Röportaj: Muhammet Furkan Uzun
”Futbolcu fabrikası” Trabzon şehrinin Türk futboluna sunduğu sayısız isimden sadece biri olan ve aynı zamanda Trabzonspor formasını en çok giyen futbolculardan biri olarak adını kulübün tarihine yazdıran, Trabzonspor’un sembol isimlerinin başında gelen “Başbakan” Lemi Çelik, Vira Trabzon’un sorularını yanıtladı. Lemi Çelik ile dünü ve bugünü konuştuk.
Çelik, Akyazı projesinden Trabzonspor’un yönetim anlayışına, Ünal Karaman’la yaşanan ayrılığa pek çok konuda gündem yaratacak açıklamalarda bulundu.
Futbol dünyasında yer alan isimlere baktığımız zaman Üniversite eğitimi almış nadir isimlerden birisisiniz. Ayrıca, Londra’da sosyal belediyecilik üzerine aldığınız eğitimin yanı sıra çocuk gelişimi gibi farklı alanlarda da eğitimler alarak kendini sürekli geliştiren bir futbol adamısınız. Tüm bunlar sonucunda futbol adamı Lemi Çelik’in en büyük hayali nedir?
En büyük hayalim fırsat gelirse bu ülkenin çocuklarına, yoksullarına, kadınlarına, ihtiyacı olan herkese eğitim ve ekonomik olarak katkı sağlamak, yardım etmek. İnsanları ne kadar çok mutlu edebilirsem, onlara ne kadar çok katkı yapabilirsem ben de o kadar çok mutlu oluyorum.
‘’Mehmet Ali Yılmaz Bey Başkanlığa Devam Edebilseydi Trabzonspor’un Teknik Direktörü Olacaktım’’
14 sezon Trabzonspor’da futbol oynadıktan sonra Trabzonspor’da antrenörlüğe başladınız. Daha sonrasında Siirtspor, Güngörenspor, Erzurumspor, Zeytinburnuspor ve Sarıyerspor gibi takımlarda görev aldınız. Ne olmadı da Lemi Çelik, antrenör olarak bir üst sınıf takımlarda görev alamadı? Karakter yapınız antrenörlüğe uygun mu değildi yoksa, görev aldığınız takımların kadro kalitesinden kaynaklı sorunlar mı yaşadınız?
Çok hırslı ve idealist bir teknik direktör olarak antrenörlüğe başlamıştım fakat daha sonra kulüplerin yapısının, kulüpleri yöneten insanların, başkanları, yöneticilerin kulüplere gelme amaçlarının başka niyetler taşıdığını gördüm. İnsanların birçoğu buralarda menajerlerle anlaşarak, kulübü soyarak transferlerden para alıyorlar. Federasyondan gelen paraları futbolculara dağıtmıyorlar. Birçok futbolcu aç, sefalet içerisinde alt liglerde futbol hayatına devam ettirmeye çalışıyor. Böyle olunca da belli bir zaman sonra hocalıktan uzaklaştım.
Üniversite ve kursları bitirdikten sonra Mehmet Ali Yılmaz Bey başkanlığındaki Trabzonspor yönetimi beni İngiltere’ye göndermişti. Eğer Mehmet Ali Yılmaz Bey başkanlığa devam etseydi 1-2 yıl içerisinde Trabzonspor’da teknik direktör olarak görev alacaktım. Teknik adamlık yaşamım başlayacaktı. Mehmet Ali Bey’in ayrılışı sonrası rahmetli Özkan hocanın gelmesiyle beraber bütün plan değişti. Özkan Sümer ile Mehmet Ali Yılmaz’ın arasındaki iletişim kopukluğu ve mahkeme durumları bizi bu işten soğuttu. Mehmet Ali Yılmaz Bey başkanlığa devam edebilseydi Trabzonspor’a bir yabancı hoca gelecekti. Onunla çalışacaktım. Daha sonra o yabancı hoca ayrılırken görevini bana teslim edecekti. Trabzonspor’un teknik direktörü olacaktım. Mehmet Ali Bey’le yaptığımız planlama buydu.
Trabzonspor’dan sonra Altay, daha sonra da Ağrıspor takımlarına transfer oldunuz. Futbolu Trabzonspor’da bırakmayışınız sizin bir tercihiniz miydi? Yoksa Trabzonspor kulübünün o günkü yönetimi mi sizi buna itti? Bir kırgınlığınız var mı?
Yok. Hiçbir kırgınlığım, dargınlığım yok. 96’da kaçırdığımız şampiyonluk sonrası taraftarlarımız tepki göstermeye başladı. Bizim taraftarlarımız kendi çocuklarına karşı acımasızca, anlamsız, manasız ve duyarsız tepki gösteriyor. Hiç düşünmezler ki yarın bir gün orada bizim akrabamız, çocuğumuz, kardeşimiz de oynayacak. Tamamen duygularıyla hareket eden bir taraftara sahibiz. Takımda en eski oyuncu kimse, oynadığı oyuna bakmaksızın ona yüklenmeye başlıyorlar. O süreçte de bana yüklenmeye başlamışlardı. Ben de taraftarlar aram bozulmasın düşüncesiyle yönetimle karar alarak ayrıldım. Kimseye kırgın değilim. Bana kimse ‘’git’’ demedi. İstesem kalırdım da ama o süreçte taraftar üzerime daha çok gelecekti. Bunu istemedim. Bu nedenle ayrıldım
Futbolculuk döneminizde Trabzonspor taraftarları tarafından çok sevildiniz. Hatta size ”Başbakan” lakabını taktılar. Takımda kaptanlıkta yaptınız. Fakat zaman zaman da eleştirilerin odağı oldunuz. Bu doğrultuda sizce, sizin döneminizde büyük takımda oynamak mı daha zor, yoksa bu dönemde büyük takımda oynamak mı daha zor?
