ADD Samsun Şube Öncülüğünde Uğur Mumcu ve Devrim şehitleri Samsun da anıldı.
Anma töreninde ADD Samsun Şubesi Yönetim Kurulu adına bir basın bildirisi okuyan ADD Samsun şube başkanı Işık Özkefeli, şunları söyledi :
”Çok Değerli Katılımcılar, Basınımızın çok değerli emekçileri;
Bugün karlı ve soğuk bir Ankara sabahı hepimiz için…
31 Ocak 1990 Muammer Aksoy, 24 Ocak 1993 Uğur Mumcu, 19 Ocak 2007 Hrank Dink, 24 Ocak 2001 Gaffar Okkan bu tarihler birçoğumuzun hala hafızalarında…
24 Ocak 1993 karlı bir Ankara sabahı, araştırmacı gazeteciliğin öncüsü, Atatürk Devrim ve İlkeleri’nin ödünsüz savunucusu, Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu; aracına konulan bombanın patlaması sonucu, haince-sinsice katledildi.
31 Ocak 1990’da yine hainler iş başındaydı. Atatürkçü, ulusalcı, demokrat ve devrimci, hocaların hocası, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Kurucu Genel Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy, evine girecekken apartmanın içinde vücuduna yönelen kurşunlarla şehit edildi. Muammer Aksoy cinayeti, 1980 sonrası aydın katliamlarının ilk halkasıydı. Atatürkçü Düşünce Deneği kurulalı daha yedi ay olmuştu.
1950’lerden bu yana çoğunlukla Mustafa Kemal’e diş bileyenlerce yönetilen ülkemizde, bugünleri öngören ve bunu yüreklice dile getirip mücadele eden öncülerin katledilmeleri; toplumun bilinçlenmesini engellemeye, toplumsal duyarlılığı köreltmeye, tepki verme yetisini, mücadele kararlılığını yok etmeye yönelik planlı bir saldırılardı. Aslında geleceğimize yapılan bu saldırıları, sadece Katledilenlere bakıldığında bu karanlık güçlerin ne kadar seçici davrandığı görülecektir. Cinayetler sadece ses getirmek için işlenmemiştir. Amaç; kamuoyu oluşturma gücü çok yüksek olan yurtseverleri, devrimcileri susturmaktı.
31 Ocak 1990’da Kurucu Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy’un katledilmesiyle başlayan, sistematik bir şekilde sürdürülen aydın kıyımı; aslında bir “meydanı boşaltma” operasyonuydu ve gelecekte yani bugün ülkemizde sahnelenecek oyunların da habercisiydi.
Tek kişinin yönettiği, TBMM’nin itibarsızlaştırıldığı, hesap sorulamayan, sorgulanamayan bir iktidar için engeller, bu cinayetlerle kaldırıldı…
Cumhuriyetimiz yüzüncü yaşına gelirken, ona yakışmayacak şekilde, tek kişinin hâkimiyetinde, demokrasiden uzak, haktan, adaletten yoksun bir Türkiye’de yaşıyoruz.
Ülkeyi yöneten iktidar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni şahsi malı gibi kullanıyor.
Atatürk’ün “Gençliğe Sesleniş” indeki tüm koşullar, bizzat iktidar eliyle tamamlanmış durumda…
Buradan Ülkeyi yönetenlere sesleniyoruz!
Şu an devleti siz yönetiyor olabilirsiniz, ancak unutmayın ki; sahibi siz değilsiniz!
Bu Cumhuriyetin sahibi; hak arayışlarının, demokrasi taleplerinin üzerine TOMA’larınızla, biber gazlarınızla, coplarınızla yürüdüğünüz işçilerdir.
Bu Cumhuriyetin sahibi; kapısına kelepçe taktığınız üniversitelerin, size rağmen bilim yuvası kalması için mücadele eden öğrencileri, öğretim üyeleridir.
Bu Cumhuriyet; önüne barikat kurduğunuz madencilerindir.
Bu Cumhuriyet, insanüstü bir çabayla çalışan, yönetemediğiniz salgın yüzünden meslektaşları birer birer ölen sağlık emekçilerinindir.
Bu Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyete bağlı nesiller yetiştirme görevi verdiği öğretmenlerindir.
Bu Cumhuriyet, “askıda ekmek”e muhtaç ettiğiniz, açlık sınırı altında ücrete mahkûm ettiğiniz halkın, göç etmek zorunda bıraktığınız köylünün, ürettiğini satamayan çiftçinindir.
