Röportaj: Muhammet Furkan Uzun
‘’Futbol Sohbetleri’’ röportaj dizimizin bu haftaki konuğu ‘’rüzgarın oğlu’’ Orhan Çıkırıkçı oldu.
90’ların ortasındaki efsane Trabzonspor takımının özel isimlerinden biri,Trabzonlu olmayan Trabzonsporlu sembol isimlerin başında gelen, 11 sezon terlettiği Trabzonspor formasıyla uluslararası arenada Lyon ve Aston Villa zaferleri başta olmak üzere pek çok zafer yaşayan, Türk futbolunda ve Trabzonspor tarihinde büyük bir iz bırakıp adını kulüp tarihine altın harflerle yazdıran ”rüzgarın oğlu”, Orhan Çıkırıkçı’yla dünü, bugünü ve yarını konuştuk.
53 yaşındasınız ve bugüne kadar çalıştığınız takımlarda yardımcı antrenör olarak görev aldınız. Futbol adamı Orhan Çıkrıkçı’nın hedefi, hayali nedir?
1967 Lüleburgaz doğumluyum. Futbol hayatımda uzun yıllar Trabzonspor’da oynadım. 2002’de futbolu bıraktım. Bir sene Güney Kore’de, daha sonra Trabzonspor’da, Kayseri’de, Akhisar’da, Karabük’te pek çok takımda görev aldım. Son olarak İstanbulspor’da Fatih Tekke ile beraber çalıştım. Türkiye’de yardımcı antrenörlere değer verilmese de hedefim Türk futboluna katkı sağlamak. İnşallah bunu başarırız. Futbolu ve futbolculara bir şeyler öğretmeyi seviyorum.
‘’Bundan sonra da Fatih Tekke ile beraberiz’’
En son İstanbulspor’da görev aldınız. Ayrılış süreciniz nasıl gelişti? Kariyerinize nasıl devam etmeyi düşünüyorsunuz? Bundan sonra da Fatih Tekke ile beraber mi olacaksınız?
İstanbulspor’da daha önce de görev almıştık ve başarılı bir dönem geçirdik. Ancak Fatih Tekke ile başkanımızın görüşmeleri sonrasında ayrılığın daha doğru olacağı kanısına vardık. Birtakım fikir ayrılıkları yaşandı. Evet Fatih ile beraber olmayı düşünüyorum ve istiyorum. Ancak tabi hayat ne getirir bilemiyoruz. Bundan sonra inşallah daha iyi takımlara gideriz.
‘’Play off maçlarında takımın başında olmak isterdik’’
Sizin de katkılarınızla İstanbulspor sizden sonra lige yükselmeye çalıştı fakat başarılı olamadı. Play off maçlarını izlerken kendi kendinize ‘’biz orada olsaydık takımı çıkarırdık’’ şeklinde düşündünüz mü?
İstanbulspor’un başarılı olmasını isterdik. Ecmel Sarıalioğlu ve İstanbulspor’u seviyoruz. Ancak oraya kadar getirmişken o noktadan sonra da takımın başında olmayı arzulardık. Bizim yerimize gelen antrenöre de haksızlık etmek istemem. Fakat biz ayrılmadan önce Covid-19 testi pozitif çıkan birçok oyuncu vardı. Biz bu durumun sorununu yaşadık.
‘’Trabzonspor bana kimlik verdi’’
Trabzon şehrinin ve Trabzonspor’un Orhan Çıkrıkçı’ya verdiği en önemli şey nedir?
Trabzonspor bana bir kimlik verdi. Bu kimlik sayesinde gittiğiniz her yerde ‘’Trabzonsporlu Orhan’’ olarak anılıyorsunuz, bu kimlik sayesinde rahat bir şekilde seyahat edebiliyorsunuz. Trabzonspor, bize büyük bir kimlik verdi.
‘’Trabzonspor özel olduğumu hissettirdi’’
Trabzonlu olmayan Trabzonspor efsanelerinden birisiniz. Yatırımlarınızı da Trabzon’da yaptığınızı biliyoruz. Trabzonspor hem futbolculuk hem de antrenörlük döneminizde size özel olduğunuzu hissettirdi mi?
Evet tabi. Hatta bir anımı anlatayım. 2010 yılında Almanya’da oynanan Almanya-Türkiye maçı için İstanbul takımlarında oynayan eski futbolcularla beraber Berlin Olimpiyat Stadyumuna gitmiştik. Orada beni gören Trabzonlular, Trabzonsporlular bana ilgi gösterdi, kalacak ve gezilecek yerler konusunda yardımcı oldular. Yanımdaki İstanbul takımlarında oynayan eski futbolcu arkadaşlar da bana şöyle dedi ‘’ Ya Orhan biz de büyük takımda oynadık ama böyle ilgi görmüyoruz’’ Trabzonspor taraftarları, takımlarında oynayan futbolcuları, kardeşi gibi görüyor.
Trabzonspor sağ olsun bunu her zaman yaptı. Futboldan kazandığım tüm parayı Trabzon’a yatırdım. Orada evim ve iş yerim var. Bunları hep Trabzonspor sayesinde yaptım. Trabzon şehrindeki insanların bakış açısı çok hoşuma gidiyor. Bana her zaman yeni bir transfermişim gibi davranıyorlar. Hiçbir zaman kötü bir durumla karşılaşmadım. Türkiye’deki diğer 3 büyük takım Trabzonspor gibi uzun yıllar şampiyon olamasalardı acaba kulüplerinde nasıl bir baskı olurdu? Futbolcular üzerinde nasıl bir baskı olurdu? Her sene nasıl kavgalar çıkardı? Merak ediyorum. Trabzonspor taraftarı hala sabrediyor, hala umutla bekliyor. Bu bakımdan onlara saygı duyuyorum
‘’Trabzonspor’dan ayrılmamı Özkan Sümer Hoca İstedi’’
Trabzonspor’da en çok forma giyen futbolculardan biri olmanıza rağmen futbolu ikinci ligde yer alan Akçaabat Sebat’ta bıraktınız Orhan Çıkrıkçı gibi üst seviyelere alışkın bir ismin futbolu ikinci lig takımında bırakması biraz şaşırtıcı. Futbolu Trabzonspor’da bırakmayışınız sizin bir tercihiniz miydi? yoksa Trabzonspor kulübünün o günkü yönetimi mi sizi buna itti? Bir kırgınlığınız var mı?
Kırgın değilim ancak üzülmüştüm. O dönem Sadi Tekelioğlu teknik direktör, Özkan Sümer de başkandı. Özkan Hoca benimle çalışmak istemediklerini söyledi. Ben takımda bir sene daha kalmak istiyordum. Özkan Sümer bana, ‘’Seni kadroda düşünmüyoruz jübile yapalım’’ dedi. Ben de bir sene daha futbola devam etmek istediğimi söyledim. Özkan hocaya ”Belki sakat, cezalı olur, ihtiyaç olur oynarım” dedim. O da bana ”Seni kim oynatacak? Ben buradayken sen oynayamazsın” dedi. Aramızdaki samimi ilişki nedeniyle bana takılıyordu. Özkan hoca bana ”O zaman altyapıda antrenmanlara çık” dedi. Ben de bunu kabul ettim. O dönem Sebat’ın başında rahmetli Kadir Özcan hocamız vardı. Başkan da aile dostum Selami Yardım’dı. Transfer dönemi açıldığında ‘’Orhan başka yere gideceğine gel buraya bir sene bizim çocuklara yardım et’’ dedi.
Özkan Sümer ile ilişkimiz oynayıp oynamamak veya takımda kalıp kalmamakla sınırlı değil. Takımdan ayrıldıktan sonra da Özkan hocayla ilişkimiz devam etti. Bu tür şeylere çok fazla takılan bir insan değilim. Herkesin kendine göre bir düşüncesi vardır. Siz çok faydalı olduğunuzu düşünürsünüz ama karşı taraf daha farklı düşünebilir. Bana göre yanlıştı. Onlara göre doğru olabilir. Bunu kamuoyu değerlendirmeli. Bu camia küçük bir camia, Trabzonspor’a kimsenin zarar vermesini istemem. Bu Orhan’da olsa Ogün’de olsa Hami’de olsa kimsenin Trabzonspor’a zarar vermesini istemem.
