1970’lerin ilklerini yaşayan Anadolu Folk Grubu… Üç kardeşler; Onur Hürel, Haldun Hürel, Feridun Hürel
Erdal EKSERT / VİRA TRABZON HABER
Onları herkes 3 Hürel olarak tanıyor.
40’lı yılların sonu 50’li yılların başlarında farklı yıllarda dünyaya geliyorlar.
O yıllar Amerikan hegomanyasının etkisine girilen yıllardı. Soğuk savaş ve özgürleşme arayışları
içerisinde büyüyen bir gençlik vardı.
Babaları Trabzon’da mors alfabesiyle telgraf çeken PTT memurlarındandı. Belki de o dönem bir çok evin kapılarına mektuplar bırakmış ve bir çok hikayeye tanıklık etmiştir. Amcaları ise Trabzon Halk Evi’nde piyano çalardı. Yoksul bir aileden geliyorlardı.
Haldun Hürel; bir röportajında “Trabzon’da yazlık sinemanın bahçesine bakan bir evde doğdum” diyordu.
Müzikle tanışmaları ise babalarının sınıf geçme hediyesi olarak eve getirdiği akordeon sayesinde
başlıyordu.
O yıllarda Trabzon’da on evin birinde piyano ve mandolin sesleri duyuluyormuş.
Babalarının aldığı akerdeon, amcalarının halkevinde verdiği piyano dersleri, Trabzon’un folklorik yapısı 3 Hürel’i etkilemişti.
Ailenin iş durumundan ötürü İstanbul’a taşınmışlardı. Üç kardeş sanata bulaşmış. Ve bir daha sanattan kopamamışlardı.
Haldun Hürel, babalarının yoksulluk mücadelesinde ekmek kavgası verirken günlüğüne şöyle not
düşüyordu. “Gitar alabilmemiz Feridun ve Onur’un sınıf geçmesine bağlı. Elbiselerimizi kalın oluklu
kahverengi kadifeden yapacağız. Allahım ne olur sınıflarını geçsinler’’
Müziğe olan bağlılıklarını günlüklerine düşen bu nottan anlayabiliyoruz.
Babaları çocuklarına gitarı alamaz durumdadır.
Hürel kardeşler, Karadenizliliğin verdiği yaratıcılıkla satın alamadıkları enstrümanlarını kendileri
yapmaya karar verirler. Boya kutularından bateri, tahtadan gitar yaparlarmış. Hatta bu çaba bir icada
kadar uzanır. Feridun Hürel, bağlama ile elektro gitarın saplarını aynı gövdede birleştirerek Türkiye’nin ilk ‘‘elektro-saz gitar’’ını üretir.
Ürettikleri müzikler onları cesaretlendirir ve “Yankılar” adlı Anadolu Folk Grubunu kurarlar. Ancak
“Yankılar” isminin daha önce başka bir grup tarafından kullanıldığını öğrenince isimlerini “İstanbul
Dörtlüsü ”olarak değiştirirler. Daha sonra “Oğuzlar” ismini alırlar. Oğuzlar, “Biraderler” olur ve son
olarak 3Hürel hafızamıza kazınır.
70’li yıllar Türkiye’nin en çalkantılı yılları idi. Hem kültür sanat alanında hem de siyasal alanda iç
çekişmeler boy gösteriyordu.
O çalkantılı yıllarda ilk 45’liklerini çıkardıklarında “laz oğlu Damat oldu” şarkılarıyla Karadeniz’de en
çok dinlenen plaklar arasına girmiş müzik listesinde birinci sırayı almışlardı.
Silah karşıtı “laz oğlu Damat oldu”şarkının sözlerini ise şöyle dile getiriyorlardı.
“Gece kına yakıldı/Gündüz düğün kuruldu7Bütün köyü neşe doldu/Laz oğlu damat oldu
Tabancalar atıldı/Kemençeler çalındı/Herkes horon oynadı/Laz oğlu damat oldu
Laz oğlu aşka geldi/Tabancaya sarıldı/Bir el silah patladı/Laz oğlu damat oldu
Kurşun yolu şaşırdı/Allı gelin yıkıldı/Gelinliği kanlandı/Laz oğlu katil oldu”
Televizyonlar, gazeteler, artık onlardan bahsediyor ve büyük övgüler alıyorlardı.
