Pazar Sohbetlerimizin bu haftaki konuğu şair Ruhi Türkyılmaz.
Bugüne kadar şiir, öykü ve roman dallarında birçok eser verdiniz. Yazarlık serüveniniz boyunca kendinizi en çok hangi türe yakın hissediyorsunuz? Bu hissi siz de uyandıran asıl itki nedir?
Sevgili Cumalı Yardım,
Birçok söyleşide sizin sorularınıza benzer sorular yanıtladım, sizin özgün sorularınıza size özgün yanıtlar vermek isterim. 1950 yılında ortaokula başlamak için Ankara’ya gittiğimde yazın yaşamına başlayacağımı bilmiyordum. O yıllarda aile bireylerime ve arkadaşlarıma yazdığım duygusal mektuplar şiirleşiyordu. Ortaokulun duvar gazetesinde yayımlanan şiirlerimi hocalarım okuyordu. 1953 yılında Yüce Atatürk’ün naşi, Ankara Etnografya Müzesinden alınıp görkemli uluslararası bir törenle Anıtkabre götürülürken törene katılan okulumuzun müdürü, koluma öğrenci basın sözcüsü yazılı kırmızı bir bant taktı. Bu önemli günde benim yazın yaşamım başlamış oldu. Roman ve şiirlerimi o yıllarda, öykü- deneme ve köşe yazılarını daha sonraki yıllarda yazmaya başladım. Şiirle başlayan yazarlık serüvenim Ankara Gazi Lisesinde hocalarım Cahit Külebi ve Arif Nihat Asya tarafından övgüler alınca şiir, yazarlığımın öncüsü oldu. Öyle ki yazdığım düz yazılarda şiirin etkisi olduğu gözden kaçmıyordu. Sanki diğer türlerin ötesinde şiirin güzel sanatlara yakınlığı benim duygusal sezgilerimle daha çabuk kaynaşıyordu. Bu nedenle yazın yaşamım ilkönce şiirle donatılmıştır.
Öykü ve romanlarınızdaki yaşanmışlıklar okuru kendi yaşanmışlıklarına götürüyor. Yani bir anlamda aslında okur kendisiyle ve yaşadığı çevreyle yüzleşiyor. Siz bunları yazarken neler hissediyorsunuz?
Bu bizim gerçekçiliğe yakın duruşumuzun sonucudur. Yazar olmanın amacı düşündüklerini yazın türlerinden biriyle yazıp okura sunmaktır. Yeri gelmişken yazın türleri arasına çok keskin sınırlar koymadığımı da belirtmek isterim. Yazarlığın değişmeyen iki kaynağı vardır, yazar bu kaynaklardan beslenir. Bunlardan biri gözleme dayalı yaşanmışlıklar, diğeri yaratıcı kurgulardır. Yazar bu iki kaynağı kullanırken okurun nabzını da tutmak ister. Okurun yaşantısına uygun ürünler daha çabuk kabul görür. Ancak yazmanın bir sanat, yazılanın bir sanat eseri olduğunun bilincine varan yazarlar sanatsal söylemleri göz ardı etmezler. Okuru kendisiyle yüzleştirmek bence yeterli değildir, okura kendinde olmayanı da vermek gerekir. Bu bağlamda yazdıklarımızın bilinçlendirici düzeyde olması da önemlidir. Yaşadığımız çevrenin yaşam düzeninden başka daha çağdaş, daha özgür yaşam düzenlerinin olduğunu da okura vermenin yazarın görevi olduğunu düşünüyorum.
Türkiye ve Almanya arasında sürüp giden yaşamınızda en çok neyi ve nereyi özlüyorsunuz. Bu ikili yaşam yazın dünyanızı ne şekilde etkiledi/ etkiliyor?
