Trabzonlu eğitimci-şair-yazar Ahmet Özer’in 1966’dan günümüze 55 yıllık emeğini yansıtan, daha önce yayımlanan 9 şiir kitabından oluşan 708 sayfalık toplu şiirlerin yer aldığı “Mordoğan” adlı yapıt Klaros Yayınları’ndan çıktı…
Ali Mustafa, şair Ahmet Özer’i ve yeni çıkan “Mordoğan”ı bütün yönleriyle ele alıyor. Bu incelemeyi değerli okurlarımızla paylaşıyoruz…
Yazan: Ali Mustafa
Anadolu’da kentlerin göğsüne madalya gibi asılı duran adlar vardır. İlhan Selçuk’un deyişiyle “Anadolu Aydınlanması”nı karınca çalışkanlığıyla gerçekleştiren adlardan biri de 1946’da Trabzon-Maçka’da doğan şair, eğitimci Ahmet Özer’dir.
Trabzon’da 1961’den günümüze 55 yıl kesintilerle de olsa efsanedeki Argonotlar gemisi Kıyı’nın 0cak 2007’de 5. kez yayım yaşamasına dönmesine katkılarda bulunan Ahmet Özer, Trabzon’un kent kültürünü günyüzüne çıkaran inceleme araştırma, söyleşi ve gezi yazılarının birçoğunu bu dergide yayımladı.
Yarım yüzyılı aşan edebiyat emeğinin birikimi şiir ve düzyazı kitapları 40 yapıtlık bir toplamda sunuluyor okura. Ahmet Özer, yaşadığı kentlerin kültür-sanat olaylarını, şairlerini, yazarlarını ince bir duyarlılığın süzgecinden geçirip kültür tarihindeki yerlerine nakışlıyor.
İlk şiiri 1966’da Sonhaber gazetesinde çıkan Ahmet Özer şiir yolculuğunu yıllardır sürdürüyor. İlk şiir kitabı Ayrı Beraberlikler 1981’de Türkiye Yazıları’ndan yayımlanmıştı. Ahmet Özer şiir üretkenliğini bu yapıtıyla çoğalttı; bugünlere taşıdı. 1981’den 2021’e kadar 40 yılda 9 kitaplık birikim toplu şiirler Mordoğan ile şiir yolculuğuna devam ediyor.
Ahmet Özer’in şiir kitaplarına bir bakarsak:
1. Ayrı Beraberlikler, Şiir, Türkiye Yazıları, 1981
2. Günle Dokunan, Şiir, Dayanışma Yayınları, 1984
3. Gecenin Kanayan Yerinden, Şiir, Karşı Yayınları, 1987
4. Söyle Yüzüm Tanığımsın, Şiir, Cem Yayınevi, 1990
5. Aşklar Yedeğinde Ömrümüzün, Şiir, Cem Yayınevi, Kasım 1993
6. Aşkın Taçyaprağı, Şiir, Bilgi Yayınevi, 1998
7. Sözümüz Vardı, Şiir, Bilgi Yayınevi, 2001
8. Bir Şehrin Boynundayız, Şiir, Yapı Kredi Yayınları, 2011
9. Suları Çekilen Nehir, Şiir, Bilgi Yayınevi, 2018
Ahmet Özer’in bu şiir birikimi 1980’li yıllardan bu yana ödüllerle taçlandırılan bir yolculukla sürüyor:
1. 1981 Nevzat Üstün Şiir Başarı Ödülü
2. 1982 Ömer Faruk Toprak Şiir Mansiyonu
3. 1993 Yunus Nadi Yayımlanmamış Şiir Kitabı Ödülü
4. 1998 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü
5. 2002 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü
Yarım yüzyıla aşan yıllık şiir emeğini günümüzde derinleştirerek, yoğunlaştırarak sürdüren Ahmet Özer’in ilk yapıtı Ayrı Beraberlikler, “1968 Kuşağı”nın hayata damgasını vuran başkaldırısıyla örtüşen şiirlerin ses bulduğu bir yapıttır:
“Görülmüştür” damgasını taşıyan yazılarda
Mavi mürekkebi
Duyguların en güzellerinde
Kapatılmışken
Kağıtlara emdiren
Sen.”
Sorgulayan, yaşamı irdeleyen bu ilk yapıtıyla kendine özgü sesini yansıtan Ahmet Özer, sonraki yıllarda şiirini olgunlaştıracağı ürünlerini ortaya koyar:
“Sonra bir el yumruğa dönüşür
Kırar kabuğunu düşlerin
İçerden
Çok içerlerden bir ses yankılanır:
NERDEYİM“
Ahmet Özer, “belgesel şiir” diye nitelenebilecek anlayışla oluşturur şiirlerini. İkinci yapıtı Günle Dokunan’ın ilk şiiri bir dosta göndermedir:
“Ateşe Tutulan Fotoğraflar”da bir öykücüyü, unutulmuş bir yazarı, Orhan Çubukçu’yu dizeleştirir:
“bu şehrin acıyla yoğrulan son gecesinden
geçtin / ter içindeydi atın
sevgine yenik düşmüştü yüreğin
ellerin gezinmişti yabancı peronlarda
insanlar tanımıştın dillerini bilmediğin.”