Bu Cumhuriyet, yurdun dört bir yanında doğa katliamlarınıza, talanlarınıza dimdik karşı duran çevre, yaşam savunucularınındır.
Bu Cumhuriyet, parçalayarak zayıflatmaya çalıştığınız, bağımsız Baroları savunurken, cübbeleriyle yerlerde sürüklediğiniz hukukçularındır.
Bu Cumhuriyet, halkın haber alma özgürlüğüne engel olmak için kararttığınız ekranlar, verdiğiniz cezalara rağmen Cumhuriyetten yana yayın yapmaktan asla vazgeçmeyen gazetelerin, televizyon kanallarının, basın emekçilerinindir.
Bu Cumhuriyet, susturamadığınız, engelleyemediğiniz Atatürk’ün kıymetini bilen sanatçılarındır.
Bu Cumhuriyet, umutlarını kırdığınız, geleceklerini kararttığınız ama eğitmemek için elinizden geleni yaptığınız; ancak bir türlü ele-avuca alamadığınız, yandaş kılamadığınız gençlerindir.
Bu Cumhuriyetin gerçek sahiplerine Uğur Mumcu’nun sözleriyle sesleniyoruz!
“İnsanlara can güvenliği sağlayamamış bir düzene, “Hukuk Devleti”, Devrimcilerin faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bir düzene, “Demokrasi”, Yolsuzlukların devlet yetkililerini sardığı bir düzene “Anayasa Düzeni” denilemez.
Bu, katiller demokrasisidir, bu, hırsızlar düzenidir!
Adaletin ve demokrasinin kalmadığı ülkemizde, yeniden “Adalet ve Demokrasi” için savaşmak bir insanlık görevidir.
Bu insanlık için bir savaştır. Bu, aydınlık ile karanlığın savaşıdır!
Bu ilericilik ile gericiliğin savaşıdır!
Kalpaksız Kuvâcı Uğur Mumcu’nun kalleşçe ve acımasızca aramızdan koparılışının üzerinden tam yirmi sekiz yıl geçti. Uğursuz geçen tam 28 yıl…
Yüreğinde Cumhuriyete sadakat, zihninde Atatürkçülük, kalbinde yurtseverlik olan devrimciler yine bir 24 Ocak günü, Uğur Mumcu’nun manevi şahsında, katledilen tüm ilerici aydınlarımızı anmak ve cinayetlerin sorumlularının bulunmasının istemek için toplandık.
Ve şimdi, yirmi sekiz yıldır yaptığımız gibi soruyoruz;
‘’Kimdi bunlar? Kimden destek aldılar, kimlerin koruyucu kanatları altında savunmasız vücutlara kurşun yağdırdılar, bombalar ile katlettiler? Neden öldürüldü bu insanlar?
Ve Yetkililere sesleniyoruz
Cinayetlerin Sorumluları Bulun. Çünkü ’ Halkını insan gibi yaşatmayan devlet, ne milli devlettir, ne demokratik, ne de sosyal devlettir.’’
Bağıra bağıra, göz göre göre gelen cinayetlere göz yuman, sorumluluğunu yerine getirmeyen yetkililerde en az katiller kadar suçludur.
Bizler Azmettiricileri ve tetikçileri yıllardır bulun ve Devleti, bu namus borcundan artık kurtarın dedik.
Ve yine haykırıyoruz!
‘’Susmayı, bir yaşam biçimi olarak benimseyen insanlardan olmayacağız. Biliyoruz ki her adaletsizlik, eylemsizlikten güç alır. Ellerini kana bulayanlar ile susanlar aynı suçun ortaklarıdır hep birlikte.’’
Dostlar; Zordur Aydın olmak, ilerici olmak, Devrimci olmak!
Tüm birikimleri gerici gelenekler yığını olan toplumu, asırlarca kula kul olmuş halkı, Cumhuriyet sayesinde eşit yurttaşlar yapmak, demokrasinin, adaletin ve çağdaşlaşmanın gereklerine ulaştırmak için korkusuzca öne çıkarmak, her türlü sömürüden Halkının alın terini korumak,
Yolsuzluktan bölücülüğe, siyasal İslam’dan mafyaya, silah kaçakçılığından teröre pek çok cephede kavga vermektir.
Zordur emekten, eşitlikten, bağımsızlıktan yana olmak, ağırdır bedeli antiemperyalist olmanın…
‘Cahillerin ferasetine güvenilen’ toplumlarda, dünyanın diğer yerlerinden biraz daha ağırdır gericiliğe, bölücülüğe, vurgunculuğa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe ve zulme karşı mücadele etmek. Bazen bir mermidir ensende, bazen bir bomba, bazen yol çatında çapraz ateş, bazen Anadolu’da bir otelin bir katında yakılmaktır.
