İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, Yerebatan Sarnıcı’nın giriş yapısı ile sarnıç üzerindeki Talat Paşa Konağı’nın Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devrinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, konuyu yargıya taşıyacaklarını bildirdi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, Yerebatan Sarnıcı‘nın giriş yapısı ile sarnıç üzerindeki Talat Paşa Konağı‘nın Vakıflar Genel Müdürlüğü‘ne devrinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, konuyu yargıya taşıyacaklarını bildirdi. Polat, daha önce devredilen Galata Kulesi, Gezi Parkı, Hıdiv Kasrı ve Tunuslu Hayrettin Paşa Konağı ile ilgili yargı sürecinin devam ettiğini söyledi. Polat, son çıkan Cumhurbaşkanı Kararnamesi‘ne dayanarak İBB‘nin elindeki müzelerin Milli Saraylar’a devredilmesi durumunda ise ciddi bir gelir kaybının söz konusu olacağını söyledi.
İBB tarafından restore edilen ve mayıs sonunda açılması planlanan Tarihi Yarımada’daki Yerebatan Sarnıcı‘nın bütünlüğü içerisinde yer alan giriş yapısı ve sarnıç üzerinde bulunan Talat Paşa Konağı, Galata Kulesi ve Taksim Gezi Parkı gibi Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile İBB‘nin elinden alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü‘ne devredildi.
Yerebatan Sarnıcı‘nın önünde bugün basın toplantısı düzenleyen İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, Hıdiv Kasrı ve Tunuslu Hayrettin Paşa Konağı‘nın da daha önce İBB‘den alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü‘ne devredildiğini söyledi. Galata Kulesi, Gezi Parkı, Hıdiv Kasrı ve Tunuslu Hayrettin Paşa Konağı ile ilgili yargı sürecinin de devam ettiğini belirten Polat, Yerebatan Sarnıcı‘nın giriş yapısı ve Talat Paşa Konağı ile ilgili devir kararına da itiraz edeceklerini ve konuyu yargıya taşıyacaklarını bildirdi.
Mahir Polat, yapılan uygulamanın tarihsel bilgiye de Vakıflar Yasası’nın ruhuna da aykırı olduğunu söyledi. Mahkeme kararı olmadan Tapu Müdürlüğü ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü arasındaki yazışmayla Talat Paşa Konağı’nın dört vakıf arasında paylaştırıldığını belirten Polat‘ın açıklaması satır başlarıyla şöyle:
“YAPILAN UYGULAMA TARİHSEL BİLGİYE DE YASANIN RUHUNA DA AYKIRIDIR”
Öncelikli olarak şunu söylemek isterim. Daha önceki uygulamalarda olduğu ve anlatıldığı üzere Vakıflar Kanunu’nun 30. maddesi bu işlemde de konu edildiği haliyle bu mülklerin İBB’nin elinden alınmasını gerektirecek bir zemine sahip değil. Yapılan uygulama yine tarihsel bilgiye de yasanın ruhuna da aykırıdır. Önce bunu bir analiz etmek ve tanımlamak gerekiyor. Neden aykırıdır? Çünkü Talat Paşa Konağı 20. yüzyılın başında yapılmış, dönemin mimari özelliklerine sahip bu karaktere sahip bir yapıdır. 30. maddeye göre, bir yapının Vakıflar’a devri, tapu yoluyla devri, mahkemesiz tapu yoluyla devri konusunda yapının vakıf eliyle yapılmış olması, yani devredilen vakıf tarafından yapılmış olması ve kültür varlığı olması şartı aranmasına rağmen önceki konularda olduğu gibi ve her davada bilirkişileri de bizim iddia ettiğimiz yöntemi argümanları desteklemesine rağmen yine bir keyfiyetle bir kültür varlığı olan Talat Paşa Konağı ve Yerebatan Sarnıcı giriş yapısı aynı maddeden yorumlanarak mahkeme kararı olmaksızın tapu müdürlüğüyle, Vakıflar Bölge Müdürlüğü arasındaki yazışmayla devredilmiş durumda ne yazık ki.
“BİR KONAĞIN 4 FARKLI VAKIF TARAFINDAN YAPILAMAYACAĞI MALUM”
Şunu söylemek lazım: Söz konusu binanın devriyle, tapudaki kaydı, üstteki parselin kaydı, dört tane vakıf arasında mülkiyeti paylaştırılmış durumda. Bir konağın, Talat Paşa Konağı’nın 4 tane farklı vakıf tarafından yapılmayacağı zaten malum. Aslında kanunun ruhuna aykırı bir şekilde yorumlanması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Kısaca bu uygulama ne diyor? Arkamızdaki Talat Paşa Konağı için ‘4 tane vakıf tarafından yapılmıştır ve bu vakfın mülküdür o yüzden Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devri yapılmıştır’ deniyor.
