AKP’nin başörtüsüne anayasal dayanak getirdiği ve aileyi yeniden tanımladığı anayasa değişikliği teklifi, defalarca ertelendikten sonra bugün AKP, MHP ve BBP’den 336 vekilin imzasıyla Meclise sunuldu.
AKP’nin hazırladığı anayasa değişikliği teklifi, partinin Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamayla birlikte Meclise sunuldu.
Başörtüsü serbestliğine “anayasal güvence getiren” ve aileyi kadın erkek birlikteliği şeklinde yeniden tanımlayan anayasa değişikliği teklifine AKP, MHP ve BBP’den 336 milletvekili imza attı. Teklife ilk imzaları atan isimler ise TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu.
Özlem Zengin, yaptığı açıklamada “’90’larda başörtülü kadınlar nezdinde tüm inanan insanlar için bir soykırım yaşandığını” öne sürdü. “Bu yasaklar bitti, helalleşelim” çağrıları için ise “Yaralayıcı buluyorum” dedi.
Anayasa değişikliğini, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun sunduğu başörtüsü kanun teklifinin ardından gündemlerine aldıklarını söyleyen Zengin, “Esas olan hak ve hürriyetlerin kanunla verilmesi değildir. Bir hürriyet bir hukuk kuralı tarafından teminat altına alınmak isteniyorsa bu ancak anayasayla olabilir. Tersinin olması hukukun işleyişine aykırıdır” iddialarını öne sürdü.
“CHP’NİN KANUN TEKLİFİNE HAYIR DİYORUZ”
CHP’nin sunduğu kanun teklifinde “Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz” deniliyordu.
Zengin, “CHP’nin bu kanun teklifine, hayır diyoruz, içeriğine hayır diyoruz. Şu an Türkiye’de hiçbir konuda yasak yok. Hiçbir yerde bir sorun yokken sizce neden CHP böyle bir teklif verdi. Sözlerimiz itibar görmüyor, sizin yazılı bir şeye ihtiyacınız var, diyerek yapılmıştır” dedi.
“REFERANDUMA GİTME İHTİYACI DUYMADAN…”
CHP’nin kanun teklifini reddederken kendi anayasa değişikliği tekliflerine destek isteyen AKP’li Zengin, “Bu TBMM’de çözülmelidir, referanduma gitme ihtiyacı duymadan” diye konuştu.
AİLE DÜZENLEMESİ: BİR KADIN VE BİR ERKEK ARASINDA…
Özlem Zengin, aileyi yeniden tanımladıkları değişik maddesine dair ise şunları söyledi:
“2 tane maddemiz var. Bir tanesi bu maddeydi, din hürriyeti başlığı altında verdiğimiz… Bir diğeri de aile müessesesine dair. Eğer bir toplumu tahrip etmek istiyorsanız önce aileyi tahrif etmeniz gerekir. Medeni kanunda belirtilmesine rağmen biz anayasaya evlilik birliğinin bir kadın ve bir erkek arasında olan hukuki bir müessese olduğu ifadesini de koyuyoruz.”
25 KASIM YÜRÜYÜŞÜNE MÜDAHALE SORULDU, “BUNLAR BİRBİRİNE BENZEMEYEN KONULAR” DEDİ
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde kadınların yürüyüşüne müdahale edilmesi Zengin’e soruldu. Zengin, “Doğrusu bunlar hiç birbirine benzemeyen konular. Bu konu aynı değil. Biz sonuna kadar şiddete hayır diyoruz” dedi.
İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin başını doğru şekilde örtmediği gerekçesiyle gözaltına alınıp öldürülmesi üzerine başlayan ve 3 aydır süren eylemler için ise Zengin, “Bir kadın istiyorsa başını örter, isterse açar. Herkes kendi kararını kendi verir. Bugün Türkiye tarihinin en önemli konularından birini konuşmak için buradayız” dedi.
İsmailağa Cemaati ilişkili Hiranur Vakfında, 6 yaşında başlayan cinsel istismar vakasına dair ise “TBMM’de araştırma komisyonu kurulmasına karar verdik” dedi.
MECLİSE SUNULMASI DEFALARCA ERTELENMİŞTİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü yasağına karşı yasa değişikliği önerisine karşı çıkarak anayasa değişikliği teklifi hazırlayan AKP, teklifin Meclise getirilmesini defalarca ertelemişti.
İki gün önce AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Grup Başkanvekilleri Özlem Zengin ve Yılmaz Tunç’un katıldığı Saray’daki son toplantıda yeniden gözden geçirilen teklifte herhangi bir değişiklik yapılmadığı belirtiliyor.
Teklifin referanduma götürülmesi için 360, referandumsuz kabul edilmesi için de 400 milletvekilinin kabul etmesi gerekiyor. Ancak Cumhur İttifakı’nın 360’a ulaşamaması nedeniyle muhalefet partilerinin tavrı belirleyici olacak.
