27 Aralık 1949 tarihinde, ABD ile imzalanan ikili anlaşma gereği, sekiz kişiden oluşan, FULBRİGT EĞİTİM KOMİSYONU kuruldu. Komisyonun sekiz üyeden 4’ü Amerikalı, 4’ü de Türk olacak ve görevi, Türk çocuklarının ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını yani programlarını belirlemek. Milletimizin geleceği olan gençlerin eğitimi bu komisyonun eline verildi. Herhangi bir konuda karar verirken oylar 4 evet, 4 hayır çıkarsa, O tarihte Ankara’da bulunan Amerikan Büyükelçisinin vereceği oy, belirleyici oluyor. Yani Türk gençlerinin ne tür bir eğitimden geçeceği, derslerde hangi konuları ne tür boyutlarda öğreneceği, Amerikalılara bırakılmış. Her yıl Köy Enstitüleri’nin kuruluş gününü ‘Türk çocuklarının eğitimi Amerikalılara teslim edilemez’ söylemlerine rağmen bu güne kadar görevde olan bütün hükümetler, FULBRİGT EĞİTİM KOMİSYONU ile ilgili anlaşmayı iptal edememiştir.
Hatta hazırlık denilerek liselerde bir yıl daha İngilizce okutulması ve bu kitapların ABD de bastırılması ise çok daha büyük bir ihanettir. 600.000 nin üzerinde Türkçe kelime varken 250-300 kelimeden oluşan İngilizce nasıl eğitim dili olabilir?
2012 yılında FULBRİGT EĞİTİM KOMİSYONU ‘nun üyeleri;
1- John Tomas Maccarthy (Başkan), ING Bank Türkiye Müdürü,
2- Scott F. Kilner, ABD İstanbul Başkonsolosu,
3- Mark A. Wentworth, ABD Büyükelçiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müsteşarı,
4- Kaya Arıkoğlu, Mimar ve Şehir Tasarımcısı, Arıkoğlu Arkitekt Ltd. Şirketi, Adana,
5- Prof. Dr. Ahmet Ademoğlu, İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü,
6- Engin Soner, Dışişleri Bakanlığı İkili Kültürel İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı,
7- Doç. Dr. Ömer Açıkgöz, Milli Eğitim Bakanlığı, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü,
8- Prof. Dr. Ekrem Tatoğlu, İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Sekiz kişilik FULBRİGT EĞİTİM KOMİSYONU ‘nun 4 üyesinin Amerikalı, 4 üyesinin de Türk olması gerekirken, 2012 Komisyonunda sadece 3 Amerikalı bulunmaktadır. Yani dengeler değişmiş midir? Hayır. Komisyonun Türk üyelerinin tamamı Amerika’nın yanında yer aldıklarından, artık Amerikalılar için üye sayısının 4’e 4 olması, 3’e 5 olması hiçbir önem taşımamaktadır. Ayrıca son 70 yılın yüksek Komutanları da FULBRİGT EĞİTİM KOMİSYONU ‘na karşı hiçbir tavır almamışlardır.’
Maalesef Milli Eğitimimiz; “FULBRİGT ANTLAŞMASI” olarak anılan ”Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’nın sonucu olarak, bütünüyle Amerikalı uzmanlar ve CIA tarafından ve Amerikan çıkarları doğrultusunda şekilleniyor.
Haydar Tunçkanat’ın “İkili Antlaşmaların İç Yüzü” ve “Amerikan Emperyalizmi ve CIA” adlı kitabında açıkladığı üzere, 27 Aralık 1949’da imzalanan Eğitim Komisyonu’yla ilgili anlaşmanın 5. maddesi şöyle diyor: “Komisyon, dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetin başı, (Amerikan Büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit oluşması durumunda kesin kararı misyon şefi (Amerikan büyük elçisi) alacaktır.”).!?
Komisyonun ABD vatandaşı olan dört üyesinden ikisinin elçilikteki CIA mensupları arasından seçiliyor. Böylece CIA, Milli Eğitim Bakanlığı’na rahatça sızma olanağı buluyor ve komisyon üyesi sıfatıyla öğrenci ve eğitim üyeleri arasında ajanlar devşirmekte hiçbir güçlükle karşılaşmıyor. Okul kitaplarına ve ders konularına Amerikan propagandasının etkinliğini artırmak ve toplumu Milli şuur ve sorumluluk duygusundan soyutlamak için her fırsatı kullanıyor. O günden bugüne, “Milli Eğitim’imizi ve daha pek çok bakanlığımızı Amerikalı uzmanlar yönlendiriyor. Bu durum, 2012’de de böyle devam ediyor ve FULBRIGHT COMMISSION adı altında Türk Milli Eğitimini biçimlendiren kurulun başında hala Amerikan Büyükelçisi oturuyor.
Milli Eğitimimizin düzeltilmesi için görevlendirilen Japon uzmanlar; ‘Sizin Eğitiminiz milli değil’ diyerek görevi iade edip ülkelerine dönmüşlerdir.
Bu gerçeklere göre, kim sorumlu, kim suçlu ve kim görevini ihmal etti, kim ihanet etti diye birbirimize fatura kesmek yerine aklımızı başımıza alarak Eğitimimizin Milli olabilmesi için binlerce yılın süzgecinden geçip gelen tüm değerlerimizin ışığında, ahlak ve üretim temelli, bilimsel bir eğitim anlayışıyla, müfredatının ve yönetiminin kendi Milli unsurlarımız tarafında deruhte edildiği gerçek bir Milli Eğitim politikasını ortaya koymamız gerekir. Eğer bunu yapamazsak Milliliğimiz söylemden öteye gitmez ve çürümeye devam ederek bağımsızlığımızı da iyice tehlikeye sokarız.
Kaynak: Sayın İsmail Kalay’ın bu konudaki yazısından faydalanılmıştır