BİR BAHAR AKŞAMI RASTLADIM SİZE

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hani “Aşk iki kişinin bir oyunudur!” denir ya eski kuşak, yani bizim bir üst kuşağımız -bunlara babalarımız veya yetmiş yaşın üstünü sayabiliriz- daha doğrusu yasaklı ahlak öğretileriyle yetişen kuşak bunu pek bilmez. Hani bu aralar çok söylenen bir söz var ya “Ya sevduğunu alacaksın ya da alduğunu seveceksin!”

İşte benim bahsettiğim kuşak, aldığını sevmek zorunda olan kuşaktır. Onlar rüyalarda ya da şarkılarda yaşar yüreğinin en gizli köşesine sakladığı aşklarını! Bu nedenle de sevilenin sevildiğinden haberi bile olmaz. O zamanlar aşklar tek kişilik yaşanır, yüreklere gömülür; biri duyar diye iki kişiyken bile düşünülmez, ne olur ne olmaz diye!

İşte böylesi bir aşkı anlatır ‘Bir Bahar Akşamı Rastladım Size’ şarkısının sözleri. Annem Zekai Tunca’dan dinlemeyi çok severdi bu şarkıyı. Dinlediğinde “O benim beşinci oğlum!” derdi rahmetli. Bahar ayında bazen takılmış plak gibi bu şarkıyı çok söylerdi. Kalbinin derinliklerinde kim var bilmiyorum! Şimdi size bu şarkının hikayesini anlatayım.

Yıl 1921… Eğitim Enstitüsü’nün Türkçe Bölümü’nü 19 yaşında bitirdikten sonra İzmir’de bir liseye öğretmen olarak atanmıştı bu genç adam. Okulun ilk haftası heyecanlıydı; akşamları bir türlü uykuya geçemez ve zor uyurdu. Uykuya daldığında rüyasında çok güzel bir kız görür ve rüyasında gördüğü o kıza gönlünü kaptırır.

Uyandığında, rüyasında gördüğü kız için “Acaba okulda olan bir kız mıydı?” diye aklından geçirir. Okula gittiğinde dikkatlice son sınıf kız öğrencilerini inceler. Ancak hiçbiri rüyasında gördüğü kıza benzemiyordur. Günler, haftalar, aylar böyle geçiyor. Rüyasına misafir ettiği, aşık olduğu kızı ne yazık ki hiçbir yerde göremiyordu.

IMG 7229 edited

Genç adam, yıllarca rüyalarının aşkı olan o güzel kızı bulma hayaliyle yanıp tutuşur; fakat ne yazık ki bulamaz. Ruhen etkilendiği bu aşktan artık bedenen de etkileniyordu. Kilo vermeye başlamış, dalgınlıkları artmıştı. Çocuklarının günden güne solup eridiğini gören ailesi bu duruma çok üzülüyor; ancak bir şey de yapamıyorlardı.

Rüyasında aşık olduğu kızı bırakıp ev bark sahibi olmasını isteyen ailesi, baskı yapıp evlenmesini istiyorlardı genç adamın. Sonuç alamayınca arkadaşlarından yardım isteyerek onun bir an önce bu hayalden kurtulup gerçek dünyaya dönmesi için onunla konuşmasını isteyerek yardım alıyorlardı.

Arkadaşları onunla konuştuğunda:

“Tamam, bu yıl da onunla karşılaşmazsam söz, evleneceğim!” deyip zaman kazanıyordu. Ailesi bu verilen söze seviniyor, ona kız bakıyordu; ancak o baktıkları hiçbir kızla ilgilenmiyor, çeşitli bahaneler üretiyor, zamana karşı yüzüyordu.

Zaman, onun isteğine bir türlü karşılık vermiyor ve koşar adım ilerliyordu. Uzun yıllar geçer; ailesinin ve arkadaşlarının ısrarına daha fazla karşı koyamaz ve ailesinin onun için uygun gördüğü bir kızla evlenmek zorunda kalır. Çoluk çocuğa karışır ve evlilik yıldönümünün on beşinci yılında artık İzmir’den ayrılmaya karar verir. Ardından atamasını İstanbul’a yaptırır.

Artık İstanbul’da bir okulda çalışmaktadır. Okul çıkışı yazacağı şiir için biraz yürümek ister, mevsimlerden bahardır. Bahar mevsimi her şeyiyle bu ayın bahar olduğunu gösterircesine tabiatı harekete geçirmiştir. Vakit akşam üstüdür! Şair daldığı şiirin hayaliyle anlamadan uzun bir yol almıştı. Acıbadem semtindeki Çamlıca Kız Lisesi’nin önünden geçmektedir.

Okul zilinin çalmasıyla birden irkilir ve daldığı hayalden uyanır! O zaman anlar uzun bir yol geldiğini! Zilin çalmasıyla öğrenciler evlerine gitmek üzere dağılmışlardır. Tam bu sırada gözüne kalabalığın içinde arkadaşlarıyla gülüşerek ona doğru gelen güzel bir kız ilişir!

Şair, gördüğü kızı “Hayal mi görüyorum?” deyip elleriyle gözlerini siler; ancak hayal değildir! Olduğu yerde donakalır; çünkü bu güzel kız yıllar önce rüyasında görüp aşık olduğu kızdır! Artık yaşı hayli ilerlemiş olan şair ister istemez genç kıza bakakalır.

Onun kendisine dikkatle ve şaşkınlıkla baktığını fark eden genç kız da utanarak başını önüne eğer. Aradan uzun yıllar geçmiş, şairimiz ev bark sahibi olmuş, yaşlanmıştı; artık her şey için çok geçti.

Şair, adeta beyninden vurulmuş bir halde yoluna devam ederken “Zamanı geriye almak için neler vermezdim ki…” diye içinden geçirir. Yazmak için düşündüğü şiiri unutmuştu bir anda! Beyninde yeni bir pencere açarak kalbine giden yola doğru başka mısralar dizilmişti. Hemen ceketinin iç cebinde bulunan küçük not defterini çıkardı ve yazmaya başladı.

Bir bahar akşamı rastladım size

Sevinçli bir telaş içindeydiniz

Derinden bakınca gözlerinize

Neden başınızı öne eğdiniz

İçimde uyanan eski bir arzu

Dedi ki yıllardır aradığın bu

Şimdi soruyorum büküp boynumu ah

Daha önceleri neredeydiniz

İşte, bu yürek burkan öyküye sahip olan ve onu ustaca yazıya döken bu üstadın adı Fuat Edip Baksı’dır. Daha sonra bu mısralar Türk müziğinin usta bestekârı Selahattin Pınar tarafından bestelenir ve müziğimizin en sevilen şarkılarından olur.

Üstad Fuat Edip Baksı 1912 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. Öykü ve şiirlerinin dışında romanları da bulunan Fuat Edip Baksı 1974 yılında İzmir’de yaşama veda etmiştir. Bu üretken insanın mekanı cennet olsun.

(Not: Nurten Bengi Aksoy’un yazısından alıntı yapılarak, bazı gerçeklerden yola çıkılarak hayali olarak senaryolaştırılmıştır. Gerçeklik payı okuyucunun hayal gücüne bırakılmıştır.)

BİR BAHAR AKŞAMI RASTLADIM SİZE

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!