Anayasa değişikliğine ilişkin en önemli tartışma ise iktidarın referandumu hedeflemesi. Erdoğan, ekim ayında yaptığı bir konuşmada muhalefete, “Parlamentoda bu iş çözülmüyorsa millete götürelim, kararı millet versin” diyerek referandum çağrısında bulunmuştu. AKP ve MHP anayasa değişikliği teklifini seçim takvimine göre planladığı ve seçimde 3 sandığın konacağı belirtiliyor. Bu nedenle teklifin görüşme takvimi seçime denk gelecek şekilde sarkıtılması gündemde.
Erdoğan’ın 2023 seçimleri yaklaşırken LGBTİ karşıtı bir anayasa değişikliği için referandum çağrısı yapması, Macaristan seçimlerini akıllara getirdi. Macaristan Başbakanı Orban da girdiği son seçimde LGBTİ karşıtı bir referanduma gitmişti.
Çocuk Cinsel İstismarı ve Kadına Karşı Şiddet Gölgesinde ANAYASA YAPMAK…
Kısa adı EŞİK olan Eşitlik İçin Kadın Platformu, gündemde yer alan konular ve AKP’nin Türban yasası ile ilgili TBMM’ne getirilen Anayasa değişiklik teklifine tepki gösterdi.
EŞİK Platformu’ndan yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi:
Türkiye bir kadının 6 yaşından bu yana istismar edildiği haberiyle sarsılmışken, 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü’nde şiddetsiz bir hayat hakkı ve özgürlükleri için sokağa çıkan kadınlara uygulanan polis şiddetinin izleri henüz tazeyken, iktidar Anayasa değişikliği önerisini Meclis’e sunacağını duyurdu. Eşitlik ve laikliğe karşı savaş açan, çocuk cinsel istismarına göz yuman, kadına karşı şiddeti ve ayrımcılığı körükleyen, din tüccarlarına ve istismarcılara kol kanat geren AKP’nin, Anayasa teklifi sunması ülkenin siyasi tarihine geçen pek çok garabetten biri olarak hatırlanacak.
Türkiye günlerdir çocuk cinsel istismarını konuşuyor. Bir tarikat şeyhinin henüz 6 yaşındaki kızını bir müridine “peşkeş çekmesi”, ardından 13-14 yaşında imam nikahıyla zorla evlendirmesi kamuoyunun gündemine ve vicdanlara bomba gibi düştü. Genç kadının 6 yaşından itibaren yaşadığı cinsel istismar şok edici olsa da, maalesef bu olay ülkemizdeki çocuk cinsel istismarı suçlarında buzdağının sadece görünür kısmı.
Cinsel istismar yıllar önce tespit edilmesine rağmen soruşturmanın üstü örtülmüş
Öncelikle, daha küçücük bir çocukken yaşamaya başladığı, akla ve vicdana sığmayan cinsel istismar ve tecavüz suçunu yıllar sonra anlatma gücünü kendisinde bulmuş bu genç kadının adalet arayışını ve suçluları ifşa etme iradesini kutlamak ve benzer acıları yaşayıp da dile getiremeyenlere cesaret vermesini dilemek gerekir. Savcılık dosyasındaki belgeler gösteriyor ki, on yıl önce 2012 yılında, cinsel istismar doktor tarafından fark edilmiş, bunun üzerine soruşturma başlatılmış, ancak organize sahtekarlıkla soruşturmanın üstü örtülmüştür. Yıllarca bu istismarı yaşamış ve hayatta kalmayı başarmış olan kadının beyanı, doktor raporları, fotoğraflar, ses kaydı, şüpheli ikrarları dikkate alınarak; suçlular ve bu suça yardım ve yataklık eden herkes; evlenme ehliyeti olmayan çocuklara dini nikah kıyan din görevlileri, evlatlarını çocuk yaşta evlendiren aileler, ihbar yükümlülüğünü yerine getirmeyerek buna göz yuman görevliler ve resmi otoriteler kamu davası açılarak yargılanmalı ve eylemleri nedeniyle cezalandırılmalıdır.
