TMMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü hakkında bir açıklama yayınladı.
Kadın hakları mücadelesine vurgu yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi :
”Dünyada kadın haklarının kazanılmasında, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği mücadelenin başladığı ve simgeleştiği gündür “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”. 164 yıldır süren bir toplumsal mücadelenin anlamlı günüdür, 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Dünya Kadınlar Günü.
Kadın hakları mücadelesi; cinsiyet ayrımcılığına, toplumsal rollere, dayatılan yaşam biçimine, kültürel kabullere, dinsel referanslara bağlı olmadan özgür ve bağımsız bir birey olarak toplumda yer alma, toplumsal yaşamın her alanında eşit olarak var olma mücadelesidir. Kazanılan her bir hak, bir sonrası için umut verir, mücadele azmini güçlendirir, mücadele büyüyerek hak ve talep arayışı büyür, büyümeye devam edecek.
Geçmişte hemen hiçbir toplumsal, ekonomik ve siyasal hakkı bulunmayan kadınlara “Kahraman Türk Kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.” diyen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, Cumhuriyet’i kurarken yaptığı devrim niteliğindeki köklü değişimlerin en önemlilerinden birisi de, “toplumda kadının yeri” olmuştur. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde 1924 yılında “Eğitim Öğretim Hakkı”, 1925 yılında “Kılık Kıyafet Kanunu” ve 1926 yılında “Medeni Kanun” ile kadınlara yönelik olarak kazanılan haklar yanında; 1930-34 yılları arasında kadınlar siyasal haklar açısından da önemli kazanımlar elde etti. “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi”nden çok daha önce, Fransa’da 1946’da, İsviçre’de ise 1971’de kadınlar için elde edilen siyasal haklara ilişkin dünyadaki pek çok ülkeden önce, ülkemiz kadınlarına 1930 belediye seçimlerinde seçme ve aday olma hakkı, 1933 yılında Köy Kanunu değişikliği ile muhtar ve köy heyetine seçme ve seçilme hakkı tanındı. 5 Aralık 1934 tarihinde ise ülkemiz kadınlarına milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı yasal güvenceye alındı. Yürürlükteki 1982 Anayasası’na göre; “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeple ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadın-erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” Peki, 2021 yılında ülkemizdeki kadınlar haklarını bilme, koruma ve geliştirme konusunda ne durumda? Kadınlar, aile ve çalışma yaşamında, toplumda hak ettikleri eşit koşullarda yaşayabilmekte mi? Hayır.
Türkiye’de tarım sektörü, kadın ve erkeklerin hemen hemen eşit sayıda istihdam edildiği tek sektördür. Ülkemizde tarımsal üretim, kadın istihdamının en yoğun olduğu sektör olarak istatistiklere yansımaktadır. Tarım alanında çalışan kadınlar toplumun ayrımcı dayatmaları ile karşı karşıya olup, sahip olmaları gereken doğal haklarını elde edememektedirler. TÜİK’in en son verilerine göre; tarımda toplam 4.515.000 kişi istihdam edilirken, bunun %40’ı çalışan kadındır. Tarım sektöründe çalışan kadın nüfusunun %94,1’i bir sosyal güvenlik kurumuna kaydı yoktur. Tarımda çalışan kadınların %77’si aile işçisi olarak herhangi bir ücret almadan çalışmaktadır.
