RAKİBİ BIRAK! MANZAK’I TUT…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Değerli Vira Trabzon Haber Okurları;

Okuyacağınız bu yazıyı, uzun süre yazıp-yazmama ve yayınlayıp-yayınlamama konusunda yaşadığım tereddütler ardından yayınlamasına karar verdiğimi belirterek başlayayım. Aslına bakarsanız bu yazının büyük bir kısmını seçimden önce kaleme almış ancak 30 yıllık bir partili olarak CHP‘nin yürüttüğü seçim kampanyasına halel getirmemek ve sürü psikolojisi ile ‘aforoz edilecekler’ listesinde yer almamak için yayınlamayı uygun görmemiştim. Seçimden sonra da yazıyı yayınlama konusunda 8-10 kez düşündüm ama yayınlamadım. Bir müddet daha beklemeyi ve gelişmeleri takip etmeyi daha doğru buldum.

Beklentim; CHP‘nin özellikle 6 Ok‘undan birisi olan Devrimcilik ilkesi perspektifinde bir yenileşme ve silkinip kendine gelmesi yönünde umut verici emareler ve değişime dönük adımlar atılması ya da bu yönde mesajlar verilmesiydi. Ancak CHP Genel Merkezi tarafından parti tabanına böyle bir emare ve mesaj verilmediği gibi, seçimde alınan %48’lik oyun bir başarı olarak; hem CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hem de bazı parti yöneticisi ve bazı partililer tarafından seslendiriliyor olması beklenilen yenileşme ve değişimin önünü tıkamaya doğru gittiğini fark ettim. Bu tıkanmışlık, kuşkusuz ki CHP‘nin önünü de tıkayacaktır endişesi ile düşüncelerimi paylaşmak istedim.

Gelinen süreçte Cumhurbaşkanlığı Seçiminin ikinci turu üzerinden bir buçuk aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen, CHP‘de gerçek bir öz eleştiri yapılmadığını, seçim sonuçlarından bırakın bir ders çıkarmayı ve ‘biz nerede hata yaptık?’ diye kendine sormayı aklından geçirmeyen Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP yönetiminin bu vurdum-duymaz tavrı karşısında ve her gün kamuoyuna yansıyan olumsuz gelişmeleri görmüş, şahitlik etmiş olmanın üzüntüsü içerisinde beklerken; CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın‘ın 13 Temmuz 2023 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda CHP Grubu adına yaptığı konuşmadan duyduğum rahatsızlık ve sonrasında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu‘nun dün gece Habertürk TV ekranlarındaki açıklamalarından sonra bu yazıya son şeklini verip, yayınlanmasına karar verdim.

(Bknz: Yüksel Taşkın’ın TBMM Genel Kurul Konuşması https://twitter.com/yukseltaskinn/status/1679533306004529157?s=20)

image 19

***

Futbol, Siyaset ve CHP

Futbol maçlarını pek çoğumuz takip ederiz. Karşılaşmalar öncesinde futbol otoriteleri ve taraftarlar ‘maçın favorisi kimdir?’ diye analiz ve yorumlarda bulunurlar. Özellikle derbi maçlarında bu analiz ve yorumlar çok daha fazla ön plana çıkar. Ben de seçim sürecini ve sonuçlarını bu bakış açısı üzerinden değerlendireceğim.

Bir kere, 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan 13. Cumhurbaşkanlığı ve TBMM 28. Dönem Milletvekilliği seçimine kadar yapılan tüm seçimlerde üstün ya da favori diye adlandırabileceğim taraf, Recep Tayyip Erdoğan ve AKP İktidarı idi. Tüm şartlar, fırsatlar ve koşullar hep İktidardan yanaydı ve iktidar önemli bir hata yapmadıkça seçimi kaybetmeyecekti. Öyle de oldu. Büyük hata yapmadılar ya da yapılan büyük hataları, kamuoyu nezdinde bir şekilde kapatmayı bildiler. Kamuoyunda bilindik bazı seçim hilelerini de devreye sokarak iktidarda kalmayı bir şekilde başardılar demek sanırım yanlış olmaz.

Seçim süreci başlamadan önce kamuoyunda büyüyen bir muhalefet vardı. İş öyle bir noktaya erişmişti ki; geçmişte AKP‘ye oy verenler bile Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti’nden rahatsızlıklarını alenen dillendirmeye başlamışlardı. Bunu kişisel sohbetler hatta sokak röportajlarında bile ifade etmekten çekinmiyorlardı.