Çocuk yaşta ve zorla evlendirmeler münferit vakalar değil
Yirmi yıldan uzun süredir iktidarda olanların örtbas ettiği ilk çocuk istismarı vakasının bu olmadığını biliyoruz. Nüfus ve Sağlık Araştırması (2018) sonuçlarına göre, 20-49 yaş aralığındaki kadınların %21’i 18 yaşından önce, %4’ü 14 yaşında veya daha küçük yaşta evlendirilmiş. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2018 yılındaki nüfus verilerine baktığımızda, bahsedilen yüzdelerin 700 binden fazla 14 yaş ve altı kız çocuğunun cinsel istismarı anlamına geldiği görülüyor. Yine TÜİK’in yayınladığı doğum istatistiklerine göre, 2015-2020 yılları arasında 15-17 yaş grubundaki kız çocuklarının yaptığı doğumların sayısı 81 binden fazla. Bu rakamlar başlı başına bir skandal iken çocuk cinsel istismarının bu rakamların çok ötesinde olduğunun altını çizmek gerekiyor. Kız çocuklarının yaşının büyütüldüğü veya bildirilmediği pek çok vaka ve TÜİK’in kendi verilerinde annenin yaşının “bilinmeyen” kategorisinde yer aldığı doğumlar düşünüldüğünde, çocuk yaşta doğum yapan kız çocuklarının bu verilerin işaret ettiğinden çok daha fazla olduğu ortadadır.
Eşitlik ve laiklik ilkelerine savaş açanlar, İstanbul Sözleşmesi’ne saldıranlar, “evlilik” kisvesi altında çocuk cinsel istismarının yolunu açanlardır
Çocuk cinsel istismarını “evlilik” kisvesi altında meşrulaştırma çabası münferit veya yeni bir olgu değil. Bu durum iktidar tarafından uzun süredir, çeşitli şekillerde teşvik ediliyor. Son yıllara ait bazı örnekler:
- Mayıs 2015’te Anayasa Mahkemesi, çocuk yaşta evliliklerin ve erkek çok eşliliğinin önünü açan bir karar vererek, resmi nikah olmaksızın dini nikah kıyan imamlara ve çiftlere ceza verilmesini öngören Ceza Kanunu maddesini iptal etti.
- 2016 yılında yayınlanan TBMM Boşanma Komisyonu Raporu’nda istismar/tecavüz failinin 5 yıl boyunca istismar/tecavüz ettiği çocukla “sorunsuz” ve “başarılı” bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanması önerildi. Çocuk istismarı ile ilgili “Bir kereden bir şey olmaz” politikası yürüten AKP, hem eski Ceza Kanunu’nda yer alan çağdışı ”tecavüzcüsüyle evlendirme” düzenlemesini üstelik çocukları da kapsayacak şekilde geri getirmeye, hem de evlilik yaşını 15’in de altına indirmeye çalıştı. Kasım 2016’da bir gece yarısı Meclis’e getirilen yasa taslağı ile çocuk cinsel istismarcılarına af getirmeye çalışan iktidar, kadın hareketinin verdiği mücadele ile muhalefetin ve kamuoyunun tepkileri sonucunda bu yasayı geçiremedi. Ancak denemeye devam etti.
- Kasım ve Temmuz 2016’da verilen iki ayrı Anayasa Mahkemesi kararı ile çocuk cinsel istismarına 12 yaş kademesi getirildi. Aralık 2017’de müftülüklere ve onların belirleyeceği dini görevlilere resmi nikah kıyma yetkisi veren yasa, tüm tepkilere rağmen Meclis’te onaylandı. Anayasa Mahkemesi, CHP’nin bu yetki ile ilgili yaptığı itirazı reddetti. Böylece çocuk yaşta zorla evlendirmeler ve erkek çok eşliliği önündeki bir fren daha kaldırılmış oldu. Aynı düzenlemede Nüfus Kanunu’na annenin yaşını önemsenmeyip evlilik dışı doğan çocukların nüfusa kaydedilmesi konusunda bildirim kolaylıkları getirilmesiyle çocuk yaşta evliliklerin ortaya çıkmaması kolaylaştırıldı.
- Diyanet İşleri Başkanlığı 2018 senesinin başında, resmi internet sitesinde yayınladığı fetvalarda çocukların evlendirilmesinin uygun olduğunu buyurdu; “İslâm hukukçularınca bulûğ çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir” dedi. Gelen tepkiler üzerine bu fetva Diyanet’in web sitesinden kaldırıldı.
