Trabzon yöresinde eskiden Ocak ayı “Kalandar” olarak adlandırılırdı. Rumi takvime göre de yılbaşı milâdi takvimle 14 Ocak günüdür. Eğlenceler 13 Ocak günü öğleden sonra başlar. Yılbaşı günü de yerel takvime göre Kalandar olarak adlandırılır. O gün yapılan geleneksel eğlenceleri ve seyirlik köy oyunlarını şöyle sıralayabiliriz:
MOMOYER OYUNU: Momoyer sözcüğü Trabzon Rumcası’ndan dilimize geçmiştir. Kaba yaratık, ayı anlamlarına gelir. Momoyer oyunu ayı kılığına giren bir oyuncu etrafında döndüğü için bu adı almıştır.
1950’li yıllarda izlediğim Momoyer oyunları şöyle oynanırdı: Kalandar günü arifesinde, öğleden sonra komşu köy olan Meksilâ (Çatak) Köyü’nde oluşturulan oyun ekibi bizim köye, yani Zanha (Çeşmeler) Köyü’ne gelir, köyün girişinden başlayarak bütün evleri ziyaret eder ve her evin önünde Momoyer Oyunu’nu tekrarlardı. Oyunun en önemli kişisi, postlardan yapılmış kaba bir giysi giyinen, beline kelekler, çırnaklar, küçük çanlar bağlı olan ve yüzü tanınmayacak şekilde maniya (is) ile boyanan “Momoyer”di. Momoyer, oynamaya başlayınca belindeki kelekler, çırnaklar sallanır, karışık sesler çıkardı. “Kemençeci” günlük kılıktaydı. Kadın kılığına giren bir erkek de “Gelin” rolünü oynardı. O da tanınmazdı. Yaşmağıyla yüzünü örterdi. Oyun kişilerinden biri de, beline bağlı kocaman bir ilâç şişesiyle gerekli alet adavatı olan “Doktor”du. “Momoyer’in Sahibi” ise onun zincirini tutardı. Gelini sarkıntılık yapanlardan koruyan iki “Koruyucu” vardı. Bunların ellerinde tahtadan kılıçlar bulunurdu. “Çantacı” da, evlerden verilen armağanları toplar, çuvalına koyar, taşır ve oyunun sonunda oyuna katılanlara dağıtırdı.
Momoyer Oyunu ekibi bir evin önüne gelince kemençe eşliğinde türküler söylenir ve horon oynanırdı. Değişik kılıklardaki oyuncular, horon kolunda çok güzel bir manzara oluştururdu. Kelek, çırnak sesleri de kemençe sesiyle kulağa daha hoş gelirdi. Horon devam ederken Momoyer bir rahatsızlık geçirir ve yere yuvarlanır, ölü taklidi yapardı. Bu arada Doktor, ona yaklaşır, muayene eder, elindeki kocaman ilâç şişesinden ilâç vermeye kalkardı. Daha doğrusu Momoyer’in yarasına ilâç sürüyormuş gibi yapardı. Bu arada: “Yarası neresinde?” diyenlere cevaben de Doktor, Momoyer’in başına beline vurur ve: “Yarası buralardan” der; sonra da poposuna vurur ve: “En büyük yarası da buradan”, diyerek, herkesi güldürürdü. Tedavi edilen Momoyer dirilir, iyileşir ve sallanarak ayağa kalkar, horona girer ve yeniden oynamaya başlardı. Momoyer’in dirilmesi üzerine herkes sevinir, neşelenirdi. Bu ölüp-dirilme sahnesi oyunun en önemli parçası olarak her oyunda tekrarlanırdı. Kökeni antik çağa kadar dayanır.Ziyaret edilen evin önünde oyun sürerken ev sahibi çantacının torbasına Kalandar armağanı olarak fındık, ceviz, elma, portakal, fırınlanmış hurma, armut v.s koyardı. Oyuncular da memnun bir şekilde ayrılır, diğer bir eve doğru güle oynaya yola koyulurlardı.
GEYİK OYUNU: Maçka’nın ilçe merkezine uzak köylerinden biri olan Oğulağaç Köyü’nde, Kalandar’da, Geyik Oyunu oynandığını oradaki ilkokulun müdüründen dinlemiştim. Geyik Oyunu da Momoyer Oyunu gibi oynanırdı. Şu farkla ki, bu oyunda Momoyer yerine geyik kılığına giren bir oyuncu vardı. Öyle anlaşılıyor ki, çevrede hangi hayvana daha çok rastlanılırsa onun kılığına giriliyor. Anadolu’nun diğer yörelerinde rastladığımız Deve Oyunu gibi. Ayı ve geyik Doğu Karadeniz Bölgesi’nde en çok rastlanan yabanıl hayvanlardır. Bu şekliyle oyunların kökenlerinin çok eskilere dayandığı tahmin edilebilir. Momoyer ve Geyik Oyunları, tamamen doğa olaylarını ve hayvanları taklit figürlerinin yer aldığı, ölüp-dirilme motifinin de bulunduğu seyirlik köy oyunlarıdır.