Malatya ve Konya’dan teklif almıştım. Ben de aileme yakın olmak ve Trabzon’da kalmak için Sebat’ın teklifini kabul ettim. İyi ki de kabul etmişim. Hatta Sebat’taki ilk günlerimde enteresan bir anım oldu. Adana Demir’e maça gidecektik. Arkadaşlarla kulüpte otururken ‘’maça nasıl gideceğiz’’ diye sordum. ‘’Erzincan aktarmalı’’ dediler. ‘’ Erzincan aktarmalı uçak yok ki nasıl gideceğiz’’ dedim. ”hocam yer uçağıyla gideceğiz’’ dediler. ‘’Nasıl yani anlamadım’’ dedim ‘’biz her tarafa otobüsle gidiyoruz’’ dediler ‘’yapmayın ya 12 yıldır otobüsle seyahat etmiyorum’’ dedim. Otobüs yolculukları yorucu geçiyor ama takımı birbirine bağlıyor.
Hami hoca da sizinle beraber ayrıldı sanırım?
O benden bir sene sonra. Ondan sonra da Osman Özköylü ayrıldı. Osman’la beraber 1996’dan kalma takımda ayrılmış oldu.
Trabzonspor’da antrenörlük de yaptınız. Ziya Doğan ve Şenol Güneş’in yardımcılığını yaptınız. Trabzonspor’a antrenör olarak gelişiniz ve ayrılış süreciniz nasıl gelişti? Biraz daha sistem içindeydiniz sanki. Ziya Doğan gitti, Şenol Güneş gitti fakat siz kaldınız…
Samet Aybaba bırakmıştı, Turgay abi (Semercioğlu), ihsan Derelioğlu hoca ve beni kulübe çağırdılar. Geçiş dönemini tamamlayana kadar kalmamızı istediler. Sonra Ziya Doğan hocayla anlaştılar. Ziya hoca benim kalmam yönünde ısrarcı oldu. Ben de kabul ettim. Sezon sona erince hoca benden memnun olduğunu ve kalmam yönünde isteğini belirtti, kabul ettim. Ziya doğan ikinci sefer geldiğinde antrenörlük için teklif yaptı. Giray hocanın yanında çalışıyordum. Sözleşmem olan bir yeri bırakıp başka bir yere imza atmak ayıp olurdu. Boşta olsaydım kabul ederdim. Daha sonra 2012’de Giray Bulak Trabzonspor’da menajerlik yaparken yine onunla beraber görev almıştım. 2005’de Şenol abi ayrıldı. Ayrılırken de ona sorduk ‘’hocam biz de seninle ayrılalım mı?’’ dedik, ‘’siz bilirsiniz, siz işinize bakın’’ dedi. Halilhodzic gelince yönetim bana ‘’istersen devam et ya da seni altyapıya gönderelim’’ dedi. İşin aslı Halilhodzic’in yardımcıları geldiği için ben kalmak istemedim.
Yeni hoca gelince onun önünü açmak ve kulübü rahatlatmak için ben de ayrıldım yoksa kulüp benim ayrılmamı istemedi. Sağ olsun kulübüm her zaman bana sahip çıkmıştır. Ben de hiçbir zaman pazarlık yapmadım. Trabzonspor’da dört yıl antrenörlük yaptım maaş bile konuşmadım. 4 yıl boyunca aynı maaşa çalıştım. Hiçbir zaman da zam istemedim. Hatta oyuncular derdi ki ‘’hocam sen 20 bin lira maaş alıyorsundur’’ ben de onlara ‘’olsun siz öyle bilin’’ derdim. Ben 5 bin lira maaş alırdım. Ancak bunu kulübü rencide açısından söylemiyorum. Trabzonspor hepimize değerimizi vermiştir. Ben yabancıya karşı Trabzonspor’a kızıyorum.
‘’Hami’nin adı Almanya’da üst geçitlerde yazılı’’
Trabzonspor’un, efsanelerine yeteri kadar değer verdiğini düşünüyor musunuz?
Yabancı hoca geliyor, onun yardımcısına Hami’den Orhan’dan Ogün’den Abdullah’tan fazla para veriliyor. Ben buna kızıyorum. Halilhodzic’le beraber Bruno gelmişti. Trabzonspor’un mali kongresini izliyordum. Bruno’ya 100 bin Euro maaş verildiği açıklandı. Çıldıracaktım. Bunlara neden böyle yapılıyor? Kendi çocuklarımıza karşı neden bu kadar acımasızız? Bruno kimdir ki ona bu maaşı verirsin? Kimse tanımıyor adamı. 100 bin Euro neden verirsin bu kişiye? Kimse de buna itiraz etmedi.
Biz bunları konuşunca da ‘’ne oldu parayı mı kıskandınız’’ diyorlar. Parayı kıskanmıyorum. Parayla alakası yok. Trabzonlu antrenör gelince sen bizim evladımızsın sana 2 bin TL verelim diyorlar, dışardan birisi gelince 100 bin Euro alınca sizin hoşunuza mı gidiyor? O insan bu şehirde kalmayacak. 2 bin TL alan antrenör bu şehirde kalacak. İçerdeki insana yüksek maaş vermek gerekir ki, o para bu şehirde kalsın. Dışardan gelen adam zaten gelip parayı alıp götürüyor. Bizde bir kıskançlık var. Benim yoksa onun da olmasın diyoruz. Bırak onun olsun, ondan sana gelir. Hatta size bir anımı anlatayım. Almanya’da maça gitmiştim şehrin ismini hatırlamıyorum. Şehrin tam ortasından geçerken üst geçitlerde bir yazı, bir de futbol topu vardı. Arkadaşlara, ‘’Burada ne yazıyor?’’ diye sordum. ‘’Hocam bu şehirde topa çok hızlı vuran bir oyuncu vardı. Adını üst geçitlere yazdılar.’’ Peş peşe 4 üst geçitte şunlar yazıyordu ‘’Hami topa gerildi’’, ‘’hami topa yaklaşıyor’’, ‘’hami vurdu’’, gol. Bunu görünce kendi kendime ‘’ne güzel bir değer’’ dedim. Böyle bir şey bizim aklımıza hiç gelmez.
Mesela bir gün Faruk Özak ve yöneticilerle oturuyorduk. Trabzon’un girişinde olan yamaç yıkılmıştı. Beton döktüler ama kavisli oldu bayrak gibi olmuştu. ”Filli Boya’da arkadaşlarım var. İzin alsak da şurayı Bordo Mavi’ye boyasak” dedim, tam şehrin girişiydi. ‘’Karayolları izin vermez’’ dediler. Karayolları kim ya? Burası Trabzon. Bordo Mavi olsa kim bir şey diyecek?
‘’Tolga’yı daha önce oynatmak istemiştim’’
Şenol Güneş’in ayrılışından sonra Galatasaray karşısında takımın başında siz vardınız. Kalede Tolga Zengin’e forma şansı verdiniz. Tolga’nın da ilk lig maçıydı ve o maçtan sonra uzun bir süre forma şansı bulamadı. Tolga’yı zorluk derecesi bu denli yüksek bir müsabakada ilk lig maçına çıkarttığınız için herhangi bir pişmanlık duymuş muydunuz?
Pişmanlık duymadım ‘’keşke oynatmasaydık’’ diye düşünmedik. Trabzonspor kulübü hocasız kalmasın diye ben o maçta görev aldım. Şenol abi (Güneş) istifa edince biz de istifa ettik. Kulüp bize ‘’Bu hafta Galatasaray maçı var’’ dedi. Kulüp bana böyle deyince ki elim kanda olsa ben o maça çıkardım. Çünkü kulübümün ihtiyacı var. Ben olaya her zaman Trabzonspor için baktım. Kaleci antrenörümüzle konuşup Tolga’nın oynaması yönünde seçim yaptık. Oyuncunun performansı maçtan maça değişebilir. Tolga o gün talihsizdi. Çok iyi kurtarışlar yapsaydı ve 2-1 yenilseydik yine ‘’Tolga’yı neden oynattın?’’ diye soracaklardı.