Ahmet Özer, Ayrı Beraberlikler’de yüksek sesle söylenen, bir bakıma “alan şiirleri” diye niteleyebileceğimiz şiirlerden sonra daha farklı bir söyleme, yoğunluğu, imgeyi öne çıkartan damıtılmış şiirlere yönelir.
Yaşanmışlıklardan, anılardan beslenen bir duyarlığın ardından iz süren Ahmet Özer, bu yönelimini 3. yapıtı Gecenin Kanayan Yerinden ile de sürdürür:
“anılar göğsümüze sığınan yaralı kuşlar
kristal ışıklarda yalnızlığı yüreğimizin
karlı günlerimizin sis çanı
anılar parmaklarımızda ezgiyi dokuyan
mızrap”
Ahmet Özer’in “belgesel şiir” diye de adlandırabileceğimiz bir yönsemeyle şiir düşündüğünü söyleyebiliriz. 4. yapıtı Söyle Yüzüm Tanığımsın’da Afrika’da yıllarca hekimlik yapmış Dr. Celalettin Algan’ın büyük serüvenlerle örülmüş yaşantısını dizeleştirir:
“celalettin algan / ömer turan’ın gönüldeşi şair
afrika görmüş / sıtmalı zenci çocuklar
köstekli bir saat yeleğinin cebinde
dededen andaç / çocukluğuna tanık
ömrü yolculuklarla kanamış”
“Park”ta Naim Tirali’yi, “Bir Kanat Deseni”nde Trabzon eski cezaevini, “Kim Bilir”de İlhan Demiraslan’ı “tanık şair” nitemiyle yapıtına taşırken dizeleriyle de bu tanıklığı adlandırır:
“sevincim dörtnala bir atlı
rüzgârdan bir harmani omuzlarımda
bir gerçeğin adını ekliyorum adıma
tanığıyım dünyanın”
“Tanık şair” olma durumunun Ahmet Özer’in beslendiği “toplumcu” dünya görüşünden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Ahmet Özer, duyarlılığını toplumculukla yoğuran bir anlayışla şiirinin duyargalarını hayatın derinliklerine, insanların yüreklerine doğru uzatır. Sarsıcı, etkileyici dizelerle “büyük şiir” in ardından at koşturur.
1993 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü alan “Aşklar Yedeğinde Ömrümüzün” adlı yapıtının 2. bölümünü oluşturan “Taceddin Bir İnsan”la destan-şiire yönelen Ahmet Özer bu şiirleriyle gelenekten güç aldığını, beslendiğini de ortaya koyar. Nâzım Hikmet’in “Kuvayı Milliye Destanı”na koşut olarak da okuyabileceğimiz dizelerle karşılaşırız Taceddin Bir İnsan’da:
“1914
yani seferberliktir takvimlarde
savaşa sürüklenenlere yakılan türkü
ağıttır
ve dünyayı ikiye bölen paylaşımın
alevlere saldığı insanlardan biridir
taceddin”
Ahmet Özer, bir kuyumcu özeniyle hayatın tanıklığını sürdürdüğü bu yapıtı onun şiirde ulaştığı doruğu gösteriyor. Üzerinde uzun uzun düşünülmüş, duyarlıkların yoğunlaştığı, lirizmin üst düzeye taşındığı dizelerle örülüdür Aşklar Yedeğinde Ömrümüzün adlı yapıtı.
Değindiği izleklerle şiir okurunu gerçeğin düzleminden alıp altüst oluşlarla, savruluşlarla bambaşka dünyalara taşıyan Ahmet Özer, gizlerle dolu hayatın kapılarını aralıyor kimi şiirlerinde.
“Ölümün Yenildiği Gece” adlı şiirin göndermelerle yüklü içeriğine dikkat çekmek gerek bu yapıtta. 1920’lerde muhalif bir ad olan, dönemin ses getiren mizah gazetesi Kahkaha’yı çıkaran, Nâzım’ın Anadolu’dan Sovyetler’e yaptığı uzun yolculuğunun Trabzon durağında, Meydan’da büyük çınarın altında onun söyleşisine katılmış Esat Ömer Eyyubi, Ahmet Özer’in dizelerinde karşımıza çıkar savrulmuş bir hayatın bütün hüznüyle:
“bir fotoğrafın kalmadı sevincimizi tutuşturan
sesin nasıldı kim bilir/
aşkı harmanlayan göğsünde
çınarlara soruyorum şiir yazan ellerini”
Şair hayata dair “tanık”lığı sürmektedir. “Belgesel şiir” diye de adlandırabileceğimiz bir anlayışla Ahmet Özer, Esat Ömer Eyyubi’nin hayattan silinmiş sesinin ardından daha sonraki yıllarda da iz sürer. Onun 1940’lı yılların sonlarında Sovyetler’de bir bataklıkta ölüsünün bulunduğu bilgisine ulaşır. Sürgünlüğün zor koşullarında gurbette ölen o yılların “sol muhalif”i Esat Ömer Eyyubi’nin cansız bedeninin yanında bir de oyuncak bebek bulunmuştur.
