Bozkırda bir ceylan yavrusunun doğduktan hemen sonra koşmaya başlaması, yağmurlu bir havada güneşin çıkmasıyla aniden beliren gökkuşağının oluşması, denizin yarılıp içinden ordunun geçmesine mucize denir. İnanıyorum ki siz de bunun gibi çok örnekler sayabilirsiniz. İlk tanıştığımda bu bitki de bana mucize gibi gelmişti.
Uzun sene önce Uzunsokak’ta çiçekçiler, çiçeklerinin görülmesi için bütün güzel çiçeklerini dükkanlarının önüne koyar, alıcıların dikkatini çekmek isterdi. O zamanlar çiçek almak, hediye etmek saygı ve sevgi sembolü gibiydi. Her Uzunsokak’tan geçişimde bakmaya doyamazdım o güzellerin rengarenk oluşuna.
Herhalde o zaman yeni satılmaya başlanmış olacak ki bu rengarenk çiçeklerin arasında daha önce hiç görmediğim ve gördüklerime de benzetemediğim yeşil yapraklı bitkilerin oluşu beni şaşırtmıştı. Difenbahya, Kauçuk, Antoryum, Filkulağı, Aşkmerdiveni bitkisine benzemiyordu. Ne yaptıysam bir şeye benzetemedim o zamanlar.
Okulum bitmiş, yazlık için Maçka’ya çıkmıştık. Fındık toplanması, yayla gezileri, derelerde balık tutma derken okulun açılışı gelmiş, biz de tekrar Trabzon’a inmiştik. Aylardan eylül… Uzunsokak’tan geçiyorum; aman Allahım o rengarenk çiçrklerin arasında büyük, yanan bir meşale! Rüzgar bitkiyi salladıkça sanki meşale daha da alevlenerek yanıyordu.
Bu bitkinin karşısında donup kalmıştım. Hayranlıkla ona bakıyor “Bu nedir?” diye içimden geçiriyordum. Bu şaşkınlığa sadece ben kapılmamıştım. Onu her gören küçük adımlarla ona doğru yaklaşıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sanki ressamın bütün boyaları bitmiş de bu çiçeği sadece kırmızı boya ile yapmış gibi geldi bana onu ilk gördüğümde!
Üç ay önce görüp de hiçbir şeye benzetemediğim bitki sanki bir mucize eseri evrim geçirmişti. Üç ay önce bize kozasını gösteren bitki eylülde mucize bir değişimle harika bir kelebeğe dönüşmüştü. Karşımda heykeltraşın en güzel eseri gibi duruyordu. Çiçekçi bakışlarımızdan şaşırdığımızı anlamış olacak ki gururlanarak “O çiçeğin adı Atatürk Çiçeği’dir.” dedi.
Atatürk Çiçeği ile ilk tanışmam böyle olmuştu. Dünyanın en güzel ve en çekici çiçeklerinden biri olduğuna inanıyorum. Zarif, şık ve bakıldıkça bakılan, seni kendine çeken, ismini hak eden bir çiçek olarak düşünüyorsun ilk aldığında. Zaman geçtikçe çok nazlı olduğuna şahit oluyor ve bakımının da kolay olmadığını görünce “İsmini hak etmiyor!” diye bir duyguya kapılıyorsun. İnanıyorum ki bu çiçekle ilgilenen herkes bu duyguyu yaşamıştır.
Çiçek için inatla bakmak isteyenler muhakkak Atatürk Çiçeği’nin yazın aydınlık yarı gölgeleri sevdiğini, yapraklarının kızarması için eylülden itibaren günde en az on dört saat kesintisiz karanlığa maruz kalmalı olduğunu bir yerde okumuş veya tecrübeleriyle test etmişlerdir.
Ancak benim anlatmak istediğim bu değil. Hep neden bu bitkinin adının Atatürk Çiçeği olduğunu merak ettim. Aklımdan da albenisi olmasından dolayı “Biz adını koymuşuz.” diye geçiriyordum. Ta ki araştırmacı yazar Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı’nın bir yazısından 28 Temmuz 1933 gününün Cumhuriyet gazetesinin yazdığını okuyana kadar! Gazete haberi şöyle vermiş. “
“Chicago özel, geçenlerde Vanderbit Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk Landın, laboratuarlarında muhtelif ameliyeler neticesinde kırmızı renkte yeni bir çiçek elde edilmiştir. Profesör bu yeni çiçeğe isim ararken yanında duran, Tarsus Koleji’nde ATATÜRK’le tanışmış, ondaki tabiat bilgi ve ilgisine hayran olan bir diğer profesör bu çiçeğe ATATÜRK isminin verilmesini önermiştir. Ve bu öneri dünya nebatat dairesine iletilmiş, ATATÜRK’ün yaptığı çalışmaların anlatıldığı toplantıda oy birliğiyle kabul edilmiştir.”
Yâni dünyadaki her ülkede bu çiçek Gazi ATATÜRK adıyla üretiliyor ve satılıyor.
Düşünebiliyor musunuz Atatürk’ün tabiat bilgisine, düşüncelerine ve yaptıklarına bir tabiat profesörü hayran kalıyor. Bu şu demek! Bu profesör bu bilgiye sahip olan bir başka liderle şimdiye kadar karşılaşmamış ve duymamış. Ne ilginç değil mi? Ve bu hayranlığını Atatürk’ün yaptıklarını toplantıda anlatarak Atatürk’ün adının çiçeğe verilmesini hem de oybirliğiyle sağlamış.
Çünkü tabiatıyla bu kadar bütünleşebilen bir lideri dünya tarihi yazmamıştır. İşte dünya lideri olmak böyle bir şey olsa gerek. Şimdi Atatürk Çiçeği’nin en güzel zamanları. Sizde yoksa hemen bir tane edinin!