Bizim dönemimizde büyük takımda oynamak çok daha zordu. Çünkü hepimiz Trabzon’un çocuğuyduk. Ogün’ü dövüyorlar, ‘’Lemi dışarı’’ diye bağırıyorlar, 300 gol atmış Hami’yi eleştiriyorlar. Kendi çocuklarına karşı bu kadar çok acımasız olmak çok enteresan. Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir durum. Halbuki, kendi çocuklarına bizleri örnek göstermeleri gerekirken ‘’Hami Faroz’dan çıktı 300 gol attı’’, ‘’Lemi Akçaabat’tan yürüme geldi gitti 14 yıl Trabzonspor’da oynadı’’, ‘’Kemal, haçka’dan dağdan geldi Trabzonspor formasını giydi’’ diyerek bizleri bu şekilde anlatmaları, örnek göstermeleri gerekirken Trabzonlu oyunculara bu kadar acımasızca tepki gösterdiler.
Bu anlamda o dönemde büyük takımda oynamak çok daha zordu. Şimdi zaten 14 tane yabancı var. Bağırsan da eleştirsen de anlamıyor. Zaten sözleşmesi bitince direkt ülkesine gidiyor. Bizim zamanımızda Bosman kanunları da yoktu. Kulüp seni satmadığı sürece bir yere gidemiyordun. Tamamen kulübe bağlıydın. Taraftarlardan tepki gördüğümüz zamanlarda, İstanbul’un büyük takımlarından gelen teklifleri değerlendirmek istediğimiz de çok ucuz rakamlara oynuyor olmamıza rağmen gönderilmedik. Diğer tarafta yabancılar ülkelerine döndüğünde bile paralarını tıkır tıkır alıyordu.
‘’Ligimizin Adı Türk Futbolcu Destekli Afrika Ligi Olmalı’’
Geçmişten bugüne Trabzonspor’da futbol oynayan pek çok futbolcu, Trabzonspor takımında ve Trabzon şehrinde futbol oynamanın zor olduğunu dile getiriyor. Trabzonspor altyapısından yetişip 14 sezon boyunca Trabzonspor’da oynamış bir isim olarak sizce de böyle bir zorluk var mı?
Tabii var. Altyapıdan gelen oyuncu örnek gösterilmesi gerekirken anlamsız şekilde tepki görüyor. Ama bunu karşılaştırmanın da bir anlamı yok. Bugün 14 tane yabancı var. Bugün Trabzonspor altyapıdan en fazla oyuncu oynatan takım. Trabzonspor’da olmasa ligimiz tamamen yabancı oyunculara ait olacak. Aslında bizim ligimizin ismi ‘’Türk futbolcu destekli Afrika ligi’’ olmalı.
Geçtiğimiz günlerde bir röportajınızda Takım-şehir ilişkisini şu sözlerle ifade ettiniz ‘’Futbolcular para kazandıkça, insanlarla doğru iletişim kuramadıkça toplumun onlara karşı hazımsızlığı başladı. Haliyle aynı mahalleyi, aynı kahvehaneyi paylaşan futbolcu, zamanla o halktan koptu. Kendisini başka bir statüde görmeye başladı’’ sizce bu sorun nasıl düzeltilebilir? Ne yapılırsa eskisi gibi takım-şehir birbirine bağlı hale gelir?
Burada iki şey var. Sporcu, doğduğu yeri, mahallesini, arkadaşlarını, ailesini, beraber büyüdüğü, çocukluk arkadaşlarını asla unutmayacak. Aynı ilişkiyi devam ettirecek. Onla aynı mahallede yaşayan insanlar da bu arkadaşının artık Türkiye’de çok değerli bir futbolcu olduğunu kabul edecek. Yani o mahalledeki insanlar o çocuğu küçümsemeyecek. Oyuncunun almış olduğu evi, arabayı oyuncuya layık görecek. Buna iki taraflı böyle yaklaşıldığı zaman bu sorun ortadan kalkar. İletişim- İlişki bu açıdan çok önemli.
Trabzonspor günlerinizde Avrupa’dan teklif almış mıydınız? Aldıysanız bu transfer gerçekleşmediği için herhangi bir pişmanlık duyuyor musunuz?
Breams döneminde çok iyi bir sezon geçirmiştim. Breams hocamız, kasetlerimi menajerlere izletmişti. Belçika, Fransa ve İngiltere’den hangi ülkede oynamak istiyorsan menajerler bana ‘’Lemi, hangi ülkede oynamak istersen bize söyle. Seni o takıma verebiliriz’’ dedi. Beni çok beğenmişlerdi. Oturduk, konuştuk. Fakat o dönem askerdim. Asker olduğum için gidemedim. Hatta Bream, Milli takım teknik direktörü Piontekk’i arayarak ‘’Lemi’yi milli takıma almalısın. Takımın en iyisi’’ demişti.