“Bir sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş” ve “Sevenler Ağlarmış” döneminin en popüler şarkıları
olmuştu.
1973 yılında batı kökenli müzikte verilen ilk altın plak ödülünü kazanmışlardı.
Aynı yıl, 1973’te Sırrı Gültekin’in yönettiği “Çulsuz Ali” filminde; Öztürk Serengil, Mine Mutlu, Münir
Özkul’la birlikte yer almışlardı.
1976 yılında bir televizyon programında “play-back” çalıyorlardı. Müziği çalıyormuşuz gibi yapmak!”
durumundan rahatsız oldukları için Türkiye televizyon tarihinde ilk boykotlarını gerçekleştirirler.
Konserler, yaşam koşullar derken…
1975’te Onur Hürel askere gider ve grup bir süreliğine çalışmalarına ara vermek durumunda kalır.
1977 yılında ise Feridun ve Haldun Hürel askere çağrılır. Askerlik durumları grubun iki sene müziğe ara vermesine neden olur. Askerlikleri sırasında çok sevdikleri annelerini kaybederler.
Feridun Hürel, annesi için: “Nat King Cole, bugün sadece belli kesimlerin hatırlayabildiği ve dinlemekten zevk aldığı bir şarkıcıdır ama Karadenizli bir ev kadını olan annem, Nat King Cole öldüğünde ağlamıştı. Yani bu alt yapıya sahipti.” Der.
Onur ve Haldun bu dönemden sonra evlenip müziği bırakırlar.
Onur Hürel ilkokul öğretmenliğine başlar. Yaşam tecrübesini şöyle dile getirir: “Keşke dostluk olsaydı.
Ama ne yazık ki yok! Yükselen değerler bütün dünyada maddiyata bağlı. Ama bir gün onlar
aranmadığında güzellik başlayacak.”
Haldun Hürel, Üniversite’de öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlar. Yaşamını kitap yazarak ve
belgesel çekerek sürdürür.
Feridun Hürel ise İstanbul Ticaret Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak
halen görevini sürdürür. Beş kitap yayınlar. Yaşadığı tecrübeler ise ona şu cümleleri kurdurur:
“Doğuda, bireysel yaşam felsefesi ve yaşamdan alınacak mutluluk üzerine, bireyin iç dünyası üzerine;
batıda ise toplumsal yaşam, teknoloji ve konfor üzerine kafa yorulmuş. Ancak, konforlu yaşamakla mutlu olmanın pek ilgisi bulunmadığını anlayan batılılar, şimdi umutsuzca Tibet dağlarına çıkıp hayatın anlamını ve mutluluğu aramaya başladılar… En önemlisi ise Yaşama Sanatı’nı öğrenebilmek. Bence hayattaki tek başarı, mutlu olmak ve mutlu etmektir.”
Özetle;
3Hürel yaşamımıza güzel duygular bıraktı…
Ve son olarak 2013 yılında Fransa’da James Tucker’ın aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan
Cannes ödüllü Serge Bozon’un yazıp yönettiği, Isabelle Huppert ve Sandrine Kiberlain’in başrolleri
paylaştığı komedi-gerilim türündeki Fransız filmi olan “Tip Top”ın ana müziği Üç Hürel’in “Ve Ölüm”
şarkısı oldu.
Üç Hürel, film hakkında; “42 sene önce doldurduğumuz ilk 45’lik. O nedenle bizim için anlamı büyük.”
İyi ki varsınız…
Teşekkürler Sn. Eksert, Teşekkürler VİRA TRABZON”. Anılarımız depreşti. 1982-83 yıllarında Değerli sanatçımız Feridun Hürel ile Şişli de bir danışmanlık firmasında birlikte çalışmıştık. Güzel günlerdi.