“KENDİ TARİHİNDEN 400 SENE GERİYE GÖTÜRÜLDÜ“
Nasıl Galata Kulesi Cenevizliler tarafından yapılmış bir yapıyken Osmanlı dönemi yapısı bir vakıf yapısı gibi tanımlanmışsa, Talat Paşa Konağı’na da benzer tarih tahribatlarıyla tanımlanacak şekilde devredilmiş durumda. 20. yüzyıl yapısı olan bu yapı Akbıyık Muhittin Vakfı’na devrildi. 4 vakıftan birisi budur. Bu vakıf 1464 yılında İstanbul’da faal olan bir vakıftır. Yani arkamda gördüğünüz yapıyı bir kendi tarihinden 500 sene geriye götüren bir uygulamadır. Geylan Ali Paşa Vakfı diye bir başka vakıf var. Bu da 2. Selim devrinde 1571’de İstanbul’da faal olan ve diğer küçük ölçekli sadece Akar Nevin’den bağışlanmış olan Fatma Hatun Vakfı ve Hacı Mehmet Vakfı diye vakfiyeler, bugüne ulaşmayan iki vakıf tanımlanmış durumdadır. Kısacası şunu söylemeye çalışıyoruz: Talat Paşa Konağı, dönemin önemli siyasi figürlerinden birisi olan Talat Paşa’nın adıyla da anılan bu yapı, 20. yüzyılın başı yapısı olmasına rağmen kendi tarihinden 400 senede geriye götürülerek bir başka vakfın mülkü olarak gösterilecek şekilde hem hukuk hem tarih garabetiyle karşı karşıyayız.
“GALATA KULESİ’NİN OSMANLI DÖNEMİ’NDE YAPILMADIĞINI İSPAT ETME GARABETİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ”
Cenevizliler tarafından yapıldığı halde, tarihsel bilgi tahrip edilerek Osmanlı Dönemi’nde yapıldığı gerekçesiyle İBB’den alınan Galata Kulesi ile ilgili yargı süreci devam ediyor. Kulenin Osmanlılar tarafından yapılmadığını ispat etmek gibi bir garabetle karşı karşıya olduğumuz dava sürüyor. Üzerinde herhangi bir yapı olmamasına rağmen bir vakıf kültür varlığı olarak tanımlanan Gezi Parkı, hem kendi dönemiyle ilişkili olmayacak şekilde kendi tarihinden 500 yıl geriye götürülerek hem de vakıf kültür varlığıdır tanımıyla alınmıştır. Mahkeme süreci devam etmektedir. İBB’nin mülkleri arasındadır. İstanbul’un en önemli yerlerinden ve daha önce kamuya geniş şekilde bu davanın akisleri anlatılmamıştı. Hıdiv Kasrı da kendi yapımından 200 yıl önceki vakıflara tanımlanarak arazisiyle ilişkilendirerek hem kasrın kendisi hem bütün arazisi İBB’nin elinden alınmıştır. İBB, mahkeme üst mahkeme yoluyla hakkını aramaya devam etmektedir. 30. madde garabetinin ve uygulamaların tarihi tahrifatlarının belki de gerçekten en ilginç örneklerinden birisi gibi bir İBB hıfzıssıhha binaları olarak bilinen binalardır. Bu da daha önce kamuoyuyla ayrıntılarıyla paylaşılmamış bir konudur.
“HIFZISSIHHA BİNALARI DA VAKIF KÜLTÜR VARLIĞI DİYE VAKIFLARA DEVREDİLMİŞTİR“
Hıfzıssıhha Binaları 1950’li yıllarda belediyenin kendi mülkiyeti olarak parasını, projesini vererek yaptırdığı binayken ve İstanbul’un modern mimarlığının bir kimliğiyken Osmanlı döneminde yapılmış bir vakıf kültür varlığı tanımı içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş durumdadır. Dün kamuoyuna yansıyan gündemle beraber eş zamanlı olarak Yerebatan Sarnıcı’nın parçası olan ve müzenin kullandığı giriş yapısı ve üzerindeki Talat Paşa Konağı’nın devriyle karşı karşıyayız. Tabii bu bize daha önceki uygulamalarda tarihin nasıl tahrip edilerek tarihi belgelerin nasıl vakıflar 30. madde kapsamında yorumlamanın ötesine geçerek bir el koymaya dönüştüğünü anlatmaya çalışıyorduk. Ne yazık ki bugün karşı karşıya kaldığımız konu uzunca bir süredir restorasyonunu yaptığımız ayakta tutmaya ve kent kültür ve tarihine mal ettiğimiz yaşamını devam ettirerek mal ettirmek konusunda bir çalışmamızın devam ettiği yere, vatan savunuculuğuyla ilgili bir gündemle karşı karşıyayız.