Bazı konuşmalar kendi aramızda kalır. Oradaki kadro seçimi tamamen bana aitti. Ancak Galatasaray maçından bir hafta önce Manisa’ya 2-0 mağlup olmuştuk. Kalemizde Jefferson görev almıştı. Hocalarımızla konuşurken Jefferson’un formsuzluğu nedeniyle Tolga’ya şans vermemiz gerektiğini söylemiştim. Ancak şans vermek istemediler. Bir sonraki hafta Galatasaray karşısında Tolga’yı oynatmamız için ısrar ettiler. Ben de kimseyi kırmamak için Tolga’ya şans verdim. Önemli olan mağlup olmak değil ki. Önemli olan Tolga’yı kazanmaktı. Kötü de oynasa, iyi de oynasa bu çocukların bir hakkı var. Bir oyuncu kötü oynadığı zaman belki 1-2 hafta o oyuncuda ısrarcı olunabilir ancak diğer isme de şans vermek gerekir.
İnsanlar daha sonra beni arayıp Tolga’yı sen çıkardın iyi kaleci diyorlar. Tolga’yı ben çıkarmadım. Tolga zaten iyi kaleciydi. O maçta kötü oynadı sonrasında formayı aldı. Bunlar doğal şeyler. Her oyuncu için aynıdır. Sıkıntılı bir dönemdi, Tolga içinde sıkıntılı bir dönemdi. Halilhodzic gelince Tolga’yı yedek bıraktı. Diyarbakır’a 3-0 mağlup oldular nasıl bakacağız? Ne anlatacağız? Tolga, Galatasaray maçında oynadı 4 yedi Jefferson Diyarbakır’dan 3 yedi. Bu seçimler olabilir. Doğru ya da yanlış hocaların seçimleri olur.
‘’Bugün olsa yine Tolga’yı oynatırım’’
Bugün olsa yine oynatır mıydınız?
Yine aynı kadro olursa yine Tolga’yı oynatırım çünkü forma Tolga’nın hakkıydı. Jefferson sezon boyunca yaptığı hatalarla o şansı kaybetti.
Trabzonspor’da 11 sezon futbol oynadınız ve bu 11 sezon da Trabzonspor, sadece son 2 sezonunuzda ilk 4 dışında kaldı. Trabzonspor’un son 11 sezonuna baktığımız zaman ise durum çok daha farklı. Bu değişimin nedeni sizce nedir?
Trabzonspor dönem dönem çok iyi kadrolara sahip oluyor. Bizimde yer aldığımız 96 yılındaki kadro, Selçukların olduğu 2011 yılındaki kadro, 2018-2019 sezonundaki kadro… Her 10 yılda birçok güzel kadrolar yakalanıyor. Mesela 2018-2019 sezonundaki kadro müthiş bir kadroydu. Bu seferde biz öyle bir yanlış yapıyoruz ki hocayla sıkıntı yaşıyoruz. Hem de kendi bünyemizdeki bir hocayla. Köprüyü geçerken at değiştiriyoruz. Ne olursa olursa olsun, ne sıkıntılar yaşanırsa yaşansın, sezon bitene kadar herkes susmalı, şampiyon olduktan sonra konuşulmalıydı. Böylece herkes eteğindeki taşları dökmeliydi. Çok büyük hata yaptık.
‘’Ünal Karaman şampiyon yapabilirdi’’
2018-2019 sezonunda Ünal Karaman ile devam edilseydi Trabzonspor, sezonu şampiyon olarak tamamlayabilirdi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Ben de öyle düşünüyorum. Yaşanan olaylar çok üzülmüştüm. Bu kadar iyi giden bir takımı kendi elimizle nasıl yok ettik şaşkınlık içerisindeyim. Ne olursa olsun şampiyon olmasalar dahi devam etmelerini isterdim. Sezon sonu yaklaşırken çok önemli bir avantaja sahiptik. Bunu neden kendi aleyhimize çevirdik? Kafamıza sıktık.
‘’Ünal Karaman çok iyi bir kaptandı’’
Ünal Karaman sizin kaptanlığınızı da yaptı. Neler söylemek istersiniz?
Ünal müthişti. Dışardan farklı bakılıyor, siyasi bir kimlik sanılıyor ancak biz onla hiçbir zaman siyaset konuşmazdık. Ünal Karaman çok iyi bir kaptandı, çok iyi bir insandı. Ünal bizim için çok değerliydi.
‘’En üzüldüğüm maç 7-1 biten Beşiktaş maçı’’
11 yıl Trabzonspor’da oynadınız. En büyük kavganız kimleydi ve sebebi neydi?
Kavga veya tartışma değil de İstanbul’da Beşiktaş’a 7-1 kaybettiğimiz maç sonrasında çok üzülmüştüm. O gece kalecimiz Viktor abiyle kalıyorduk. Sabaha kadar oturduk. Viktor abi çok sinirlendiği için devamlı sigara içiyordu. Onu sakinleştirmeye çalışmıştım.
Bana ‘’Rusya’da olsaydık hepinizi döverdim. Siz benim oynamamı mı istemiyorsunuz?’’ demişti Bende ona ‘’Öyle bir şey yok. Burada hepimiz suçluyuz’’ demiştim. Benim içim en büyük acı o maç. Kötü bir maçta diyemiyorum aslında. Bazı maçları anlatamıyorsun. Çok mu kötüydük, bilemiyorum ama takım olarak da kulüp olarak da en çok üzüldüğüm maçlardan biriydi. Zaten o maç sonrasında 2 ay boyunca bir sıkıntıyla karşılaşmamak için takım arkadaşlarımla antrenmanlara aynı arabayla gidip geldik. Bu mağlubiyet sonrasında birbirimize sahip çıkıyorduk. ‘’Neden böyle oldu’’ diye birbirimize çok kızmıştık, sinirliydik.
‘’Galatasaray maçında en çok Kevin adına sevinmiştim’’
Sizin de gol attığınız 5-3’lük Galatasaray maçı hafızalardaki yerini koruyor. O maç hakkında neler söylersiniz? Hagi, Taffarel’li çok iyi bir Galatasaray takımı vardı karşınızda
Çok iyi bir kadroyu yendik. Orda en çok Kevin adına sevinmiştim. Çok iyi bir inşan iyi bir profesyonel ve iyi bir oyuncuydu. Onun adına çok sevinmiştim. Büyük takımlara gol atmak güzel bir duygu. Büyük takımlara karşı oynarken daha motive oluyorsun. Fenerbahçe’ye 5 attığımız maçta da gol atmıştım. Trabzonspor’da attığım her gol önemli ama ilk golümü Beşiktaş’a atmıştım ve ayın golü seçilmiş ödül vermişti o gol benim için çok özeldi.
‘’Hami’yi tartışmak ahlaksızlıktır’’
‘’Birlikte oynadığım en iyi oyuncular Hami Mandıralı ve Fatih Tekke. İkisi de Avrupa seviyesinde oyuncular. Ancak Fatih’in meziyetleri daha iyi’’ ifadelerini kullanmıştınız. Fatih Tekke ile futbolculuk döneminizde takım arkadaşlığı yaptınız aynı zamanda hocalığını yaptınız. Daha sonra da onun yardımcısı oldunuz. Görmeye pek alışık olmadığımız bir durum. Neler söylemek istersiniz?
Her anını çok severim (gülüyor) Fatih inanılmaz bir futbolcuydu. Hami de çok özel bir futbolcu. Hami, inanılmaz bir kariyere sahip. Trabzonspor’da 250 gol atmış bir futbolcu. Hami’yi tartışmak ahlaksızlıktır. Fatih’te çok büyük bir futbolcuydu keşke daha fazla milli olabilseydi.
Özkan Sümer, Şenol Güneş, Fatih Terim, Ahmet Suat Özyazıcı gibi Türk futbolunda büyük izler bırakan isimlerle çalıştınız. Futbol adamı Orhan Çıkrıkçı, bu isimler dahil hangi teknik direktörü örnek alıyor ve çalıştırdığı futbolculara onun tarzıyla yaklaşıyor?
