Kent Haruf adlı bir yazarın romanı. Yazarı tanımam. Başka yapıtları var mı bilmiyorum. Bu yapıtı filme aktarılmış. Ritesh Batra tarafından yönetilmiş. Orijinal ismi Our Souls at Night. Ruhların Sonbaharı diye çevrilmiş. Film, 2017 yılı Netflix yapımı.
83 yaşındaki Robert Redford ve 81 yaşındak Jane Fonda oynuyor. Ve onları bu yaşlarında izlemenin verdiği heyecan saklanamaz bir olgu oluyor. 1967 de The Electric Horseman’da ve Barefoot in the Park filmlerinde birlikte oynamışlar. Ben izlememişim. Ne yazık.
Addie Moore, (Jane Fonda) Louis Waters’a (Robert Redford) bir öneride bulunur. İkisi de eşlerini kaybetmiş, yıllardır yalnız yaşayan insanlardır. Bunu bölüşmek ister. Hayran olunacak bir cesaretle; “Evlilik teklifi değil ama onun gibi bir şey. İkimiz de yalnızız. Bitmeyen gecelerimiz var. Birlikte yatağa uzanalım ve sohbet edelim,” teklifinde bulunur. Bunun cinsellikle bir ilgisi de yoktur. Buna da özel olarak dikkat çeker. Louis Waters, biraz düşünecek ve teklifi kabul edecektir.
Bildik, sıradan bir kasabada yaşamaktadırlar. Birbirini tanıyan ve haklarında konuşulan, dedikoduların muhatabı bir ortamın vazgeçilmez tarafı olurlar. Buna cesaretle karşı koyacakladır. Louis, çekinmeden Addie’yi kasabanın en kalabalık restoranına götürecek ve şaşkın bakışlar altında ona mutluluğunu ilan edercesine sarılarak dans edecektir. Ve o gece hiç de planlanmadığı halde aralarında cinsel yakınlık da olacaktır.
Yatak sohbetleri de oldukça verimli geçer. Bu ıssız evde geçmişlerini, düşlerini, kırgınlıklarını, hayallerini elekten geçirirken, birbirlerini yargılamadan arkada bıraktıkları acıları hafifletir ve dayanışmalarını büyütürler.
Bu arada Addie’nin torunu, Jamie, (Iain Armitage) zorunlu olarak ona misafir olur. Sürekli cep telefonundan oyun oynayan mutsuz bir çocuktur. Louis’in ilgisi onu da mutlu edecek, satın aldıkları köpek ve birlikte kendi çocukları için satın aldığı oyuncak trenle oynamaları, mutluluğun kapısını aralayacaktır. Babası onu almaya geldiğinde gitmek istemeyecektir. Çünkü artık hayattan zevk alan başka bir çocuktur.
Ne yazık ki bu mutluluğu yaratan ve aynı zamanda bırakıp giden de Addie olacaktır. Oğlu, torununa bakmak için onu çağıracak ve Addie de gidecektir.
Film böyle karamsar bitti derken Louis’in çalan telefonunun ışığı sahnenin karanlığını aydınlatacak ve bize de bununla mutlu olmak kalacaktır.
Aşkın, sevginin, paylaşmanın yaşı yoktur bunu biliriz yine de tereddütlerimizin önüne geçemeyiz. Fırsat buldukça da gün yüzüne çıkarlar. Öykü, bu ikircikliğimizi siliyor, içimizi ısıtıyor . Belli bir yaşta olanlarımız açısından, yaşama bağlanmak, daha sıkı sarılmak için güçlü bir ışık saçıyor.
Böyle bir hayatın yaşanacağı toplumsal zemin nasıl oluşur. İnsan ister istemez bunu düşünüyor. Şüphesiz bunu yaşayanlar vardır. Ancak açığa çıkmasından korkarak ve gizleyerek.
Bunun yaşanabileceği rahat bir toplum özlemiyle…