Söyleşen: Cumali Yardım
Barış Hakan Karayavuzoğlu Turgay Beşyıldız’ın kitabı üzerine yazdığı inceleme metninde kitap hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklamıştı:
“Turgay Beşyıldız’ın 2020 yılında Kıyı Yayınlarından çıkan “Trabzon’un Dar Sokaklarında İz Bırakanlar 1” kitabını okurken aklımın bir köşesinde hep Zülfü Livaneli’nin Gözlerin şarkısının ezgileri dolaşıyordu.
“Bir kenti böylece bırakıp gitmek
İçinde bin kaygı bin bir soruyla
Bitmemiş bir şarkı dudağında bir yarım ezgi
Sığınmak şarkılara sığınmak bir ömür boyu”
Turgay Beşyıldız, bir kenti böylece bırakıp gidenler ve o şehirde kalanların melodramatik öyküsünü kaleme almış. Gidenlerin acısını ve hüznünü anlatırken; kalanların dudaklarındaki yarım ezgiyi bize aktarmıştır. Gitmek, fizyolojik anlamda bir yer değiştirme/göç etme olarak algılansa da psikolojik olarak giden, içinden bağlı olduğu/var olduğu/kendisini ait hissettiği mekandan ayrılamaz. Bu da mekanın ontolojik olarak var etme/varlığını bütünleştirme özelliğini gösterir. Beşyıldız, yalnızca gidenlerin değil gidenler kadar geride kalanların hüznünü ve yalnızlığını da yazmış.”
Farklı bir yazın anlayışını kullanarak insan ve mekân üzerinden Trabzon’u dar sokakları bağlamında kaleme almışsınız. Sizi bunu yazmaya iten etki neydi? Bu çalışmayla neyi amaçladınız?
Turgay Beşyıldız: Bu kitabı yazmaya beni iten etkenlerden biri, yıllar önce yazmaya başladığım bu tür insan biyografileri idi. Yalnız düz bir biyografi değil, bir hikaye tadında bu hikayeler. İçerisinde yaşanmışlıklar da var. Özellikle Trabzon’da yaşamış başka yere göç etmiş ama aklı halen Trabzon’da olan, bu kadim kenti olduğu yerden takip eden veya burada yaşamaya devam eden 40 ile 90 yaş arasındaki insanlarımız şahsen, yüzeysel veya yakından tanıdığı insanlar. İyi tanımıyorsa merak ettiği, sağda solda haklarında yaşanmış hikayeler, hatıralar ve kentin eski hali ve bir çok eski yeri, yapısı, tarihinin bir kısmı yıkılmadan yaşanmışların kaleme alınışıdır. Kitapta yazılanlarla şakalaşanlar, sohbet edenler, aynı anı ortamı yaşayanlar, cenazesinde ağladığı, düğününde beraber oynadığı, mutluluğu ve acıyı beraber yaşadığı insanlar bunlar. Biz bunların bu şehirde yaşadığını ve yaşandığını hatıralarıyla tanıtmak ve unutturmamak istedik. Bu şekilde yüzlerce isim var yazılacak olan, sağlığımız ve ömrümüz devam ettiği sürece, ben de bunları yazmaya ve kütüphanelerin, kurumların, işyerlerinin, evlerinizin vb. Kitaplıkların raflarına arandığında bulunması, okunması, incelenmesi için, koyulması, dizilmesi adına yazmaya devam etmeye çalışacağım. İnsanların biyografik hikayelerini her zaman, toplumun kamuoyunun en çok hoşuna giden tür olarak görüyorum. Sinema filmlerinde de, romanlarda da yazılan ve tanıtılan biyografik hikayeler, her zaman ilgi ile izlenmiş ve okunmuş olduğunu gözlemledik. Aslında bu isimlerin hepsini tek tek kitap olarak bile yazabilirdik ama buna zaman da yok. Bu yüzden üç-dört tane A4 kağıda koca hayatları sığdırmaya çalıştık. Sporun haricinde farklı şeyleri yazmak daha