Ahmet Özer’in şiiri tam da buradadır işte. Hayatla ölümün kesiştiği yerde: Şiirde… Bir ölünün elindeki oyuncak bebekte…
“Belgesel şiir” anlayışını 6. şiir kitabı Aşkın Taçyaprağı”nda da sürdürür Ahmet Özer. 1980’lerde Çorum’da genç yaşında (36 yaşında) ölen romancı Şükrü Gümüş’e ağıt diye de okunabilecek “Dünya Üşüyor” adlı şiirinde bu unutulmuş değeri günyüzüne taşır:
“bir kapı açılsa / sen girsen
yüzünde gençliğin ışıltılı gülüşü
yağmurlarla yıkanmış bir ömrün yedeğinde
tan atımına kadar sürecek sorularla
bir girsen sözümüzün maviliğine.”
Ahmet Özer şiirinde diğer sanat dallarıyla etkileşim içindedir. Bir sinema tutkunu olan şair, Marilyn Monreo’dan Pola Morelli’ye ordan Yılmaz Güney’e değin uzanan beyaz perdenin şiirsel yüzlerini şiirine taşır:
“bir film adıydı öldüren şehir
1954 / lütfü ö. akad / ve bir fotoğraf
bir ömre sinmiş duyarlığın afişi
şimdi güllerle bezenmiş sesini
anımsıyorum
yüzünden tül perdeler dökülen
bir güzelliğin
pola morelli”
Ahmet Özer, insan coğrafyasının şairdir aynı zamanda. İnsana dair bütün durumlar yansır şiirlerine. Durmaksızın gezip dolaştığı toprakları yaşanmışlıklarıyla, anılarıyla, insanlarıyla şiirine taşır. Aşkın Taçyaprağı coğrafya eksenli şiirlerin ağırlık taşıdığı bir yapıttır. Uzun yıllar yaşadığı Trabzon, gelip yerleştiği Ankara, bozkır, ille de İstanbul… Birçok şiirini kentleri eksen alarak oluşturur:
“buğu içinde ankara
sanırsın bir saldır
ankara kalesi
karadeniz’de yolcu bekleyen.”
“Çoruh” şiirinde Anadolu’nun derinliklerine uzatır kollarını:
“doğudan bir katar turna sesiyle
bir uzun koşu salınır karadeniz’e
çoruh’tur / duru bir sudur karla beslenen
iki dil arasında bir dilsiz”
Ve İstanbul’a, şiirin büyülü ülkesine varır yolu:
“bir haritaya eğildi başım
haydarpaşa/ ‘yorgunluk ve telaş’
…
kız kulesi/gemi düdükleri ve güneşin hüznü
al beni yurdum”
Ahmet Özer, görselliği öne çıkaran şiir işçiliğiyle resmin, fotoğrafın, sinemanın da olanaklarından yararlanır. Tüm şiir yolculuğu boyunca “hep uzun yolculuklarla sınandı kalbim” derken şiirin ve hayatın insanı kanatan serüvenini eksen alır. Çoğu şiiri göndermelerle örülüdür. Kimi kez bir kitaba, (beş şehir’i koltuğuma yerleştirdim) bir fotoğrafa
( Vietnamlı çocuğun fotoğrafı) bir filme…
Yılmaz Güney, bir filminin adıyla çıkar karşımıza: “ben öldükçe yaşarım”…
Şiirini hayatın bütün ırmaklarından, sonsuzluğa ulaşan okyanuslarından damıtan Ahmet Özer “dize tutkunu” bir şairdir. Eskilerin “mısra-ı berceste” dedikleri türden dizeler çoğu şiirinde okurunu sarıp sarmalar.
7. şiir kitabı Sözümüz Vardı adlı yapıtı bu tür “doruk” dizelerle örülüdür:
“her şey bir yüzün anlattığı kadardır”
“bir ömür en uzun oyunudur insanın”
“ömrümüz düş kentlerinin suretine karışır”
“bir özlemi çoğaltarak geçtiğimiz toprak”
İlhan Selçuk’un değerlendirmesiyle söylersek şiirimizin Anadolu’daki “aydınlanmacı sesi” olarak da adlandırabileceğimiz Ahmet Özer 10 yıl aradan sonra 8. şiir kitabı “Bir Şehrin Boynundayız”ı 2011’in ilk günlerinde yayımlar.