Hepsinden bir şeyler almaya çalıştım. Oyuncuyken Özkan Sümer hocaya çok kızardım. Ancak antrenör olunca Özkan hocayı daha iyi anlıyorum. Hatta bazen az bile yapmış diyorum. Yemeğe, soyunma odasına, toplantıya geç kalana ceza kesiyordu. O geldiğinde her şey hazır olmalıydı. Aksi halde ceza veriyordu. Kendine de ceza kesiyordu. Hatta bir gün ‘’Siz 2 haftadır ceza yemiyorsunuz böyle bir şey olamaz’’ dedi ‘’hocam her şeye dikkat ediyoruz’’ dedik. ‘’Tamam madem öyle, geçin antrenmana, herkes penaltı atacak kaçırana ceza vereceğim. Kaleci, 2’den fazla gol yersen sen de ceza yiyeceksin’’ dedi. Rahmetli Turgut abi iki tane kaçırdı. ‘’Hocam telafi etme hakkım var mı?’’ dedi. Özkan hoca, telafi hakkı verdi. Turgut abi vurdu yine kaçırdı. Özkan hoca ‘’bir şans daha istiyor musun?’’ dedi Turgut abi de ‘’yok yeter 1.500TL kaybettim zaten. Bir daha denemek istemiyorum’’ dedi. Hocanın affı yoktu. Cezaları kesiyordu. Topladığı paraları da ihtiyacı olanlara dağıtıyordu veya yemeğe gittiğimizde oraya harcıyordu. Özkan hocanın bu ceza sistemini bir kasa gibi görmek lazım.
‘’Fatih Tekke, Avrupa’da oynadığı için farklı bir bakış açısına sahip’’
Fatih Tekke, Şenol Güneş, Tolunay Kafkas gibi Trabzonspor tarihinde önemli yerlere sahip antrenörlerin yardımcılığını yaptınız. Bu üç ismin birbirinden en temel farkları nelerdir?
O kadar zor bir soru ki… Hepsinin ayrı ayrı dokunuşları var Tolunay dışardan çok sert gözükür ama yumuşak bir kalbe sahiptir. Şenol abi de ters gözükür ama dışarda melek gibidir, tanıyamazsınız. Oyuncuna karşı sorumludur, rahat etmesini ister. Fatih, sadece saha içerisinde disipline önem verir. Dışarda oyuncusunun rahat etmesini istiyor. Avrupa’da oynadığı için farklı bir bakış açısına sahip.
‘’Şenol Hoca tedirgin bir karaktere sahip’’
Şenol Güneş ile hem futbolculuk hem de antrenörlük döneminizde çalıştınız. ‘’Bir açıklamanızda hocanın tek kötü yanı çok şüphecidir’’ demiştiniz. Biraz açabilir misiniz?
Şüphecidir derken tedirgin bir karaktere sahip olduğu için demiştim. Şenol abi kimsenin işine karışmayı ve kimsenin de onun işine karışılmasını istemez. Sadece oyun ve oyuncu anlamında da değil, hayat görüşü olarak şüphecidir. Bana öyle geliyor, belki kendisi bunu kabul etmez veya belki de böyle biri değildir.
‘’İstanbul takımlarıyla anlaştık Trabzonspor izin vermedi’’
Trabzonspor günlerinizde Avrupa’dan teklif almış mıydınız? Aldıysanız bu transfer gerçekleşmediği için herhangi bir pişmanlık duyuyor musunuz?
Birkaç sefer oldu ama o zamanlar menajerlik olmadığı için hepsi geçiştirmeyle sonuçlandı. Kulüpte beni satma taraftarı değildi. Birkaç seferde İstanbul takımlarıyla anlaşmıştık. Ancak kulübüm hiçbir zaman gitmeme izin vermedi. Ben de takım arkadaşlarımı yarı yolda bırakıyormuş gibi hissetmiştim. O zamanlar amatör bakıyorduk. Olaya çok fazla profesyonelce bakamadık. Gerçi bugün olsa yine amatör bakarım. Karakterim değişmedi.
Orhan Kaynak ile yaptığımız röportajda ‘’2-3 transfer yapabilseydik 95 yılında UEFA Kupası şampiyonu bile olabilirdik’’ demişti. Siz 94 ve 95 sezonlarında kaçan şampiyonluğu neye bağlıyorsunuz? O kadrolar kulüp tarihinin en önemli kadroları olarak gösteriliyor.
Doğru söylüyor. Katlıyorum. Belki 2-3 tane yüksek kaliteli oyuncumuz olsaydı maçları kurtaracaklardı ve belki de şampiyonluklar kazanacaktık. Kaleci, orta saha ve forvet pozisyonlarında sorunumuz vardı. Bazen yükler belirli insanların üzerine biniyor. 96 Yılında Şota’nın gol atamadığı iki maç var biri Van maçı diğeri Fenerbahçe maçı. Bu adam gol kralı oldu eleştirebilir miyiz? Biz de çok gol kaçırdık. Bazen farklı isimlerin ön plana çıkması lazım. Bu nedenle Orhan’ın dediğine katılıyorum. O yıllarda bize transfer olup bizden ayrılan oyuncuların çoğu çok yetenekliydi. Ama bizim kadro çok sağlamdı. O bakımdan bazı oyuncular yedek kalmak istemedikleri için ayrıldılar. Aslında bazen hata mı yaptık diye düşünüyorum. Bazen, bu genç oyuncuları takımda tutsaydık sakat, cezalı durumunda onları oyuna soksaydık kurtarabilirler miydi, kaderimiz değişir miydi? diye düşünüyorum.
‘’Rakip oyuncular hakkında birbirimizi uyarırdık’’
1996 yılındaki Fenerbahçe karşılaşması hakkında ‘’Maçtan sonra tesislerde kaldık. Futbolcu arkadaşlarımızın evleri basmıştı. Ailelerimizi arayıp şehirden çıkmalarını söyledik’’ şeklinde bir ifadeniz var. O günden bu yana Trabzonspor camiasında sizce neler değişti? Birkaç sezon önce Trabzonspor, tarihinin en farklı mağlubiyetlerini alırken dahi bu tarz bir tepki ortaya konmadı mesela.
Bu demeci öfkeyle söylemiş olabilirim ailelerimize, evlerimize bir şey olmadı. Olsaydı zaten bunu gazeteler yazardı. İnsanların öfkesi dinmeyeceği için biz direkt ertesi gün direkt özel uçakla İzmir’e gittik. Karşıyaka maçı vardı. Haluk Ulusoy’un otelinde kaldık antrenmanları da söke de yaptık. 3-0 galip geldik ama insanların öfkesi dinmedi bu da normal. Kendi evimizde Van’a ve Fenerbahçe’ye kaybettik. Van maçından yıllar sonra Erkan geldi yanımıza. Konuştuk ‘’Aklıma maç geliyor. Maçtan önce Abdullah’a beni göstererek bak oğlum bu adam çok fazla ileri çıkıyor bir kez gelir gol atar sıkıntıya düşeriz demiştin, duydum’’ dedi. Karşılaşacağımız maçlardan önce rakiplerimizi izler birbirimize uyarılarda bulunurduk.
‘’Şenol Hoca, Fenerbahçe maçında sakin olmamızı, skoru korumamızı istiyordu’’
Yine aynı maç için ‘’o maç geleceğimizi, kazancımızı, aile durumumuzu, şehrimizi, her şeyimizi değiştirdi’’ şeklinde bir ifadeniz var. Fenerbahçe maçında sahadaydınız. Maç öncesinde veya devre arasında konuşulanları hatırlıyor musunuz? Soyunma odasında atmosfer nasıldı?
