Bazen bir kalp sesi ruhu ağırlaştırır, bedene sığmaz hale getirir. Öfkeler anlamsızlaşır, neden sorusu cevabını yitirir; isyan boşadır artık! Gözyaşlarınız içinize akmaya başladığı bir zamandır yaşadığınız zaman. Hayat böyle bir teste hazır mıdır onu bile anlayamazsınız.
Acı çeken beden değil de ruhunuzsa dayanılmazdır acı. Kalbinizdeki ağrı, boğazınızdaki yutkunma hissi sizi doğal yaşamın dışına çıkarır. Pür dikkat sadece bir sese ve yaşanmışlığa adarsınız kendinizi. Neler hissettiğinizi kendiniz bile anlayamazsınız. Nasıl davranacağınızı bilmez, bakakalırsınız elinizdeki stetoskopa. İşte bu yazı bunun hikayesidir.
Taksi ağır ağır gidiyor deniz kenarındaki yoldan. Sanki denizin dalgalarının sahile vurduğu yumuşak dokunuşları taklit edercesine yol alıyor. Hava çok güzel! Harika bir güneş, mükemmel bir deniz mavisi karşımda duruyor! Gözlerimi taksinin camından alamıyorum maviliğe baktıkça?
Her şey yolunda! ‘Zamanında yetişeceğim arkadaşlarıma!’ diye düşünürken taksi durdu; kafamı kaldırdığımda güneş ışığından kırmızı ışığı hayal meyal görüyorum. Şoförle dikiz aynasında bakışıyoruz. Birden gözlerinin bebeğinin büyüdüğünü görüyorum! Yüzünde acı çeken bir insanın tavrı… Yoksa korkan birinin yüz hattı mı demeliydim! Her zaman durduğumuzda beni aynadan kontrol ederdi yaramazlıklarımdan bıktığı için! İşte, ben bu bakışın o bakış olmadığını anladım.
Evimin camından denizi görürüm. Yağmurlu havalarda bazen denize yıldırım düşer! Çok korkunç bir ses dolar etrafa! Bu sesten hep korkmuşumdur! Ne zaman bu sesi duysam ister istemez irkilirim! Gökyüzünün yarıldığını hissederim! İşte, o zaman annemin yanına koşar, kalbimin güvercin kanadının çıkardığı sesini dinletirim. ‘Bak, yine kalbim güvercin oldu, uçuyor!’ derdim.
Annem; dakikalarca kalbimi dinler, daha sonra yanağımdan öper, ‘Merak etme, birazdan güvercin yere konar, sakinleşir!’ derdi. Taksinin içi gökyüzünün yarılıp denize düşen yıldırımın sesi ile doldu. Mavi deniz gözümün önünde kapkaraya döndü ve o sakin deniz dalgalarla doldu! O dalgalar beni içine alıp yuvarlayarak sürüklüyordu. Birden aydınlık kayboldu!
Koşup anneme kalbimin sesini dinletmek istiyordum; ancak o dalganın içinden çıkıp gidemiyordum sürükledikçe sürüklüyordu beni! Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ve bir an sessizlik ‘oldu! Artık o korkunç ses, taksinin içinden sessizce çıkıp gitmişti. Kendimi o kadar hafif hissettim ki bir uçan balon gibi gökyüzüne yükseliyordum! İşte bu sefer de bir acı siren sesi taksinin içine dolmaya başlamıştı.
Ben yükselmeye devam ediyordum ki gözlerimin kapalı olduğunu fark ettim ve gözlerimi açtım. Artık deniz sakinleşmiş, masmavi gökyüzüyle ufukta birleşmiş bir tablo gibi karşımda duruyordu. Güneşin beni ısıttığını hissettim bu yükseklikte. Artık bir güvercin gibi yukarıdan aşağıya bakabiliyordum.
Aşağıda durduğumuz kırmızı ışıklardan yüz metre ileride bindiğim taksiyi ve üstüne çıkmış kamyonu, itfaiye arabası ve ambulansın yanıp sönen ışığını görüyordum. Onlara doğru koşan kalabalığın yüz ifadelerinden çok kötü bir şey olduğunu hissediyor ve iki elini yüzüne yapıştırıp kazaya bakanların gözlerinde oluşan acıyı görüyordum!
Kalbimin tekrar güvercin kanadının çıkardığı sesi anneme dinletmek için ‘Anne, anne, anne!’ diye bağırarak anneme koştum veya uçtuuuuum!