”Hatırla Sevgili” Üzerine Değinmeler

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Diziler hakkında bir şeyler yazma hobisi, benden çok arkadaşlarımın ilgisini çekti. Birçok arkadaşım “Hatırla Sevgili” yi yazmam konusunda ısrarcı oldu. Benden, daha ziyade anlamlı konularda yazı beklendiğinin de göstergesi galiba. Bir dönem es geçtiğimiz gündelik hayatın çeşitliliği belki bu sayede gün yüzüne çıkıyor.

Aslında bu diziyi ilgi duyarak rastladıkça izlemiştim. Sürekli takip edemedim. Sınırlı bölümüne tanıklık ettiğim kadarıyla olumlu izlenimlerimi bir başka yazıda belirtmiştim zaten. Gösterimde olduğu yıllarda, benim Amsterdam, Datça, İstanbul, Trabzon karesinde geçen hayatım, düzenli izlememi olanaklı kılmadı. Esasen o günkü trafikte Aylacık’la bile neredeyse randevulaşıp buluşabiliyorduk. Şimdi bütüne yakınını seyredince, eksikliklerine de dikkat çekmek istedim.

Gelelim diziye. Birkaç başlıkta ele alınabilir.

Dizi, Menderes’in uçak kazası geçirdiği Londra seyahati ile başlıyor.

Öncelikle 1960 İhtilaline sürüklenişe ne yazık ki çocukluk arkadaşı, iki komşu arasındaki çelişki ve çatışmalar çerçevesinde, biraz dar bir pencereden bakılıyor. Onların sürtüşmesi ülke genelindeki durumu bütünüyle yansıtamıyor. Yansıttığı kadarıyla da belgelenemiyor. Söylenip geçiliyor.

İhtilal ve sonrası, Yassıada yargılamalarında anlatılıyor. Evet, mahkeme askeri bir mahkeme. Adil bir yargılama söz konusu bile değil. Ama yargılananları “demokrat” gösterme çabası da abartı oluyor. Burada Ahmet’in (Cansel Elçin) duruşmalardaki çabasını vurgulamakla yetinmek daha isabetli olurdu kanımca.

Cezalar kesinleştikten sonra idam kararı verilenlerin kendi aralarında hücrelerinden sesli yoklama yapmaları (Eksilen var mı? İdam edilen oldu mu, bunu anlamak için) birçok anımı canlandırdı. Bu boyutta olmasa da benzeri olayları bolca yaşamış biri olarak hüzünlendim.  Hayat insana neler öğretiyor.

Ve ’68 öğrenci hareketleri; Bu tür dizilerde kalabalık olay sahneleri gerçekçi çekilemiyor. Anlıyorum kolay değil. O kalabalığı yönetmek zor olsa gerek, Teknik bir neden de var mıdır bilemiyorum?  MTTB’nin (Milli Türk Talebe Birliği) İTÜ (İstanbul Teknik Üniversitesi) baskını böyle. Kanlı Pazar da böyle.

Ayrıca şiddete karşı duran, fikir mücadelesini savunan “ülkücü” gerçekten var mıydı? En azından o dönemde ben rastlamadım. Benim tanıdıklarım hep beli silahlı olurdu.

Bu dönem sol bir odak olarak “Yol” dergisi gösteriliyor. Böyle bir dergi tabii ki yok. Sanırım Doğan Avcıoğlu grubunun “Yön”den sonra çıkardığı “Devrim” kastediliyor. Ya da bizim Bora Gözen’in Yazı İşleri Sorumlusu olduğu “Türk Solu”. Ama gene de dergi editörünün kaçırılması diye bir olay da yok. İlhami Soysal’ın kaçırılması kastediliyorsa o olay da sağcıların değil, “derin devlet”in işi.

