İsrail Üzerine-2

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İsrail’in mazlum halka saldırıları devam ediyor, ölü sayısı her geçen gün artıyor. Şiddet haberleri arttıkça duygusal ve fevri tepkiler çoğalıyor. Medyanın da pompalamasıyla toplumsal galeyan noktasına erişmiş bulunuyoruz.

Onbinlerce kişi sokaklara çıkmış ‘kahrolsun İsrail’ sloganı atıyor. Politikacıların ‘nabza şerbet söylemi’ insanları daha fazla kışkırtıyor.

Öfkeyle karışık ‘tehditler’ savruluyor.

Sosyal medyada ‘savaş naraları’ atılıyor.

Oysa biraz sakin olup, sadece akılla düşünmeliyiz. Konuya ‘cihat’ penceresinden değil ‘insan hakları’ gözlüğüyle bakmalıyız.

O halde başlayalım…

Bazen ters bir soruyla tüm gerçeklik ortaya dökülebilir: “İsrail’in elindeki bütün silahlar alınıp Filistin tarafına verilse ne olur?”  

Kem-küm etmeye lüzum yok; oluşacak vahşeti düşünmek bile istemiyorum!

Demem o ki; şu inanç-bu inanç fark etmez, ‘dincilikle bezenmiş ruhların’ arınması kolay değildir. İsrail’in siyonizmi ile Arapların siyasal İslamcılığı “yok etmek” üzerine kurguludur.

Şimdilik güç İsrail tarafında, onlar yok ediyor. Yarın güç Arapların eline geçerse, şüpheniz olmasın ‘kökten’ kırım yaparlar.

Dolaysıyla ırkçı-dinci kafa değişmedikçe bölgeye huzur gelmez…

İlk yazıda İsrail’in kısaca ‘doğuş’ sürecine değinmiştik.

İsrail devletinin kurulmasında ABD ve İngiltere başta olmak üzere batılı güçlerin büyük desteği inkâr edilemez bir gerçektir. Fakat ‘dayatmayla’ kurulan ve hiçbir uluslararası meşru dayanağı olmayan bu devletin hazmedilmesi kolay olmadı.

İsrail kurulduktan sonra bölgedeki huzursuzluk kronik bir hal aldı. Çevredeki Arap dünyasının bu oldu-bittiyi kabul etmesi kolay değildi.

Sürekli savaş ve çatışmalar birbirini izledi.

Arap ülkeleri kendi aralarında birleşerek ani saldırı/baskın şeklinde başlattıkları savaşları bile kazanamayınca toplumsal psikolojik çöküntü kaçınılmaz oldu. Sonuçta Araplar açısından ‘sürekli yenilgi’ sendromu kadere dönüşürken, İsrail’in ‘özgüveni’ giderek pekişti.

Bugüne kadar Araplarla İsrail arasında 10’dan fazla çatışma meydana geldi.

Bunlar arasında;

Her savaş sonunda İsrail devleti karlı çıktı, fırsat buldukça topraklarını genişletti. İsrail’in bu yayılmacı politikasına, başta ABD olmak üzere özellikle batı dünyasınca hep göz yumuldu.

Bu siyonist cüretkârlığın diğer nedeni ise Araplar arasındaki bölünmüşlüğün ve rekabetin sürgit devam etmesidir. Aynı coğrafyada yaşayan 360 milyonluk Arap dünyasının 20’den fazla ülkeye bölünmüş olması ve 3-5 milyonluk bir devletle baş edememeleri bunun ispatı gibidir.

Her ne kadar ‘Arap Milliyetçiliği’ diye bir akım olsa da ‘inanç temeline dayalı’ ortaçağ toplumculuk anlayışının başarı kazanması 21.yy’da mümkün değildir. Onların milliyetçilik hayali, tüm ‘müslüman ülkelerin Araplaşması’ üzerine kuruludur ve gerçekleşmesi imkânsızdır.

Öte yandan sözde ‘Arap Birliği’ diye bir örgütleri var, lakin adındaki ‘birlik’ten öteye geçemeyen bir çaresizlik anıtı gibi ortada duruyor. Suriye hariç birçoğu İsrail’le iyi ilişkiler içinde.

Özetlersek; petrol ve doğalgaz zengini Arap devletlerinin ‘Filistin sorunu’ diye bir dertleri yoktur. Aşiret yapısıyla yönetilen ve yöneticilerinin ipleri ABD’nin elinde olan bu kukla iktidarların tek kaygıları, koltuklarıdır.

Diğer taraftan bugünkü çatışma halinin ortadan kalkması şimdilik mümkün değildir. Çünkü her iki tarafta ‘radikal/dinci’ bir zihniyetle olaya yaklaşmaktadır. Fundamentalist bu zihniyetin temel gayesi ‘karşıt inancı’ tamamen yok etmeye dönük kin ve nefrete dayalı bir toplumsal ortam yaratmayı hedeflediğinden, gelecekte olası bir uzlaşı imkânı da ortadan kalkmıştır. Tabi ki her iki taraf arasında barış ve saygı içinde sorunun çözülebileceğine inanlar var. Fakat sayıları o kadar az ki toplumu yönlendirme kabiliyetleri söz konusu değil.

Nihayetinde Ortadoğu bölgesi, din temelli ve emperyalist/işbirlikçi kadrolar tarafından yönetildiği sürece kan ve gözyaşı akmaya devam edecektir.

Siyonizm ile Siyasal İslam’ın bu çatışmayı ‘anlaşma yoluyla’ çözmesi mümkün değildir. Bu bağlamda Arap-İsrail barışı diyalektik açıdan şimdilik imkânsızdır!

Dolaysıyla ‘çatışmasızlık’ ortamı için İsrail’i frenleyecek güçlü bir uluslararası mekanizmanın kurulması şarttır. Aksi takdirde İsrail’in yayılmacı politikasına ‘dur diyecek’ caydırıcı bir oluşumun Araplar tarafından sağlanması bugünün nesnel koşullarında olası değildir. Durumun farkında olan İsrail’in ‘sürgün’ yöntemiyle bölgedeki Filistinlileri göçe zorlayarak etnik temizliğe başvurması ve bu tür faşist politikalar aracılığıyla önceden planlanmış olan siyonist hedeflere ulaşmak istemesi, “devlet terörüne” dönüşmüş bir saldırganlığı ortaya çıkartmaktadır/çıkartacaktır.

Ve ne yazık ki; var olan koşullar altında, bölgede istikrar ve huzurun sağlanması ‘ve dış faktörlerden’ dolayı sadece ütopyadan ibarettir.

Savaş baltaları uzun süre gömülmeyecek, İsrail katliama devam edecek!

 

 

 

İsrail Üzerine-2

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!