TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Kazdağları’nda yaşanan sorunları ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerini sunduğu bir açıklama yayınladı.
Başkan Baki Remzi Suiçmez imzası taşıyan açıklamada şu ifadelere yer verildi :
”Adını mitolojik İda Dağı’ndan alan Kazdağları Yöresi, birbirini tamamlayan önemli bir karasal ekosistemler bütünü, Türkiye’de ve Dünya’da bütünlüğü korunan önemli bir orman alanı, yaban hayatı için değerli bir yaşam alanı, tarımsal üretime doğrudan ya da dolaylı katkıları yanında, özellikle Biga Yarımadası için olmazsa olmaz su kaynağıdır. Çanakkale’de Merkez, Lapseki, Biga, Çan, Yenice, Ezine, Ayvacık ilçeleri ile Balıkesir’in bir kısmını içine alan Kazdağları’nın yaklaşık %80’i Çanakkale sınırları içerisinde, %20’si ise Balıkesir sınırlarında kalmaktadır. Önemli doğa alanlarına, milli parklara, tarihsel, kültürel ve binlerce yıllık mitolojik değerlere, antik kentlere sahip zenginliklerinin yanında, Avrupa-Sibirya-Akdeniz bitki coğrafyalarının kesişim noktasında kalan bölge, coğrafik konumuyla çok sayıda nadir türe ev sahipliği yapmaktadır. Çanakkale ile Balıkesir birlikte değerlendirildiğinde yörede tarım %43’lük bir paya sahip olup yaşayan nüfusun %30’unun geçim kaynağı tarımdır. Çanakkale, tarımsal çeşitliliği en zengin illerimizden biridir ve ilin tarımdaki ekonomik hacmi yılda 10 milyar doları aşmaktadır. İldeki bazı tarımsal ürünleri (yedi ürün) dünyaca tanınan coğrafi işaret tesciline sahip olmasına karşın, örneğin, coğrafi işaretli ürünlerden olan Ezine peynirinin üretildiği alan içerisinde, bugünlerde çok tartışılan Kirazlı Balaban Altın İşletmesi Ruhsat Alanı da yer almaktadır. Dünyanın ve de ülkemizin çok özel bir bölgesi, gelecek nesillere dünya mirası olarak bırakılması gereken bu yöre titizlikle korunmalıdır. Maalesef, korumak bir yana, bir yandan kömürlü termik santrallerin, diğer yandan vahşi madenciliğin yarattığı sorunlar yetmiyormuş gibi, son günlerde bölge bir de sözde ekoturizm tehdidi altındadır.
SORUNLAR VE TALEPLER
Kazdağları’nda yaşanan başlıca sorunlar ve taleplerimiz şöyledir:
Kömürlü Termik Santraller Sorunu: Yörede yaşayanlarca önceleri ciddi ve temiz yatırım sanılarak desteklenen, iş-aş-ekmek kapısı görülen ilk termik santraldan bu yana, işin özü anlaşılana kadar neredeyse 20 yıl geçti… Dünya kömürden enerji üretmekten aşama aşama vazgeçerek karbonsuz bir ekonomiye doğru yürürken, ülkemiz Kyoto Protokolu’nu 12 yıl gecikmeyle onaylamış, işin kötüsü, Protokolün onaylandığı yıl “Kömür Yılı” ilan edilerek, kömürlü santrallere hız verilmiştir. Bugün Biga Yarımadası’nda kirli enerji üretimi yapan 5 termik santralda 3600 Mw enerji üretilmektedir. Yöre için planlanan termik santral hacmi toplam 18-20 bin Mw’a varmaktadır. Çanakkale’nin anlık enerji ihtiyacı ise 300 Mw dolayındadır ve ihtiyaç yenilenebilir (rüzgar-güneş-jeotermal) kaynaklardan üretilebilmektedir. Bugünkü haliyle üretilen 3600 Mw enerjiyi sanayi bölgelerine nakletmek için yüksek gerilim hatları döşenmektedir ve neredeyse üstünden yüksek gerilim hattı geçmeyen orman alanı ve tarım alanı kalmamıştır. Termik santrallerin kısa vadedeki görünür zararları; baca gazları, partiküler maddeler, asit yağmurları, ürün deseninde bozulmalar, yerel tarım ürünlerinde ve hayvancılıkta verim düşüklüğü, köylerin boşalması biçiminde kendini göstermektedir. Planlanan santrallerin tamamı kurulur ise vahşetin boyutları ve yöre için maliyeti çok daha yüksek olacaktır. Bölgede yaşanan vahşetin toplumsal maliyetleri henüz hesaplanmamıştır. Asıl toplumsal maliyetin insan sağlığı üzerinde yoğunlaşacağı, yörede yaşayanların solunum yolları rahatsızlıkları başta olmak üzere yakalanacakları amansız hastalıkları şimdilerde yaşamaları ile anlaşılmıştır.