- Pandemiyi fırsata çevirmeye çalışan iktidar, 2016 senesinde tepkiler sonucu yasalaştıramadığı Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde değişiklik içeren çocuk cinsel istismarı faillerine af getirecek ve Medeni Yasa’da belirtilen evlilik yaşını 13’e kadar düşürecek yasa teklifini tekrar gündeme getirdi. Kadın hareketinin, muhalefetin ve kamuoyunun verdiği tepkiler sonucunda bu teklifin bir kez daha Meclis’e gelmesi engellendi. Çocuk cinsel istismarı faillerine yönelik bir af girişimini gündemde tutmanın kendisi, çeşitli kültürel, dini yorum ve benzeri motiflere sığınarak bu suçu işlemeye meyilli olanların, yargının cinsiyetçi uygulamalarının ve göz yummaya meyilli kamu görevlilerinin doğrudan cesaretlendirilmesi anlamına gelmektedir. Oysa İstanbul Sözleşmesi’nin 42. maddesinde kültür, gelenek, din, görenek veya “namus”un kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddet suçlarında kabul edilemez gerekçeler olduğu düzenlenmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden beslenen kadınlara karşı şiddet ile bütüncül mücadeleyi öngören İstanbul Sözleşmesi’nden yasalara ve Anayasa’ya aykırı olarak çıkma kararı, iktidarın kadına karşı şiddet veya çocuk cinsel istismarı ile mücadele etmediğinin, aksine bu suçları görmezden geldiğinin, hatta körüklediğinin en açık göstergesidir. “Rızası var” yalanıyla, “aile kurmak kutsaldır”, “kültürümüzde/dinimizde var” gibi söylemlerle çocukların zorla evlendirilmesi cinsel istismardır ve suçtur. Bu suçu soruşturmayan ve suçluları cezalandırmayan, din tüccarlarıyla mesaisini sıkı tutan, “aile”yi ağzına sakız eden ama kız çocuklarının, kadınların en temel haklarının ihlaline göz yuman mevcut iktidar, Anayasa’ya “hürriyetleri” koruyacak hükümler getireceği iddialarına kimseyi inandıramaz.
Mevcut yasaları uygulamayanlar, yasa da Anayasa da yapamazlar
Bir ailenin kendi kızlarının cinsel istismarına yardım ve yataklık etmesini konuştuğumuz bu günlerde, AKP’nin Anayasa’da değişiklik teklifini Meclis’e getireceği açıklandı. Yasaları uygulamayan, failleri cezalandırmayan, başta Medeni Kanun ve Ceza Kanunu olmak üzere yasaların altını oyanlar, kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddeti ortadan kaldırmayı hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nden hukuka aykırı şekilde çıkanlar, çocukları cinsel istismar ve sömürüden korumayı amaçlayan Lanzarote Sözleşmesi’ni hedef alanlar, kadınların kazanılmış haklarına ve hayatlarına kastedenler ve onların işbirlikçilerinin yapacakları Anayasa’yı kabul etmeyeceğiz. Eşitlik İçin Kadın Platformu olarak iki yıldır söylüyoruz:
Yasalara dokunma, uygula! Anayasa’yı uygulamayanlar, Anayasa yapamazlar!
Çocuk cinsel istismarına türlü çeşit kılıf bulmakta mahir “aile” savunucuları ise kadın ve LGBTİ+ hak savunucularına saldırmakla meşgul. “Aileyi korumak”, “boşanmaları önlemek”, “babaların mağduriyetlerini gidermek” gibi bahanelerle mevcut yasaları hedef gösteren, kaç kişiyi ve kimi temsil ettikleri belirsiz güdümlü bir takım dernekler ve vakıflar ise 6 yaşında bir kız çocuğunun bir tarikat müridine “peşkeş çekilmesi” karşısındaki sessizliklerini koruyor. İktidarın nimetlerinden kopmamak için ülkenin geleceği ile oynamaktan çekinmeyen, toplumun fersah fersah gerisindeki bu küçük kesimin yarattığı karanlık elbet sona erecek. Altı yaşında bir çocuğun kendi ailesi tarafından “evlilik” adı altında cinsel istismara maruz bırakılması kadar vahim olan; bu suçun bin değil, on bin değil, yüzbinlerce kız çocuğuna karşı işlenmesine zemin hazırlayan eşitlik ve laiklik karşıtı söylemler ve politikaların karşısında ciddi bir tepkinin verilmemesidir. Aynı zamanda kadın düşmanı olan söylem ve politikaların bugün geldiğimiz noktada yol açtığı sonuç: şiddet ve istismara karşı mücadele eden kadın örgütlerinin hedef alınması, açıktan nefret söylemine maruz bırakılması, kadın karşı şiddeti protesto etmek için 25 Kasım’da, 8 Mart’ta barışçıl eylemlere katılan kadınların gözaltılar ve açılan davalarla sindirilmeye çalışılması, kadın derneklerinin kapatılmaya çalışılması ve tüm bunların iktidar eliyle uygulanması veya teşvik edilmesidir. Mevcut iktidar tarikatlarla işbirliği içinde hem eşitlik hem de laiklik ilkelerine savaş açmıştır. Mağdur ettikleri milyonlara rağmen, hala mağduru oynamakta usta bu aktörlerin bu topluma verdiği zarar büyüktür. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve laiklik ilkelerini benimsemeden, ayrımcılığa karşı net tavır almadan, kız çocuklarına ve kadınlara karşı şiddet önlenemez. Kadına şiddeti ve ayrımcılığı “din” diye “manevi değer” diye meşrulaştıranlar, çocuk cinsel istismarını affa kalkışanlar, yasa da Anayasa da yapamaz!
Çocuk hakları sözleşmelerini uygula! Anayasa’ya dokunma, uygula!