çok hoşuma gidiyor. Futbol hakkında ya da Trabzonspor’un maç kritiklerini yazmak, taraftarlarca okumak için arandığı, istendiği yani böyle bir talep olduğu için yazıyorum. Aslında söz konusu kitaptaki bu tür yazıları kaleme almak, daha istekli daha heyecan ve mutluluk verici benim için. Bir gün, güzel bir havada otururken Trabzon Ganita’da, aslında benim babamın da büyüdüğü mahalledir. Aklıma orada güzel anılarımız olan Köksal ağabeyimiz geldi. Köksal Koç… Nam-ı diğer James Köksal, ABD’li genç yaşta ölen ünlü aktör James Dean’e çok benzediği için, çevresinde James lakabını alan rahmetli Köksal ağabey geldi aklıma ve onunla başladım bu tür yazılara. Bu yazı ilk kez binlerce abonesi olan aylık Trabzonspor Dergisi’nde yayınlandı. Ardından köşe yazarlığını yaptığım binlerce takipçisi olan haber61.net portalında yayınlandı. Ardından birkaç gün sonra twitter sayfamda ondan birkaç gün sonra da, facebook sayfamda yayınlandı. Ardından bu ilk kitabımızın içine girdi. Bu tür yazılarımın hepsi hemen hemen bu yoldan geçti. Baktım ki müthiş olumlu dönüşler, yorumlar ve telefonlar alıyorum. Demek ki eski Trabzon’u dört gözle arayan biz Trabzonluların hassas ve özlediği, özlem duyduğu bir yerine dokunmuşum. Ardından peşi geldi. O anda kim müsaitse onunla konuştuk söyleştik. Kim aklımıza o an geldiyse onu yazdık. Aklımızda bir yazma sıralaması ve öncelik yoktu yani. Bu yüzden niye kitapta şu yok, bu yok demesin kimse. Yazılması gerekenler yazılmaya devam edecek bekleyin. Bu yazıların arasında 3 ay, 6 ay, 1 yıl, 3 yıl gibi zaman farkı var. Yazı kitaba girmeden, özellikle yazı içinde tarihler varsa onu son haline getirip düzelttiklerimiz oluyor. Yani yazı kitaba girmeden tekrar bir elden geçiyor.
“Herkesin ama herkesin bir hikâyesi vardır.” diye yazmışsınız. Kitabınızda sizi en çok etkileyen hikâye ve kişi kimdir, neden?
Turgay Beşyıldız: Aslında şunu belirtmek isterim ki; Biz burada Trabzonlu olup ta, Nobel ödülü yada Oskar kazanan veya Bireysel Dünya şampiyonu olan, Eurovision şarkı yarışmasında birinci olan Trabzon’da yaşamış, en azından burada doğmuş ve bir süre burada yaşamış ama Trabzon’u hiç unutmamış insanların hepsini yazmıyoruz. Onları zaten biz ayrı, yüksek ve güzel bir köşeye koyduk alkışlıyoruz ve taçlandırdık, saygıyla selamlıyoruz. Bizim burada yazmak ve anlatmak istediğimiz kişiler, dar sokaklarında, kahve köşelerinde, çay ocaklarında, köşedeki sokak lambasının altında, ofislerde, berberlerde, kuaförlerde, evlerdeki çay-kahve toplantılarında, bayanların altın, gümüş günlerinde, yolculuklarda anıları anlatılıp, o ortamda hoşça paylaşılan insanlar. O bahsettiğim yaş gruplarının ismini de bildikleri tanıdıkları veya tanıdıklarını zannettikleri insanlar. Yani bana bu kitabı ya da devamı çıktığına o kitabı da okuyacak olanlar, bana şu kişi, bu kişi niye yok demesin. Sadece şunu da aslında yazabilirsin diye bir öneri verebilir, Biz burada şöhret olmuş insanları yazmıyoruz. Hikayeleri merak edilen ve hikayeleri konuşulan ya da konuşulmuş ya da konuşulacak olan insanları