Misafir Köşesi; ODA TV’den Toygun Atilla Yazdı: “O fotoğrafın bilinmeyen hikayesi… Taksim katliamının ardındaki yalanlar ve gerçekler…”
İstiklal Caddesi’ndeki bombalı katliamın ardından henüz 1 ya da 2 saat geçmişti.
Kameralardan tespit edilen görüntülerde bombacının kadın olduğu tespit edildi. Kimliği bilinmiyordu.
Fotoğraflar tarandı, o bölgedeki telefon sinyalleri belirlendi. Polis adeta zamanla yarıştı.
BombacıTaksim-Esenler-Küçükçekmece hattını kullanıyordu.
Kamera kayıtlarından alınan fotoğrafı ile bir avukat kadının fotoğrafı birbirine çok benzerdi.
Telefon sinyalleri de Taksim-Küçükçekmece hattı ile uyuşmuştu.
En ufak bir ihtimal bile göz ardı edilmemeliydi.
Fotoğrafı ve kimlik bilgileri ekiplerle paylaşıldı, kontrol edilmesi ve saldırı ile ilgisinin belirlenmesi için talimat verildi.
Bir anda, o avukatın fotoğraflı kaydı, whatsapp gruplarında dolaşıma girdi.
O kadar yayıldı ki, sadece güvenlik güçlerinde olması gereken o fotoğraflı kayıt, sade vatandaşların whatsapp gruplarında bile dolaşımdaydı.
Herkes birbirine, “işte bombacı kadın” diye o fotoğraf kaydını attı.
Kısa bir süre sonra o fotoğraf kaydı ve bilgiler sosyal medyaya düştü.
O avukat ise olan bitenden habersiz Küçükçekmece’de Suriyeli iki müvekkili ile görüşüyordu.
Patlama ile ilgisinin olmadığı anlaşıldı.
Ama sosyal medyada ve whatsapp gruplarında çoktan “bombacı” ilan edilmişti.
O FOTOĞRAFIN HİKAYESİ
Bombacı Ahlam Ashabır’in bir fotoğrafı vardı ki,
En belirgin görüntüsü buydu.
MOBESE veya mağazalardan alınan kamera görüntüsü olmadığı belliydi, bombacı kadın ile aynı hizadan çekilmişti.
Bir müddet sonra o fotoğraf sosyal medyada dolaşıma girdi.
FETÖ’cü firari Adem Yavuz Arslan da, FETÖ’cülerin operasyonları ile Ergenekon operasyonu şüphelisi olan Turhan Çömez, aynı noktada buluşmuştu.
Özetle şunu diyorlardı: “Bu görüntü soru işareti oluşturuyor. Bu terörist önceden takibe alınmış olabilir mi ? ”
Bulanık hava iyice yayıldı. Sosyal medya operasyonu kontrol altına aldı.
Herkes adeta CSI dedektifi kesildi, yorumlar yaptı.
“Terörist takipteydi” “Bombalı saldırının ardında devlet mi var” algısı hızla dolaşıma girdi.
Gerçek ?
Kimin umurunda…
Oysa ki,
O fotoğrafın hikayesi şuydu,
Patlamadan henüz birkaç dakika geçmişti.
Güven timlerinde görevli bir polis memuru, patlamanın ardından insanların Tünel istikametine doğru hızla koşarak geldiğini görünce cep telefonunu çıkartarak video çekmeye başladı.
Kafasındaki şuydu; “Bombacı bu kalabalığın arasında olabilir”
Çektiği videoyu hemen ilgili birimlere gönderdi.
Gerçekten de o videoda “bombacı kadın” vardı.
Videodan fotoğraf kesitleri alınarak ekiplere dağıtıldı.
Ne mi oldu ?
O fotoğraf bir süre sonra sosyal medyaya düşmüştü bile.
Bombacının en net fotoğrafını iyi bir polislik örneği olarak çeken güven timlerindeki o genç polisin başarısını alkışlayacağımıza, sorumsuz meslektaşlarının önce whatsapp gruplarında ardında da sosyal medyada dolaşıma soktukları o görüntü bir anda manipülasyon aracı olmuştu bile…
“BOMBACI İSTİHBARATIN TAKİBİNDEYDİ YALANI”
Çok geçmedi…
“Bombacı, istihbaratın takibindeydi, bir süre önce takipten kaybedildi. Zaten bombacının kısa sürede yakalanması da bunun göstergesi” yorumları yazılıp, çizilmeye başlandı.