Bu açıklamayı milli takım kampında söyledim. O maç Trabzonspor’un 10-15 yılını yedi. Şampiyon olsaydık belki çoğu arkadaşımız Avrupa’ya gidecekti veya daha iyi kontratlara imza atacaktık. İnsanlar bazen Şenol abiyi suçluyor. ”Şenol hoca size saldırın emri verdi” diyorlar. Hayır öyle bir şey olmadı. Biz maç boyunca normal oyunumuzu oynadık. Zaten maçı izlediyseniz görmüşsünüzdür Fenerbahçe kalemize çok az geldi. Biz coşkuyla oynadık. İçerde kaybettiğimiz tüm maçları da coşkuyla kaybettik.
O maçtaki kadromuzda hepsi milli takım oyuncusuydu. Şota-Arçil dahil o maçta forma şansı bulan her oyuncumuz milli oyuncuydu. Milli takımda oynayan oyuncuya siz nasıl ”sen şunu yap, sen bunu yap” diyeceksiniz? Şenol abi diyordu zaten. Ama insanlar onu suçluyor. Orada biz hata yaptık. Bu hata tamamen bizim. Sonradan giren oyuncularımız bile milliydi. Siz bu takıma nasıl tecrübesiz dersiniz? Bu bizim stratejik bir hatamızdı. Biz orada süreci iyi yönetemedik. 1-0 öndeyiz, 1-1 bile bize yarıyor. Seyircinin verdiği coşkuyla gol atmak, galip gelmek istedik. Ben kendimize kızıyorum. Şenol abi o maçta kenardan bizi sürekli uyardı. Sürekli olarak bize ”Daha sakin olun. acele etmeyin, skoru koruyun, defansa yatın” diyerek uyarılarda bulunuyordu.
Ben o maçta hocadan ziyade kendi takımıma kızıyorum. Ama dediğim gibi o seyircinin verdiği coşku ve içimizdeki coşkuyla bize sadece galibiyet yarıyormuş gibi hareket ettik.
Verdiğiniz bir röportajda o karşılaşmadan bahsederken ‘’Basiretimiz bağlandı’’ şeklinde bir ifadeniz var ve şöyle de bir açıklamanız var aynı röportajda. ‘’Osman’a Aykut’un golünde neden hamle yapmadın?’’ diye sorduğumuz zaman cevabı, ”Ayağımı uzatsam top bana çarpıp bizim kaleye gider diye düşündüm. Gol olsa ben suçlanacaktım olmuştu’’ O maç özelinde şampiyonluk Psikolojisinin takımı olumsuz anlamda etkilediğini mi düşünüyorsunuz?
Hayır öyle düşünmüyorum. O maç öncesinde şöyle bir olay hatırlıyorum. Hasan Özer, maçlardan önce kahvaltıda rüyalarını söylerdi. Maç sabahı, ‘’Ne oldu Hasan bu akşam bugün rüya yok mu?’’ dedik ‘’ne bilim abi ya bu akşam rüya görmedim’’ dedi. Hasan her maç öncesi rüyalarını söylerdi. Sadece o gün söylemedi. Basiretimiz bağlandı derken bu anlamda dedim. Çok iyi hazırlandık, çok pozisyona girdik. Basiretimizin asıl bağlandığı maç Van maçıydı.
‘’Hüseyin Avni Aker stadyumu bizim geçmişimiz’’
Türk futbol tarihi için önemli bir yerde olan Avni Aker stadı yıkıldı ve yerine ‘’millet bahçesi’’ adı verilen bir bahçe yapılıyor. Sizce Trabzonspor, Avni Aker de kalmalı mıydı? Ve yeni stadyuma ‘’Şenol Güneş” isminin verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Hüseyin Avni Aker isminin verilmesi gerektiğini düşünenler de çoğunluktaydı.
Ben de stadyumun adının Hüseyin Avni Aker olmasını isterdim. Hayatımız boyunca orada oynadık. Kompleksin ismi Şenol Güneş olabilir ama stadyumunun ismi Hüseyin Avni Aker olabilirdi. Bunu çok fazla konuşmaya gerek yoktu. Neden yapmadılar bilemiyorum. Ben 12 yıl Avni Aker’de oynadım. O anonslarda, o maç anlatımlarında yer aldık. Şenol Güneş ismine karşı olduğum için demiyorum. Şenol abi her şeyi hak etti. Caddelere, stadyumlara adı verilsin ama Avni Aker bizim geçmişimiz. Herkes orada değerlendi, herkesin orada değeri biçildi. Millet bahçesi yapılacağına açık alan müzesi yapılabilirdi. Oraya seyircinin, oyuncunun, idarecinin, şehrin ellerinin şampiyonluk kupasıyla buluşturduğu bir heykel yapılabilirdi. Trabzonspor kendini çoktan kanıtladı. Trabzonspor değerini korumamız, maddi ve manevi destek olmamız Trabzonspor fiyatını düşürmememiz gerekiyor. İnşallah oraya bu bahsettiğim heykel yapılır da orası ebedi olarak Avni Aker olarak kalır.
‘’Eski stadyumun kendine has bir dokunuşu vardı’’
Orhan Çıkrıkçı bugün futbolcu olsaydı dolu tribünler önünde olması şartıyla Hüseyin Avni Aker stadyumunda son kez oynamayı mı isterdi, yoksa Medical Park stadyumunda oynamayı mı isterdi?
Yeni stadyumun aynı şekilde Avni Aker’de olmasını isterdim. Kenarlar, tribünler sahaya yakın olacak şekilde şehrin içinde oynamak isterdim. Orası çok farklı. İnsanlar oraya yürüyerek geliyor, kenarında oturuyordu. Sohbet ediyordu. Eski stadyumun akustik bir havası, kendine has bir dokunuşu vardı. Yeni stadyumun eski yerde olmasını isterdim.
‘’Gökdeniz Karadeniz’i iki maç oynatıp tekrar alt yaş gruplarına gönderdik. Futbolu bırakmayı düşünmüştü. Bırakıp gideceğini söyledi. İkna ettik.’’ Şeklinde de bir açıklamanız var. Bu açıklamanız Altyapıdan yetişen bir futbolcunun Trabzonspor’da oynamasının zor olduğunu da gözler önüne seriyor. Altyapıdan çıkan oyuncular da dikkat edilmesi gereken özellik size göre nedir?
Onları sahiplenmeliyiz. Biz bu bağlantıları kuramıyoruz. Gökdeniz gibi oyuncu 3-4 defa altyapıya gönderdik ve hakikaten futbolu bırakmayı düşündü. Çocukların psikolojisi bozuluyor. Psikologların, spor bilimiyle uğraşanların bu çocuklarla daha fazla zaman geçirmesi gerekiyor. Altyapıdan alıyoruz yanında 5 milyon Euro kazanan oyuncu oynuyor, çocuğa fatura parası ödeyecek para vermiyorsunuz bu çok saçma. Sonra da ondan 5 milyon Euroluk bir oyun bekliyoruz.
Bu çocukları çok büyük bir yükün altına sokmaya gerek var mı? Abdülkadir’e de Yusuf’a da ikinci senelerinde çok büyük bir yük yükledin. ‘’Sen Messi’sin Maradona’sın al bizi şampiyon yap’’ dedik. Bu kolay bir şey değil. Bu süreçleri iyi takip etmek lazım. Altyapıdan bu kadar oyuncu ürettiğimiz bir dönemde bunun meyvesini iyi değerlendirmek lazım. Koskoca Trabzonspor dışardan gelen bir oyuncuya 4 milyon Euro, yıllık 3 milyon Euro da bonus veriyorsa benim güzelim altyapıya bu kadar bütçe ayrılır mı? Ne kadar zor bir şey. Bazıları ‘’altyapıdan oyuncu çıkmıyorsa altyapıyı kapatalım’’ diyorlar. Böyle bir mantık olamaz. Chelsea’de oynayan 28 oyuncu yurtdışından geliyor. O zaman onlarda kapatsın. İngiltere’de takımların altyapı tesislerine gidin inanamazsınız. Çalışmalar, çalışma ortamlarını görseniz nasıl muhteşem olduklarını görürsünüz. Trabzonspor’da oynayan tüm oyuncular yabancı olsa da, ben altyapımı kapatamam.
