01-07 Ekim tarihleri arasında kutlanır.
Konuyu yazmaya çalışırken;
Cuma hutbelerinde bilerek ve isteyerek Atatürk’e dua etmeyi zül sayan,
Resmi bayramlarda dua etmekten imtina eden,
Hatta Büyük Atatürk’e düşmanlık eden din adamlarından bahsetmiyorum.
Her ne kadar camilerin bunda dahli olmasa da o yerlerde Büyük Atatürk’e saygısızlık yapan din adamıyla o caminin özleşmesinden dolayı camileri de bir süreliğine o kategoride değerlendirmek gerekir.
Örneğin bu hafta kıldığım Cuma Namazı sonrasında yapılan duanın içinde ve hatta başında Atatürk’ün de anılması beni ziyadesiyle mutlu etti.
Namaz sonunu bekleyip bu duayı yapan imama mutluluğumu ifade ederek ben de dua ettim.
Elbette bu camiler de;
Bu din adamları da;
Bu din de inananlarındır.
Kimsenin babasının malı olmadığı gibi,
İçinde cemaatine ibadet ettirmekle yükümlü olan imam ya da müezzinin de babasının malı değildir.
Bu görevi ifa ederken gerek imam, gerekse müezzin ülkemizde kamu adına fonksiyon ifa etmektedir.
Sadece gerçek İslam dinini ve
Onun getirdiği sorumlulukları anlatmalıdır.
İmam ve müezzin;
Kimsenin adamı olmamalı,
Hiçbir siyasi organizasyona yakın olmamalı,
Hiçbir patronun uşağı olmamalı,
Hiçbir inanç şeklinin de savunucusu olmamalıdır.
O sadece Yaratan tarafından inanan kullarını ahlaka davet eden kitabın yani Kuran-ın emirlerine göre kürsüye çıkıp oradaki cemaate doğruları,
Ama tam doğruları anlatmakla yükümlüdür.
Camilerimiz kiliseye benzemez.
Camilerimiz her hangi temiz bir yerden farkı yoktur.
Bu nedenle özel hizmet ve yatırımı gerektirmemeli.
Tarihi camilerimizi,
Özel yapılan camilerimizi tenzih ederek; 4 duvar arası olan bir camiye birden fazla minare dikmek israf değil de nedir?