Adalet ve Demokrasi Haftası kapsamında Gazeteci Uğur Mumcu’yu anma etkinliği Samsun’da yapıldı…
Daha önceden 24 Ocak 2022 Pazartesi günü Saat 12.30 da Uğur Mumcu Parkında yapılacağı açıklanan ‘Uğur Mumcu Anma Töreni’ hava muhalefeti nedeni ile Elektrik Mühendisleri Odası Samsun Şubesi Konferans salonunda gerçekleşti…
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Atatürkçü Düşünce Derneği Gençlik kollarından iki genç üye, Uğur Mumcu’ya Sesleniş olan ”Vurulduk Ey Halkım Unutma” şiirini okudu.Çevre Mühendisleri Odası Samsun Şubesi eski Başkanı Özcan Çoluk’un sazı eşliğinde Türküler söylendi.
Uğur Mumcu’yu Anma Törenine, CHP İl Yönetim Kurulu Üyeleri, CHP İl kadın Kolları Başkanı Nazan Güneysu, CHP İl, İlkadım ve Atakum Gençlik Kolları, CHP İlkadım İlçe Başkanı Metin Telatar, İyi Parti Samsun İl Başkanı Hasan Aksoy, CHP Samsun Büyükşehir Belediyesi Meclis üyesi Atilla Tekcan, EMO Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Özdağ, İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cevat Öncü, DİSK Emekli-sen Samsun Şube Başkanı Tacettin Aydın üyeler ve vatandaşlar katıldı.
Uğur Mumcu’yu anma törenin ev sahipliğini üstlenen Atatürkçü Düşünce Derneği Samsun Şubesi adına söz alan Şube Başkanı Dr. Işık Özkefeli günün anlam ve önemine dair katılımcılara hitap etti.
Özkefeli burada yaptığı konuşmada; “Çok Değerli Katılımcılar, Basınımızın çok değerli emekçileri;Bugün karlı ve soğuk bir Ankara sabahı gibi, karlı ve soğuk bir Samsun’da; Bir Adalet ve Demokrasi Haftası’nda daha Emperyal güçler ve hain işbirlikçilerinin alçak cinayetlerle aramızdan aldığı devrim şehitlerimizi saygıyla anmak için toplandık.”diyerek söze başlayan ADD Samsun Şube Başkanı Dr.Işık Özkefeli,sözlerini söyle sürdürdü…
“31 Ocak 1990 Muammer Aksoy, 24 Ocak 1993 Uğur Mumcu, 19 Ocak 2007 Hrank Dink, 24 Ocak 2001 Gaffar Okkan bu tarihler birçoğumuzun hala hafızalarında…
24 Ocak 1993 karlı bir Ankara sabahı, araştırmacı gazeteciliğin öncüsü, Atatürk Devrim ve İlkeleri’nin ödünsüz savunucusu, Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu; aracına konulan bombanın patlaması sonucu, haince-sinsice katledildi.“
“LAİK DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİ İLELEBET YAŞATACAĞIZ, SUSMAYACAĞIZ!“
“31 Ocak 1990’da yine hainler iş başındaydı. Atatürkçü, ulusalcı, demokrat ve devrimci, hocaların hocası, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Kurucu Genel Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy, evine girecekken apartmanın içinde vücuduna yönelen kurşunlarla şehit edildi. Muammer Aksoy cinayeti, 1980 faşist darbesi sonrası aydın katliamlarının ilk halkasıydı. Atatürkçü Düşünce Deneği kurulalı daha yedi ay olmuştu.
1950’lerden bu yana çoğunlukla Mustafa Kemal’e diş bileyenlerce yönetilen ülkemizde, bugünleri öngören ve bunu yüreklice dile getirip mücadele eden öncülerin katledilmeleri; toplumun bilinçlenmesini engellemeye, toplumsal duyarlılığı köreltmeye, tepki verme yetisini, mücadele kararlılığını yok etmeye yönelik planlı saldırılardı.