Ben Türkiye’nin Lokomotifiyim. Buradan çıkan oyuncuları çeşitli liglere gönderiyorum. Bunlar benim canım, ben burayı nasıl kapatabilirim? Bizim yaptığımızı Bursa’da yapıyor ama biz eskiden beri yapıyoruz ve bu konuda tecrübeliyiz. Ayrıca Bursa’da yöresel bir avantaj var. İstanbul, Eskişehir, Bilecik gibi şehirlerden faydalanıyorlar ve çoğu futbolcusu göçmen ailelerden geliyor bu nedenle sporcu kimliklere sahipler. Biz daha kısıtlı bir alanda mücadele ediyoruz. Bursa’nın sahip olduğu avantaja sahip değiliz.
‘’Trabzonspor’da kimsenin parası kalmamıştır’’
Özkan Sümer’in takımdan ayrılırken 1990-1991 sezonunda ligi üçüncü sırada bitirdiğiniz için size 30’ar milyon ceza kestiği biliniyor. Özkan Sümer’in her sezon bu tip cezaları oluyor muydu? Bugün baktığımızda gol primleri, galibiyet primlerini dahi pek çok takım uygularken bundan 30 sene önce Özkan Sümer, Trabzonspor ligi üçüncü sırada bitirdiği için size ceza kesiyor. Neler söylemek istersiniz?
O dönemde oynayan tüm arkadaşlarım bunu söyler. 30 milyon o zaman bir doğan araba fiyatıydı. Mehmet Ali Yılmaz bize sezon başlarında çek hazırlardı. Zaten 6 ayda bir ödeme yapılırdı. Skorlar kötüyse ödeme yapmayı da 1-2 ay ertelerlerdi. Avrupa’dan gelenler para alır biz gene sıramızı beklerdik. Trabzonspor’da kimsenin parasının kaldığını görmedim, duymadım. 12 yıl oynadım ve tüm arkadaşlarım alacaklarını aldı. Oyuncunun eli şu an daha kuvvetli. Menajeri var, UEFA var, TFF var, Uyuşmazlık kurulu var.
‘’Altyapıdaki oyuncuların ve antrenörlerin maaşını Federasyon vermeli’’
Türkiye’deki futbol iklimini nasıl tanımlarsınız size göre Nelerde eksiğiz? Milli takımlar eski teknik direktörü Sepp Piontek’in Türk futbolcuları kastederek ‘’sizin tek probleminiz var o da çalışmamak’’ şeklinde bir açıklaması olduğunu biliyoruz…
Piontekk doğru söylüyor. Bize antrenman yaptırıyordu sürekli şikâyet ediyorduk. O da bize, sıkıntımızın çalışmamamız olduğunu söylerdi. Bizim dönem, bu döneme göre yetenek olarak daha önde ama profesyonellik açısından bu dönemin oyuncuları bizden daha önde. En büyük sorun olarak altyapıları görüyorum. Çoğu kulüpte altyapılardaki sıkıntılardan bahsediliyor. Federasyon’da bunu biliyor ama yanaşmıyor hep sözde kalıyor. Mesela Federasyon kulüplerin gelirlerinin bir kısmına el koymalı. Altyapı oyuncularının, antrenörlerinin maaşını federasyon vermeli. Böylece en azından o insanların kafası rahatlar.
EURO 1996 eleme kadrosunun önemli isimlerindensiniz. 4 sene sonraki Euro 2000 kadrosunda ise yer alamadınız. Bundan dolayı Mustafa Denizli’ye bir kırgınlığınız oldu mu? Ogün Temizkanoğlu 2002 kadrosuna alınmadığı için Şenol Güneş’e kırgın olduğunu söylemişti…
EURO 1996’da bir maçta oynadım. Ama sakatlıklarla ilgisi yoktu. Sakatlığım geçmişti. Fatih hocanın seçimiydi. Zaten o turnuvada golde atamadık. Çok geniş ve yetenekli bir kadroydu. O kadroda bulunmak bile benim için bir onurdur. Ben mutlaka üç maçta da oynamalıyım şeklinde düşünmüyordum, hiçbirimiz böyle bakmıyorduk.
O turnuvada Fatih hoca başımızdaydı. Çok zevkli ve iyi bir turnuvaydı. Keşke gruptan çıkabilseydik diye üzülüyorum bazen. Gol atamadan geri dönmek çok kötüydü. O seçimlere ben kızmam. Şenol abi de bazı seçimler yaptı ve eleştiriliyor. Başarısız olunca maalesef böyle bir sıkıntı var. Başarı gelince kimse konuşmuyor. Yazık değil mi? Oradaki oyuncu bizim oyuncumuz değil mi? Caner Erkin alınmadı diye eleştiriler yapılıyor. Caner’in yerinde oynayan da Türk. Ben oyuncuların çıkıp bu tür açıklamalar yapmasına kızıyorum. O oyuncu böyle polemiklere giremeden ‘’O da bizim arkadaşımız. Ben de milli oyuncuyum, o da Milli oyuncu. Hoca onu seçti. Belki sonraki turnuvada beni seçer.’’ demeli. Milli takım kimsenin malı değil. Ben kırgın değilim. Ogün hoca, Şenol abiye kırgın olabilir ama bu ikisi arasında yaşanan bir durum. Bu tür camialarda uzun süreli kırgınlıklara karşıyım. Yarın Ogün de hoca olacak ve o da bazı seçimler yapacak. Öbür oyuncu ona kızacak. Bu doğaldır çok büyütülmemeli.
‘’Fatih Terim bizi çok iyi motive ediyordu’’
Sakatlandığınız İzlanda maçı için ‘’Fatih Terim bizi nasıl doldurduysa alamayacağım bir topa ayağımızı uzattım. Çok hırslanmıştım’’ şeklinde bir açıklamanız var. Fatih Terim’in motivasyon konuşmaları o dönemde de oyuncular üzerinde büyük bir etki yaratıyor muydu?
Kesinlikle. Maçlara çıkmadan önce hocamız bizi çok motive ederdi. Bugün olsa o maçta yine ayağımı uzatırdım. Tek üzüldüğüm nokta maç 0-0 iken sakatlanmamdı. İnsanlar diyor ki ayağını niye uzatıyorsun? O anda onu düşünmüyorsun ki.
Sakatlığınız için ‘’Sedyeyle içeri götürdüler, doktor ambülans geldi ama milli takımdan hiçbir yetkili yanımda değildi’’ şeklinde de bir açıklamanız var. Dönemin Milli takım yetkililerine kırgın mısınız?
Kırgın değilim. Metin abi yanımda geldi. Sadece orda şoförlere kızıyordum. Biz karşının ambülansıyız buranın ambülansı değiliz demişlerdi. Onlarla tartışmıştık.
‘’Fatih ve Gökdeniz’in en az 100 defa milli olması gerekirdi’’
Hami Mandıralı, Fatih Tekke, Gökdeniz Karadeniz, Milli formayı pek çok isimden daha fazla hak etmiş olmalarına rağmen çok az sayıda milli oldular. Trabzonspor’da 11 sezon oynayan bir ısım olarak sizce milli takımda bir ‘’negatif ayrımcılık’’ söz konusu mu? Orhan Kaynak’ta 25 gol attığı sezonda milli formayı giyememişti…
Orhan Kaynak’la çok güzel bir örnek verdin. 25 gol atmış bir adam milli takıma gidemiyor. Bu seçimden dolayı kızabilir misin? Yetenek açısından aynı döneme sıkışmış çok oyuncu var. O dönemin oyuncuları çok yetenekli oyunculardı. Ben her zaman üzülmüşümdür Özellikle Hami, Fatih ve Gökdeniz’e, bu üç oyuncunun en az 100 defa milli olması gerekirdi. Gerçekten üzülüyorum. Fatih’in oğlu Fatih’e ‘’baba sen yetenekli olduğunu söylüyorsun neden bu kadar az milli oldun? Bu nasıl oldu?’’ derse Fatih ne diyecek? Ama bunu negatif ayrımcılık olarak görmüyorum. Bu Trabzonsporluya yapılamaz. Kendimden biliyorum bazı oyuncularda da hata var. Eskişehir’deyken Ümit milli takıma çağırılırdım ve arkadaşım olmadığı için gitmezdim, sıkılırdım. O zamanlar oyuncularda nedense böyle bir davranış sıkıntısı var. Şimdi ise herkes koşarak gidiyor, aslında olması gereken de bu.
