Hablemitoğlu’nun katledilişinin üzerinden 18 yıl geçti.
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun suikastle katledilmesinin üzerinden 18 yıl geçti.
Hablemitoğlu, uzun yıllar öncesinde “Fetullahçılar Türkiye’nin yüz yüze olduğu en tehlikeli tehdit odağıdır” tespitinde bulmuş, 18 Aralık 2002’de silahlı saldırı sonucu katledilmişti. Geçen sürede Hablemitoğlu cinayetinin failleri yargı önüne çıkarılamadı.
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Samsun Şubesi, yayımladığı açıklamayla Hablemitoğlu’nun andı.
ADD Samsun Şube Başkanı Dr. Işık Özkefeli imzasıyla yayımlanan açıklamada “Necip Hablemitoğlu’nun saygı ve rahmetle anıyoruz” denildi.
Açıklamanın tamamı şöyle:
“18 Aralık 2002 tarihinde evinin önünde hain bir saldırı sonucu katledilen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nu aramızdan ayrılışının 18. Yıl dönümünde saygı, sevgi, özlem ve rahmetle anıyoruz.
O; Tam bağımsızlığın, ulusal bütünlüğün, laikliğin, Türklüğün ve Atatürkçülüğün gür sesi, cesur yüreğiydi.
O yaşamı boyunca dürüstlükten, araştırmaktan, okumaktan, yazmaktan, bilimsellikten ödün vermeden mücadele etmiş cumhuriyet tarihçisi, bilim insanı kendi deyimi ile gerçek bir yurtsever ve Atatürk’ün manevi mirasçısıydı.
Onun katledilmesi Türkiye Cumhuriyetinin köklerinden kopartılma, kimliksizleştirme çabasının sadece son halkası, karşıdevrimin geldiği son aşamadır. Emperyalizme karşı “tam bağımsızlık” diyen Cumhuriyeti koruma ve kollama görevini içselleştiren tüm yurttaşlarımıza ve aydınlarımıza verilen son gözdağıdır.
Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı gibi Cumhuriyet aydınlarının katledilmesi ile başlayan, aydın cinayetleri ile Kuvayı Milliye ruhunu, ulusal bağımsızlık bilincini ve direncini kıracağını zanneden; Türkiye’yi ortaçağ karanlığına, siyasal ümmetçilik batağına çekmeye çalışan din tacirlerinin, gericilerin, yabancı servis ajanlarının ve işbirlikçilerinin sadece son kurbanıdır.
Necip Hablemitoğlu; Ülkeyi etnik ve mezhepsel esasa dayalı olarak bölmeye, yer altı yer üstü kaynaklarımızı sömürmeye, pazarlamaya çalışan ve halkın dinsel inançlarını kullanarak ortaçağ karanlığına mahkûm etmek isteyen emperyalistleri bundan 18 yıl önce açığa çıkarıyordu.
Ülkemizi 15 Temmuz hain kalkışmasına götüren süreci ve FETÖ yapılanmasını o günlerde; Adliye, mülkiye, askeriye içinde bir ekosistem geliştirdiklerini, bu sistem içerisinde kendi sağlık, eğitim, kültür ve teknolojilerini yarattıklarını söylüyordu. FETÖ Terör örgütü için ‘’Bunlar organize bir suç örgütüdür’’ diyen ilk kişi idi.
O günlerde FETÖ yapılanması ile kucak kucağa olanlar için bu söylemler çok tehlikeli idi. Hablemitoğlu davası FETÖ-AKP kavgası çıkmasa idi belki yeniden ve gerçek anlamda tekrar açılmayacaktı. Çünkü İç işleri Bakanlığı tarafından ‘’adi bir cinayet’’ olarak değerlendirilerek üzeri kapatılmış idi.
Hablemitoğlu öldürülmeseydi; 26 Aralık 2002 tarihinde Alman vakıflarıyla ilgili dönemin DGM’lerinde görülmeye başlanacak olan davada, yine aynı süreçte, Fethulllah Gülen örgütlenmesine dair dönemin DGM’lerinde başlayacak davalarda da tanıklık yapacaktı.