31 Ocak 1990’da Kurucu Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy’un katledilmesiyle başlayan, sistematik bir şekilde sürdürülen aydın kıyımı; aslında bir “meydanı boşaltma” operasyonuydu ve gelecekte yani bugün ülkemizde sahnelenecek oyunların da habercisiydi.
Şahsım hükümetinin tek başına yönettiği, TBMM’nin itibarsızlaştırıldığı, hesap sorulamayan, sorgulanamayan, hukukun üstünlüğünün Sarayın üstünlüğüne bırakıldığı, Laik Cumhuriyetimizde ibadethanelerimizden ‘’Dil kesmek’’ gibi hükümlerin verildiği, halkın haber alma hakkı için kalemini satmayan gazetecilerin gece vakti apar topar evlerinden alınıp hukuksuzca tutuklandığı bu günlerin iktidarı için engeller, bu cinayetlerle kaldırıldı…
Cumhuriyetimiz yüzüncü yaşına gelirken, ona yakışmayacak şekilde, tek kişinin hâkimiyetinde, demokrasiden uzak, haktan, adaletten yoksun bir Türkiye’de yaşıyoruz.
Ülkeyi yöneten iktidar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni şahsi malı gibi kullanıyor.
Atatürk’ün “Gençliğe Sesleniş” indeki tüm koşullar, bizzat iktidar eliyle tamamlanmış durumda…
Buradan Ülkeyi yönetenlere sesleniyoruz!
Şu an devleti siz yönetiyor olabilirsiniz, ancak unutmayın ki; sahibi siz değilsiniz!
Bu Cumhuriyetin sahibi; hak arayışlarının, demokrasi taleplerinin üzerine TOMA’larınızla, biber gazlarınızla, coplarınızla yürüdüğünüz işçilerdir.
Bu Cumhuriyetin sahibi; kapısına kelepçe taktığınız üniversitelerin, size rağmen bilim yuvası kalması için mücadele eden öğrencileri, öğretim üyeleridir.
Bu Cumhuriyet; önüne barikat kurduğunuz madencilerindir.
Bu Cumhuriyet, insanüstü bir çabayla çalışan, yönetemediğiniz salgın yüzünden meslektaşları birer birer ölen sağlık emekçilerinindir.
Bu Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyete bağlı nesiller yetiştirme görevi verdiği öğretmenlerindir.
Bu Cumhuriyet, “askıda ekmek”e muhtaç ettiğiniz, açlık sınırı altında ücrete mahkûm ettiğiniz halkın, göç etmek zorunda bıraktığınız köylünün, ürettiğini satamayan çiftçinindir.
Bu Cumhuriyet, yurdun dört bir yanında doğa katliamlarınıza, talanlarınıza dimdik karşı duran çevre, yaşam savunucularınındır.
Bu Cumhuriyet, parçalayarak zayıflatmaya çalıştığınız, bağımsız Baroları savunurken, cübbeleriyle yerlerde sürüklediğiniz hukukçularındır.
Bu Cumhuriyet, halkın haber alma özgürlüğüne engel olmak için kararttığınız ekranlar, verdiğiniz cezalara rağmen Cumhuriyetten yana yayın yapmaktan asla vazgeçmeyen gazetelerin, televizyon kanallarının, basın emekçilerinindir.
Bu Cumhuriyet, susturamadığınız, engelleyemediğiniz Atatürk’ün kıymetini bilen sanatçılarındır.
Bu Cumhuriyet, umutlarını kırdığınız, geleceklerini kararttığınız ama eğitmemek için elinizden geleni yaptığınız; ancak bir türlü ele-avuca alamadığınız, yandaş kılamadığınız gençlerindir.
Adaletin ve demokrasinin kalmadığı ülkemizde, yeniden “Adalet ve Demokrasi” için savaşmak bir insanlık görevidir.
Bu insanlık için bir savaştır. Bu, aydınlık ile karanlığın savaşıdır!
Bu ilericilik ile gericiliğin savaşıdır!
Kalpaksız Kuvâcı Uğur Mumcu’nun kalleşçe ve acımasızca aramızdan koparılışının üzerinden tam yirmi dokuz yıl geçti. Uğursuz geçen tam 29 yıl…
Yüreğinde Cumhuriyete sadakat, zihninde Atatürkçülük, kalbinde yurtseverlik olan devrimciler yine bir 24 Ocak günü, Uğur Mumcu’nun manevi şahsında, katledilen tüm ilerici aydınlarımızı anmak ve cinayetlerin sorumlularının bulunmasının istemek için toplandık.
Ve yine haykırıyoruz!
‘’Susmayı, bir yaşam biçimi olarak benimseyen insanlardan olmayacağız. Biliyoruz ki her adaletsizlik, eylemsizlikten güç alır. Ellerini kana bulayanlar ile susanlar aynı suçun ortaklarıdır hep birlikte.’’
Dostlar; Zordur Aydın olmak, ilerici olmak, Devrimci olmak!
Tüm birikimleri gerici gelenekler yığını olan toplumu, asırlarca kula kul olmuş halkı, Cumhuriyet sayesinde eşit yurttaşlar yapmak, demokrasinin, adaletin ve çağdaşlaşmanın gereklerine ulaştırmak için korkusuzca öne çıkarmak, her türlü sömürüden Halkının alın terini korumak; yolsuzluktan bölücülüğe, siyasal İslam’dan mafyaya, silah kaçakçılığından teröre pek çok cephede kavga vermektir.
Zordur emekten, eşitlikten, bağımsızlıktan yana olmak, ağırdır bedeli antiemperyalist olmanın…
‘Cahillerin ferasetine güvenilen’ toplumlarda, dünyanın diğer yerlerinden biraz daha ağırdır gericiliğe, bölücülüğe, vurgunculuğa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe ve zulme karşı mücadele etmek.
Uğur Mumcu ilk değildi bu ağır bedeli ödeyen, sonda olmadı ne yazık ki.
Hangi birini sayalım; Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Bedri Karafakioğlu, Abdi İpekçi, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Kaftancıoğlu, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Eşref Bitlis, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Metin Göktepe, Hrant Dink ve Gaffar Okan…
Şimdi her gün siyasi ağızlardan dökülen buyurgan, ayrıştırıcı, şiddet ve tehdit dilinden, toplumun bir kesiminin devamlı hedef gösterilmesinden anlıyoruz ki bu kıyımların sonu gelmeyecek.
‘’Öyle bir siyasal dönem yaşıyoruz ki, dince kutsal sayılan ne kadar kavram varsa, siyaset pazarının işportasındadır. Hepsi siyaset alanında kullanılıyor. Devletin hukuksal, toplumsal ve ekonomik düzeni, “kısmen de olsa” din kurallarına dayatılıyor’’
Dini değerler bir ideoloji aracı olarak halkın bir bölümüne karşı kullanılırken, hem İslâm dinine saygısızlık yapılıyor, hem de Türkiye Cumhuriyeti kuruluş değerlerinden hızla kopartılıyor.
Gerici unsurların artık devlet kadrolarına sızma süreci çoktan bitmiş, tarikatlar aleni bakanlıkları kapma yarışındalar.
Gizli saklı yapılan ihaleler ile milletin parası cemaatlere, tarikatlara, yandaş derneklere bağlanmış, Rabıta şimdi hükümet ve belediyeler ile tarikatlar arasında yapılmaktadır.
Basın özgürlüğü, düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere tüm Anayasal özgürlükler bakan yetkisi seviyesinde kısıtlanmakta, en küçük hak arayışı ‘kafaları ezme’ tehdidiyle cevap bulmaktadır.
