Korku bulaşıcıdır.
Son günlerde işadamı, sanatçı, gazeteci üzerinden topluma açık mesaj veriyorlar; “muhalif olan bedelini öder”!
Adım adım faşizme geçiyoruz…
Nihai amaçlarına yaklaşırken, önlerinde engel kalmadığını düşünüyorlar sanki.
Öte yandan tüm umudunu sandığa bağlayan muhalefet sanırım yanılıyor; mühürsüz oyları geçerli sayan, aynı zarftan çıkan 4 oyun 3’ünü kabul ederken 1’ini hileli bulan YSK’ya güvenmek pek akıl karı olmasa gerek!
Peki, çözüm nedir?
Tek yol; CHP’nin sokağa çıkarak demokratik hakkını kullanmasıdır! İnsanlar açlık ve yoksulluk içinde sefil bir yaşam sürerken, çözümün kendinde olduğunu yüz yüze vatandaşa anlatıp, ikna etmesidir.
Toplum, baskı ve zulüm altındayken sırça köşkten yol gösterenlere pek itibar etmez, sözüne güvenerek arkasından gitmez. İşçisiyle-çiftçisiyle, öğrencisiyle-emeklisiyle, kadınıyla-erkeğiyle, yaşlısıyla-genciyle milletin yanında, omuz omuza alanlarda mücadele etmek şarttır.
Önce bu noktaya nasıl geldiğimize bir bakalım…
2002 seçimiyle iktidarı ele geçiren AKP, kontrol edemeyeceğini bildiği büyük ve güçlü yapıları hedefe koyup yıpratma politikasıyla işe başladı; beğenmediği mahkeme kararlarını tanımayacağını alenen açıkladı, TSK’ya haddini bildirdi, laik kesimleri aşağıladı, bilim insanlarına ve sanatçılara hakaret etti, bürokrasiye ‘monşer’ dedi!
Aklı ve bilimi küçümsedi, cehalete prim verdi…
Tamamen pragmatist bir tavırla ‘düşmanımın düşmanı’ yaklaşımıyla rejim karşıtlarını tek cephede topladı. Kendisi zaten bir tarikat ve cemaat koalisyonuydu. Merkez sağ çökünce onların toplumsal tabanına yerleşti. Yanlarına şeriatçı cihatçıları, bölücü Kürtçüleri, liboşları, ikinci cumhuriyetçileri, dönek solcuları da alarak geniş bir ittifak kurdu.
Amaca ulaşmak için her yolu mübah gördüklerinden, kullandıklarını aynı hızla çöpe attılar!
Dahası KESK’inden DİSK’ine, TTB’den İHD’ye kadar sol yelpazedeki eblehleri ikna ederek “yetmez ama evet” dedirttiler.
Sözde; statükoyu devireceklerdi…
“Statüko” dedikleri ise;ortak düşman gördükleri Atatürk ve onun kurduğu Cumhuriyet rejimiydi.
ABD ve AB başta olmak üzere “Bağımsız Türkiye düşmanları” uluslararası destekte buluştular; fonlar aracılığıyla ‘kalemler’ satın aldılar. Kemalist Cumhuriyetin artık demode olduğunu, demokratik ve modern Türkiye’nin ‘1923 jakobenizminden’ kurtulması gerektiği algısını pompaladılar.
Gelişmiş, güçlü, zengin, modern bir ‘imparatorluk’ sözü verdiler.
Dünya lideri olacak, Osmanlı’nın şaşalı günlerine geri döneceklerdi!
Tüm toplumu hipnotize ettiler…
Propaganda makinasıyla uyuşturulan halk, sloganlara kandı…
İçte ve dışta yakaladıkları bu sahte ivmeyle Anayasa’yı değiştirerek, Cumhuriyet’in kurumlarını tek tek ele geçirdiler.
Öncelikle, Fetö kumpaslarıyla TSK’yı devre dışı bıraktılar.
Ardından, yüksek yargıyı tayin ettiler!
Sonra, medyayı tamamen yandaş kıldılar!
Sermayedarlar zaten her daim işbirlikçidir; gelen ağam-giden paşam desturuyla hemen diz çöküp biat ettiler!
15 Temmuz kalkışmasını fırsata çevirdiler.
Üniversite, oda, baro, sendika vb yapıları tamamen pasifize ettiler; muhalif olana darbeci-terörist dediler.
