ÖZEL HABER (Vira Trabzon)
Trabzonlu Komutan, Emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel, Vira Trabzon’a konuştu.
Cumhurbaşkanlığı tarafından 6 Ocak 2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan “Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Taşınır Mal Yönetmeliği” adlı değişiklikle beraber “milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden terör, toplumsal olaylar ve şiddet hareketlerinin meydana gelmesi durumunda” TSK, Emniyet ve MİT, taşınır mallarını herhangi bir şarta bağlı olmadan birbirine devredebilecek.
Resmi Gazete‘de yayınlanan bu yönetmelik değişikliği kamuoyunda kafaların karışmasına neden oldu.
Yönetmeliğe göre “milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden terör, toplumsal olaylar ve şiddet hareketlerinin meydana gelmesi durumunda” Emniyet ve MİT, ordunun silah, mühimmat ve araç gerecini kullanabilecek.
Yönetmelik değişikliğiyle, “dost ve müttefik” ülkelere de TSK, MİT ve Emniyet’in taşınabilir malları, yani silah, mühimmat ve araçları gönderilebilecek.
Polisin ve MİT’in, ordunun ağır silahlarına ihtiyaç duymasını ve yönetmelik değişikliği ile ilgili olarak kafalarda oluşan soruları Trabzonlu Komutan, Emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel’e sorduk. İşte Albay Mustafa Önsel’in VİRA TRABZON HABER SİTESİ’ne yaptığı özel açıklamalar…
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde olan silahların, gerektiğinde polis ve MİT’in kullanması ile ilgili konuşan Önsel, “Öncelikle burada MİT’in bu silahlarla olan ilişkisini anlamak mümkün değil.” ifadelerini kulandı.
Trabzonlu Komutan, Emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel şöyle devam etti:
“MİT, nihayetinde İstihbarat Teşkilatıdır. Pekala istihbarat ne yapar? İstihbarat bilgi toplar, analizini yapar ve bir sonuç çıkartır. Bu sonucu da harekatı yani operasyonu gerçekleştirecek olan birimlere intikal ettirir. Onların bizzat operasyona katılma, bu anlamda silah vs. kullanma gibi bir durumu olamaz. Bir toplumsal olayda MİT, işin sadece istihbarat ayağında olabilir. Terör olaylarında da yine öyle. Bu yüzden bunu anlamakta zorlanıyorum.”
Önsel, “Polis derken, sanıyorum kolluk kuvvetleri kastediliyor? Kolluk deyince; sadece Polis değil, jandarmayı da düşünmek gerekiyor.” şeklinde konuşarak şunları kaydetti:
“Polis ve jandarmanın envanterinde terör ve toplumsal olaylarda kullanılan gerekli ve yeterli silah ve tesisat teçhizat var zaten. Bu konuda onlarca yılın tecrübesiyle her türlü silah ve teknik malzeme ile kolluk güçlerimiz techiz edilmiş vaziyettedir.TSK envanterinde olup, kolluk güçlerinde olmayan silahlar hangileridir? Toptur,Tanktır ve savaş uçaklarıdır.Yani bunlara ihtiyaç duyulabilir. Toplumsal olaylarda bunlara ihtiyaç duyulur mu? En azından bugüne kadar tanık olmadık. Peki kullanılabilir mi? Öyle öngörülemeyen şeyler olur ki, özellikle zırhından istifade için tank kullanılabilir diyelim. Pekala, bu tankı kolluk kuvvetine verdiğinizde, bunu kullanabilirler mi?Hayır, kullanamazlar. Bunun bir eğitimi var. Türk Silahlı kuvvetlerinde bir sınıf bu.“
Önsel, “Topu, hele de savaş uçağını, her hangi bir polis memuru veya jandarma subayı kullanabilir mi?” sorusunu gündeme getirerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hayır kullanamaz. Zaten toplumsal olayda hagi durumda bunları kullanabilirsiniz. Kabulü zor! Kolluk kuvvetlerinin helikopterleri var, SİHA’ları var, İHA’ları var hatta havanları bile var. Özellikle jandarmanın envanterinde oldukça ağır silahlar da mevcuttur. Bunlar zaten terörle mücadelede etkin olarak kullanılıyor. Terörle mücadelede ne oluyor bir de? Talep edildiğinde savaş uçakları, toplar, tanklar vs. TSK’dan talep ediliyor, onlar da personelleriyle birlikte operasyonları her şekilde destekliyorlar. Bu anlamda hiç bir sorun bulunmuyor.“
Toplumsal olaylara müdahalede eskiden TSK bünyesinde EMASYA birliklerinin olduğunu hatırlatan Önsel, “Müdahale sırasında Jandarma ve polis yeterli olmadığında; Mülki amir, bölgesindeki askeri birliklerden talepte bulunurdu ve TSK bünyesindeki bu EMASYA Birlikleri ellerindeki gerekli silah ve teçhizatla emniyet olaylara müdahale ederdi. Bunu sonra kaldırdılar.” dedi.