Hukuk maalesef acımasız ve intikamcı bir silaha dönüşmüştür. Ağzını açan hâkim huzurundadır. En kullanışlı kelime vatan hainliği, en kullanışlı suçlama teröristliktir artık.
Uğur Mumcu Yıllar önce şu ibretlik satırları yazmış; ’Bir toplum böyle çöker işte! Devletin yerini kaba kuvvet alır, susulur. Yasanın yerini Allah alır, korkulur. Yolsuzluklar, cinayetler birbirini izler, eller kollar bağlanıp götürülür. Vuran vurur, öldüren öldürür ve bütün bunlardan sonra, bir çete gelir ve devleti teslim alır’.
Sevgili Dostlar;
Acımız ilk gün ki kadar taze, üzüntümüz derin, öfkemiz ise keskindir. Ancak asla yılgın ve umutsuz değiliz, olmadık, olmayacağız. İşte bu nedenle buradayız.
Uğur Mumcu ;‘’Atatürkçü düşünce yenilmedi, yenilmeyecek. Kuvva-i Milliye ruhuna, ulusal onura, Anadolu devrimine, Aydınlanma çağına ve çağdaş özgürlüklere sahip çıkarak güçlenecek’ ’diyordu.
Korkaklığın, mazeret üretmenin, yılgınlık ve umutsuzluğa kapılmanın zamanı değildir.
Para yoksa bulunur, Kötülük çoksa yenilir.
Gereken birlik olmak, çalışmak; laik, çağdaş, tam bağımsızlık Ülkümüze ve kendimize güvenmektir
Kısacası ‘’Yolumuz Mustafa Kemalin Yoludur.’’
Ne diyor Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk; ’Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar’
Öyleyse şimdi Samsuna yeniden çıkmak, Demokratik, laik Cumhuriyet için örgütlü mücadele etmek zamanıdır.
‘’Yenilmeyen güç odur: Halkın gücüdür; halkın örgütlü gücüdür.’’
Atatürkçülüğü, Ulusal Kurtuluş Devrimciliği olarak anlamak ve anlatmak zamanıdır.
Bu gelecek nesillere karşı sorumluluğumuz ve görevimizdir.
İnanın Başaracağız. Kazanacağız.
Demokratik Parlamenter Cumhuriyeti, hukuk devletini, tüm Laik kurumları ile birlikte yeniden kuracağız.
“Unutmayacağız, Unutturmayacağız.
Faşist sultanın karşısında eğilmeden bükülmeden dimdik duranlar, namuslu kalanlar, dinlenmemek üzere yola çıkanlar, bu savaşın mutlak galibi olacaklardır.
Zafer, Atatürk Cumhuriyeti’nin, Atatürk Devrimi’nin, Atatürkçü Düşüncenin olacaktır!
Düşünenlerin öldürülmemesi, öldürülenlerin hiç unutulmaması dileğiyle; Uğur Mumcu şahsında bizler,
Türk devrimini ve kurucu değerlerimizi savunma mücadelesinde aydınlık güzel günler için mücadele eden, Mücadele ederken katledilen ve bedel ödemek zorunda bırakılan tüm aydınlarımızın, yazarlarımızın, bilim insanlarımızın, gazetecilerimizin önünde saygıyla eğiliyoruz. Ruhları şad olsun…
Yine Uğur Mumcu’nun sözleri ile seslenmek istiyorum:
“Ben Atatürkçüyüm, ben, cumhuriyetçiyim, ben lâikim, ben antiemperyalistim, ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım, ben insan hakları savunucuyum, ben terörün karşısındayım; ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın. Her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.” diyen Kalpaksız Kuvayi Milliyeci Uğur Mumcu’yu ve diğer demokrasi şehitlerimizi saygı ve özlem ile anıyoruz.
Hepimiz birer Uğur Mumcu’yuz. Mücadelemiz devam edecek ve kazanacağız. Korkmuyoruz, Umutluyuz, Kararlıyız, Susmayacağız, Mücadeleye hazırız.”