Türkiye ile Almanya arasında sürüp giden yaşantımızda doğa ve anayurt olarak Türkiye vazgeçilmezimizdir. Genel bir söylemle iki ayrı ülkede yaşamanın kazanımları, kayıplarından daha çoktur. Bu nedenle ben hem oralı, hem de buralıyım. Anadilden uzaklığın eksilerini başka bir dili konuşmanın rahatlığı tamamlıyor. Bu da bilgi ve kültür donanımı olarak yapıtlarımıza yansıyor. Almanya’da iken anayurdu düşlüyoruz, anayurtta oryantal düzen kısınca özgürlüğü, bir uçuş mesafemizde olan Almanya’ya dönüyoruz. Bu anlamda tek kimlik bana ve yapıtlarıma dar geliyor diyebilirim.
Adınıza verilen önemli bir şiir ödülü var: Ruhi Türkyılmaz Şiir Ödülü. Ruhi Türkyılmaz şiir ödülü aklınıza nereden geldi? Böyle bir düşüncenin oluşmasının asıl nedeni nedir? Bu ödül zamanla edebiyat dünyasında saygınlığı olan bir ödül oldu. Bunu neye borçlusunuz?
İzninizle bu soruya adınıza şiir ödülü vermek nereden esinlendi, diyerek yanıt vereyim.
Adımıza Ruhi Türkyılmaz şiir ödülü konması benim değil, yazın sanatçılarının bir buluşu ve değerlendirmesidir. Almanya ile Türkiye arasında kurduğumuz sanat köprüsüne tanıklık eden sanatçılar, sınırların ötesinde sıradanlığı aşan çalışmalarımızı yerinde gördüler. Bu çalışmaların adımıza bir şiir ödülü konacak kadar değerli olup olmadığı onların düşüncesidir. Kıyı Edebiyat ve Sanat Dergisini çıkaran Ahmet Özer ve yazın dostları bu konudaki düşüncelerini bana ilettiler.
Önceleri yaşayan bir sanatçı adına ödül koymak bana etik gelmedi. Bu görüşüme karşın, bunun birçok örneği olduğunu isimler sayarak bana anlattılar. Ruhi Türkyılmaz şiir ödülünün başlangıç noktası bu oldu. İyi ki de olmuş, bu ödülü alan birçok genç şairi Türk yazınına kazandırmış olduk.
Adımıza şiir ödülü koyan sanatçılar, Öncelikle bizim Türkiye’de başlayan yazın yaşantımızın, sınırların ötesinde anadilimiz Türkçe’nin gelişmesine katkıda bulunmamızdan etkilendiler. Almanya’da yaşadığım Leverkusen kentinin Yabancılar Kültür Müdürlüğü bir kitabımızı Almanca ve Türkçe yayımlamıştı.
Ayrıca TRT’nin öykü ödülünün bize verilmiş olması, Edebiyat ve sanat alanındaki bilgi birikimlerimizi kurduğumuz Evrensel Kültür ve Sanat Derneğinde yaptığımız etkinliklerle Almanya’daki Türk toplumuna ve Almanlara sunmuş olmamız, onlar için bir ayrıcalıktı. Başkanlığını sürdürdüğüm derneğimizde şair ve öykücülerin yetişmiş olması başarılarımızı ve hedeflerimizi yükseltmişti. Almanya’nın Duisburg kentindeki Fakir Baykurt Edebiyat İşliğindeki aktif üyeliğimiz, basılmış şiir, roman ve öykülerimiz, 20 yıl boyunca gazetelerde yayımlanan çağdaş köşe yazılarımızla sanata verdiğimiz hizmetlerin ve çağdaş düşüncelerimizin bizim dışımızdaki sanatçılarda bıraktığı izlerin bir tezahürü olarak bu ödül fikri gerçekleşmiştir. Kıyı dergisi kapandıktan sonra seçici kurul üyelerimiz değişmiş. Ödül, Ruhi Türkyılmaz Sanatevi Ödülü olarak verilmeye devam etmiştir.
Şiir adına, edebiyat adına Ruhi Türkyılmaz şiir ödülü önemli bir ödül olarak veriliyor. Bu ödülün geleceği ile ilgili. ya da buna kardeş öykü veya resim ödülü verme gibi bir düşünceniz var mı?