Tam bağımsızlık mücadelesinde katledilen devrim şehitlerinin katilleri ve azmettiricilerinin tespiti; fırsatçılık, çıkar hesapları, siyasi oy kaygısı ile hareket eden siyasetçilerden ve laikliği dinsizlik olarak gören, dini siyasete alet etmekten geri durmayan, her fırsatta cumhuriyetin kuruluş değerlerine, kurucu kadrosuna saldırmaktan çekinmeyen mevcut iktidar ve yandaşlarından da beklenemez.
Bu cinayetlerin arkasındaki azmettiricilerin, müttefik görünümlü emperyalist sömürgecileri olduğu, niyetleri ve metotları artık aşikâr olup artık beklentimiz olan biteni izleyen milyonlarca sessiz örgütsüz dağınık Türk yurtseverin bu cinayetlerin tekrarlanmaması için Türklük, Ulusal birlik ve Atatürk ortak paydasında omuz omuza vermesi ve birlik olmasıdır.
Ülkemiz özgürlükler adına özgürlükleri yıkmaya çalışanların, savunmaya çalışanlardan daha özgür ve güçlü olduğu bir paradoksu yaşamaktadır.
Aydınlarımızın katledilmesi ve maalesef bu siyasi cinayetler bugün bizi ‘’ Saray Yönetimi’ aşamasına getirmiştir.
Dünyanın ve Ülkemizin içinde bulunduğu küresel salgında ekonomi, sağlık, eğitim ters yüz giderken, ezilen işçi, emekçi, sağlıkçı, esnaf, memur hala tek aklın inisiyatifindedir.
Laikliği dinsizlik olarak sunuş, aklın ve bilimin yerine hurafeler ile hareket ediş Ülkemizin içinde olduğu kıskaçtır.
Sonuç olarak geldiğimiz nokta şu ki devleti yıkmaya, devleti ülkesi ve ulusuyla parçalamaya, Cumhuriyete kastetmeye, Atatürk ilke ve devrimlerini, laik hukuk sistemini yok etmeye çalışanlar ve tüm bu ihanetleri dış ülkeler adına gerçekleştirenler, devlet gücünü, devleti savunanlara karşı kullanma aşamasındalar…
Bunlara karşı olmak, onaylamamak artık yetmiyor. Tambağımsızlığımızın geleceği açısından artık herkesin bedel ödemesi zamanıdır. ‘’Çünkü Türk’üz ve başka Türkiye yok!”
Çoğunluk seyrettikçe, mücadele etmek yerine mücadele eder gibi yaptıkça daha neler kaybedeceğiz belli…
Devrim Şehitlerimizin niye can verdiklerinin nedenini sorgulamadan, hesabını sormadan anmak artık yetmiyor.
Tüm yurtseverlere düşen bu emperyalist çetelerin sağladığı sermaye, istihbarat, enformasyon desteği ile yasamayı, yürütmeyi, yargıyı ele geçiren örgütlü vatan hainleri ve işbirlikçilerinin peşlerinden sürükledikleri ulusal bilinçten yoksun halkımızı aydınlatmak, sivil toplum cemaatleri denilen, yobazlığın küreselleşmiş hali olan tarikatların pençesinden kurtarmaktır.
Ne ABD Ne AB Nede Arap ekolü diyen, müttefik görünümlü tüm emperyalistlere, çağcıl Vahdettinlere, Damat Feritlere karşı yeniden Kuvayı Milliye diyoruz.
Cumhuriyeti çökertmenize, Sevr dayatmanıza ve Ortadoğu bataklığında ortaçağ karanlığında yaşatma isteğinize direneceğiz ve kazanacağız
“Kemalist budur. Ateşte pişen çelik gibi dağlanır yüreği acıyla, çıplak elleriyle tutar kor gibi ateş gibi kardeşinin sonsuza uzanan bedenini, Kemalist yanar meşale olur nice karanlık böyle aydınlanır.’’
Tüm Devrim şehitlerimizin Ruhları Şad Olsun…”