmış.

Yaşlanma, karmaşık bir biyo-psiko-sosyal süreçtir. (…) Yaşlılıkta, nörodejeneratif hastalıkların ve inmenin insidansı artar. (…) Yaşlının kognisyonunda eskisine göre fark edilen bir azalmanın, yaşlılığın normal bir sonucu mu yoksa Alzheimer hastalığı gibi bir nörodejeneratif hastalığın erken belirtisi mi olduğunu cevaplamak giderek daha önemli hale gelmektedir. Bu derlemenin amacı, yaşlılık ve yaşlılığın sinir sistemi üzerine olan etkilerini özetlemek ve yaşlılıkta belirgin olarak insidansı artan hastalıkları belirleyip, bu hastalıkları genel bir bakış açısıyla değerlendirmektir.

2) Beyin Yaşlanmasının 16 Sebebi (CNNTürk, 2016)

Bu yazıda beyin sağlığı konusunda ‘hap bilgi’ arayışındakiler için Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ Hocanın güzel özetleyip sunduğu 4’ü genetik 16 risk faktörünü bulacaksınız.

“1. Ailenizde Alzheimer hastalığı ya da herhangi bir türden bunama (demans) hastası varsa!

2. Alzheimer, demans ya da bunama ile ilgili yapılan genetik testlerde annenizden ya da babanızdan gelen 19. kromozomunuzun hastalık taşıdığını söyleyen tek APOE4 ya da her ikisinden gelen çift APOE4 gen parçacıklarınız varsa!

3. Ailenizde uzun yıllardan beri tedavi görmekte olan bir şizofreni ya da depresyon hastası varsa!

4. Şizofreni, depresyon, tanıları aldıysanız!

5. Bilinç kaybına neden olan tek, bilinç kaybına neden olmasa da birkaç kez kafa travması yaşamışsanız!

6. Uzun zamandır alkolle aranız iyi ise!

7. Sigara içiyorsanız!

8. Şeker, tansiyon ve yüksek kolesterolünüz varsa!

9. Eğer kalp hastasıysanız ya da bir kalp atağı geçirmişseniz!

10. Bir beyin damar hastalığı geçirdiyseniz!

11. Tiroid beziniz yeterli çalışmıyorsa!

12. Kansızlık varsa ve kanınızda B12 vitamini düşükse!

13. En az haftada 2 kezden ortalama olarak da 30 dakikadan az egzersiz yapıyorsanız!

14. Tuz ve karbonhidrattan zengin besleniyorsanız!

15. Çalıştığınız işte ya da evde yeni şeyler öğrenmiyorsanız!

16. Okula gitmediyseniz ya da okulu bitirdikten sonra kitap sayfası açmamışsanız!

Beyninizin erken yaşlanmasına göz yumuyorsunuz.”

3- Predicting mortality from 57 economic, behavioral, social, and psychological factors. (Mortalitenin 57 ekonomik, davranışsal, sosyal ve psikolojik faktör ile tahmin edilmesi) (Puterman ve ark., 2020)

Bu yazıyı hazırladığım günlerde, “En az 6 yıl takipleri sonucunda kaybedilen 13.611 kişinin, vefat nedeni ne olursa olsun, ölümleriyle ilişkili olabilecek 57 ekonomik, davranışsal, sosyal ve psikolojik faktörün” araştırıldığı önemli bir çalışma yayınlandı. (Bu 57 faktörün etkilerini gösteren tablonun tamamının Türkçeleştirilmiş halini Prof. Dr. Murat Binbay’ın kitabında sunuyorum.)

Bu yazıda en olumsuz faktörler olarak şunlar saptanmış (sırasıyla):

• Sigara içmek
• Boşanmış olmak
• Aşırı alkol tüketimi
• Fakirlik
• İşsizlik
• Geçmişte sigara kullanmış olmak
• Yaşamdan yeterince tat alamıyor olmak
• Hiç evlenmemiş olmak
• Gıda yardımı geçmişi
• Yaşama karşı olumsuz tavır
• Aile fertleri ve çocuklarla olumsuz ilişkiler

Kırklı yaşlar ve sonrasının tatminkar geçebilmesinin nasıl mümkün olabileceğini bir nörobilimci gözüyle sunmaya ve sizleri bağlantısal bütünsellik bilimini ve yaşamdaşlık kültürünü seçmeniz için beyin ve nörozihin sağlığı üzerinden ikna etmeye çalıştım.