‘’Hami gibi adama bir jubile yapılmadı. 300 gol atacaksın jubile yapamayacaksın. Olur mu böyle şey!’’
Türk futbolunda jubile olayı azaldı ve siz jübilesi yapılan son futbolculardan birisisiniz. Jubile süreciniz nasıl gerçekleşti? Teklif dönemin Trabzonspor yönetiminden mi geldi?
Başkanımız Atay Aktuğ’du. Atay başkan futbolun içinden geldiği için bu konuya duyarlı yaklaşmıştı. ‘’Evet Lemi bu senin hakkındır’’ demişti. Bir kulüpte altyapılar dahil 10 yıl emek veren bir sporcuya o kulüp jubile yapmak zorunda. Böyle bir kanun var. O dönem Trabzonspor’un teknik direktörü Ziya Doğan’dı. Duruma ona anlattım ‘’Lemi kardeşim biz de bu işten geldik. Ne demek. Sana da jubile yaparız’’ dedi. Trabzonspor’lu ve Beşiktaş’lı futbolcular jubile yaparken Trabzonspor İstanbul’a gidiyor veya Beşiktaş Trabzon’a geliyordu. Fakat Beşiktaş benim jübilemde Trabzon’a gelmeyince Aykut Kocaman hoca Malatyaspor teknik direktörüydü. Onu aradım durumu anlattım. ‘’Tüm masraflar bana ait, bir hazırlık maçıyla jubile yapmak istiyorum’’ dedim. O da sağ olsun ‘’Ne demek Lemi tabi. Biz aynı yollardan geldik. Bu çok önemli. Senin veda maçın. Seni onurlandırmak isteriz’’ dedi.
Bana Jubile yapan o zamanın Trabzonspor yönetimine, Teknik direktör Ziya Doğan hocaya ve Aykut Kocaman hocaya tekrar teşekkür ediyorum. Trabzonspor’da 10 yıldan fazla oynayan sporcu arkadaşlarıma Soner Boz’a Hami Mandıralı’ya ‘’bu sizin hakkınızdır müracaat edin jubilenizi yapın’’ diyorum. ‘’Yok olmaz’’ diyorlar. Niye olmasın? Bu kanunen bir hak. Hami gibi adama bir jubile yapılmadı. 300 gol atacaksın jubile yapamayacaksın. Olur mu böyle şey!
‘’Mehmet Ali Yılmaz, Giray Bulak’a Seni İkinci Fatih Terim Yapacağım Dedi’’
Jubile yapmadan önce Trabzonspor’da yardımcı antrenörlük görevinde de bulundunuz. Trabzonspor’a antrenör olarak geliş ve ayrılış süreciniz nasıl gelişti?
Giray Bulak döneminde yardımcı hocalık görevinde bulundum. Dönemin başkanı Mehmet Ali Yılmaz Bey bana sportif direktörlük teklifi etmişti. Fakat, ben ona antrenörlük kurslarını tamamladığımı, üniversiteden de mezun olduğumu belirterek teknik direktör olmak istediğimi söyledim. Kendimi teknik direktörlük için ayarladığımı söyledim. O da bana ‘’Lemi 6 ayda bir hocanı kovuyoruz derdin ne? Sportif direktör ol, ömür boyu burada kal. Daha ne istiyorsun?’’ dedi. Ben ısrarla ‘’hoca olmak istiyorum’’ dedim. Mehmet Ali Bey’de bunun üzerine ‘’ iyi bakalım tamam dedi.’’ O dönem Giray hocanın yardımcısı Mustafa Reşit Akçay hocaydı. Özkan hoca da altyapı da görevliydi. Özkan hoca altyapıdan ayrılınca Mustafa Reşit hoca altyapının başına geçti. Ben de Giray hocanın yardımcısı olarak görev aldım.
O dönem Giray hocanın yaptığı transferlere çok karşı çıktım. Çok yanlış transferler yapılmıştı. Mehmet Ali Bey, Giray Bulak’a ‘’seni ikinci Fatih Terim yapacağım. Kimi istiyorsan al, bu takımı şampiyon yap’’ dedi. Giray Bulak hocanın da yaptığı transferlerin hepsi maalesef kötü çıktı. Katkı veremediler. Böyle olunca da takım kötü bir sezon geçirdi. Özkan Sümer başkan olunca da hepimiz istifa etmek zorunda kaldık. O ara da Trabzonspor beni İngiltere’ye yollamıştı. Bütün masrafları da Trabzonspor karşılayacaktı. Sonrasında Özkan Sümer başkan olunca bu ödemeleri yapmadı. Böyle olunca da o dönem cebimden 100 bin dolar para harcamak zorunda kaldım.
‘’Szymkowiak, Eller ve Jefferson’un alınmasını ben önerdim’’
Antrenörlük döneminizden kısa bir süre sonra da Trabzonspor’da oyuncu izleme ekibinde de görev aldınız. Sizin görev sürecinizde Tomas Jun, Fabiano Eller, Jefferson ve Miroslav Szymkowiak transfer edilmişti. Bu transferler sizin tavsiyeniz doğrultusunda mı yapıldı?