Bir gazetecinin, siyasetçinin, toplum bilimcinin görüş istikametini “ön yargıları” ve kişisel husumetleri karartır. Gerçeğin peşinde koşmak yerine, kendi gerçeğinin ve önyargılarının peşinde dolanır. Bu körlük toplumu da körleştirir, manipülasyonu derinleştirir.
Burda da öyle oldu. “Bombacı istihbaratın takibindeydi” yalanı hızla yayıldı.
Oysa ki,
Bombacının kimliğinin tespitinde insan üstü bir gayret, polisiye bir başarı vardı.
Onlar konuşulmadı.
BAKANIN SÖYLEDİKLERİ İDDİANAMEDE OLACAK MI?
Saldırından sadece 24 saat sonraydı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Operasyonlar devam ediyor. Başarılı bir şekilde yapılan operasyonla elbette ki teröristler yakalandı. Eğer yakalamasaydık bugün Yunanistan’a kaçıracaklardı”
Olay sonrası yapılan teknik dinlemede, çok açık bir şekilde terör örgütünün talimatının teröristin öldürülmesine yönelik olduğunu aktararak sözlerine şöyle devam etti: “Ya kattan atın ya kanala atın, diye bir talimat var, net bir şekilde. Bu konuda teröristi öldürüp tüm networkü ve olayın ardıl sebeplerini çözmemizi engelleyecek bir plan hazırladıkları apaçık ortada”
Bilenler bilir, terör örgütleri ve özellikle de PKK böylesine bir eylemi yapan bir mensubunu kaybetmek istemezdi.
Yunanistan’a kaçıracaklarını söyledikleri bir militanı neden “kattan ya da kanala atsınlardı ki”
Bunları Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı söylüyordu.
Kafalar iyice karışmıştı.
Bizzat İçişleri Bakanı tarafında soruşturmadaki en mahrem bilgiler mi paylaşılıyordu ?
Ya eğer böyle bir konuşma yoksa.
Yarın saldırı ile ilgili iddianame çıktığında gazeteciler, İçişleri Bakanının söylediği bu sözleri soruşturma dosyasında görmezlerse…
Neyse ki,
Hala bir elin parmakları kadar gazeteci var.
Onlar, iddianame hazırlandığında İçişleri Bakanının söylediklerinin orada bulunup bulunmadığı sorgulayacaklar ve gerçeği yazacaklardır.
TEYİTSİZ HABERLER, FOTOĞRAF PAYLAŞAN POLİSLER, PRAGMATİK SİYASETÇİLER
Çok uzattım,
Farkındayım…
Teyit edilmeden boca edilen, kaynağı belirsiz “haberler” , sosyal medyada dolaşan yalanlar, bombacı kadının yakalanması sırasında fotoğraf çekmeyi düşünen ve bunu paylaşan polisler, soruşturmanın selametinden çok siyasi zemini düşünen siyasetçiler…
Bir yanda da, bu yalanları, manipülasyonları boşa çıkarma gayesi ile PKK/PYD/YPG diyemeyenleri boşa çıkartma sancısı çeken, gerçekleri anlatmaya çalışan bir grup, gerçekten işini yapmaya çalışan güvenlik görevlisi vardı. Tıpkı sayıları çok azalmış gazeteciler gibi…
İLK KEZ KARŞILAŞTIĞIM DEFORMASYON
Tam tamına 31 yıldır gazetecilik yapıyorum.
Bunun ilk 1 yılı Günaydın, 29 yılı Hürriyet, son 1 yılı ise Odatv’de…
Meslek hayatımın 30 yılı muhabir olarak sahada geçti. Son 1 yılında ise Odatv de yöneticiyim.
Ancak sahadan hiç kopmadım/kopamadım.
Bir nevi muhabir-Genel Yayın Yönetmeniyim.
Basın dünyasında son 31 yılını masa başında geçirmemiş bir kaç gazeteciden biriyim.
Taksim katliamında ilk kez bu kadar deforme olmuş “gazeteci” “polis” ve “siyasetçi” figürü ile karşılaştım.
FETÖ kendi döneminde tek elden çıkmış metinlerle gazetecileri “kontrollü haberlerle” güderdi.
Şimdi ise mevcut yapıdaki “kontrolsüzlük” “karmaşa” ve “amatörlüğü” koordine eden ve buradan manipülasyon ile cehaleti güden bir FETÖ aklı ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün.