Trabzon basının önde gelen isimlerinden Adnan Sungur, ”Futbolda Şike Süreci” ve sonrasında yaşananları kaleme aldı.
Sungur, yazısında şu ifadeleri kullandı:
”Spor dünyası için, şike, bahis, teşvik primi ve doping utançtır, çürümedir, aşağılık eylemlerdir. Bu çerçeveden bakınca 3 Temmuz 2011 tarihinde ortaya dökülen Türkiye’deki şike ve teşvik pisliğini, kim ne kadar bağırırsa bağırsın, çığırırsa çığırsın, yasa çıkarsın, mahkemeleri ablukaya alsın, TFF’yi ve kurullarını tehdit etsin, ülkemizin spor alanında çukura gömüldüğü, utanç günüdür.
Ne acı ki, söz konusu Fenerbahçe olunca iktidarıyla, muhalefetiyle, tüm medyası, sivil toplum kuruluşları ya da meslek odalarıyla ve ülkenin neredeyse egemen yüzde 90’ının dilsiz şeytana dönüştüğü, hatta şeytanın avukatı olarak bas bas bağırıp, haklı ve temiz olanları susturmaya, sindirmeye çalıştığını tanıklık ettik, ediyoruz.
Uzun yazmamak için üç beş soruyla bu 3 Temmuz şike süreciyle ilgili düşüncelerimi dile getireyim.
Şike yok idiyse, bugünün AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, o kaotik günlerde; “Kişilerle kurumlar ayrılsın. Kişiler yüzünden kurumlar zarar görmesin” ve, “Üç beş yıl Avrupa’ya gitmezsek ne olur?” neden demek durumunda kaldı.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, “Eğer şike cezaları böyle kalır ve ben de dışarı çıkmazsam, 13 yıllık başkanlığım sürecinde kiminle neler yaptığımı tek tek kamuoyu ile paylaşacağım” sözlerinin ardından hemen şike yasası neden bizzat dönemin başbakanı Erdoğan tarafından değiştirildi. Bu yasada şikeye verilen cezalar yok hükmünde kararnamelere dönüştürüldü. Bu yasa dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından, tüm görev sürecinde veto ettiği tek yasa neden oldu? Sonra Recep Tayyip Erdoğan, “Bu yasa bizzat benim bilgim dahilinde çıkarılmıştır ve meclisten aynen geçip, sonra da onaylanacak” diye tehdit niteliğinde sözler sarf etti ve dediği de gerçekleşti.
Aziz Yıldırım ve suç ortakları bu yasayla birlikte neden serbest bırakıldı?
Madem şike yoktu, neden UEFA komiseri Türkiye’ye geldi, dosyaları inceledi ve sonra da, “Şampiyonlar Ligine Trabzonspor katılacak” dedi. Fenerbahçe 2 yıl Avrupa’dan neden men edildi. Aynı şekilde Beşiktaş, Sivasspor, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Mersin İdmanyurdu ve Eskişehirspor yine Avrupa Kupalarına katılmama cezalarına çarptırıldı? Madem şike yoktu, o halde neden Türkiye Futbol Federasyonu Profesyonel Disiplin Kurulu, Tahkim Kurulu, Etik Kurulu ve Hakem Kurulu, “Şike yapılmış, teşvik primi verilmiştir” şeklinde kararlar aldı? Neden, UEFA Disiplin Kurulu, Tahkim Kurulu, Etik Kurulu ve CAS (Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi) “Türkiye’de şike yapılmıştır, teşvik primi verilmiştir ve bu sahaya yansımıştır” şeklinde karar verdiler?
Madem şike yapılmadı, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, kulübün Divan kurulu toplantısında, “Şike yaptıysam kendim için değil, Fenerbahçe için yaptım” dedi ve bu sözlere karşı hiç kimse bir şey söylemedi.
Şike yapılmadıysa, “Bu yaşananları cezasız bırakmamız söz konusu değil” diyen dönemin TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar neden istifa etti ve, “Ben bu işi cezasız çözerim” diyen Yıldırım Demirören başkanlık koltuğuna oturtturuldu?
Madem şike yapılmadı o halde, 17-25 Aralık siyasi operasyonun adından dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, kendisini, yakınlarını ve bakanlarını kurtarmak için apar topar, “Hakim kararıyla da olsa, dinleme yoluyla elde edilen tapeler (ses kayıtları) mahkemelerde delil olarak kullanılamaz” şeklinde yasa çıkardı ve bu yasadan başta Fenerbahçe olmak üzere, Beşiktaş, Sivasspor, Eskişehirspor, Mersin İdmanyurdu ve İstanbul Büyükşehir Belediyespor’da yargılanan kişiler de yararlandırıldı?
Madem şike yoktu, neden yeniden görülen şike davasının hakimleri, “Aziz Yıldırım ve arkadaşları suçsuzdur” demedi de, “Delil yetersizliğinden dava düşmüştür” sonucunu açıkladı? Daha birçok soru var ama bu kadarı yeter sanırım! Demem o ki, bu ülkede tarihi boyunca şike yapılmıştır, teşvik verilmiştir, dopinge bulaşan, bahis oynayanlar olmuştur ama 3 Temmuz Fenerbahçe ve diğer kulüpler için suçüstü durumudur. Ve 3 Temmuz Türk futbolunun utanç günüdür. Temizlenmediği sürece de bu utancı sonsuza kadar taşıyacaktır.
Son sözüm de Trabzonsporlulara….
Eğer, şike ve teşvik olayına tüm birimleriyle bulaşanlar, hala sanki başları dik havasında gezebiliyorsa bunda en büyük suçlu sizsizin. Ne yazık ki Trabzonspor camiasında 3 Temmuz 2011 tarihinden itibaren şike ve teşvik primi sorunuyla, gerçekçi ve korkusuzca mücadele etmeye çalışan birkaç yürekli insan vardır. Diğerleri korkaktır, çıkarcıdır. İktidarın kendilerine dokunmasından ödleri koptuğu için temiz toplum ve temiz futbol sloganıyla Türkiye’de gerçek bir büyük harekat başlatılamamış ve suçluların gücün hukukunu kullanmalarına zemin hazırlamışlardır. Hele üç kuruş çıkarları için, ceplerine inecek akçelerin gözlerini kör ettiği kendine taraftar diyen, havaalanlarında Trabzonspor’u hançerleyenlere biat edenleri saymıyorum bile… Çünkü onlar bu kulübün kamburudur.
Ve tüm Trabzonspor camiası yürekli, onurlu bir mücadeleye girmediği sürece de bu güçlülerin hukukuna boyun eğmeye devam edeceklerdir.
Saygılarımla…”