Tomas Jun transferiyle hiçbir alakam yok. Diğer isimlerin tamamı bana ait. Fabiano Eller çok iyi bir stoperdi. Sol ayaklı, teknik, çok klas bir oyuncuydu. Onun satışından kar elde ettik. Bizden sonra gittiği takımda Barcelona’yı yenerek Dünya Kulüpler Kupası şampiyonluğu yaşadı. Jefferson’da Türkiye’den ayrıldıktan sonra Brezilya milli takımına yükseldi. Benim önerdiğim pek çok oyuncu olmuştu ama transfer edilmedi. Tomas Jun transferinde bence Atay Aktuğ başkanı yanlış yönlendirerek dolduruşa getirdiler. Hem menajerler hem de yönetim içerisinden birkaç kişi bunu yaptı. Çok yanlış ve gereksiz bir transferdi. Trabzonspor’a zarar verdi Mehmet Ali Bey döneminde yapılan Lange transferi gibi hatalı bir transferdi. Bu iki oyuncunun transferiyle hiçbir alakam olmadı. Hatta Lange alınırken de çok karşı çıkmıştım. Tomas Jun’a da karşı çıktım ama transferi engelleyemedim.
Brezilya’dayken Atay başkanı arayarak ‘’Başkanım Tomas Jun’u almayın’’ dedim çok yalvardım ama beni dinlemediler. O dönemde teknik direktör Şenol Güneş hocaydı. O transferlere çok karışmazdı. Bana güvendiği için transfer konusunu bana bırakıyordu. Szymkowiak, Jefferson ve Fabiano Eller transferleri tamamen benim tavsiyemdi. Bu oyuncular için çok düşük bonservis bedelleri ödedik. Yanlış hatırlamıyorsam Szymkowiak için 900 bin euro, Eller için 450 bin Euro, Jefferson için de 250 bin euro bonservis bedeli ödemiştik.
Szymkowiak’ın ayrılışına dair de farklı farklı iddialar var. Neden ayrıldığını biliyor musunuz?
Bilmiyorum. Ayrılış döneminde kulüpte görevli değildim.
‘’Zurawski’yi Alsaydık Şampiyon Olurduk’’
Yine sizin görev aldığınız dönemde Zurawski ve daha sonra Fenerbahçe’ye transfer olan Deivid de Souza da Trabzonspor’un çok istediği, fakat transfer edemediği iki oyuncuydu. Bu oyuncuların transfer edilememe nedeni neydi? Sizin bu oyuncuları alın veya almayın şeklinde bir telkiniz olmuş muydu?
Szymkowiak’la beraber Zurawski’yi çok istedik. Zurawski’yi de almaları için çok ısrar ettim. Zurawski’yi pahalı bularak almadılar, gittiler daha fazla bonservis bedeli vererek Tomas Jun’u aldılar. Menajerler Jun’u aldırarak Trabzonspor tarihinde önemli bir ekonomik kayba imza attı. Szymkowiak ve Zurawski aynı takımda oynuyordu ve birbirleriyle çok iyi anlaşıyordu. Zurawski’yi de alabilseydik belki de şampiyon olacaktık. Fakat pahalı bularak almadılar. Tamamen menajer oyunlarıyla Atay Aktuğ başkanı kandırdılar. Zurawski yerine Tomas Jun’u aldırarak Trabzonspor’a çok ciddi zarar verdiler. Yine aynı şekilde Deivid’i de çok istemiştik. Brezilya liginin en iyi oyuncularından birisiydi. Deivid’in bonservisi için kulübüne 4-4.5 Milyon dolar teklif etmiştik. Fakat oyuncu Türkiye’ye gelmek istememişti. Biz alamayınca kulübü Deivid’i 2.5- 3 milyon dolara Sporting Lizbon’a sattı. Daha sonra da Fenerbahçe’ye transfer oldu.
‘’Akyazı Projesi Dünyanın En Kötü Projesidir. Hüseyin Avni Aker İsmi Yaşatılmalıydı’’
Türk futbol tarihi için önemli bir yerde olan Avni Aker stadı yıkıldı ve yerine ‘’millet bahçesi’’ adı verilen bir bahçe yapılıyor. Sizce Trabzonspor, Avni Aker de kalmalı mıydı? Ve yeni stadyuma ‘’Şenol Güneş’’ spor kompleksi isminin verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Hüseyin Avni Aker isminin verilmesi gerektiğini düşünenler de çoğunluktaydı.
Akyazı projesi dünyanın en kötü ve adi projesidir. O proje için dünyanın en güzel koyu kapatıldı! Akyazı projesi yapılırken projenin olduğu araziye AVM, otobüs garaj, yat limanı otel yapılacak ve buradan gelen paralar Trabzonspor’a aktarılacak şeklinde tanıttılar. Bu yalan tanıtımı yaparak insanların bu projeye tepki göstermemesini sağladılar. Yalanlarla dolu bir projeydi. Tamamen hükümete yakın Albayrak şirketi orayı doldurup para kazanacaktı. Oraya harcanan paranın çeyreğiyle Avni Aker’in etrafındaki apartmanları satın alsalardı ve orayı Fenerbahçe veya Beşiktaş’ın stadyumları gibi yıkıp yeniden yapabilirlerdi.