yazmaya çalışıyoruz ve Allah sağlık verdikçe yazacağız. Kimseye saygısızlık etme ya da kimseyi beğenmeme ya da layık görmeme gibi bir lüksümüz asla yok. Beni tanıyanlar,ben de bir kimseye karşı bir ard niyet olmadığını bilirler. Ben bu yazıları hep farklı farklı dönemlerde yazdım. Değişik dergilerde hatta televizyonda program yaptığım dönemlerde yazdım. Bu yazıları yazmaya başlayalı tam 15 yıl oldu. Bu ilk kitaptaki yazılar 2005 yılından beri kaleme alınıyor. Bu geçtiğimiz 14-15 yılın ürünü. Bu kitabın 2.baskısınıda yaptık. Şu an satışı devam ediyor. İnşallah bir yıl sonra gelecek olan kitabın devamı da, son 16-17 yılın ürününden olacak. Devam kitabının (2) yarısı da, şu anda yazılmış durumda zaten… Mesela bu ay Köksal Mesci’nin, gelecek ayda ilk yabancı; Rumen Koska’nın hikayesini yazdım. Sırada bir simit satıcısı var mesela. Evet evet yanlış okumadınız. Yıllar önce vefat etmiş ama 40-90 yaş arası Trabzon da herkesin tanıdığı bir seyyar simitçi var sırada. Anlayacağınız bizde unvan yok. Biz her meslekten insan biyografileri olacak inşallah. Yarın okullarda bu isimler hakkında bir ödev verildiği zaman o insanın biyografisini kütüphanelere gidip, benim bu kitabımda (Trabzon’un DAR SOKAKLARINDA İZ BIRAKANLAR-1)’de bulabilecekler. Yani bu bilgileri toparlamaları artık mümkün değil, nerde doğdu? Nerde yaşadı? Neler yaşadı? Nerede nasıl öldü? Hangi mahallede yaşadı? Nasıl bir anı bıraktı, kentte yaşayanların gözünde? Ben işlerini kolaylaştırdım. Haliyle bunların hepsini elimizden geldiği kadar. Halimiz vaktimiz, sağlığımız el verdiği sürece inşallah yazmaya çalışcağız ve bu kitabı seri hale getirmeyi düşünüyorum 1- 2- 3 gibi… Evet sorunuzdaki gibi, herkesin ama herkesin kendine göre bir hikayesi vardır ama siz bunu yaşamadan, dinlemeden veya okumdan bilemezsiniz. Aslında dediğim gibi bunların hepsini mesela diyelim “Şişko Kenan”ı veya bir başka ismi tek tek alıp, üç, dört tane A4 kağıda değil de, hepsini ayrı ayrı bir kitap, bir roman bile olabilir ama buna ne zaman var, ne sayfalar yeter. Mesela elimdeki fotoğraflarının hepsini kullanamıyoruz sayfalarda, 3 yada 4 tane kadar. İstesek hepsine ait 10 tane fotoğrafta kullanabiliriz. Ama öylesi var ki elimizde tek fotoğrafı var. Tek fotoğrafını bulabildik. Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer, Şenol Güneş’in kitabı yazıldı meslektaşımız İhsan abi, İhsan Öksüz tarafından. iş adamı Celal Hekimoğlu, ayrıca sizin yazdığınız Ahmet Celal Ataman gibi değerli insanların hayatı kitap olarak yazıldı. İnşallah bu isimlerde benim kitabımda özetlenmiş haliyle yer alacaktır. Hatta şu sıralar bir gazeteci arkadaşımız Ali Osman Ulusoy’un kitabını, bir ağabeyimiz Nihat Karanis’in kitabını yazıyor. Yakında okuruz. Bu isimlerin hayat hikayelerinin özetleri bende de olacak. Onur duyarım.
Kitabınızdaki “kahramanlarla” ilgili toplumsal ve kültürel bir karşılık açısından beklentileriniz var mı?(isimlerinin bir mekâna ve sokağa verilmesi v.b) Bu çalışmadan sonra ana kahramanlarınızın yakınlarından nasıl tepkiler aldınız?