Talebimiz, kömürlü termik santrallerin kapatılması ve çevreye olan zararlarının önlenmesidir.
Vahşi ve Kirli Madencilik Sorunu: Kapitalist dünyadaki maden yasaları, emperyalistlerin geri kalmış ülkelere dayattıkları, o ülkelerin dillerine tercüme ettikleri sömürge yasalarıdır. Ülkemizde son 20 yıl içerisinde mevcut Maden Yasası’nda maden şirketlerinin lehine 20’den fazla değişiklik yapılmıştır. Sağlanan imtiyazlar, teşvikler, destekler ve kolaylıklarla ülkenin her yeri ruhsat alanları ile doldurulmuştur. Kazdağları ekosistemi de bu gelişmelerden payına düşeni fazlasıyla almıştır. Özellikle 2000’li yılların başında metalik madenciler yani vahşi madencilik yapanlar yani bir gram altın için 4 ton suyu kirleterek yok edenler, orman katliamı yapanlar, patlatma yaparak tozunmaya neden olanlar, çevreyi kirletenler ve doğayı yok edenler, yani çoğunluğu yabancı olmak üzere “yatırımcılar” ülkemize gelmeye başlayınca, ilk tepkiler Bergama-Ovacık’tan yükselmişti. Kapitalist sömürü düzeninde ülkemizde de metalik madenciliğin ilk girişimcileri yabancılar olmuştur. Bu dönemde adı geçen yerli şirketler, yabancı şirketlerin yasa gereği ülke içerisinde kurdurmak zorunda oldukları taşeron şirketlerdir. Örneğin, Doğu Biga Madencilik, Alamos Gold’un taşeronudur.
Kazdağları’ndaki altın-gümüş madenlerinde ÇED Belgesi (Çevresel Etki Değerlendirme Raporu) alma işlemleri, 2008’li yıllarda yoğunlaşsa da, halen devam etmektedir. Başlangıçta 9 adet altın-gümüş şirketi küçük ölçekli ÇED başvurularında bulundular. Şirketlere karşı yörede Ziraat Mühendisleri Odası’nın öncülüğünde çok yoğun mücadele başladı. Bu aşamada Çanakkale Çevre Platformu kuruldu ve Şube Başkanımız Hicri NALBANT, 10 yılı aşkın bir süre Platformun sözcülüğünü de yürüttü. Anayasa’nın 56. maddesindeki “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükümlerinin vatandaşlara yüklediği ödev gereği, 2019 yılında Çanakkale Kent Konseyi çatısı altında “Su ve Vicdan Nöbeti Hareketi” başlatıldı. Şube Başkanlığımız ile birlikte tüm ZMO Örgütlülüğü bu mücadelenin tarafı oldu. TMMOB 45. Dönem 4. Danışma Kurulu, Kazdağları’nda ve ülkemizin dört bir yanında yürütülen sömürge madenciliğine karşı mücadelenin güçlendirileceği vurgusuyla 28 Eylül 2019 tarihinde Çanakkale’de toplandı. Tüm Türkiye’ye yayılan ve dünyanın her yerinden ses getiren ve 150.000’den fazla yurttaşımızın katıldığı ve Fazıl Say’ın da konser ile destek verdiği gönüllü çevre hareketi, pandemi koşullarında zorluklara rağmen, bugün de başarı ile sürdürülmekte, tüm doğa ve çevre dostlarıyla Kazdağları’nı korumak için etkin mücadelesine devam etmektedir. Bu süreçte, siyasi iktidara yaslanarak kişisel ve örgütsel nemalanma peşinde koşan ve orman katliamına göz yuman bazı meslek odaları ve meslek örgütleri ile stk’ları ve de yöneticilerini tarihe kara bir not olarak düşmek gerekir.
Süreç içerisinde yaşanan doğa katliamı konusunda, ilgili termik santraller de dahil olmak üzere, 50’den fazla dava açılmış, Çanakkale Şubemiz tüm davalarda yerini almış, üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmıştır. Başlangıçta açılan tüm davalarda yürütmeyi durdurma ve iptal kararları alınmış, daha sonra şirketler hemen bütün davalara itiraz ederek ve kapasite artışına giderek yeni ÇED’ler almaya başlamışlardır. Yargı erkinde son dönemlerde iyice gündeme gelen ve “yargı bağımsızlığı” ekseninde tartışılması gereken gelişmelerin de etkisiyle, daha önce kazandığımız davaların bir bölümü yargıdan dönmeye başlamıştır. Kirazlı-Balaban İşletmesi için açılan dava da, önce Danıştay’dan lehimize sonuçlanmış, daha sonra ise maalesef kaybedilmiştir.