Avni Aker’in olduğu yere dünyanın en güzel stadyumu yapılabilirdi. İnsanlar yürüyerek gelip giderdi. Trafik sorunu da olmazdı. Tekrar söylüyorum Akyazı projesi dünyanın en kötü projesidir. Halkın sosyalleşeceği deniz katledildi, yazık oldu. Yapanlara yazıklar olsun. Şenol Güneş isminin verilmesinde bir problem yok gayet normal. Ama Avni Aker ismi orada bir yere mutlaka verilmeliydi. Mesela ‘’Şenol Güneş spor kompleksi Hüseyin Avni Aker Stadyumu’’ ismi verilebilirdi. Yan taraftaki tesislere, altyapı sahalarına Özkan Sümer ve Ahmet Suat Özyazıcı’nın isimleri verilmeliydi. Bunlar bizim büyüklerimiz, değerlerimiz. Hepsinin ismi olmalıydı. Çünkü alışmış adam ‘’Avni Aker stadyumu’’ demeye. Spiker maç anlatırken bağıracak ‘’Avni Aker’den gol haberi’’ diye!
Trabzonspor, Türk futboluna 3 büyük antrenör sundu. Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer ve Şenol Güneş. Sizce Trabzonspor neden Şenol Güneş sonrası bir isim daha çıkaramadı? Oysa yeni bir Şenol Güneş çıkarabilmek için Hami Mandıralı, Mustafa Reşit Akçay, Sadi Tekelioğlu başta olmak üzere Trabzonlu antrenörlere de şans verilmişti
Birincisi teknik direktör için doğru zamanda, doğru yöneticilerle ve doğru kadrolarla çalışmak çok önemli. İkincisi Şenol Güneş’in antrenörlük becerisi ve başarısı her zaman şampiyonluğa oynayan bir takım yaratması kendine özgü bir değerdir. Şenol Güneş hocanın da farkı zaten burada ortaya çıkıyor.
‘’Özkan Sümer İdmanda Penaltı Kaçırdığımız Zaman Bile Bize Ceza Veriyordu’’
Özkan Sümer demişken. Özkan Sümer’in 1990-1991 sezonunda ligi üçüncü sırada bitirdiğiniz için size 30’a milyon ceza kestiği biliniyor. Özkan Sümer’in her sezon bu tip cezaları oluyor muydu? Yoksa bu ceza sadece o sezona özel bir durum muydu?
Özkan Sümer hocanın sürekli olarak cezaları oluyordu. Fakat böyle bir ceza yöntemi ilk defa olmuştu. Çok saçma, hakkaniyetsiz, adil olmayan bir ceza yöntemiydi. Çok ciddi bir ceza kesmişti. Büyük bir haksızlık yapmıştı. Allah rahmet eylesin ama saçma bir cezaydı. Özkan hocamız sahadaki davranışlara bile ceza kesiyordu. Örneğin soyunma odasında giriyordu eğer o soyunma odasına girdiğinde sen ayakkabını bağlıyorsan ‘’ben gelmeden önce ayakkabını bağlamalıydın’’ diyerek sana ceza kesiyordu. Eğer o soyunma odasında girdiğinde sen kıyafetini değiştiriyorsan buna da ceza kesiyordu ‘’ben gelmeden önce değişmeliydin’’ diyerek ceza kesiyordu. Antrenman bitiminde penaltı idmanı yaptığımız zaman penaltı kaçırdığımızda ona bile ceza kesiyordu. Her penaltı kaçırdığında primden kesip ceza veriyordu. Yemeğe iki dakika geç kalsan bile ceza kesiyordu. Bu tip saçma kuralları vardı. Zaten ne kazanıyoruz ki primden kesiyorsun! Böyle yapmamalıydı.
‘’1995-1996’de Şike Yapıldı!’’
Şenol Güneş yönetiminde olan ve sizin de içinde bulunduğunuz 95 ve 96 sezonlarındaki kadrolar kulüp tarihinin en iyi kadroları olarak gösteriliyor. Siz kaçan o iki şampiyonluğu neye bağlıyorsunuz? Futbolcu grubunun tecrübesizliği mi? Yoksa şampiyonluk hasretinin getirdiği özlem ve baskı mı, şampiyonluğun gelmesini engelleyen esas şey sizce neydi?
Birincisi tamamen şikeye bağlıyorum! O dönemde de şike yapılıyordu. Hakemler, rakip futbolcular satın alınıyordu. Teşvik primleri veriliyordu. İkincisi bizim başkanımız Faruk Özak abi tamamen iyi niyetliydi. Cesaret konusunda eksiklikleri vardı. Bir tane kaleci almadı! Kaleye gelen gol oluyordu. Bir tane stoper almadı. O zamanki rakibimiz birçok maçta hakemleri satın alırken Faruk abi gerekli önlemleri alamadı ve şampiyonluk gitti. Yazık oldu. O dönem başkanımız Mehmet Ali Bey olsaydı o takım şampiyon olurdu veya İbrahim Cevahirler, Oflu hasanlar olsaydı Trabzonspor şampiyon olurdu. Bir noktadan sonra ülke güç kayması yaşadı ve hangi takım güçlüyse bütün siyasiler de o takımın yanında yer almaya başladı. Bu bugün de devam ediyor. Geçen yıl tamamen siyasi desteği ve sayın cumhurbaşkanının talimatıyla ligi dizayn ettiler. Başakşehir’in şampiyonluk kupasını cumhurbaşkanımızın oğlu kaldırdı.