14 Temmuz 2016’da yürürlüge giren bir kanunla, bu birliklerin Kolluk Kuvvetlerine Destek Timleri adı altında yeniden oluşturulduğunu ifade eden Önsel, “Yani tıpkı geçmişteki gibi herhangi bir toplumsal olayda; kolluk yetersiz kaldığında Mülki Amirin isteğiyle, zaten TSK destek olmak ve müdahalede bulunmak zorunda. Yurt içinde, ama terör ama toplumsal olaylara müdahalede böyle bir kanuna gereksinim yok.” dedi.
Önsel, sözlerini şöyle sürdürdü:
“O zaman bu kanun özellikle yurt içini, hele de toplumsal olayları tasvir edilerek neden çıkarıldı? Diye sorgulamak, iktidarın da bu konuda tatmin edici açıklama yapmasını beklemek durumundayız.Yurt dışı ile ilgili belki bazı farklı gelişmeler çerçevesinde böylesi bir kanuna gereksinim duyulmuş olabilirler. Suriye, Libya, Azerbaycan vb. yurt dışı coğrafyalarda olduğu gibi oradaki menfaatlerimiz doğrultusunda, gerektiğinde silah ve malzeme gönderirken MİT’in üstlendiği bazı inisiyatifler olabilir. Belki bu yüzden bu kanunda MİT’in kurumsal isminin geçmesi uygun görülmüştür. Bilemiyorum.“
Söz konusu kararnamenin zamanlamasının ilgi çekici olduğunu söyleyen Önsel, sözlerini şöyle tamamladı:
“Amerika’daki seçim sonuçlarıyla belli ki Türkiye daha fazla köşeye şıkıştırılmaya çalışılacak. Özellikle S-400 üzerinden kriz tırmandırılacak gibi duruyor. Zaten bu kriz nedeniyle S-400’leri biz aktive edemedik. Nisan ayında aktive edilecekti. Şimdi bunlar geliyor aklımıza. Malum şu anda Sandıklara hapsedilmiş vaziyettedir S-400’ler… Acaba bu S-400’leri, Amerika’nın ileride daha da bastırmasıyla yurt dışına çıkarmak zorunda kalır mıyız? Şayet böyle bir durumla karşı-karşıya kaldığımızda s400’leri, MİT’in aracılığıyla,Azerbaycan gibi dost ve müttefik bir ülkeye götürüp orada kullanılabilir mi? Ya da orada depolanabilir mi? Elbette bu kanunla tam amacın ne olduğunu bilmek zor. Ama kafalarda büyük bir istifham oluştuğu ortada. İktidar bu kanuna açıklık getirmek zorunda. Muhalefet de yapay gündemlerle değil, stratejik konularda ve böylesi sonuçlarıyla ilgili ciddi kaygı duyulan kanunlarla ilgili iktidarı net olmaya zorlamalı, kamuoyunun dikkatini böylesi konulara çekebilmelidir. Sonuçta amacı tam anlaşılamayan, ileride kargaşaya neden olacak bir kanun ile karşı karşıyayız.“