Eğitim Sen Trabzon Şube Başkanı Engin Nur, yaptığı açıklamada Milli Eğitim Bakanlığı’nın Eğitim politikasını değerlendirdi.
Eğitim Sen Trabzon Şube Başkanı Engin Nur yaptığı açıklamada Milli Eğitim Bakanlığı’na eleştiride bulunurken açıklamalarında şu ifadeleri kullandı;
”Eğitim bir haktır; herkese ulaştırılması bir imkanlar içerisinde yerine getirilen bir sorunsal değil, tercih olmalıdır. Kaynaklarının kullanılmasında eğitimi önceleyen ülkelerin herhangi bir sıralamada ilklerde yer alması bir tesadüf değildir: kişi başına düşen ortalama gelir, sanat etkinlikleri, basın özgürlüğü, sosyal yaşam vs.
Bu pandemi sürecinde var olan tüm toplumsal katmanlardaki gerçekler, , eğitim, üretim-tüketim ilişkileri, gelir dağılımı, asayiş, ve daha niceleri artık herkesin birebir deneyimleyeceği bir olgu olarak gün yüzüne çıkmıştır. Olumsuz durumların genellikle bir tercihin sonucu olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Öte yandan bu yaşanan beklenmedik salgın ülkemizde olduğu gibi tüm dünya ülkelerinin bir salgın karşısında hiçbir ülkenin hazırlıklı olmadığı gerçeğini ortaya koydu. Ama gelişmiş addedilen ülkeler gerekli unsurları – yetişmiş nitelikli insan ve makine gücü- kısa sayılabilecek bir sürede uygulanabilir ve erişilebilir hale getirebildiler. Nihayetinde dünya genelinde bir düzine kadar ülke salgına karşı bir aşıyı elde edilebilir duruma getirmiş bulunmaktadır. Bu ülkelerin hızlı karar alabilme ve uygulamaya koyma yeteneğinde olduğu gerçeği bir sır değildir.
Eğitim denince ilk akla gelen okuldur. Eğitim ancak bu mekanların sayesinde zaman ve maddi kaynaktan en fazla tasarruf edilerek sürdürülmektedir. Kapalı olmasının yada erişilebilir olmamasının aksaklığa yol açacağı kesindir.
Okulların açılması veya kapatılması kararında “bireylerin sağlığını ve yaşamlarını korumak” ile “bireylerin geleceğini korumak” arasındaki hassas dengenin gözetilmesi gerekir. Okulların kapalı kaldığı süre uzadıkça öğrenme eksikleri ve kayıpları sistemin telafi süreçlerini yönetme kapasitesinin sınırlarını aşarak, bir kuşağın kalıcı olarak sosyal, duygusal ve ekonomik kayıplarının oluşması ile sonuçlanacaktır. İşte tam bu noktada neyi tercih etmemiz ve buna bağlı olarak ne yapmamız gerektiği karşımıza çıkıyor.
Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı’nın neyi tercih ettiği tartışılmalı ve ortaya konmalıdır. Mart 2020’de başlayan kapanma sürecinde girilen yaz döneminde okulların fiziki ve personel ihtiyacı tespiti yapılmadığı yapıldıysa bile buna ilişkin hiç bir somut adımın atılmadığı çeşitli toplum örgütlerinin raporlarıyla doğrulanmıştır. Buna karşın uzaktan eğitime destek adı altında internet erişimi 8GB veri ve tablet bilgisayar desteği sağlansa da çok sınırlı olduğu görülmüştür.
2020-2021 eğitim Öğretim yılı hem öğrencilerimiz hem de eğitim çalışanlarımız açısından çok sancılı geçmiştir. Bu süreçte var olan eşitsizlikler artarak derinleşmiş, sağlık alanında izlenen yanlış ve eksik uygulamalardan dolayı öğrenciler ve eğitim çalışanları okullarından uzakta kalmıştır. Oysa 210 ülkenin 116’sında okullar tamamen açık, 58’inde kısmen açık iken 23’ünde ise kapalı kalmıştır. Ülkemiz ise 2020-2021 eğitim öğretim yılında iş günü itibarıyla okulları en uzun süre kapatan ülkeler arasındadır.
Bu dönemde MEB yönetimi ise sorunlara çözüm üretmek yerine “eğitim alanında sorun yok; var olan sorunlar da çözülüyor” algısını oluşturmayı tercih etmiştir. Oysa bu süreçte alınmayan tedbirler ve izlenen yanlış politikalardan dolayı çok sayıda eğitim çalışanı arkadaşımızı kaybettik.
Yaz tatiline yaklaşıldığı bir dönemde MEB yine temel sorumluluklarını yerine getirmek yerine yine kamuoyunu sorun olmadığına ve her şeyin kontrol altında olduğuna ikna etmeye çalışmaktadır
İlk olarak MEB’in planlanmış ve iyi hazırlanmış bir telafi programı olmamasına rağmen varmış gibi yapmaktadır. 5 Temmuz-31 Ağustos arası için açıklanan etkinlikler telafi programı kapsamında değerlendirilemez. Bunlar yaz tatili içerisinde sınırlı sayıda öğrencinin yararlanacağı yaz etkinlikleridir.
MEB, telafi eğitiminin kendi sorumluluğunda olduğunu unutmamalıdır. Yapılan protokollerle eğitimi tarikat ve cemaatlere devretmeye çalışan MEB’in bu tutumuna karşı mücadelemiz aralıksız sürmektedir. Telafi eğitiminde de türden girişimlerin olmaması gerektiğini hatırlatır, olması durumunda buna karşı etkin mücadele edeceğimizin bilinmesini isteriz.
Eğitim ve bilim emekçileri olarak bizler MEB’i bir kez daha sorumlu davranmaya önümüzdeki iki aylık süreci iyi değerlendirerek sağlıklı bir ortamda eğitim öğretim yapabileceğimiz koşulları hazırlamak için bir planlama yapmaya bu planlamayı yaparken eğitim bileşenleri ile ortak aklı üretmeye bilim insanlarının uyarılarını dikkate almaya davet ediyoruz.
Bir yılı daha öğrencilerimizden ayrı geçirmeye sağlığımız ve yaşam hakkımız arasında tercih yapmaya tahammülümüzün kalmadığı bilinmelidir.
Bu duygularla tüm öğrencilerimize ve eğitim emekçilerine sağlıkla dinlenebilecekleri bir yaz dönemi diliyoruz.”