Turgay Beşyıldız: Hiç kimseyi yadırgamamak lazım adama bakıyorsun üstü başı perişan, başını öne eğmiş kimselere bakmadan, konuşmadan yürüyüp gidiyor. Kim bilir hangi fırtınalardan geçmiş yüreği. Hangi akarsularda akıntıya karşı yüzmüşlerdir. Ayrıca kente renk katan isimleri yazarken, hiç bir siyasi yönlerine asla bakmadım bakmam da . Beni ilgilendiren Bu dar sokakları azalan kentte, büyük ya da küçükte olsa ya da nasıl bir iz bıraktıkları yada halen neden zaman zaman orda, burada muhabbetlerde konuşulduklarıdır. Demek ki herkesin bir hikayesi vardır, dinlemek lazım. Ama yine hatırlatayım bu kente çok şey katanlar var. Çok zamanlarını bu şehir için harcamış ve harcayan insanlar var. Şimdi isim isim yazmayayım. Unuttuğumuz olur. Alınma olmasın. Amacım benim o kişileri yazmak değil. Onları zaten biz alkışlıyoruz her zaman. Ama bir hümanist doktor rahmetli Kemal Dursun’u yazmak lazım değil mi? Mesela zamanında adı sağlık alanında çok dolaşan, doktor Deli Süreyya kimdir? Bu lakabı niye almış. Kahya Yahya kimdi? Bu şehirde zamanında pozisyonu neydi? Arafilboylu rahmetli Aga Mıstık’ı bilir misiniz? Oturmuş bir duvar dibinde içiyor, perişan. Peki bu adam bu hale nasıl geldi? Niye geldi? Bilir misiniz hikayesini yada rahmetli bitirim Taşkın abimiz. Aynı mahalleden, etrafında toplananlara anlattığı anılarda, yalanı bile sevilen Rambo Halit. Yenimahalleli rahmetli Kara Haydar. Ressam Ceyhun abi, ressam Abit Güner, Diş doktoru rahmetli Cemil Bulak, heykeltıraş Orhan İlyas, yazılacak onlarca güzel insanımız var. Zaman lazım. Aklımıza geldikçe hatırlatıldıkça, yazmaya devam edeceğiz. Bu işte çok büyük bir zaman gideri, emek, masraf, uğraşı, yüz yüze ya da telefonla defalarca, günlerce görüşmeler var. Fotoğraflarını da bulması da başka bir uğraş başlı başına! Bu kitaptaki beklentim bu isimlerin ya da yazılacak olanların ya da önemli isimlerin Trabzon sokaklarında adlarının verilmesi çok hoş olur. Avrupa da bu tip insanların genelde yaşadığı bölgeye küçük bir boy heykellerini koyup, altlarına biyografilerini kısaca yazıyorlar. Örneğin; kentin mobilyalarına ek olarak düşünülebilir. Olumlu tepkiler aldım, çok çok az olumsuz eleştiride aldım. Ama daha çok teşekkür ve minnet duygusu aldım. Yakını yazdığım veya yazmadığım için onlarca kişi aradı, teşekkür etti.
İkinci kitabınızda karşılaşacağımız mekân ve kişilerle ilgili az da olsa bir bilgi verebilir misiniz okuyucularınıza?
