Türker ERTÜRK
Rahmetli babam 10’uncu yaş günümde bana bir sürpriz yaparak bir tekne armağan etti.
Sakın aklınıza Rahmi Bey’in Nazenin’i gibi bir şey gelmesin. Omurgası, kemere ve postaları (Bu üçü teknenin kılçığını oluşturur) ahşaptan, üzeri su geçirmez boyayla boyanmış branda ile kaplanmış, 4 metre boyunda adeta kızılderili kanosu gibi bir şey. Bugün yaptırsak en fazla 5000 TL’ye mal olur.
Ne kadar sevindiğimi size anlatamam. O gece sabaha kadar uyuyamadım. Hep neler yapacağımı planladım ve düşledim. Bir tek sorun vardı; babam tarafından verilen ve bordasına (teknenin yan tarafı) yazdırılan ismi. Belki de ilk defa duyduğumdan, yeterince hoşuma gitmemişti. Evet babam benim için yat değerinde olan bu harika şeye “Çırnık” adını vermişti. Yaptığım itiraz üzerine “Oğlum Karadeniz’de en küçük tekneye ve deneyimsiz denizciye çırnık denilir” diye başlayan bir konuşma yapmıştı. Babamı çok sevdiğimden ve yeni sahip olduğum teknenin büyüsünden muhalefetimi geri çektim ve “Çırnık” ismini kabullendim.
Bu tarihten 2 yıl sonra babamı kaybettim. Çırnık’a sahip olmamın üzerinden tam 4 yıl sonra da sınavlarını kazanarak Heybeliada’da bulunan Deniz Lisesi’ne başladım. Bir de ne göreyim, okula yeni başlayanlara acemi çaylak anlamında Cırnık deniliyor. Doğru tahmin ettiniz, beni de “Cırnık” olarak çağırmaya başladılar. Aklıma yıllar öncesi yaşadıklarım ve babam geldi. Bizim Çırnık’ın Ç’si olmuş C...
Dil bilimciler daha iyi bilirler ama sanırım Karadenizli Çırnık Heybeliada’da İstanbul Türkçesi’ne Cırnık olarak uyum sağlamış.
Yazar