CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle bir basın toplantısı düzenledi.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şu şekilde:
“Sizler günün 24 saati çalışırsınız. Bir şekliyle dünyadan haberleri alırız. O haberleri bize ulaştıran kişiler sizlersiniz. Herkes size teşekkür etmek zorundadır. Teşekkür ettik ama yaşadığınız sorunlar da var. Yüzlerce gazetecinin işsiz kaldığını biliyoruz. Bir yıpranma hakkınız var o hak da elinizden alındı. Yeniden Anayasa Mahkemesine başvuracağız.
Bütün bu sorunlara karşı görevinizi azim ve kararlılıkla yapıyorsunuz. Kaleminizi satmıyorsunuz. Habercilere minnet borçluyuz. Medya da vesayeti kabul etmez. Etmemesi gerekir.
Gazeteciler haber kaynaklarını açıklamaya bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz. Gazetecilik bir kamu görevidir. Bunu belirlerken iki temel unsurun da önemli olduğunu ifade etmek isterim. Haber kaynağını ve halkın haber alma hakkını korumak için bu düzenlemeler yapılmıştır. Medyanın dördüncü güç olarak halk adına yasama, yargı ve yürütmeyi denetlemesini sağlamıştır. Parlamentoda olumsuz bir haberi geniş kitlelere ulaştıran medyadır.
“1775 radyo ve televizyon kanalı 27 saat bakanın istifasını veremedi”
2021 yılında gazeteciler 479 kez yargının önüne çıkarılıyorsa burada bir sorun vardır. 2020 yılında 68 gazeteci Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hapishanelerindeyse orada oturup düşünmek lazım. 2020 yılında televizyonlara karartma, gazetelere ilan ambargosu, doğru habere erişim engeli getiriliyorsa…
Basın İlan Kurumu’nca beş gazeteye doğru haber yaptıkları için 333 gün ilan kesme cezası veriliyorsa, Basın İlan kurumu, Basın İnfaz Kurumu’na dönüşüyorsa oturup düşünmek istiyorsa, Cumhurbaşkanı bir gazeteyi hedef gösterip, ben almıyorum siz de almayın diyorsa orada oturup düşünmek lazım.
Sıradan biri söylemiyor, devletin başında oturan zat söylüyor. Bir ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı görevinden istifa ettiği halde 1775 radyo ve televizyon kanalı 27 saat bakanın istifasını talimat alamadıkları için veremiyorlarsa oturup düşünmek lazım.
“Dikta yönetiminde direnen bir medyamız var”
Bütün baskılar ve baskıların yoğunlaşmasına karşın kalemini satmayan, özgürce haber yapan bütün baskılara direnen bir medyamız var. Dünyaya örnek olması gereken bir medyamız var. Bir dikta yönetiminde direnen bir medyamız var. 12 Eylül askeri darbesinde bile bu kadarını görmemişti.
Erdoğan gideceğini görüyor, şimdi nasıl iktidarımı sürebilirim diye düşünüyor. Zulüm ile iktidar olunmaz. Zulüm ile iktidar olanın sonu erken gelir. Erdoğan kendi sonunu görüyor.
Herhangi bir medya sahibi başka bir faaliyette bulunmamalı. Aktif siyasette faaliyette bulunmamalı.
Gazetelerin dağıtımı bütün medya sahiplerinin ortak olduğu şirket tarafından yapılmalı.
Medyada sendikalaşma şart olmalı. Zorunlu olmalı. Gazeteci patronuna karşı da özgür olmalı. Haberinin arkasında durabilmeli.
RTÜK’ün yeniden yapılandırılması gerekiyor. Siyasi partilere tanınan kontenjan düşürülmeli.
Hiçbir gazeteci gazetecilik faaliyetinden kaynaklı iddialarla tutuklanmamalı.
Basın İlan Kurumu internet medyasını da kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılmalı.
Evrensel kriterlere uygun şeffaf ve denetlenebilir reyting sistemine getirilmeli.
Basın kartı meslek örgütlerinin ortak katılımıyla oluşturulacak kurum tarafından verilmeli. Kimin gazeteci olup olmayacağı gazeteciler karar vermeli.
Evrensel kriterler hariç sansür yasaklanmalı.
Sosyal medyada, alternatif medyada yayınlanan haberlerle ilgili bağımsız denetim kurulu oluşturulmalı.”