14 Mayıs 2023 seçimlerine gelindiğinde ise; işler tersine dönmüş ve özellikle ekonomik göstergelerin olumsuzluğu ve siyasal yıpranmışlık, Recep Tayyip Erdoğan ve AKP‘yi favori olmaktan çıkarmış ve muhalefeti karşılaşmanın favorisi haline getirmişti. Bu dakikadan sonra seçimin sonucunu belirleyecek olan ana etken; iktidar tarafı değil, muhalefet tarafıydı. Muhalefet ciddi, bariz bir hata yapmadığı taktirde seçimin kazanan tarafı olacaktı. O yüzden süreç dikkatli ve doğru yönetilmeliydi.

image 25

Kamuoyunun en büyük beklentisi ise; Millet İttifakı‘nın yani 6’lı Masa‘nın adayının kim olacağı ve nasıl bir strateji izleyeceği üzerineydi. Yapılan anketler ve kamuoyunda vatandaşların ortaya koyduğu yaklaşımlar Cumhurbaşkanlığının el değiştireceğini işaret ediyordu. Özellikle ekonomik göstergelerin dip yaptığı, hayat pahalılığının tavan yaptığı bir ortamda vatandaşların oldukça zorlandığı ve her yapılan işte yandaşların korunduğundan oldukça şikayet edilmekteydi. Bunun gibi pek çok önemli olayın sandığa yansıyacağı görüşü hakimdi. Bu olumsuzlukların tamamı 13. Cumhurbaşkanlığının el değiştireceğine dair işaret vermekteydi.

Peki, öyle mi oldu? Elbette ki hayır.

Kılıçdaroğlu’nun başarısızlığı, Erdoğan’ı başarılı kılmıştır.

Özellikle derbi maçlarında maçın favorisi gösterilen takım eğer mağlup oluyorsa; mağlubiyetin nedenini, rakibinin başarısında değil kendi bireysel hata ya da takımın başarısızlığında aramak gerekir. Bunu futbol otoriteleri analizlerinde; taraftarlar ise, yorumlarında böyle değerlendirirler. Ben de bu düşüncenin doğruluğuna inanarak, Millet İttifakı ve Kemal Kılıçdaroğlu‘nun seçim mağlubiyetini bu açıdan değerlendirmek isterim.

image 23

Peki, hata ve yanlışlar nerelerde yapıldı?

Bana göre hatalar zincirinin başlangıcı ve en önemlisi, masayı genişletmek için Deva ve Gelecek Partisi‘nin Millet İttifakı‘na dahil edilmesidir. 14 ve 28 Mayıs‘ta ortaya çıkan seçim sonuçları, Millet İttifakı‘nda tek kazanan tarafın Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu olduğunu ortaya koyması, zaten bu iddiayı doğruluyor.

AKP‘de kullanılmış, dışlanmış ve Merkez Sağ cenahında hiç bir karşılığı olmayan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi isimlerden medet ummak yanlış bir strateji olduğu gibi, kendilerine verilen siyasi imtiyazlar ise; şuan hala kamuoyunda ki en büyük gündem konusudur. Herkes bir birine aynı soruyu soruyor: ‘Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi ve Deva’ya seçilebilir yerden bu kadar milletvekili kontenjanını neden verdi? Kendisini adaylaştırmak için miydi?’

Öyle ya; Kılıçdaroğlu, Deva ve Gelecek Partisi‘ni Millet İttifakı‘na dahil etmeseydi, sözü edilen bu iki parti Cumhur İttifakı‘na mı dahil olacaktı? Tabii ki asla… Ayrıca gitseler ne olur? Kendilerinden başka kimseyi Cumhur İttifakı‘na taşıyabilirler mi? Asla. Bu ‘eşyanın tabiatına aykırıdır.’ Bu iki partiye oy verecek muhtemel seçmen zaten AKP‘den kopacak ya da kopmak isteyen seçmendir.

Öncelikle şunu ifade etmek lazım. Siyasetle uğraşanlar ve kafa yoranlar bilirler: Siyasette 2×2=4 etmez. Yani siyasi partilerin oy potansiyeli, yapılacak olan ittifakta sandığa yansıyacak diye bir durum, çoğu zaman yanıltıcı olabilir ki; Öyle de oldu. Geçmişte bu tip durumlar çokça yaşanmış ve bu seçimde de yaşanma ihtimali güçlü bir şekilde ortada iken, bu ihtimali gözden kaçırmak siyasi acemilik olarak ta bence ifade edilemez.