Verilmeye devam eden Ruhi Türkyılmaz Şiir Ödülünün yasal bir dayanağı olması önemlidir. Bu konu Ruhi Türkyılmaz’ın sanat varlıklarının tümünü ilgilendirmektedir. Trabzon’da kamu yararına hizmet veren Sanatevimiz, yakında hizmete girecek Edebiyat ve Sanat Müzemiz de yasal bir kimlik kazanmalıdır. Başlangıçta bir öykü ödülünden söz edilmişti ancak bu gerçekleşmedi. Başka bir ödül söz konusu değildir. Çünkü hedef çıtamızı müze seviyesine yükseltmiş bulunuyoruz.
Şiir yarışmasının devamlılığı ve Ruhi Türkyılmaz sanat evi gibi durumlar için bir vakıf kurmayı daha önceden düşündünüz mü, ya da düşünüyor musunuz?
Tüm sanatsal çalışmalarımın kalıcı olması için yasal bir kurumlaşmanın gerçekleşmesi acil düşüncemdir. Bunun en kısa zamanda gerçekleşmesi gerekiyor. Bu bir vakıf mı olur ya da aynı konuda hizmet veren devletin ve belediyelerin kurumlarından biri mı olur, bu bağlamda yetkili makamlara henüz bir girişimde kovit salgını nedeniyle bulunamadık. İlerlemiş yaşımıza sığdırmaya çalıştığım sanatsal ve kültürel girişimlerimi bir an önce bitirilip güvenli bir statüye kavuşturup ülkenin hizmetine sunmak en son hedefimdir.
Doğduğunuz köyde bir müze kurdunuz açılışı salgın nedeniyle ertelendi. Bu Müze fikrini ve oluşumunu kısaca anlatır mısınız?
2018 yılında ailemizden gençlerin yaptığı Türkiye’yi tanıma gezisine katıldım. Bu gezide Türkiye’nin milli parklarını, tarihsel kalıtları, dinsel tapınakları, müzeleri, yeraltı kentlerini, kervansarayları, peribacalarını ve kaya mezarları yerinde gördüm. Anadolu’nun bu kültür mirasından çok etkilendim, Gördüm ki taşlar ve taşlara yazılanlar binlerce yıl öncesini bugüne ve geleceğe taşıyor. Anadolu’nun birçok bölgesinde bulunan kaya mezarlar, peribacaları ve kervan saraylardan derecesiz etkilenmiştim. Ülkemizde binlerce yıl önce yaşayan uygarlıklardan bize kalan eserlerin benzerini gelecek nesillere bırakma olgusuyla bir rüyayı gerçekleştirmeyi düşündüm. Araklı’nın Pervane mahallesindeki baba evimiz bir kayanın dibindeydi. Bu kayada tahminen yerden on metre yüksekte bir oyuk vardı. Ben çocukken babamın arı kovanları burada bal yapıyordu. Bu kayanın içine granit taşlarından Ruhi Türkyılmaz Edebiyat ve Sanat müzesi yaptım. Dizelerimi yüzyıllar sonraki nesillere, ülkenin sanat ve kültürüne armağan etmek istedim. Bunun geçmişi geleceğe taşıyan tek çıkar yol olduğunu düşündüm.
Son olarak: Trabzonlulara kendinizi anlatmak isterseniz neler söylemek istersiniz? Bu da bir iç döküş olsun tarafınızca.
Bizi Avrupa’dan doğum yerimiz olan Pervane’ye kadar uzanan etkinlik alanımızda yazdıklarımız ve sanat için yapmaya çalıştıklarımız anlatıyor sanırım. Karadenizliler ilklere imza atan insanlar olarak bilinirler. Bir yazarın yöre halkından ziyade ülkeler düzeyinde anlatılması önemlidir. Bu toplumun sanatçıya verdiği değer ölçüsüyle ölçülür. Bizi anlamak isteyenler yazdıklarımızı okursa, sanat ve kültüre yaptığımız katkıları yerinde görürlerse sözü kitaplara, sanatı taşlara işlediğimizin farkında olurlar. Benim iç dökmeme gerek kalmaz sanırım.
Son sözümüz bu olsun Sevgili Cumali Yardım.