Oysa, gerek dünyada gerekse ülkemizde tarımsal üretim ve beslenmede en büyük rolü kadınlar oynamaktadır. Türkiye’de tarımsal üretim çoğunlukla küçük ölçekli aile işletmeciliği modeliyle gerçekleştirilmektedir. Mevcut üretim modeli kırsalda kadınların ücretsiz aile işçisi veya güvencesiz çalışan işgücü olarak görülmesine neden olmaktadır. Kırsal kesimde kadınlar, özellikle gıda üretimine sağladıkları katkılara ve gıda güvenliğindeki etkinliklerine karşın ciddi toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ile karşı karşıyadırlar. Kadınlar, tohumdan hasada kadar üretim sürecinin ekim/dikim, bakım, hasat, işleme, depolama gibi her aşamasında etkin rol almalarına karşın, elde edilen kazanımlardan yeterince pay alamamaktadırlar. Kadınlar tarlada çalışmalarının yanı sıra ev işlerini de yapmakta, ailenin beslenmesinde de en büyük görevi üstlenmektedir. Kırsal kesimde kadınların rollerinin çokluğu ve geleneksel ev işleri, rutin günlük yaşam faaliyetleri, tarımsal faaliyetlere katılma gibi iş çeşitliliği çalışma ve yaşam koşullarını zorlaştırmaktadır. Kapitalist üretim ilişkileri ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle tüm bu kadın emeği resmi istatistiklere/milli gelir hesaplarına yansıtılmamaktadır. Öte yandan, siyasi iktidar/lar tarım politikalarında küçük çiftçilerden çok büyük işletmelere yer verme eğilimdedirler. Küçük işletmelerin çoğunluğunun kadın emeği ile ayakta durduğu, kırsal kesimdeki tüm toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine karşın, kadınlar olmadan tarımın ve kırsal toplumun varlığını sürdüremeyeceği düşünülürse, tarımda amaçlanan sürdürülebilirlik için kadınların önemi anlaşılmalıdır.
Cinsiyet ayrımcılığının olmadığı, insan hakları merkezli, özgür ve eşit bir toplumda ve dünyada hep birlikte mutlu yaşayabilmek için; kadının etkinlik alanının güçlendirilmesi, eğitim, sağlık, siyaset, hukuk, istihdam ve diğer alanlarda olanaklardan eşit düzeyde yararlanması, kadın ve erkeğe verilen hakların ve yüklenen sorumlulukların adil bir biçimde dağıtılması konularında gerekli yasal ve sosyal düzenlemelerin yapılması kadar, toplumsal mücadelenin artarak sürdürülmesi gerekmektedir.
Ülkemizde ivedilikle tarımda kadın emeği konusunda toplumda ciddi bir farkındalık yaratılmalı, toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü modeli ciddi olarak sorgulanmalı, mülkiyet ilişkileri yasal ve toplumsal açıdan yeniden ele alınarak kadın mülksüzlüğü sorunu giderilmeli, kadınlara yönelik açık ya da gizli mobbing uygulamaları son bulmalı, tarımda kadın emeğinin işgücü içerisindeki görünmezliğini kaldıracak politikalar geliştirilmeli, kadın emeği kayıt içine alınmalı, tarımda çalışan kadınların küçük ölçekli üreticiler/aile çiftçiliği içerisinde temsiliyetlerini geliştirici kooperatif örgütlenmelerin önü açılmalı ve desteklenerek yaygınlaştırılmalı, tarımda çalışan kadınlar dayanışma ağları kurulmalı ve geliştirilmeli, cinsiyetler arası ücret eşitsizliğini gidermek için eşit işe eşit ücret politikaları yaşama geçirilmelidir. Kadın Ziraat Mühendislerinin yaşadıkları sorunlar, sektörün genel olumsuz koşullarından bağımsız değerlendirilemez. Özetle; her alanda olduğu gibi, tarımda da kadın emeği sömürüsü, kadın sömürüsü son bulmalıdır.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak; evde, işte, okulda, tarlada, fabrikada, şantiyede, büroda çalışan, emek ve hakları için mücadele eden tüm kadınları selamlıyoruz. Tüm dünya kadınlarının erkekler ile eşit koşullarda toplumsal yaşamın her aşamasında hak ettiği çağdaş ve onurlu yeri elde etme hak ve talep mücadelesini destekliyoruz. Kadınların ve erkeklerin çağdaş ve onurlu bir geleceği hep birlikte kurmaları ve omuz omuza paylaşmaları umut ve dileğiyle…”