En baştan söyleyeyim; bu ülkede tam bağımsız yargı olsaydı bu tür tartışmalar pek büyütülmezdi. Batı demokrasilerindeki gibi yargı görevini tıkır tıkır yapar, kimse alınan kararlardan şüphe etmezdi!
Prof. Emre Kongar’ın bir sözü var; az gelişmiş ülkelerdeki kurumlar da az gelişmiş olur, diye. Dolayısıyla gelişmiş ve tam bağımsız bir yargıdan çok ‘politik etkilere açık’ bir hukuk sistemimiz olduğundan ister istemez bazı siyasi davalar tartışma konusu oluyor.
HDP davası da bunlardan biri. Yine ‘kapatmanın çözüm olmadığı’ konusunda hemfikiriz. Lakin yasaları düzenlerken bu sıkıntılar göz ardı edilmiş durumda.
Evet, parti kapatmak yanlıştır. Fakat ‘terör bağlantılı’ suçlar bir şekilde önlenmeli. Bazı hukukçuların önerisi ise kurumun değil, kişilerin cezalandırılması yönünde. Parti değil, politikacı cezalandırılsın diyorlar.
Bence de mantıklı. HDP davasında önemli soru şudur; 7 yıl önce işlenmiş bir suçun davası neden bugüne bırakıldı?
El-Cevap; Millet ittifakını ‘çatlatmak’ için…
Amaç İyi Parti’yi zorlamaktı! Fakat bu davadan daha çok CHP etkilenecek gibi.
Özellikle tabanda kafalar karışık. Zihinsel gelgitler yaşanıyor. Kapatılsın diyenlerle kapatılmasın diyenler karşı karşıya…
Bu kez ‘kapatılmasın’cılar baskın!..2009 yılında DTP kapatılırken ‘has oldu’cular egemendi…
Demem o ki; Kürtçü hareket karşımızda olduğunda başka, yanımızda olduğunda başka tavır alıyoruz. Oysa ismi sürekli değişse de “Kürtçü Partilerin” siyaseti hiç değişmiyor;
Türkiye Cumhuriyetine düşmanlar.
Atatürk ve üniter yapıya düşmanlar.
Bayrağımıza, İstiklal Marşımıza, Andımıza düşmanlar.
6 ok’a düşmanlar…
Teröriste, halk savaşçısı-gerilla diyorlar.
PKK-YPG/PYD ile olan organik ilişkileri ortada.
Şehirlerde patlatılan ve yüzlerce insanı paramparça eden bombalı saldırıları görmezden geldiler.
TSK’nin teröristle mücadelesine ‘silahlı çatışma’ diyerek, sahada iki meşru gücün bulunduğu algısını verdiler.
Belediyeler aracılığıyla PKK’ya lojistik sağladıkları biliniyor.
Mitinglerinde Apo-PKK bayrakları ve pankartları açılıyor.
Şimdi size soruyorum; Kürtçü bölücülerin amacı değişti mi?
Hayır, asla değişmedi.
Nihayetinde Kürdistan hayali peşinde koşuyorlar.
Hatta bu amaç uğruna tutarlı ve kararlı bir politika izliyorlar.
Peki… Onlar değişmediyse, bizler mi değiştik?
Atatürk, Cumhuriyet ve 6 ok’tan vaz mı geçtik?
Neden bu ikircikli tutum?
Vatanımıza kastedenlerin niyeti değişmediyse –ki değişmedi- bırakın da bedel ödesinler!
Ben demiyorum, hukuk bunu emrediyor.
Fetö dâhil, terörle ilişkili tüm partiler kapatılsın!
Atatürk Cumhuriyetini yıkmayı hedefleyen her siyasi hareket cezalandırılsın!
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerin demokratik yapısı ‘rejimi yıkmaya odaklı’ hiçbir oluşuma izin vermezken, tüm bunlara Türkiye neden izin versin ki!..
‘Açılım’la başlayan siyasi süreç sonlanınca hukuk devreye ancak girebildi.
HDP, cumhur ittifakını destekleseydi başına bunlar gelmeyecekti.
Asıl itiraz edilmesi gereken iktidarın bu “ikiyüzlü” tutumudur!
Daha düne kadar Atatürk’e ırkçı-faşist diyen, Ermeni ve Pontus soykırım yalanını örtülü destekleyen, kınalı kuzularımız şehit edilirken sessizliğe gömülen, emperyalizmin kışkırtmasıyla ‘Bağımsız Kürdistan’ niyetinden taviz vermeyen Kürtçülerin; konjonktürel konumları değişti diye ilkelerimizden taviz verecek değiliz.
Ülkemizin, Cumhuriyetimizin, kurucu önderimizin ve 6 ok’un düşmanlarını savunacak halimiz yok.
Habur’daki ‘çadır mahkemesi’ne, Silivri’deki ‘Ergenekon kumpası’na nasıl itiraz ettiysek, yine benzer ‘kumpanya davalara’ itiraz ederiz.
Herkesin adil yargılanmasını savunuruz.
Lakin dönemsel beklentiler için ‘bölücülüğe’ ve ‘gericiliğe’ çeşni olamayız!