Sayın cumhurbaşkanımız ‘’Başakşehir benim takımım’’ diyor o yüzden senin attığın goller verilmiyor, penaltıların iptal oluyor. 2010-2011 sezonunda bütün dünya şike olduğunu kabul etmesine rağmen siyaset kupanı vermiyor, seni şampiyon yapmıyor. Bizim memleketimizin insanları da bu partiye oy veriyor. Biz Van’a mağlup olduğumuz hafta Fenerbahçe, Antalyaspor deplasmanında Aykut’un golüyle 0-1 galip gelmişti. Aykut golü elle atmasına rağmen hakem golü vermişti. Bizim dünya kadar penaltımız verilmiyor. Öbür tarafta bakıyorsun Ali Şen bütün maçları satın alıyor. Aynısını Aziz Yıldırım’da yapmıştı. ‘’Takımı ben şampiyon yaptım’’ diyordu. Futbolcular ‘’bizi teknik direktörümüz şampiyon yaptı’’ diyorlar mı? Hayır demiyorlar. Çünkü onlarda biliyor durumu. Ama bu işi onlar başlatmadı. Şike’yi Türkiye’ye Galatasaray soktu. İşin gerçeği budur. Fenerbahçe bu konuda Galatasaray’dan daha masumdur.
Ocak ayında Hami Mandıralı ile yaptığımız röportajda 1996 sezonundaki takımı kast ederek ‘’Bir gün o takımdan biri antrenör olarak Trabzonspor’u şampiyon yapacak’’ demişti. Siz ne düşünüyorsunuz?
Kesinlikle! Ben de Hami gibi buna inanıyorum. Ünal hoca da, Tolunay hoca da, Şota da Hami’de Trabzonspor’u şampiyon yapabilir. Niye yapamasınlar?
‘’Osman Özköylü Önce Ben diyordu’’
Orhan Çıkrıkçı bir röportajında 95 yılındaki Fenerbahçe maçından bahsederken şöyle bir ifade kullanıyor ‘’Osman’a Aykut’un golünde neden hamle yapmadın?’’ diye sorduğumuz zaman ‘’cevabı, Ayağımı uzatsam top bana çarpıp bizim kaleye gider diye düşündüm. Gol olsa ben suçlanacaktım olmuştu’’ Maçtan önce ve maç bitene kadar takımın psikolojik olarak şampiyonluğa hazır olmadığını düşünüyor muydunuz, takımın psikolojik durumu nasıldı?
Takımın psikolojik durumu iyiydi. Bir sorun yoktu. Şampiyon gibiydik. Trabzonlu oyuncular ve dışarıdan gelen bazı oyuncular önce takımın başarısını, daha sonra kendi başarılarını düşünerek hareket ediyordu. Demek ki Osman’ın düşüncesi ‘’önce takım değil, önce ben’’ şeklinde olacak ki böyle bir cevap vermiş. Doğrudur Osman’da böyle bir davranış şekli de vardır.
‘’Ünal Karaman’la Devam Edilebilse Trabzonspor Şampiyon Olurdu’’
Geçen sezon Ünal Karaman ile devre arasında yaşanan ayrılığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ünal Karaman 96 sezonunun başrol oyuncularından biriydi. Size göre bu ayrılık neden yaşandı? Pek çoklarına göre Ünal Karaman ile devam edilseydi Trabzonspor, geçen sezonu şampiyon olarak tamamlayabilirdi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Ünal Karaman ile devam edilseydi Trabzonspor kesinlikle şampiyon olurdu. Bence bütün sorun Ahmet Ağaoğlu’ndaydı. Her zaman Ünal Karaman’la yemek yiyen, beraber olan, onu her zaman her yerde ziyaret eden Ahmet Ağaoğlu, Konya deplasmanına gidiyor ama takımın, hocanın yanına gitmiyor. Ünal hocayla konuştuğumda Ünal hoca bana, başkanın kendisiyle konuşmadığını, görüşmediğini söylemişti. Ünal Karaman’da biraz sert bir tepki verdi. Vermemesi gerekirdi. Ahmet Ağaoğlu, o galibiyetten sonra futbolcu ve antrenör psikolojisini bilmemesinden kaynaklı çok ağır açıklamalar yaptı. Tartışmayı Ahmet Ağaoğlu başlattı.
‘’Trabzonspor’da Plan Yok. Başkan Ne Derse O Oluyor’’
Trabzonspor’un yönetim anlayışını nasıl buluyorsunuz? Biz dışarıdan takip ettiğimiz kadarıyla son zamanlarda kendi başına buyruk hareket eden bir yönetim anlayışı görüyoruz
Trabzonspor’da yönetim yok. Ahmet Ağaoğlu ne derse o oluyor. Bir plan yok. Sezon başında yönetim Abdullah Avcı’yla anlaştı. Newton Türkiye kupasını alınca Ahmet Ağaoğlu, yönetimdekileri dışlayarak hiç kimseye sormadan ‘’ben Newton’la devam edeceğim’’ dedi ve devam etti. Tek adam olarak başkan ne derse o oluyor. Başkan hatasını anlayınca Abdullah Avcı ile anlaştı. Ahmet Ağaoğlu deneme yanılma yoluyla doğru yolu buldu. Sezon başında Abdullah Avcı’yı getirmiş olsalar bu kadar çöp transfer yapılmazdı. Takım belki de şuan liderdi.