”Antrenörlük, medyatikliğe bağlandı”
Trabzonspor, Türk futboluna 3 büyük antrenör sundu. Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer ve Şenol Güneş. Sizce Trabzonspor neden Şenol Güneş sonrası bir isim daha çıkaramadı? Yeni bir Şenol Güneş çıkarabilmek için Hami Mandıralı, Mustafa Reşit Akçay, Sadi Tekelioğlu başta olmak üzere Trabzonlu antrenörlere de şans verilmişti
O saydıklarınızın hepsi iyi antrenördü. Bazı şeyleri de söylemek istemiyorum ama Türkiye’de antrenörlük sanki böyle siyasete, medyatikliğe bağlanmaya başlandı. Yılmaz Vural ve Hikmet Karaman çoğu takımda çalışıyor. Bu hocalarımız neden çalışamıyor? Yılmaz ve Hikmet hocaları eleştirme açısından söylemiyorum. Şans verme açısından söylüyorum. Mustafa Reşit Akçay’a saygı duymak lazım. Birkaç sezon önce Trabzonspor’u UEFA gruplarından çıkardı ve şimdi Kocaelispor’da çalışıyor. Çok da güzel bir şey yapıyor. İnsanı egosu böyle olmalı. Bir yerde tabanda bir yerde tavanda olmalı.
”Piontek Atatürk hakkında her şeyi biliyordu”
Uçak yolculuklarınızda Urbain Breams’e sürekli sorular sorduğunuzu ve buna karşın onunda size ‘’Orhan, şimdi ben sana soracağım. Atatürk kaç yılında doğdu?’’ şeklinde bir soru sorduğunu biliyoruz. Whatsapp profil fotoğrafınız da Atatürk’ün fotoğrafı var. Neler söylemek istersiniz?
Onu daha çok Piontek ile yapardık (gülüyor) sağ olsun tüm seyahatlerde beni, yanına çağırırdı. Bazen de şansa yan yana otururduk. Saatlerce konuşurduk. Onunla konuşmak çok güzeldi. Dışarıdan gelen bir insanın benim ülkem ve benim ülkemden biri hakkında bu kadar şey bilmesi çok hoşuma giderdi. Piontek, Atatürk’le ilgili her şeyi bilirdi. Piotentek çok iyi bir insan ve iyi bir antrenördü. Çoğu hoca öğrencilerine onun davrandığı gibi davranmaz.
‘Milli takım para kazanma yeri değildir’’
Dünya futbolunda yaşanan değişimi özetleyen nitelikte bir açıklamanız var ‘’eskiden yetenek çok para azdı. Şimdi yetenek az para çok’’ şeklinde….
Doğru söylüyorum. Değerlendirmeleri okurken üzülüyorum. Biz bir takımız, karşımızda da bir takım var. Futbolun bir oyun olduğunu unutuyoruz. Galler İsviçre maçını izliyorum yorumcu Galler’i rahat yeneceğimizi iddia ediyor. Rahat yenersin diye bir şey yok. Futbol böyle bir oyun değil. Futbol iki boksun ringde birbirine vurması gibi bir spor değil.
90 dakika çok iyi oynarsınız, bir hata yaparsınız ve yenilirsiniz. Türk takımının rakibi iyi oynuyorsa bunun hakkını vermek lazım. Bunu eleştirmek kötü değil. Ama siz herkesi yenersiniz, dünyanın en iyisisiniz gibi misyon yüklüyorsunuz. En ufak başarısızlıkta da yerin dibine sokuyorsunuz. Ailesine, kişisel ilişkilerine giriyorsunuz. Fransa 2000’de Avrupa şampiyonu oldu, ama 2002’de gruptan çıkamadı. Kimse de onlara bir şey demedi. Bu dünyanın sonu değil. Ülkemizdeki bakış açısı çok tehlikeli. Kim başarısız olmak ister? Oyuncularımız adına üzülüyorum. Galler’i seyretmek hoşuma gidiyor. Bu ülkede asgari ücret belli. Sen gruplara katılınca 500 bin Euro prim veriyorsan ve bunu Euro olarak açıklıyorsan bu ülkedeki insanları incitmiş olursun. Milli takım para kazanma yeri değildir.
Sizin zamanınızda pirim var mıydı?
Bizim zamanımızda ilk dönemlerde pirim 220 dolardı ‘’bari 250 dolar yapın’’ demiştik. Daha sonraları Avrupa şampiyonasında pirimler başladı. Ama biz hep TL olarak alıyorduk. Portekiz Avrupa Şampiyonu oldu ve Ronaldo 250 bin avro pirim aldı. Ronaldo bunu kimsesiz çocuklara veya bir derneğe bağışlıyor. Bu, benim ülkemdeki oyuncuların aklına niye gelmiyor? Ben tamamını versin demek istemiyorum. Ama bu rakamları bu kadar yukarıda tutmak neden? Zaten futbolcular iyi para kazanıyor. Gruplara kaldıklarında da maç başı pirim alıyorlar. Yazık günah. Başarı geldiğinde dünyaları versen para, başarıyı geçer mi? Ben kupayı almışım sen bana istersen para ver istersen verme. Bu benim kariyerime yansıyacak.
‘’Trabzon’da futbolculukta, antrenörlükte çok zor’’
Kaleci Viktor’la Sümela manastırında bir anınız var ve o anı hakkında şöyle demiştiniz ‘’Trabzon’da kazansan ilgiden oturamazsın, kaybettin mi zaten orada olma hakkın yoktur’’ şeklinde. Bu açıklama aslında Trabzon’da futbol oynamanın da ne kadar zor olduğunu gösteriyor bir nevi.
Beşiktaş karşısında aldığımız 7-1’lik yenilgi sonrasında bir galibiyet serisi yakalamıştık. Viktor abi ”çocukları Manastıra götürelim hava alsınlar” dedi. Maçka’da yol yapımı vardı. Kepçeciler bizi tanıdı, durdular ‘’ne oldu bir maç kazandınız hemen gezmeye mi çıktınız’’ dedi. Viktor duydu ‘’ne diyor?’’ dedi ‘’Boşver abi’’ dedim. Sanki alem yapmaya gidiyoruz! sadece çay içmeye gidiyorduk. Trabzon’da oynamak da antrenörlükte çok zor. Şimdi oyuncular çok şanslı 24 saat uçak seferi var. Eskiden günde 1-2 sefer oluyordu. Bana deseler ki Trabzon’da mı antrenör olmak istersin dışarda mı? Dışarıda antrenörlük yapmak daha kolay derim.
Yine bir başka açıklamanızda Avusturya’da yaşayan arkadaşınızla Rapid Wien maçında yaşadığınız bir durum var. Wien 4-0 yenik durumda olmasına rağmen taraftarların şarkılar söylediğini söylediniz Wien taraftarlarının sahip olduğu bu bakış açısına nasıl ulaşabiliriz?
Biz o seviyelere ulaşamayız. Onların son çeyrek adında bir geleneği var. Skor ne olursa olsun dakika 75’den sonra herkes maç bitene kadar takımı ayakta takımı alkışlıyor. Enteresan bir bakış açısına sahipler.
‘’Dünya kupasında oynamak yerine Trabzonspor’da şampiyonluk yaşamak isterdim’’
Futbolcu Orhan Çıkrıkçı hangisini daha çok isterdi? Dünya Kupasında Türk Milli takımıyla forma giymeyi mi yoksa Trabzonspor’la lig şampiyonluğu yaşamayı mı?
Trabzonspor’da lig şampiyonluğu yaşamayı seçerdim. Ben 12 Yıl Trabzonspor’da oynadım o insanların arzusunu, tutkusunu gördüm.
