Maçka’da Orman Katliamını Gören Veya Duyan Var mı?
Bir rüzgâr eser, yaprak kıpırdar; biri diğerini sallar, karınca taşıdığı yükün ağırlığını hisseder. Sen ise hafif hafif rahatladığını hissedersin yakıcı güneşte! İşte o an, baktığın tarafta bulunan orman esintisi sana ulaşmıştır, yüzüne vuran serinlikle! Sen bakışını alamazsın o baktığın tarafta bulunan orman denizinden!
Bir yarış arabası hızıyla hiç sürat kesmeden yangından mal kaçırırcasına o orman denizini yok ediyorlar. Şuursuzca ve bilgisizce… Ağaçların çığlıkları sessiz yaylaları dolduruyor; ama duyan yok! Ormanı korumakla görevli olanların tuttuğu silahşörlerle bir bir vurulup yere düşüyor ağaçlar; ama yardım eden yok!
Bir ses gelir uzaklardan, sadece onun sesi varmış gibi çınlar kulağında. Oradan anlarsın ‘İleride inekler otluyor!’ diye. Ancak o sesi duyan Kise yalnız bırakmaz sessizlikte olan çıngırak sesini! Keskin keskin bağırır ‘Ben de buradayım.’ diye! İşte, başlamıştır sesler senfonisi. Karatavuğun sesini duyarsın o keskin uçuşunda. Bir an ayaklarının dibinde kıpırdamalar başlamıştır, ormanda alarm vurmuş gibi!
Hani ormandayken sis bastırdığında, her tarafında seni koruyan bir sürü asker gibi hissettiğin o güzelim ağaçları korumakla görevli olanlar tarafından katlediliyor ormanlar! Ormanda asker gibi bekleyen o çamları düşman ilan etmiş, bir bir yok ediyorlar. Duyan var mı?
Ne güzel günlerdi yayla günlerimiz! Bu cümleleri okuduktan sonra yaylanız veya köyünüz aklınıza gelmiştir. ‘Yo, benim aklıma gelmedi!’ demeyin bana, inanmam! ‘İnsan, çocukluğunun geçtiği yeri özlermiş!’ derdi abim her seferinde. Gerçekten de öyledir. Ben kendi çocukluğumdan ve çocuklarımın Maçka’yı sevmesinden anlıyorum.
Anılarımız ve geçmiş tarih yok sayılarak Paparza ormanlarının yok edilmesine dur diyecek olan yok mu? Hiç mi ormanın çığlığı kulağınıza gelmiyor? Hiç mi vicdanınız sizi rahatsız etmiyor?
Likotrip’e doğru yürürüm, patika yoldan. Burnumda çam kokusu, kulaklarımda ineklerin çıngırak ve kuşların sesi… Ormana girmeden hissedersin geçmişten gelen, baban ve onun babasının sesini. ‘Yürü bu yollarda! Bu yollarda yürüyerek bu hale geldik; onun için dimdik ayakta erdik!’ lafını!
Babam, koskocaman çamları gösterir ve ‘Bunlar 120-140 yaşına gelinceye kadar kesilmez!’ derdi. ‘Baba nerden anlayacağız o yaşa geldiklerini?’ dediğimde
‘Oğlum bir ağacın çapı doksan cm üstünde olduğunda artık o yaştadır!’ derdi.
Babam bankacıydı, orman mühendisi değildi! Şimdi anlıyorum o zamanki
bankacıların şimdi bu işe karar veren orman mühendislerinden daha bilgili olduğunu! Ne tuhaf değil mi?
‘Süresi dolmadan ağaçları kestiğiniz için katliam yapıyorsunuz!’ diyoruz. Kestiğiniz ağaçlardan bir tane süresi dolan ağaç yok. Neredeyse bütün ağaçlar çapları otuz, kırk, bilemedin elli cm civarında! Bu katliam değil de nedir? Konuştuğunuzda ‘Proje!’ diyorsunuz. Bu neyin projesi, söyler misiniz? Bunun adı ormanları yok etmek için uydurulmuş bir projedir! Yazık, yazık!
Eskiden de orman kesilirdi. Süresi gelenler, kuruyanlar, seyreklemeler… Orman nefes alır, hiç de sorun çıkmazdı. Şimdi ise ormana nefes aldırılmıyorlar. Büyüyen ağaçlara baktığımda benim gibi mutsuz onlar da. ‘Celladı ne zaman gelecek?’ diye büyümek istemiyor! Ne tuhaf değil mi?
Sellerin, heyelanların bölgemizi yok etme çabasına bu kadar yardımcı olacağınızı hiç düşünmezdim! Yazık! Susuzluğun kapımızda olduğu iklim değişikliğine bu hızla yardımcı olacağınızı hiç düşünmezdim! Yazık! Hiç mi eğitiminizde edindiğiniz ormanı koruma ve kollama duygusu yaptığınız bu katliamda sizi rahatsız etmedi? Yazık! Kesim süresi dolmamış ağaçları kestirirken hiç mi çocuklarınız aklınıza gelmedi? Yazık!
Bize yardım edecek kimse yok muuuuuuuuuuuuuuuu?