İnsanoğlu aydınlanma ile ‘birey’ olmayı, ulus devlet ile ‘yurttaş’ olmayı, sonra vergi ödeyen ‘vatandaş’ olmayı, neoliberal kapitalizm ile ‘global tüketici’ olmayı öğrendi. Uygarlığımızın geldiği kavşak döneminde de seçeneklerden biri ‘yaşamdaş’ olmayı öğrenmesi.

Yaşamdaşlığın; merak, iyilik ve yaratıcılık üçlüsü üzerinden Spinoza’nın anlamak ve bilmek sevincine uzanan akıcılığının (Balanüye, 2017); dönüşmek zorunda olan uygarlığımızın, sahip olmak için çok çalışkan ve çok zeki olmak düsturunun üzerine eklemlenmesini dilerim.

KAYNAK : https://www.herkesebilimteknoloji.com/

PROF. DR. TÜRKER KILIÇ

image 47

Prof. Dr. Türker Kılıç; beyin cerrahisi profesörüdür. Hacettepe, Marmara ve Harvard
Üniversitelerinde eğitim alan Dr. Kılıç; bilim doktorasını ise anatomi alanında tamamlamıştır.
Prof. Kılıç 2015 yılında Avrupa Bilim ve Sanat Akademisine seçilmiştir. 2012 yılından
beri Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Kurucu Dekanı olarak eğitim ve araştırma
çalışmalarını sürdürmektedir. Prof. Kılıç, başta Harvard Tıp Fakültesi, Yale, Milano Politeknik
ve Johns Hopkins Üniversiteleri olmak üzere 10’dan fazla üniversitede konuk öğretim
üyesi olarak ders vermiştir. Kılıç, 100’ün üzerinde mesleki başarı ödülüne layık görülmüş olup,
bu ödüller arasında 1999’da aldığı Avrupa Beyin ve Sinir Cerrahisi Derneği Bilimsel Araştırma
Ödülü ile 2001 ve 2005’te aldığı Amerikan Beyin ve Sinir Cerrahisi Dernekleri Birliği’nin
Tümör Araştırma Ödülleri bulunmaktadır. Dr. Kılıç 2019 Mayıs ayında Dünya Bilim ve Sanat
Akademisi üyeliğine aday gösterilmiştir. H-indeksi 34 olan ve 200’ün üzerinde bilimsel yayını
3.800+ atıf almış olan Dr. Kılıç, çeşitli Beyin Ameliyatı Yöntemleri ve Beyin Tümörlerinde
kullanılan Glivec isimli ilacın buluşuna önemli katkı sahibidir. Türkiye’de Gamma-Knife Işın
Cerrahisi, Tümör Bankası, Ameliyathane MR tekniği uygulamalarını ilk başlatanlardandır.
Bilimsel araştırmaları yanında, Tıp Eğitimi ve Bilim Eğitimi konularında çalışmakta olan Prof.
Dr. Türker Kılıç’ın bilim ve bili eğitimi konulu konuşmaları internet üzerinden 10 milyondan
fazla kişi tarafından izlenmiştir. Dr. Kılıç, 2020’de kurulan İstanbul Nörolojik Bilimler
Enstitüsü’nün de (Nöro-İstanbul) kurucu başkanı ve Şubat 2021 Ayrıntı Yayınlarından
yayımlanan Yeni Bilim: Bağlantısallık, Yeni Kültür: Yaşamdaşlık başlıklı kitabın yazarıdır

Kaynaklar:

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
40’LI YAŞLARDAN İTİBAREN, ERKEĞİN BEYİN SAĞLIĞI…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!