Jup Derwall- Mustafa Denizli döneminde Galatasaray tarafından denendiğiniz biliniyor. Bunun için bir pişmanlık duyuyor musunuz? Galatasaray’da oynasaydınız muhtemelen daha çok kupa kazanmış olacaktınız…
Bunu her zaman düşünüyorum. Bazen öfkeleniyorum. Ama iyi ki Trabzonspor’da kalmışım, iyi ki burada olmuşum diye düşünüyorum.
Bir demecinizde Fenerbahçeli taraftarların sizi takdir ettiğini söylemiştiniz. Bu bugün pek mümkün gözükmüyor gibi. Sizce bu değişimin nedeni nedir? Ülke olarak futbola ve futbolculara bakış açımızın değiştiğini düşünüyor musunuz?
Belki biraz tuhaf gelecek ama 1989 yılında Trabzonspor’a gittiğimde Trabzon merkezde Fenerbahçe spor kulübü vardı. Formaları da Fenerbahçe gönderiyordu. O amatör takım uzun yıllar yaşadı. Sonra birden kapandı. O yıllarda Fenerbahçe’ye bakış açısıyla şuan ki bakış açısı arasında çok büyük bir fark var. Özellikle 1996 sonrasında bu fark oluştu. Her sene sezon açılış maçlarını Fenerbahçe’yle yapardık. O yıllarda futbol kültürü daha düzenliydi. İstanbul’da Fenerbahçe basketbol takımının stadyumuna yakın bir yerde oturuyorum. Fenerbahçe’nin Avrupa maçı olduğunda Fenerbahçeliler yabancı bir maça gelirken Galatasaray’a küfür ediyorlar. Ne alaka? Çok saçma geliyor. Kimi motive etmeye çalışıyorsun? Bu Galatasaray içinde, diğerleri içinde geçerli. Avrupa maçına geliyorsunuz, Türk takımına küfür ediyorsunuz. Nasıl bir terbiyedeyiz bilemiyorum.
‘’Süper Ligde yabancı sınırı olmamalı’’
Yabancı sınırı- serbestliği hakkında neler düşünüyorsunuz? Son alınan karara kulüpler birliği tepki gösterdi, sizin yorumunuz nedir?
Sorun, futboldan gelmeyenlerin Federasyonda görev alması. Altınordu’yu çok seviyorum. Demek ki yapılabiliyormuş. Birinci ligde yabancıya ihtiyaç var mı? Bunu tartışmalıyız. Süper ligde Avrupa kupalarına katılım olduğu oradaki yabancıya bir şey demiyorum. Özellikle kaliteli yabancılara itirazım yok. Keşke diyorum ki bize de Avrupa pasaportu tanınsa da serbestlik sahibi olsak oyuncularımız yurtdışında oynasa. Benim ülkemdeki çocukların çoğu da oynar İngiltere’de Almanya’da oynar. Zaten oynuyorlar da, ama biz biraz da korkuyoruz. Vergi var, az para alacağım başarısız olursam diye yurtdışına gitmekten korkuyoruz. Başarısız olursan gelir dönersin kendi kulübünde oynarsın ne korkuyorsun? Yabancı kuralı Süper ligde serbest olmalı, ama birinci ligde yasak olmalı çünkü orada Avrupa’ya gidemiyoruz. Birinci ligde kaç yaşında olursa olsun Türk oyuncu oynamalı. Üçüncü lig için yaş kotası koymuşlar. Çok saçma. Futbolun özüne aykırı, ben bunu kabul etmiyorum. Adamın yeteneği varsa ve para kazanıyorsa 30 yaşından sonra işsiz mi kalsın?
Ben istiyorum ki Federasyon’un oturumları canlı yayında yayınlanmalı. Ne konuşuluyor görelim, öğrenelim. Menajerleri, idarecileri, başkanları, futbolcuları, antrenörleri temsilen birkaç kişi de bu oturumlarda yer almalı. Kapalı kapılar ardında kararlar alınıyor ve biz böyle düşündük deniliyor. Siz öyle düşünüyorsunuz tamam da başkaları nasıl düşünüyor?
‘’U-19 için Trabzonspor’dan teklif aldım’’
Yakın zamanda Trabzonspor’dan herhangi bir teklif aldınız mı?
Trabzonspor, geçenlerde U-19 takımı için teklif yaptı. O dönem Tolunay’la çalışıyorduk. Tolunay milli takıma başlamıştı. Ben boştaydım, bu nedenle teklif yaptılar. Ben de başka yerlerden teklif gelebileceğini söyleyerek kabul etmemiştim. Trabzonspor’la sıkıntım yok.
”İnşallah 1996’dan bir futbolcu Trabzonspor’u şampiyon yapacak”
Hami Mandıralı bir gün 1996’daki takımdan bir futbolcunun Trabzonspor’u şampiyon yapacağını söylemişti. Ne düşünüyorsunuz?
İçine doğdu herhalde bilemiyorum. Ama bir şampiyonluk olacaksa inşallah o kadrodan birisiyle olur. Bu art niyetsiz bir konuşma. O kadrodan oynayan oynamayan herkesten Allah razı olsun. Bütün arkadaşlarımızdan Allah razı olsun çok iyi bir kadroya sahiptik. Oynayan, oynamayan, mücadele eden, etmeyen kim olursa olsun. İnşallah o kadrodan birisi şampiyon yapar.
Ben de o kadronun Trabzonspor’a Trabzonspor’un da o kadroya şampiyonluk borcu olduğunu düşünüyorum. O kadro hak etmişti
Evet. Doğru söylüyorsun.
‘’Onur Kıvrak’ın yaptığı hareketin affedilecek tarafı yok’’
Yeni sezondaki transferleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle Uğurcan’ın hakkını vermek lazım. Milli takımdaki performansı beni ilgilendirmiyor. Uğurcan dünya kadar top kurtarıyor, her maç puan kazandırıyor. Yetiştirenleri tebrik ediyorum. Onur’u da tebrik etmek lazım. Ancak Onur’un bir hareketini tasvip etmiyorum. Formasını Hami Mandıralı’nın önüne sermesi yanlıştı. Orda kendi formasını değil Trabzonspor formasını yere serdi. Trabzonspor formasını yere atmanın mantığı yok, bunu açıklayamazsın. 10 Tane gol bile yesen bir teknik direktörün ayağına o formayı seremezsin. Hami orda yine iyi, sağduyulu davrandı. Farklı hareketlerde beklenebilirdi. Sen kimsin? kimin ayağına, hangi formayı seriyorsun? Dışardan bir tişört alıp koysan hiç umurumda olmaz. Ama Trabzonspor maçı bitmiş sen formayı yere koyuyorsun. Bunun affedilecek bir yanı yok. İyi bir kaleciydi, emekleri için Allah razı olsun. Ayrıca başka bir takımda oynamadığı için de iyi bir Trabzonsporlu olduğunu düşünüyorum. Ama Bu hareketi bir türlü kabullenemiyorum. Bu takımda senin gibi kaç kişi oynadı!
Yeni transferlerden Hamsik hırslı gözüküyor. İnşallah iyi performans sergiler. Son dönemde Trabzonspor kaliteli yabancı oyuncuları transfer ediyor. Küçük hatalar olabilir ama bu kadar da olsun. Trabzonspor hep iyi transferler yapmıştır. Biz Ankaragücü’nden Agustine’yi aldık gol kralıydı gol atamadı. Kötü bir transfer miydi? Norveç gol kralı lange’yi aldık gol kralıydı, atamadı. Kötü bir transfer miydi?
Hocam teşekkür ederim. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ben teşekkür ederim. Sadece bir anımı anlatarak Trabzon’da yaşayan insanların Trabzonspor’la ne kadar ilgili olduğunu anlamanızı istiyorum. Bir gün doktor arkadaşımı ziyaret etmek için Tıp fakültesine gittim. Koridorlarda hep hastalar vardı. Orada beni yaşlı bir teyze gördü. Bana baston uzattı. ”Uşağum sen Orhan’a benziyorsun” dedi. ”Buyur anacım” dedim. Elini omzuma attı ”uşağum az gayret edin de ölmeden bir şampiyonluk görelim” dedi. Türkiye’nin hangi şehrine gidin böyle bir olayla karşılaşamazsınız. Trabzon, çok farklı bir yer.