Bu kez Amsterdam’ın 3 Numaralı Tramvayı öykümüz. Ben bu tramvayın yolu üzerinde oturuyorum diye değil, kesinlikle. Bakın anlatayım. Siz de hak vereceksiniz bana. Bir kere şehri doğu ve batı yönlerinde boydan boya böler bu tramvay. Ve şehrin neresine gidecek olursanız olun, indiğiniz duraktan en fazla on dakika sürer.
Amsterdam’ın tramvayları, geceleri ışıltılı tren kompartmanı gibidir. Çokları oturmak istemez tramvay yolunda, gürültü olur diye. Oysa ayrı bir zevktir onun tıkırtısı. Yaşadığınızı duyumsarsınız, bir kentte olduğunuzu anlarsınız. Amsterdam’ın kendine özgü tadıdır o sarı renkli tramvayların uğultusu. Şoförleri kibardır. Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, bir güzel tarif ederler. Onların da bilmedikleri bir yerse, hiç üşenmez, yolcuların homurdanmasına aldırmadan, haritayı önünüze açarak yeri bulur ve tanımlarlar size. Artık emin ellerdesiniz. Rahatça oturabilirsiniz yerinizde. Nadiren anons yapmayı ve sizi uyarmayı unutsalar da bunu kolayca gideririler. Karşı yönden gelen tramvayı durdurarak sizi bindirir ve kendi atladığı durağa ulaşmanızı sağlarlar. Arada bir de yolundan saparak başka yöne giden raylara girer tramvaylar. O zaman ayrı bir eğlence başlar yolcular için. Uyanık şoförler bunu önceden sezer, ellerinde levyeler, tramvayı durdurup inerler ve rayları düzeltip öyle devam ederler yollarına.
Amsterdam demek, kanal ve köprü demektir aynı zamanda. Buralarda randevu verirseniz vay halinize. Buluşmanız uzun sürecek demektir. Her tramvay bir çok köprü geçer. Ama 3 Numaralı Tramvayın geçtiği köprülerin birinin üstündeki durak, Amsterdam’ın ünlü Vondel Park’ını ikiye böler. Yazları bu park tam bir panayır yerine döner. Film Müzesi bu parkın içindedir. Adı üstünde hem film müzesidir, hem bizim “sinemetek’”ler gibidir.
Museum plein, (Müze Meydanı) 3 Numaralı Tramvayın önemli duraklarından biridir. Van Gogh Müzesi, Stedelijk Museum (Şehir Müzesi) bu durağın üzerindedir. Rembrandt Müzesi ise buraya beş dakikadır. Ya ünlü Concert Gebauw; (Konser Binası) hemen önünde inersiniz. Ücretsiz konser gününü yakaladıysanız, keyfinize diyecek yoktur. Alış veriş için Society Shop biraz pahalıdır ama emrinizdedir.
Biraz sonra ünlü Albert Cuyp pazarının yanından geçeceksiniz. Turistlerin özel olarak gezdikleri pazarda ne ararsanız bulunur. Üstelik makul ücrete. Curcunası ise görülmeye ve yaşamaya değer.
En kalabalık yolcuyu 3 Numaralı tramvay taşır. Amsterdam’a ilk gelen göçmenlerden olan Muhtar Emmi ilginç bir “işletme” olayı anlatmıştı yıllar önce. Kendisinden sonra ülkeye gelen acemi göçmenleri, tramvayların “özel” işletildiğine bir güzel inandırmış. “Kesinlikle 3 Numara” diye de salık vermiş. O çok kazandırır garantisi ile. Kanan olmuş mu, bilinmez.
Ama asıl önemlisi, bizim Soner (Uğur Eroğlu) tramvay şoförüdür. Üstelik arada bir 3 Numaralı Tramvayı da kullanır. Öyle amaçsız yolda yürürken, yolunuzun üstünde birden durur ve Soner sizi buyur eder tramvaya. Ya da siz tramvaya binerken Soner’i sürücü koltuğunda farketmediyseniz, o mikrofonundan biletçiyi uyaracak ve sizi yanına çağırtacaktır.
Koyu muhabbet durağınızı kaçırıp, birkaç durak geri yürümenize yol açsa da; “gurbet elde” az keyif değildir bu?