6’lı Masa oluşumuna yapılan en ciddi eleştiri ve uyarı: Millet İttifakı’nda yer alan DEVA, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi‘nin tabanının CHP‘ye oy vermekte zorlanacağı, kendi Parti logoları ile seçime girmeleri durumunda Cumhur İttifakı‘na oy vermek istemeyen ya da kararsız muhafazakar seçmenlerden daha çok oy alacağı ortada iken; Bu üç partinin CHP ile yakınlaşması, CHP listelerinden seçime girmeleri, bu üç partiden birine oy vermeyi düşünen muhafazakar seçmeni tekrar Cumhur İttifakı bileşenlerine oy vermeye zorlayabilir.” iddiasının gerçeğe dönüştüğünü ortaya koymuştur. Bazı kesimlerce bu yönde yapılan uyarılar, Kemal Kılıçdaroğlu tarafından kulak arkası yapıldığı da ortadadır.

Aynı şey CHP için de geçerlidir. CHP‘nin milletvekilliği listesinde bulunan tartışmalı isimler, CHP‘ye oy verecek potansiyel seçmenin gönülsüz davranmasına; İYİ Parti, ATA İttifakı, Yeşil Sol Parti İttifakı ve Türkiye İşçi Partisi‘ne oy vermesine neden olmuştur. Kendi potansiyel seçmenlerinde yaşadıkları bu kaybı, hesapladıkları gibi ittifak partilerinin seçmenlerinden alamadıkları da ortadadır. Bu durum, hesap uzmanı olan Sayın Kılıçdaroğlu‘nun hesap hatası yaptığını da işaret etmektedir.

image 24

Futbol ile mukayese ederek yazıya devam edersem; Sahaya çıkacak olan takım kadrosunu belirleyen Teknik Direktör Kemal Kılıçdaroğlu‘nun; milletvekili aday listelerinde ki tercihleri, yani sahaya sürdüğü kadro tercihi seçmenlerden yani taraftarlardan geçer not almadığı gibi, Yüksel Taşkın ve Sadullah Ergin gibi tartışmalı oyuncuların seçmenlerce protesto edilmesine-taraftarlarca yuhalanmasına neden olmuştur. Normal şartlarda CHP‘ye oy verecek olan milliyetçi ve Atatürkçü bir kesimin CHP‘den uzaklaşmasına ve bu kesimin oylarının İYİ Parti ve ATA İttifakı‘na, Cumhurbaşkanlığı tercihinde de Sinan Oğan‘a yöneldiklerini ifade etmek isterim.

Millet İttifakı‘nda yaşanan masa genişletme çalışmaları için yapılan tercih hataları, bazı handikapların ortaya çıkmasına ve kamuoyunda yüksek sesle seslendirilmesine neden oldu. Özellikle 14 Mayıs‘tan sonra oluşacak olan TBMM aritmetiğinin muhalefet seçmeninde yarattığı endişe ve rahatsızlık, sandığa da yansıdığı görülmektedir.

***

Bu seçimi bir de hikâyelendirmeyle anlatmak isterim; “Geçmiş dönemlerde çeşitli nedenlerden dolayı küslük yaşamış olduğunuz bir kişi ya da ailenin, zaman içerisinde hatasını anlamış ve içinde barışma duygusu ile mahcup bir şekilde sizin kapınızın önüne kadar geldiğini ve orada ortak dostlarınızla sohbet ettiğini düşünün. Gözlerindeki ışıltıdan siz onların duygularını anlar ve eve davet edersiniz. Gelmek istemez/istemezler ama maharet işte orada ortaya çıkar ve onlarla kuracağınız doğru diyalog ile onları eve alırsınız. Sonrasında yaşanan tatsızlık ve küslük karşılıklı olarak unutulur ve gider.’ Anadolu’da bu tip durumlarla çokça karşılaştığımız olmuştur.

İşte bu seçim, AKP‘ye geçmişte oy vermiş ve pişman olmuş, son seçimde AKP‘ye oy vermek istemeyen ve CHP‘nin kapısına kadar gelmiş olan seçmeni ikna edip eve alamayan bir yönetim anlayışını tarif eden bir seçimdir.

Yani işin özeti şudur: Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP yönetiminin muhafazakar sağ seçmenden oy almak üzerine yaptığı hamle, mantık olarak doğru olsa da uygulanan yanlış yöntemlerle sonuç vermediği gibi adeta “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak” deyiminin tezahür etmesine ve eldeki seçmenin bir kısmının küstürülüp, başka partilere oy vermesine neden olmuştur.