Şiirinin olgunluk dönemi ürünlerini içeren bu yapıtıyla Ahmet Özer şiirdeki sesini daha da yoğunlaştırır, lirizmin ağırlık taşıdığı şiirlere ulaşır.
Önceki yapıtlarında “iç coğrafya”da gezinen dizelerini Ahmet Özer bu kez “dış coğrafya”ya taşır. Ahmet Özer’in bütün şiirlerine eğildiğimiz zaman bir yol şiiriyle karşılaşırız. Bu durum şairin yaşamıyla da örtüşen bir olgudur. Duyargalarını hayata, topluma, insana yönelten bir anlayışla şiirini oluşturan Ahmet Özer’in şiirleri okuyanda “ gerçeklik” izlenimi bırakır. Onun şiiri “toplumcu” bir dünya görüşüne yaslanan insan eksenli bir anlayışın ürünüdür.
Bir Şehrin Boynundayız’ı içeren şiirlerin çoğunluğunu işte bu “dış coğrafya” şiirleri oluşturuyor:
“köln’de insanlığa ayna olan panoda
arko datta’nın fotoğraflarına bakıyorum
acıyı almış okyanusun kalbinden
insanın savrulduğu istasyona bırakmış
trenlerle aksın diye dünya
…
nem bir yalnızlıktı
yaşı çok küçüktü babamdan
kar yakalı fotoğrafını öperdi
babam paris’ten gönderilen germinal’i okurdu durmadan
bir gece baskınıydı babamın uçuşu/ izledik”
…
İstanbul, Ahmet Özer’in vazgeçemediği bir kenttir. Çoğu yolculukları İstanbul’da son bulur. İstanbul aynı zamanda imgeler kentidir Ahmet Özer’in şiirlerinde:
“istanbul:nedim / yahya kemal / orhan veli
ziya osman’ın mendiline katladığı sevdadır
fikret’in nefretle sevmek arasındaki köprüsü
nâzım hikmet’in ‘sesini kaybeden şehir’idir
İstanbul’a aşk derecesinde tutkun olan şair sevdikleriyle, dostlarıyla özdeşleştirir kenti, yaşamına katar:
“insanın büyük hünerinin tutanağındaki mühürdür
istanbul
hep sevgiliyi simgeler yaşı hiç değişmeyen.”
İstanbul’u eksen alan şair toplumsal göndermelerle yüklü dizeleriyle kenti şiirinin başkişisi konumunda yansıtır. Teslime Nesrin’den Onat Kutlar’a, bir sinema afişindeki Marilyn Monreo’dan “Sonbahar” filmine hayat resmigeçit yapar dizelerinde:
“bir yandan teslime nesrin bakıyor yüzüme
‘katli vacip bir kadın’ kendi dinince
paris’te eli çenesinde
…
bir öykücü onat kutlar
gülüşü süzülür ölümü silinerek ufkumuzdan
ishak’ta / vişneçürüğü bir aynada
bir kedi görüntüsü durmakta”
…
-“sonbahar” filminin esintisiyle-
yağmur dökülüyor tarihin mermerine
beyoğlu’nda bir sinema afişi tutuyor ellerimizden
herkes kendini başka dünyalara götürmenin telaşında
birden kırmızı ışıklar akıyor üstümüze
bir filmin ilk karesinden geçiyoruz biçilmiş ömürlere
yurdunu hapishane bilen bir gencin
demir kapılar vurulurken sözlerine
son dizelerine uzanır düşleri bir şairin.”
Yer yer geçmişe göndermelerle örülü son yapıtında Ahmet Özer toplumsal olguları da şiirine taşır. Bir bakıma hayatın “kayıt defteri”ne derin çentikler atar sözcüklerle. “12 Mart”ın savurduğu hayatların izdüşümü olan “Not Defteri Tarihin” şiiri tanık şiirlerinin en belirgin özelliğini taşıyor:
“kalbi ayaklandıran gencin alnından
isyan güncesi sokuluyor kayıt defterine
sorulur suyun bedeli ödenmiş akışına
sorulur / tertemiz bir yüzden ışıldayan bakışa
yaşamı yakıcı kılan görüntüyü tazeleyen
yenilgiler ortasındaki gökyüzüne
çocukluğumuzu anlatan yağmurlarına baharın.”
Ahmet Özer, 55 yılı aşan şiir yolculuğuyla Türk şiirinde yer edinmiş özgün bir şair. Toplu şiirlerin yer aldığı “Mordoğan” hayatı, insanı, coğrafyayı eksen alan dizeleriyle üretkenliğinin doruğuna taşıyor şairi…