‘’Milli Takımda Negatif Ayrımcılığa Uğradım’’
Hami Mandıralı, Fatih Tekke ve Gökdeniz Karadeniz yetenek ve karakter olarak Milli formayı pek çok isimden daha fazla hak etmiş olmalarına rağmen çok az sayıda milli oldular. Trabzonspor’da 400’e yakın maça çıkmasına rağmen milli formayı giyemeyen bir futbolcu olarak sizce böyle bir ‘’negatif ayrımcılık’’ söz konusu mu?
Oynadığım dönemde iyi oynayan bendim, asistleri yapan bendim ama Milli takım hocaları beni seçmedi. Kesinlikle ayrımcılığa uğradığımı düşünüyorum. Beşiktaş’lı Recep hiç asist dahi yapmamasına rağmen Beşiktaş’ta oynadığı için milli takıma seçiliyordu. Trabzonspor’dan 5 oyuncu milli takıma gidiyordu ben de gitseydim 6 olacaktı. Bir türlü beni alamadılar. Bana haksızlık yapıldı.
Ogün Temizkanoğlu 2002 Dünya kupası kadrosuna alınmadığı için Şenol Güneş’e kırgın olduğun söylemişti. Trabzonspor’da 400’e yakın maça çıkan bir futbolcu olarak Milli takım formasını hiçbir zaman giyemediniz. Sizin bu konu için Mustafa Denizli, Fatih Terim, Piontek veya Milli takımda görev alan diğer teknik direktörlere karşı bir kırgınlığınız olmuş muydu?
18 Yaşında A Milli olacakken Özkan Sümer hocamız çok genç olduğum için beni yollamadı. Dönemin milli takım teknik direktörü Candan Tarhan hocayla yanımda telefonda konuştular ve Özkan Sümer ‘’hayır Lemi’yi göndermeyeceğim’’ dedi. Genç olduğum için o yaşta A Milli takıma gidersem kaybolacağımı düşündü. Sonra ümit milliye yolladı. Dizim kırıldı bir yıl ara verdim. Sonrasında Fatih Terim hoca beni Milli takıma almadı benim yerime Recep’i aldı, Samsun’dan Vural diye genç bir arkadaşımızı aldı, Antep’ten Mustafa’yı aldı. Bir sürü genç denemeye çalıştı.
Hepsi A milli oldu ama hiçbiri önemli yerlere gelemedi. O konuda bana haksızlık yapıldı ama kırgın değilim. Fatih Terim hocaya nasıl kırgın olayım! Kendini Türk futboluna adamış birine kırgın olmak doğru olmaz. Eleştirebiliriz ama kırgın olamayız. Mesela bu yabancı kuralından dolayı Fatih Terim’i eleştiriyorum. Bütün takımları Fatih Terim batırdı! 6 yabancı varken kulüplerin borcu yoktu 14 yabancıdan sonra kulüplerin hepsi batık duruma geldi. Fatih Terim 14 yabancı kuralını getirdi Avrupa şampiyonu mu olduk? UEFA’yı mı kazandık? Şampiyonlar Ligin de yarı final mı oynadık? Hiçbirinde başarı elde edemedik. Demek ki yabancının bir katkısı yok.
‘’Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni Şampiyonalarda Temsil Etme Hayalim Vardı’’
Futbolcu Lemi Çelik, hangisini daha çok isterdi? Avrupa Şampiyonasında veya Dünya Kupasında Türk Milli takımıyla forma giymeyi mi, yoksa Trabzonspor’la lig şampiyonluğu yaşamayı mı?
Milli olmak her zaman daha önemlidir. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil etmek ve orada başarılı olmak en öncelikli hayalimizdi. Memleketimizin takımı Trabzonspor’da bundan sonra gelir
‘’Özer’in Yerinde Olsam Taksitlendirme Yapardım’’
Özer Hurmacı ile Trabzonspor’un yaşadığı olayla ilgili neler söylemek istersiniz? Özer, alacaklarını almak için TFF’ye başvurmuş ve TFF’de Özer’i haklı bularak Trabzonspor’un Özer’e ödeme yapmasına karar vermişti. Daha sonra Trabzonspor kulübünden yapılan açıklamada ‘’Trabzon’un çocuğu diye anılan Özer Hurmacı indirim taleplerimizi reddetmiş, iyi niyetli ve taksitlendirme girişimlerimize olumsuz yanıt vermiştir’’ ifadelerine yer verilmişti. Özer’in dayısınız fakat bundan önce bir Trabzonspor efsanesi kimliğinizle sormak istiyorum, sizce burada kim haklı, Özer Hurmacı mı Trabzonspor mu?
Ben Özer’in yerinde olsaydım taksitlendirme yapardım. Ama o Almanya’da yetişti onun karakteriyle ben bir değilim. Ben Trabzonspor altyapısında yetiştim. Ben Trabzonspor’a ekonomik olarak yaptığım katkıları anlatamam. Özer bunları yapmıştır ama hak etmediği bir şeyi de almamıştır. Özer, iki yıl boyunca kulüpten para almadı ne yapacaktı?
Özer’de aynı şekilde Tolunay’da aynı şekilde. Ersun Yanal parasını aldı mı? Aldı. Aykut Demir parasını aldı mı? Aldı. Tolunay’la Özer neden parasını almasın? Eğer o yönetim Tolunay’ı çağırsaydı ‘’Tolunay bak biz senle çalışmayı düşünmüyoruz’’ deseydi oturup konuşsalardı Tolunay onlarla anlaşmaz mıydı? Anlaşırdı. Bu kadar para da ödemezdin. Yönetim Özer’i çağırsaydı Özer’le oturup konuşsalardı böyle olur muydu? Olmazdı.
‘’Trabzonspor Özer’i Almak İstemedi’’
Özer Hurmacı’nın Fenerbahçe’ye transferi çok konuşulmuştu. 2010 yılında yaptığınız bir açıklamada ‘’Melih Gökçek, Fenerbahçeli olduğu için Özer’i Fenerbahçe’ye satmak istiyor’’ demiştiniz. O dönem Trabzonspor’da Özer’de istiyordu. Bu transfer nedeniyle dönemin Trabzonspor yönetimi tarafından da eleştirilmiştiniz. Sizce Özer, Fenerbahçe’yi mi seçti, yoksa Gökçek onu Fenerbahçe’ye mi sattı? Sizin Özer’e Trabzonspor’dan gelen teklifi kabul etmesi veya etmemesi için bir tavsiyeniz olmuş muydu?
Trabzonspor adına görüşmeleri Hayrettin Hacısalihoğlu yürüttü. Özer için 600 bin dolar teklif etti. Fenerbahçe ise 4.5 Milyon Euro teklif etti. Trabzonspor, Özer için 1 Milyon dolar bile teklif etseydi Özer Trabzonspor’a transfer olacaktı. Böyle olmayınca onlar da Özer’i Fenerbahçe’ye sattı. Özer Trabzonspor’un kamplarında büyüdü. Çok iyi bir Trabzonsporludur. Şampiyon olamadığımız zaman 96’da hüngür hüngür ağlamıştı.
Özer Ankaraspor’da oynarken Trabzonspor’a gitmek istedi ama Trabzonspor Özer’i almadı. Ben Özer’i Trabzonspor’a 17 yaşında getirdim almadılar. Sebatspor’a götürdüm onlarda almadı. Daha sonra dönemin Ankaraspor teknik direktörü Samet Aybaba ile konuştuk ‘’sen bana kötü oyuncu yollamazsın’’ diyerek Özer’i Ankaraspor’a aldırdı. Trabzonspor Özer’i almak istemedi. Ben Özer’e Trabzonspor’a gitmesi yönünde de tavsiye de bulunmuştum.
‘’Parayı Bulan Futbolu Yönetmek İstiyor’’
Türk futbolunda iz bırakmış birisi olarak siz, Türkiye’deki futbol iklimini nasıl tanımlarsınız? Size göre Nelerde eksiğiz? Çalışma ahlakı mı, yetenek sıkıntısı mı, altyapı sistemi mi? Milli takım eski antrenörü Piontek’in Türk futbolcuları kastederek ‘’sizin tek probleminiz var o da çalışmamak’’ şeklinde bir açıklaması var
Altyapıdaki eğitmenlerin eğitimsizliği, altyapıda tesislerin olmayışı, Türkiye’de futbolu yönetenlerin para sahibi oldukları gerekçesiyle futbolu yönetmeye kalkışmaları. Yani futbolu bilmemeleri. Bu konularda eksiğiz. Mesela Nevzat Aydın başarılı bir iş adamı mı? Evet tabi başarılı. Ama Nevzat Aydın ‘’futbolu ben yöneteceğim param var’’ diyor. Parayı bulan ‘’futbolu ben yöneteceğim’’ diyor. İş adamından doktor olur mu? Olmaz. İş adamı damar yolunu bulabilir mi? Bulamaz.
‘’Yabancı sayısı 5’e Düşürülmeli’’
Türk futbolundaki ‘’yabancı sınırı’’ daha doğru bir ifadeyle ‘’yabancı serbestliği’’ hakkında neler düşünüyorsunuz?
Yabancı sınırı çok yüksek. Takımlarda en fazla 5 yabancı oyuncu olmalı.
‘’Futbol Dahil Ülkedeki Her Şeyi Hükümet Yönetiyor’’
3 Temmuz sürecinden bu yana siyasetin futbola dahil olup olmadığı konuşuluyor. Kimileri siyasetin doğrudan futbola karıştığını düşünürken kimileri de siyasetin futbola karışmadığını düşünüyor. Siyasette de görev almış bir eski futbolcu olarak siz ne düşünüyorsunuz?
Özellikle 2002 sonrasında Türkiye’de her şeyi siyaset yönetiyor. Tabi eskiden de böyleydi. Eskiden de müdahil olunuyordu. Ama bu kadar değildi. 2002 sonrasındaki hükümetle beraber bütün Türk futbolunu, federasyonları Türkiye’de ne varsa hükümet yönetiyor.
Hocam bizi ağırladığınız için çok teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Hayır yok. Teşekkür ederim.