Trabzonspor Kulübü‘nün efsane Teknik Direktörü ve Eski Başkanı Özkan Sümer‘in çok doğru bulduğum güzel bir ifadesi vardır: “Rakiplerinize benzeyerek, onlarla yarışamazsınız” diye söyler. Bir de bilindik bir deyim var: “Bir şeyin taklidi, aslını yaşatmak ve yüceltmekten başka bir işe yaramaz.”

AKP‘den çıkma, kullanıp kenara attığı, kamuoyunda karşılığı olmayan siyasileri CHP‘nin içine almak ya da AKP‘ye öykünmeye kalkmak siyasi açıdan pozitif bir etki yaratmaz ve yaratmamıştır. Zaten millet bu siyasi figürlerden bıkmış ve değişim istiyorken; aynı tip siyasetçileri milletin önüne koymak, ‘aslı varken neden kopyası ile zaman geçireyim?‘ düşüncesine neden olur ki; bence de tam tezahür etmiştir. Bu olayın seçim sonuçlarına önemli derecede yansıdığını görmek gerekir.

Snapshot 1

Ayrıca; ülkemize dolan mülteciler, nasıl ki; demografik yapımızı tehdit ediyorsa, CHP’nin içerisine alınan siyasi mülteciler de partinin demografik yapısını tehdit ettiğini görmek gerekir.

***

28 Mayıs’ta ki Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimi öncesi Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile yapılan seçim ittifakı halkta karşılık bulmadığı gibi ülkemizde yoğunlaşan mülteci nüfusunun milletimizde yarattığı tepkiyi siyasi bir güce evirmeyi başaran Ümit Özdağ başkanlığında ki Zafer Partisi ile imzalanan protokolde bahsi geçen ‘Anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesini güvence altına almak amacıyla yazılan madde’ CHP‘liler için tam bir skandal ve utanç verici bir durum olduğunu belirtmek gerekir.

CHP, Türkiye Cumhuriyeti‘ni kuran ve laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti ilkelerinin güvencesi olan bir partidir. Ümit Özdağ‘ın Kemal Kılıçdaroğlu ile imzaladığı seçim ittifakı protokolünde; ‘anayasamızdaki değiştirilemez ilk 3 maddeyi değiştirmeme güvencesi verilmesi’ yönünde yaptığı teklif, şeklen kabul edilebilir değildir.

Çünkü; 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra 20 Nisan 1924’te yürürlüğe giren ve hala yürürlükte olan ‘değiştirilemez ilk 3 madde’ anayasamıza CHP tarafından eklenmiştir. Dolayısı ile bunun yürürlükten kaldırılmayacağına dair bir başka partinin CHP‘den güvence istemesi, en hafif tabir ile hadsizliktir. Böyle bir teklifin gelmesi ve Kılıçdaroğlu tarafından imzalanması ise; CHP‘liler açısından düşündürücüdür.

Bir kaç soru…

  • Ümit Özdağ, Kemal Kılıçdaroğlu‘na bu teklifi getirme cesaretini ve haddini nereden bulmuştur?
  • Ümit Özdağ‘ın bu teklifi protokol metnine koydurma cesaretini göstermesinde Kemal Kılıçdaroğlu‘nun izlediği siyasi çizginin yaratmış olduğu boşluğun katkısı var mıdır?
  • Ümit Özdağ‘ın getirdiği bu tekliften hiç bir rahatsızlık duymadan protokol metnini imzalayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun bu tavrı, şuan ki CHP‘ye ve CHP‘yi yönetenler hakkında yapılan “HDP ile yakınlaşma, Atatürkçüleri dışlama ve kuruluş felsefesinden uzaklaşma” yönündeki eleştirileri haklı çıkarmıyor mu? Yani bu davranış, malumun ilanı anlamına gelmiyor mu?
  • Seçmenler, basın ve kamuoyuna yansıyan bu durum karşısında; “CHP, ilk 3 maddeyi değiştirmek mi istiyor?” şeklinde düşünmüş ve Kılıçdaroğlu‘na oy vermemiş olabilirler mi?
  • Ümit Özdağ‘ın bu teklif ile masaya gelmesinde Millet İttifakı ortağı ve Deva Genel Başkanı Ali Babacan‘ın, anayasada vatandaşlık tanımını düzenleyen ’66.Maddeyi değiştirelim’ çıkışının ve CHP‘nin sessiz kalışının etkisi var mıdır?