‘68 öğrenci hareketi içinde Deniz Gezmiş’e fikirlerini söyletirken, hocası Ahmet’le (Cansel Elçin) sürekli sözünü keserek, yüksek perdeden konuşması ne kadar gerçeğe tekabül ediyor bilmiyorum ama bu sahnenin, imajını zedeleyeceğinden eminim. Senaryo yazarı Nllgün Öneş’in Deniz Gezmiş taraftarlarının örgütü olarak bilinen THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) ile geçmişinde temaslı olduğunu bir röportajında okumuştum. Sanırım Deniz’i endişe ettiğim duruma düşürmek istememiştir.

Dizinin TV’de yayınlandığı dönemde bir Danışma Kurulu oluşturulduğunu öğrenmiş,  tanıdığım ve saygı duyduğum insanların da yer alıyor olması güvenimi arttırmıştı. Şimdi onlar da olmasaydı nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyorum.

Dizi, başta da bahsettiğim gibi birçok olumluluğa sahip. Bazı “komiklikler” dışında sadece bu çaba bile takdire şayan. Ben burada daha çok eksikliklere dikkat çekmek istedim. Belgesel olarak yansıtılan sahnelerde duygulanmamak elde değil. Olumsuz örnekler yanında zaman zaman halkın devrimcilerle dayanışmasının güzel örnekleri insanın içini ısıtıyor. Umutları diri tutuyor. Yakın tarihimizin dönüm noktaları, önemli olaylar ve isimler, hafızamıza yeniden kazınıyor. 15-16 Haziran İşçi Mücadelesi, Kanlı Pazar, 6. Filo Defol direnişleri yanında bu anların önemli isimleri İlk katledilen Vedat Demircioğlu, İmran Öktem, Necmettin Giritlioğlu, Deniz Gezmiş ve daha niceleri hatırlanıyor, zihnimize yeniden nakşoluyor.

Burada 1 Mayıs 1977’ye  bir paragraf ayırmak gerekiyor. Kutlama anlatılırken sol grupların tavrı tek tek sergileniyor, o günkü adıyla Halkın Sesi’nin  (Aydınlık) tavrı es geçilmiş. Tertiplenen provokasyonun temeli, karşılıklı “Maocu bozkurtlar”sosyal faşistler” suçlamalarının yarattığı gerginliktir. Kontgerilla’nın bu psikolojik ortamı kullandığı anlaşılıyor. Aydınlık grubu,karşısındakini bu tanımla anmaktan vazgeçmemekle birlikte o gün taraftarlarına, üye oldukları kitle örgütleriyle yani sonuç olarak dağınık katılmaları çağrısı yapmış, bunu da basın bildirisiyle açıklamıştır. Diğer “Maocu” gruplara da bu öneriyi son güne kadar kabul ettirmeye çalışmıştır. Bu teklif kabul edilseydi, belki 1 Mayıs’ın kanlı sonuçlanmasının önüne geçilebilirdi. Sonrası tabii ki muamma… Ancak bu tavrın yansıtılması gerekirdi. Belki bir parça da öğretici olurdu…

12 Eylül darbecileri, CHP milletvekili Necdet’i (Okan Yalabık) Dil ve İstihbarat Okulu’na gönderiyor. Orada bizimle CHP Ordu milletvekilleri Ertuğrul Günay ve Temel Ateş vardı. Sanırım Necdet’e Ertuğrul Günay rolü biçilmiş. Eğer öyleyse pek uygun kaçmamış.

Son bir nokta. Diziye doğal olarak  fırtınalı bir büyük aşk öyküsü hayat veriyor. İlişkilerinin tükendiğini sandığımız noktada yeniden canlandırma arzusu, ne yazık ki Yasemin (Beren Saat) tarafından yerine getirilemiyor ve Ahmet’e (Cansel Elçin) başkasıyla kendine yeni bir hayat kurmasını öneriyor. Bu sadece filmlerde olur sanırız. Oysa böyle bir öneriye muhatap olmuş birisi olarak, aradan onlarca yıl geçmiş olsa da garip bir burukluk yaşadığımı dile getirmek zorundayım.

”Hatırla Sevgili” Üzerine Değinmeler

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!