Turgay Beşyıldız: Sadece, bugüne kadar yine değerli renkli bir ismi yazmak istemiştim. Ailesinden yaşayan tek bir yetişkin evli kızı vardı. Nedense istemedi. Saygı duydum ama yine de, yılar önce rahmetli olan o kişiyi, bir gün yazacağım. Üç harfli bir lakabı var. Adının baş harfi de T. Bu kentte yaşamış ya da yaşayan çok değerli isimler var. Sokak efendileri var mesela Hamal Hasan gibi… Diyelim adam Avrupa boks şampiyonu olmuş bir Trabzonlu boksör. Çok güzel tebrik ediyoruz gurur duyduk ama orası beni çok ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren tarafı, bu adamın merdiven altında ya da evinin altındaki odunlukta, kömürlükte dünya şampiyonluğuna hazırlanışı, şampiyon buraya nerelerden geldi? Nasıl geldi? Ailesinin ve de kendinin hikayesi bizi onu yazdırmaya yönlendiriyor. İkinci kitabımın yarısı şu anda yazılmış durumda zaten ama bu kitabın devamı olan Dar Sokaklarında İz Bırakanlar-2’yi tamamlamak yaklaşık bir yılımı bulacaktır. İnşallah onu da bir yıl sonra okuruz. Mesela geçen ay yazdığım Köksal Mesci, bu ay yazdığım Rumen Koska, önümüzdeki ay yazacağım şu anda yaşı 70’e yaklaşan Ganitalı bayan bir basketbolcu İstanbul’da yaşıyor. Ayrıca hayatını okul önlerinde simit satarak geçirmiş ama bizim bir önceki ve bir sonraki jenerasyonun da çok iyi tanıdığı bir isim. Yöremizin tanınmış, bu sokaklarda büyümüş, bu şehrin sahnelerinde eline mikrofon almış, Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziğinin hatıralarıyla dolu seslerini de, değişik enstrüman çalan müzisyenlerini de okuyabileceğiz umarım…
Kitabınızı yazarken neler hissettiniz? Trabzon’la ilgili kitap çıkarmayı düşünenlere önerileriniz nelerdir?
Turgay Beşyıldız: Beklediğim olumlu tepkiyi aldım diyebilirim. Önerilerini ve görüşlerini söyleyenler oldu. Bunları sosyal paylaşım sitelerinde fotoğraflarıyla paylaşıp hikayelerini de altına yazdığımız zaman. Gelen yazılı yorumlara baktığınızda, yazılan kişi ile aralarında geçen anıları hatıraları anımsayıp yazıyorlar, kimi gülerek, kimi tebessüm ederek, kimi de telefonda ağlayarak anlatıyor, bir gece yarısı hüzünlenerek. Hele de yurt dışında ise. Bunları not olarak alıyor ve o yazıya ekliyorum yer yer, zaman zaman. Trabzon ile ilgili kitap çıkaracakların öncelikle bu şehirde yaşanmışlıkları lazım. Birikimleri lazım. Sokaklardan, caddelerden, mekanlardan ve okuldan biriktirdikleri ve mahalle aralarındaki gözlemleri olması ve biraz geçmişi bilmeleri ya da okumuş olmaları gerek. Acele etmemeleri gerekir. Çok iyi araştırmaları, etüt etmeleri ve yazılarını süslemeleri tavsiyemdir. Çünkü bir devlet dairesine, resmi bir rapor ya da dilekçe yazmayacaksınız. Bir insanın veya bir kentin hikayesini yazacaksınız. Yazacak kişi çokta okumuş olması önemli tabi. Sosyal paylaşım sitelerindeki kendilerine ait sayfalarda, bir-iki kısa denemeler yazsınlar bakalım, onu takip edenlerden ya da arkadaşlarından nasıl bir yorum gelecek paylaşımın altına, o ölçümleri de baz alabilirler. Bence eldeki malzemeyi iyi pişirmek ve pişmeden fırından çıkarmamak lazım. Etraftan şunu duymaları lazım: “Artık senin kitap ya da kitaplar yazma zamanın geldi.” Acele etmesinler. Ben ise bırak acele etmeyi meslek yoğunluğundan ötürü, geç bile kaldım. Keşke bu kitabı 10 yıl önce çıkarsaydım. Bazen insanın hayatta istedikleri olmuyor maalesef. Çünkü yaşam ve aile, maddi, manevi bir mücadele gerektiriyor. Türkçe, edebiyat ve okurluluk gücü yüksekse, çok daha kaliteli bir eser ortaya çıkar diye düşünüyorum.