Olağanüstü şartlarda yapılan başkanlık referandumuyla “tek adam” rejimini getirdiler.
Dolaysıyla kör-topal işleyen hukuk sistemi de devre dışı kaldı. Eli sopalı “ılımlı islam” iktidarı, toplumun her kesimine ayar çekmeye başladı. Cumhur ittifakı dışında kalan herkese hain ve terörist damgası vurdular.
Muhalefeti tehdit ettiler, meydan dayağı attılar, hapse tıktılar…
Artık, kendileri için dikensiz gül bahçesi yarattıklarına inanıyorlar. Bir elleri yağda bir elleri balda yaşayıp gidiyorlar. Arada bir demokrasi adına halkın önüne koydukları bir kuru sandık vardı, “ileri demokrasi” döneminde ona bile ihtiyaç kalmayabilir! Zaten “Sandık=Demokrasi”, “Demokrasi=Sandık” seviyesine indirgenmiş bir tuhaf yönetim anlayışları vardı. Şimdilerde sandıktan da çıkamayacaklarını anlayınca giderek sertleşiyorlar; ‘demokrasicilik’ bitti, ‘durakta indik’ mesajını troller aracılığıyla vermeye başladılar bile!
Tehdit, korku, şantaj gırla gidiyor…
Siyasal İslamcılar böyledir, seçim yoluyla iktidarı bırakmayı pek düşünmezler! Bırakmamak için ellerinden geleni yapacaklardır. Nasıl ki; 7 Haziran – 1 Kasım döneminde neleri göze almışlarsa, daha beterini yapabilirler!..
Peki, başta CHP olmak üzere muhalefet ne yapıyor?
Çok yetersizler, beklentileri karşılayamıyorlar.
Acziyet görüntüsü veriyorlar.
Hatta Kılıçdaroğlu “beni hapse atmak istiyorlar” diye açıklama yaparak, toplumsal korkunun daha da yayılmasına neden oluyor. Çünkü ‘CHP genel başkanını hapse atanlar, bana neler yapmaz’ algısını toplumun bilinçaltına kazıyor.
Ayrıca, CHP’nin başı ve vekilleri iktidarın gücünden korkuyorsa sokaktaki insan kime güvensin!
Her şeyden önce demokrasinin güvencesi ana muhalefet partisidir. Hele bu parti CHP’yse sorumluluğu iki kat daha fazladır. Çünkü devleti kuran, siyasal rejimi oturtan ve demokrasiyi getiren partidir CHP… Dolaysıyla demokrasiyi korumak ve yaşatmak, öncelikle CHP’nin görevidir.
Genel anlamda muhalefete, özellikle CHP’ye önerim demokratik hukuk devletine sahip çıkmalarıdır. Bunun yolu da “uygulamalı demokrasi” anlayışına geçmeleridir. Şehir şehir, meydan meydan, sokak sokak her türlü anayasal ve meşru hakkı eylemsel boyutta kullanarak topluma örnek olmalıdırlar. Çünkü korkudan ve baskıdan hiç kimse anayasal itiraz hakkını kullanıp, sesini bile çıkaramıyor. Daha kötüsü bu durum giderek kanıksandığından, kısa süre sonra demokratik haklara karşı ‘toplumsal yabancılaşma’ kaçınılmaz olacaktır. Bu kısırdöngüyü ancak ve ancak CHP kırabilir. Öte yandan siyasal iktidar tarafından protesto, gösteri, miting vb sokak eylemleri “darbecilik ve terörizm” suçlamasıyla baskılanmışken; CHP’nin bu türden antidemokratik tutumlara karşı, iktidara meydan okuması tarihsel ödevi olarak boynuna asılıdır. Bu birincil görevini yapmadığı takdirde, laik cumhuriyetin cenaze namazını takkeli-cübbeli koalisyonuna ihale ettiği ortaya çıkacaktır ki; hiç kimse bu sorumluluktan kurtulamaz!
Hele CHP yönetimi hiç kurtulamaz…
Bir soruyla bitirelim; tarihin en büyük yönetimsel krizini yaşayan ülkemizde, anketlere göre CHP’nin oyu %25-28 bandının üzerine çıkamıyor.NEDEN?
Sorunun cevabı, çözümün yoludur…