“KAMU MÜZELERİNİ ZORDA BIRAKACAK BİR KARAR ALINMIŞTIR“
Müzelerle ilgili bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayınlandı. Bu düzenleme, Asar-ı Atika Nizamnamesi ve diğer uygulamaların sürekliliği açısından ne yazık kamu müzelerini zorda bırakan bir karar olarak önümüzde durmakta. Tabii bir kararnamenin neyi hedeflediği ya da neyi kapsadığını bilmek mümkün değil. Ama şunu söyleyebiliriz ki artık İBB’nin elindeki bütün müzeler ve diğer kamu kuruluşlarının elindeki bütün müzeler bir kararla anında devredilebilir durumdadır. Bu müzeciliğin sürekliliği, koleksiyonculuğun sürekliliği açısından oldukça yıpratıcı bir durum demek. Özellikle önceki dönemlerde olan birkaç örnekte de biliyoruz. Bu tür kurumların köklü kurumları olmaları ve devirlerinden oluşabilecek kurumsal hafıza ve çalışma açısından ciddi riskler içermektedir ama biz tabii İBB’nin müzeleri ölçeğinden konuşacak olursak şunu söylememiz lazım: Dün itibariyle çıkan kararnameyle beraber İBB’nin müzelerinin tamamı alınarak Milli Saraylar’a devredilebilir durumdadır.
“SARAYLAR HALKINDIR“
Ama şunu hatırlatmak isterim. 1924’te dönemin genç Cumhuriyet kadroları, saltanata ait sarayların tamamının halka devredilmesi ilkesi gereği başlattığı Milli Saraylar geleneğinde esas ilke şudur: Saraylar artık halkındır şiarıyla bu saraylar Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) devredilmiştir. TBMM, halkı temsil ederek bu alanların kullanımını temin etmişti. Burada sarayların halka devri gibi temel konu vardır. İsmi de bu yüzden zaten Milli Saray’dı.
“SARAYLA SARNICI KARIŞTIRMASINLAR“
Şunu söylemek isterim ki eğer İstanbul folklorunda çok sıklıkla kullanıldığı bir yanılgı oluşursa ne yazık ki Yerebatan Sarnıcı’nın da benzer bir akıbeti olacaktır. Nedir o? Yerebatan Sarnıcı sıklıkla ‘Yerebatan Sarayı’ diye anılır. Kültür alanını yöneten dostlarımıza buradan çağrımızdır. Sarnıçla sarayı karıştırmasınlar. Bunun gerçek adı Yerebatan Sarnıcı’dır. Ve Bizanslılar devrinde yapılmış bir sarnıçtır. Dolayısıyla Milli Saraylar’ın kapsamına alınacak bir statüde değildir. Umarım böyle bir tasarruf ve böyle bir uygulama olmayacaktır. Genel olarak bu çerçevede zikrettiğim açıklamalar İstanbul’da çalışmalarını sürdürdüğümüz birçok il müze projesini de etkilemektedir. İBB Yerebatan Sarnıcı’nın uzun süredir restorasyonunu yapıyor. Ve restorasyon öncesindeki ziyaretçi sayılarımız bir milyon 600 bin civarında olan bir alandan bahsediyoruz. İstanbul’da kültür turizminin ve müzelere dayalı turizm faaliyetlerinin oldukça karmaşık ve yönetilebilmekten çok uzak bir aşamaya düştüğü günlerde İBB olarak turizme katkı niteliğinde büyük değeri olan alanın bu tür spekülasyonlara konu olmaması dileğimizdir. Ama şunu da söylemek gerekir ki yerel yönetim ve müze çalışmalarına öncelikli olarak katkı yapabilecek kurumlar artık bu aşamadan sonra belki bu kararnameyle beraber yatırımlarını tekrar gözden geçirebilirler. Bu olumsuz bir etki olarak yansıyacaktır diye düşünüyorum.
“DAVALAR İBB’NİN TEKRAR MÜLKLERİNİ GERİ KAZANMASIYLA SONUÇLANACAK”
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Polat, gazetecilerin soruları üzerine Gezi Parkı, Galata Kulesi ve diğer örneklerdeki gibi haksız bir uygulama söz konusu olduğu için Yerebatan Sarnıcı giriş binası ile Talatpaşa Konağı’nın da iadesini isteyeceklerini söyledi. Önceki davaların bilirkişi aşamasında olduğunu belirten Polat, “Ama hiç şüphemiz yok. Bu davaların tamamı, İBB’nin tekrar mülklerini geri kazanmasıyla sonuçlanacak” dedi.
“MÜZELERİN YILLIK 1,6 MİLYON ZİYARETÇİSİ VARDI”
Cumhurbaşkanı onayıyla İBB’nin elindeki müzelerin Milli Saraylar’a devredilmesi durumunda ne kadarlık bir gelir kaybının olacağı yönündeki soruya da şu karşılığı verdi:
“Esaslı bir kültürel miras restorasyonunda kullanacağımız kaynağın kaybı anlamına geliyor bu. Çünkü, buralardan gelen gelirler İBB tarafından kentteki diğer kültür varlıkların onarımında kullanılıyordu. Son verilerde 1 milyon 600 bin yıllık seyahatçisi vardı. Yeni sergi programıyla biz bu hedefi 3 milyona çıkarmıştık… Galata Kulesi’ni biz kaybettiğimiz zaman sadece yapıyı kaybetmedik. Oradan gelecek gelirleri de kaybetmiş olduk. İBB’ye büyük ekonomik kayıplar yaratan alanlar durumunda.”
HABERİN VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ…