Tuba Büyüküstün hayranlığım arkadaşlarım arasında gırgır konusu oldu ya, ben de buna malzeme taşımaya devam edeyim.
Tuba Büyüküstün’ün rol aldığı bir çok yapım gibi bu da SİS yapımı. Daha sonra Asis olarak arkası geliyor bu yapımların. Filmin proje tasarımcısı olan Tomris Giritlioğlu, Tuba Büyüküstün’le çalışmayı sevmiş anlaşılan.
Aşk Yolu, Tuba Büyüküstün’ün, Deniz karakterini oynadığı bir film.
Denizi severim. Hep deniz kenarlarında yaşadım. Belki de sınırlı da olsa mutluluklarımın ana kaynağı budur. Bu mekanlar: Trabzon. İstanbul (Kadiköy), Amsterdam ve son olarak da Datça. Dalgalar bana hep huzur vermiştir. İzlerken garip ama hazla karışık coşku duyarım. Her hali beni dinginleştirir. Çocukluğumun en anlamlı günleri onunla doludur. Büyüklerimiz ona koşmamızı hep engellemeye çalışmış, kaygı duymuştur bu sevdamızdan. Başımıza bir şey gelir tedirginliğiyle. Biz ise yasaklara direnme ruhunu böyle edindik belki. Gizli gizli koştuk ona. Belki de farkında olmadan, bu nedenle de denize aşık bir kıza sevdalandım. O, içine girmeyi, yüzmeyi, dalmayı severdi. Her dalışında denizin dibine iner ve oradan bir deniz ürünü çıkarır mayosuna saklayarak kıyıda paylaşırdı.
Ben izlemeyi, koklamayı, kıyısında kumların üstünde köpüklü sulara karışan adımlarla yürümeyi. Bir de onun sudan çıkışını beklemeyi.
İsim olarak da severim Deniz’i. Devrimci hayallerimin yaşayan idolüdür Deniz. İdam haberini duyduğumda, İzmir’de illegal bir örgütün il komitesinde yer alan profesyonel bir devrimci olmuştum. Hayatımda ilk defa bir bira satın aldım, Alsancak civarında örgüt randevumu iptal ederek deniz kenarına gittim. Gözyaşlarım içmeyi beceremediğim biraya karışmıştı. En canlı anılarımdan biridir bu. Bir dönem kapanmıştı, bunun farkında mıydım, bilmiyorum?
Bu 6 Mayıs’tan çok kısa bir zaman sonra yakalanacak biz de Deniz’in son günlerini geçirdiği Mamak yollarını tutacaktık.
Tuba Büyüküstün (Deniz), bu filmde Bülent İnal’la (Ömer) oynuyor. Onu da “Bu Kalp Seni Unutur mu?” dan hatırlıyoruz. O diziyi de, canlandırdığı rolü de sevmiştim. Birazcık da hatıralarıma uygundu galiba. Terk edilmiş, ihmal edilmiş, yanlış anlamalara kurban gitmiş sevgililer, kız/erkek fark etmez hep içimi acıtır. Filmlerde bile dayanmak zor gelir bana. Bunu çokça yaşamışım demek ki. Senaristlere de bu yüzden kızarım ve senaryo yazamayacağıma aynı gerekçeyle karar vermem gerekti galiba.
Filmin öyküsü şöyle;
Tuba Büyüküstün’ün (Deniz) teyzesi ölmüştür. Bu nedenle Selçuk’a gelen Deniz, teyzesinin sandığında hatıra defterini bulacak ve okumaya başlayacaktır.
Film, bu hatıra defterinde yazılanların eşliğinde gelişecek ve Deniz, teyzesinin aslında annesi olduğunu öğrenecektir.
Aşk öyküsü olarak bile ilginç olmayan film, ancak Tuba Büyüküstün’ün hatırına izlenebilir.
Canlandırdığı ya da canlandıramadığı bütün rollerin büyülü kadını Deniz’i (Tuba Büyüküstün), Ömer’e (Bülent İnal) gönül rahatlığıyla emanet edebilirim artık.