CHP‘lilerin ve seçmenlerin kafasında zafiyete neden olmuş ya da olabilecek bir kaç soruyu sıraladım. Teklifi yapana mı kızmak lazım yoksa bu teklif yapılana ve imza atana mı? Ben ikisine de kızgınım. Sizi bilemem…

***

Futbol-Siyaset ve CHP içerikli ve seçim değerlendirmesi amaçlı kaleme aldığım bu yazımı yine duayen futbol adamı Özkan Sümer‘den yaşanmış bir olayı örnekleyerek bağlamak istiyorum.

image 29 edited

Özkan Sümer, futbolu bıraktıktan sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) futbol takımının hocalığını yapmaktadır. Üniversiteler arası futbol turnuvasına aldığı davetle katılan KTÜ Futbol Takımı, turnuva sırasında oynanan bir maçta takımda defans oyuncusu olarak görev yapan Manzak soyadlı ve lakaplı futbolcu ile girdiği diyalog bazı kitaplara konu edilmiş cinstendir.

Görev yeri defans olan ve maç esnasında ileri çıkan Manzak, yaptığı kafa vuruşu ile takımını 1-0 öne geçirir.

Başka bir pozisyonda yine ileri çıkan Manzak, rakip defanstan dönen topa vurur ve top bir kaç oyuncuya çarparak gol olur. KTÜ 2-0 öne geçmiştir. Buraya kadar her şey yolundadır.

İkinci yarının başlaması ile birlikte işler tersine döner. Defans oyuncusu Manzak, ikinci yarıda yaptığı hatalarla takımını çok zor duruma düşürür.

Rakip oyuncuyu ceza sahası içerisinde gereksiz bir hamle ile yere düşüren Manzak, penaltıya neden olur ve maç 2-1 olur.

Bir başka pozisyonda, rakibin KTÜ kalesine geldiği bir anda yapılan ortaya ters kafa vuruşu yapan Manzak, kendi kalesine gol atar ve maç 2-2 skora gelir.

Artık maçın son dakikaları yaklaşmıştır. Manzak, rakip sahada pas atarken topu kaptırır. Topu kapan rakip takım, 3 kişi ile kontratağa kalkar. KTÜ takımı geri dönmekte geç kalır ve rakibi karşılayabilecek mesafede iki oyuncusu geriye koşmaktadır. Manzak ve Temel.

Özkan Hoca, kulübesinden maçı ve özellikle Manzak‘ı endişe izlemektedir ve maçın tüm kaderi ile oynayan, hata yapan, söyleneni yapmayan Manzak‘a çok kızgındır.

Maç esnasında oyuncunun motivasyonunu düşürmemek için sessizliğini korumayı başaran Özkan Hoca, kızgınlığını muhafaza etmeye çalışsa da, rakibin geliştirdiği bu ataktan oldukça endişelenir; sonunda daha dayanamaz ve patlar.

Manzak ile birlikte geri koşan ve rakibin atağını kesmek için pozisyon almaya çalışan defans oyuncusu Temel‘e, kulübesinden çıkarak ‘avazı çıktığı kadar’ bağırır: “Ulaa! Temeeel! Temeeel! Rakibi bırak! Manzak’ı tut, Manzak’ı tut…”

İşte bu maçta olduğu gibi, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde, tüm kararları kendisi vererek; seçimin tüm kaderi ile oynayan Kemal Kılıçdaroğlu için, CHP‘li yol arkadaşlarımıza sesleniyorum… “Rakibi bırak! Kılıçdaroğlu’nu tut…”

AKP döneminde muhalefetin kazanmaya en yakın olduğu seçimi, tüm yetkileri kendi üzerinde toplayarak; yaptığı teknik ve stratejik hatalar sonucunda kendi elleriyle siyasi rakibi Recep Tayyip Erdoğan‘a kaptıran CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kaybettiği 13 mağlubiyetin faturasını kendisi ödemek yerine, futbolculara, malzemecilere hatta taraftarlara ödetme yoluna gitmiştir.

Bir futbol kulübünde, peş-peşe 13 maç kaybedilmesi durumunda bırakın teknik direktörü, kulüp başkanı bile o makamda kalamaz. Sanırım, siz anladınız onu…

RAKİBİ BIRAK! MANZAK’I TUT…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!