Mücadele sürecinde maden şirketinin ruhsat süresi dolmuş, ancak uzatma sağlanmamıştır. Yani şu an şirket, işletme alanında ekipmanları ile birlikte işgalci konumundadır. Tarım ve Orman Bakanlığı işletme alanı olarak tahrip edilen alanı rehabilite edeceğini açıklarken, Enerji Bakanlığı ve şirket yetkilileri işlemlerin sürdüğünü belirtmişlerdir. Kamu yönetimindeki belirsizlik devam etmekte olup, bir an önce konu netleştirilmeli, süre uzatıma gidilmemelidir.
Söz konusu işletmenin eski ÇED Raporu’nda, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu gereği zeminden sıyrılan yüzey toprağının uygun bir yerde muhafaza edileceği, işletme süresi bittikten sonra rehabilite işlemleri sırasında bu toprağın kullanılacağı belirtilmektedir. Ancak işletme alanında ve yakın çevresinde hiçbir şekilde yüzey toprağı biriktirilmemiştir. Bu somut gerçeklikten de görüleceği gibi, ÇED raporlarında belirtilen “cek”li-“cak”lı sözlerin önemli bölümü yerine getirilmemekte, bir süre sonra şirketler yazılı taahhütlerini yerine getirmemekte, devletin ilgili kurumları denetim görevini ya yapamamakta ya da yapmamaktadır.
İlgili kamu yönetimlerini bu konuda görevini yapmaya davet ediyor ve malum şirketin yerine getirmediği taahhütleri hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz.
Ayrıca, Çanakkale Kirazlı’ya 2009 yılında ruhsat devri ile gelen Kanadalı Alamos Gold şirketi ve taşeronu Doğu Biga Madencilik, 10 yıldan uzun süredir bölgededir. Kirazlı, Ağı Dağı ve Çamyurt olmak üzere üç ruhsat alanına sahiptir. 2013 yılında işletmeye başlayacağını duyuran şirket, bölgedeki direniş yüzünden halen işletmeye geçememiştir. Şirket yetkililerinin “30 yıldır bekliyoruz , 3-5 ay daha bekleriz.” şeklindeki son günlerdeki söylemleri, nafile çabadır.
Talebimiz; doğayı katledecek bu ruhsatların da derhal iptal edilmesidir.
Rant Odaklı Ekoturizm Baskısı Sorunu: Son yıllarda, doğal alanları, tarım alanlarını, ormanlık alanları da kapsayan ve hızla çoğalan bir ekoturizm patlamasına, yeni bir yapılaşma türü olarak tanık oluyoruz. Ülkemizin batısında Çanakkale’de Kazdağları yöresinin içinde olduğu bölgede de örneklerini görmeye başladığımız ekoturizm, Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin tanımıyla, “doğayı ve kültürel kaynakları korumayı destekleyen, ziyaretçi etkisi düşük ve yerel halka sosyo-ekonomik fayda sağlayan, bozulmamış doğal alanlara, çevresel açıdan sorumlu seyahat ve ziyarettir.” Türkiye’de ekoturizmin henüz mevzuatlarda geçerli tanımı yapılmamışken, 1/100.000’lik Çevre Düzeni Planları’nda konuya yer verilmesi yeni bir doğa talanının kapılarını aralamıştır. Ekoturizm konusu, tanımının dışında rant kapısı olarak görülmeye başlanmış, bu durumdan da en çok tarım alanları ve ormanlar zarar görmeye başlamıştır. Yörede kömürlü santraller ve vahşi madencilik gibi sorunlar had safhadayken, ekoturizm yeni bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır.
Kazdağları özgürdür, özgürce yaşayacaktır
Talebimiz, kamu yönetiminin ekoturizm adı altında rant odaklı yeni doğa talanlarına izin vermemesidir.
Bilinmelidir ki; Kazdağları’nı yok etme girişimlerine karşı, üst birliğimiz TMMOB ve Ziraat Mühendisleri Odası Çanakkale Şubemiz başta olmak üzere tüm ZMO Örgütümüzce gerekli hukuki ve toplumsal mücadeleye devam edilecek, süreç titizlikle takip edilecektir.
Kazdağları özgürdür, özgürce yaşayacaktır.”