Bazen ise yaşına, hastalığına bakılmadan kurulan kumpaslarla Silivri zindanlarında çürütülmektir ya da alnına sürülmek istenilen lekeyi beylik silahınla silmektir.
Uğur Mumcu ilk değildi bu ağır bedeli ödeyen, sonda olmadı ne yazık ki.
Hangi birini sayalım; Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Bedri Karafakioğlu, Abdi İpekçi, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Kaftancıoğlu, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu.
Ve Metin Göktepe. Ve Hrant Dink ve Gaffar Okan.
Şimdi her gün siyasi ağızlardan dökülen buyurgan, ayrıştırıcı, şiddet ve tehdit dilinden, toplumun bir kesiminin devamlı hedef gösterilmesinden anlıyoruz ki bu kıyımların sonu gelmeyecek.
Görüyoruz işte: Çıkartıldıkları TV kanallarında utanmadan yaptıkları toplu cinayetleri, katliam olarak görmeyen, sadece intikam aldıklarından bahsedenlerin başları gururla okşanıyor. Yasal görünümlü Hizbullahçılar Sarayda ağırlanıyor.
‘’Öyle bir siyasal dönem yaşıyoruz ki, dince kutsal sayılan ne kadar kavram varsa, siyaset pazarının işportasındadır. Hepsi siyaset alanında kullanılıyor. Devletin hukuksal, toplumsal ve ekonomik düzeni, “kısmen de olsa” din kurallarına dayatılıyor’’
Dini değerler bir ideoloji aracı olarak halkın bir bölümüne karşı kullanılırken, hem İslâm dinine saygısızlık yapılıyor, hem de Türkiye Cumhuriyeti kuruluş değerlerinden hızla kopartılıyor.
Gerici unsurların artık devlet kadrolarına sızma süreci çoktan bitmiş, tarikatlar aleni bakanlıkları kapma yarışındalar.
Mafya liderleri, şimdi el üstündeler ve Muteberdirler. Siyasetçilere karşı yaptıkları tehditler karşısında yargı bilinçli olarak sessiz ve taraftır.
Gizli saklı yapılan ihaleler ile milletin parası cemaatlere, tarikatlara, yandaş derneklere bağlanmış, Rabıta şimdi hükümet ve belediyeler ile tarikatlar arasında yapılmaktadır.
Basın özgürlüğü, düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere tüm Anayasal özgürlükler bakan yetkisi seviyesinde kısıtlanmakta, en küçük hak arayışı ‘kafaları ezme’ tehdidiyle cevap bulmaktadır.
Demokrasiyi istenildiği zaman inilecek bir tren ve araç olarak gören anlayış, Atamızın en büyük eserim dediği ve Milli Egemenliğin simgesi olan TBMM etkisizleştirmiş, hesap soramaz, çalışamaz hale getirmiştir.
Seçme ve seçilme hakkı, eşitlikçilik çoğulculuk, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı gibi demokrasinin olmazsa olmazları yok edilmiş, demokrasi sadece sandık olarak anlaşılır olmuştur.
Oysa bu gün Anayasa bile yok hükmindedir. AYM’ nin verdiği kararlar keyfi olarak uygulanmaktadır.
Hukuk maalesef acımasız ve intikamcı bir silaha dönüşmüştür. Ağzını açan hâkim huzurundadır. En kullanışlı kelime vatan hainliği, en kullanışlı suçlama teröristliktir artık.
Uğur Mumcunun yıllarca haber yazdığı Cumhuriyet gazetesi başta olmak üzere bağımsız gazeteler ve haber kanalları maddi yaptırımlarla, vergi ile ilan cezaları ile susturulmaya çalışılmakta, yazarlar en alakasız suçlamalarla her gün mahkeme kapılarında süründürülmektedir.
Sonunda üzerine titrediğimiz Cumhuriyet ağır yara almış, hukuk devleti yerle bir edilmiş, laikliğin ruhuna Fatiha okunmuş, karşı devrim en acımasız hali ile ne yazık ki gerçekleşmiştir.
Uğur Mumcu Yıllar önce şu ibretlik satırları yazmış; ’Bir toplum böyle çöker işte! Devletin yerini kaba kuvvet alır, susulur. Yasanın yerini Allah alır, korkulur. Yolsuzluklar, cinayetler birbirini izler, eller kollar bağlanıp götürülür. Vuran vurur, öldüren öldürür ve bütün bunlardan sonra, bir çete gelir ve devleti teslim alır’.
Sevgili Dostlar;
Acımız ilk gün ki kadar taze, üzüntümüz derin, öfkemiz ise keskindir. Ancak asla yılgın ve umutsuz değiliz, olmadık, olmayacağız. İşte bu nedenle buradayız.
Uğur Mumcu ;‘’Atatürkçü düşünce yenilmedi, yenilmeyecek. Kuvva-i Milliye ruhuna, ulusal onura, Anadolu devrimine, Aydınlanma çağına ve çağdaş özgürlüklere sahip çıkarak güçlenecek’ ’diyordu.
Uğur Mumcu’nun geleceğe dair öngörüleri, sonuçları ile birlikte bugün yaşanmaktadır.
Üzülerek söylüyorum ki; Onun konuşma, yazı ve kitaplarına rağmen bugün yaşananlarla ilgili her yurtsever özeleştiri yapmak, devrimci tarihimize bir sorumluluk olarak özür dilemek zorundadır.
Ve sonra; Artık aramızda olmayan Bekir Coşkun’un yazdığı gibi Kalkma, adım atma, silkinme, kıpırdanma zamanıdır.
Korkaklığın, mazeret üretmenin, yılgınlık ve umutsuzluğa kapılmanın zamanı değildir.
Para yoksa bulunur, Kötülük çoksa yenilir.
Gereken birlik olmak, çalışmak, güvenmektir laik, çağdaş, tam bağımsızlık Ülkümüze ve kendimize.
Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi önderliğinde, Gençliğe hitabeyi bir yol gösterici olarak ele alarak, köklü devrimci geleneğimizin, aydınlarımızın birikimi ile izlenecek siyaset ‘Ulusallık içinde devrimcilik, özgürlük ve bağımsızlıktır.
Kısacası ‘’Yolumuz Mustafa Kemalin Yoludur.’’
Ne diyor ulu Atatürk; ’Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar’
Öyleyse şimdi Samsuna yeniden çıkmak, Demokratik, laik Cumhuriyet için örgütlü mücadele etmek zamanıdır.
‘’Yenilmeyen güç odur: Halkın gücüdür; halkın örgütlü gücüdür.’’
Atatürkçülüğü, Ulusal Kurtuluş Devrimciliği olarak anlamak ve anlatmak zamanıdır.
Bu gelecek nesillere karşı sorumluluğumuz ve görevimizdir.
İnanın Başaracağız. Kazanacağız.
Demokratik Parlamenter Cumhuriyeti, hukuk devletini, tüm Laik kurumları ile birlikte yeniden kuracağız.
Aydınlık güzel günler için mücadele eden, mücadele ederken katledilen, tüm aydınlarımızı, yazarlarımızı, bilim insanlarımızı, gazetecilerimizi, politikacılarımızı saygı ile anıyoruz.
Onlar bizim yiğit kahramanlarımızdır. Onlar kalemleri ile yüceleşti.
Onların acısıyla ve gözyaşı ile yaşayacağız.
Onlar özgür yarınlar için, bizim özgürlüğümüz için öldüler.
“Unutmayacağız, Unutturmayacağız.
Faşist sultanın karşısında eğilmeden bükülmeden dimdik duranlar, namuslu kalanlar, dinlenmemek üzere yola çıkanlar, bu savaşın mutlak galibi olacaklardır.
Zafer, Atatürk Cumhuriyeti’nin, Atatürk Devrimi’nin, Atatürkçü Düşüncenin olacaktır!
Atatürk Türkiye’sini ve aydınlarını katlederek geriye götüreceklerini sananlar;
Bir değil bin kişiyi öldürseniz de insanlık yine de bireyin özgür iradesine dayalı demokratik toplum idealine ilerlemesini sürdürecektir.
Düşünenlerin öldürülmemesi, öldürülenlerin hiç unutulmaması dileğiyle; Uğur Mumcu şahsında bizler,
Türk devrimini ve kurucu değerlerimizi savunma mücadelesinde aydınlık güzel günler için mücadele eden, Mücadele ederken katledilen ve bedel ödemek zorunda bırakılan tüm aydınlarımızın, yazarlarımızın, bilim insanlarımızın, gazetecilerimizin önünde saygıyla eğiliyoruz. Ruhları şad olsun…
Hepimiz birer Uğur Mumcu’yuz. Mücadelemiz devam edecek ve kazanacağız. Korkmuyoruz, Umutluyuz, Kararlıyız, Mücadeleye hazırız.
Yaşasın Tam Bağımsız, Laik Türkiye.”