ÇANTA ATMAK: Kalandar akşamı, genellikle herkes evinde olur. Evlerde mısır, tatlı kabaktan manat pişirilir, meyvalar ve kuru yemişler ortaya çıkarılırdı. Yatsı vaktinden sonra köy gençlerinden bazıları ellerine çantalar alır, bu çantalara ip bağlar ve köy evlerini sırayla gezerek çantaları aralık tuttukları kapılardan evlere atarlardı. Çanta atanlar tanınmamak için evin kapısını çeker ve kendilerini saklamaya çalışırlardı. Evdekiler içeriye atılmış olan çantaya kuru yemiş, meyva v.s koyduktan sonra çanta atan çantayı dışarı çeker ve hızla o evden uzaklaşırdı. Bu oyun böylece bütün evler dolaşılıncaya kadar sürer, sonunda, birlikte gidilmişse, toplanan yiyecekler paylaşılırdı. Oyun bittiğinde oynayanlar dağılır, evlerine giderlerdi.
Trabzon yöresinde tespit edilen “Çanta Atmak” benzeri bir gelenek Güney Azerbaycan’da yaşayan Türkler arasında da vardır. Nevruz günlerinde, bacadan sarkıtılan bir şala veya ipe hediyeler (mendil, çorap v.s) bağlamak şeklindedir. Tanınmış ozan Şehriyar’ın “Haydar Babaya Selâm” adlı şiirinde bu gelenek şöyle anlatılır:
“Şal istedim ben de evde ağladım
Bir şal alıp tez belime bağladım
Gulamgil’e koştum şalı salladım
Fatma Hala bana çorap bağladı
Han Nenem’i hatırlayıp ağladı.”
Anadolu topraklarında, Demre’de doğup yaşayan Nikolaus’un, yani Noel Baba’nın Hristiyan topluluklarda, yılbaşında, bacadan çizmeler içinde armağanlar atması, uyuyan çocukların baş uçlarına anne-babaları tarafından armağanlar bırakılması, “Çanta Atmak” benzeri geleneklerin, değişik topluluklarda ve dinlerdeki görünümleri olarak değerlendirilebilir.
KALANDAR’DA EV GEZMESİ: Trabzon yöresinde rastladığımız Kalandar geleneklerinden biri de Kalandar akşamı köyün veya mahallenin kızlı-erkekli gençlerinin toplanarak ev ev dolaşıp çeşitli yiyecekler, bu arada un, tuz, yağ v.s toplamaları, sonunda, bir evde, çok tuzlu bir kuymak veya çörek yapıp yemeleri geleneğidir. Bu gelenek “Kalandar’da Ev Gezmesi” olarak adlandırılır. Kalandar’da ev gezmesi sırasında pişirilen tuzlu aşı yiyenlerin o gece rüyalarında evlenecekleri kişiyi göreceklerine inanılırdı. Kalandar’da Ev Gezme geleneği, Anadolu’nun diğer yörelerindeki “Saya Gezme” geleneklerine benzer. Kalandar’da Ev Gezmesi sırasında türküler ve tekerlemeler söylenirdi. Bu tekerlemelerden biri de şöyleydi:
“Kalandaris kulandaris
Erkek uşaklar
Dişi buzaklar
Dolsun bucaklar.”
Bu tekerleme yeni yılda iyi dileklerde bulunmayı amaçlıyordu. Kalandar’da Ev Gezmesi geleneği daha çok Of, Çaykara, Sürmene ve Maçka’da yaygındı.
Çaykaralı kemençeci Yusuf Cemal Keskin bir türküsünde Kalandar’da Ev Gezmesi geleneğini şöyle anlatır:
“Kalandar gecesinde
Kış ondadır ondadır
Ara nazli yaruni
İş ondadır ondadır.
Bizim orda yapilur
Kalandar çörekleri
Tuzlamayi yiyende da
Yanardi yürekleri.
Zemheri, Üzüm Ayi
Sığırkoyan, Kalandar
Kalandar’dır başkadır
Onda bir keramet var.
Bizim evde kesmiştum
Onun odunlarini
Yedi yerden topladum
Tuz ile unlarini.
Uçan kuş yuva yapar
Ağacın kovuğuna
Ne yapsun bu gariban
Kalandar soğuğuna.”
Bu türküde, Kalandar’da yapılan tuzlu çörek ve bu çöreğin sevgiliyi bulmadaki rolü anlatılıyor. Çörek için gerekli olan un ve tuzun yedi evden toplandığı belirtiliyor. Anadolu’da yedi sayısının önemi bilinir. Bir eski gelenek, yedi sayısını kutsal kabul etmek, burada da karşımıza çıkıyor.
Trabzon yöresinde Kalandar’ın önemini belirten deyimler, daha doğrusu benzetmeler de vardır. Örneğin, bir şeyin çok değerli olduğunu anlatmak için: “Kalandar kabağı mı yaptın onu?” diye sorulur. Yani: “Sence bu, o kadar değerli mi?” anlamında kullanılan bir deyimdir.
Yöremizin artık kaybolan Kalandar gelenekleri gibi daha nice kültürel zenginlikleri vardı. Hepsi giderek unutulmakta. Bunları derleyip tespit etmek ulusal bir görev olarak karşımızda durmaktadır.