Almanya’da yaşayan arkadaşım Alaittin Özkan çok güzel yazmış ve sizinle paylaşmak istedim.
Bu soru Türklere has bir sorudur. Kutuplarda bir Türk’e rastlarsanız size soracağı ilk soru bu olur! Buna inanın. Ben uzun yıllardan beri yurt dışında yaşıyorum. Sokakta birini Türk’e benzetirseniz önce yüzüne ve sonra gözünün içine bakarsınız. Eğer hafif bir tebessüm hissederseniz başınızı hafif sallarsınız ve “merhaba” der gibi yaparsınız. Karşılık bulursanız tamamdır!
İlk işiniz “Nerelisin?” demek olur. Eğer size yakınlık duyarsa ait olduğunuz şehir neresi olursa olsun ya bir arkadaşı olduğunu söyler ya da “Aaaa öyle mi! Çok geçtim oradan.” der. Sizi sempatik bulursa başka şehirden varsa arkadaşı onu kötülemeye başlar. “O şehirden adam çıkmaz!” der. Sizi kendine daha yakın görürse başlar derdini anlatmaya!
“Sorma hemşehrim! Kaynımla ortak işe girdik, adam dolandırdı beni. Yıllar sonra ‘Paran kadar konuş!’ dedi. Halbuki ben ona parayı verdiğimde Mark beş liraydı; şimdi Mark elli lira olmuş. Ne diyeyim, Allah’a saldım onu!” der ve devam eder. “On sene evvel falan yerden on bin Mark’a arsa aldım. Bugün elli bin verseler vermem.” Ya kazançlarını anlatır ya da akrabalarından yediği kazığı!
Çalıştığı işten anlatır. “Benim şef beni çok sever. İtalyanları Yugoslavları hiç sevmez. Her sene Antalya’ya tatile gider.” Anlatmaya devam eder. “Bir kız bir de oğlum var. Okumadılar; aslında dersleri çok iyiydi. Ama para kazanmak istediler. Oğlum temizlik firmasında mayister(ustabaşı). Şefi çok seviyor onu. Benim oğlan olmasa firma kapanır, Allah’a şükür şu kadar aylık alıyor.” Arkası gelir de gelir.
Trafikte uğradığı haksızlıktan anlatır. “Polise dedim ki…” ve başlar saymaya!
Türkçe iki kelimeyi bir araya getirmekte zorlanan kişi Almanca bunları nasıl anlatabiliyorsa… Kullandığı arabalardan bahseder. İlk arabasından başlar. “İki bin Mark’a aldım, sonra arkadan vurdular. Sigortadan beş bin Mark aldım. Sonra bir arkadaş var tamirci; bin mark verdim arabayı tamir ettirdim ve iki bine sattım”. Sonra ikinci arabayı anlatır. “Arkadan vuruktu. İzine gittiğimde bizim arkadaşın tanıdığı tamirci vardı; ona yaptırdım, sonra onu da sattım.”
Bir de izin hikayelerinden başladı mı sormayın! Almanyalının izin hikayesi Türk erkeklerin askerlik hikayesinin yanında ne ki… Almanyalı izin yoluna bir çıktı mı başlar polise kafa tutmaya. Avusturya polisinden başlar, Bulgar polisine kadar hepsine kafa tutar. Bir de ondan hızlı kimse yoktur. “Hiç uyumadan bir gün bir gecede Kapıkule’ye vardım.” der. Ama gümrük kapısında ondan başka bekleyen binlerce aracı görmez. O sadece arkadan gelenleri görür. “Nerelisin?” böyle bir şeydir. O sorunun içinde neler var neler!
Bana gelince:
Ben Trabzon Akcaabat ilçesinin Yıldızlı köyündenim. 1973 yılında Almanya’ya gittim. Gidiş o gidiş. Her iki veya üç senede bir annemi ve kardeşlerimi görmek için gelirim Trabzon’a. Benim bıraktığım sokaklar yok oldu. Çay bahçeleri, bakkallar, köfteciler, pideciler yok. Arkadaşlar çil yavrusu gibi dağıldı. Zaten büyük bir kısmı mezarlıkta yatıyor.
Bölgenin bitki örtüsü bile değişti. Tütün kokusu vardı! O kokuyu alınca memlektime geldiğime inanırdım. Koku kalmadı artık! Razıyım Seyfettin amcanın ter kokusuna. İzine geldiğimde benden yirmi beş yaş büyük olmasına rağmen kalkardı oturduğu yerden ve koşarak gelir sarılırdı bana. Ter kokardı; çünkü hep çalışırdı. Haz verirdi bana Seyfettin amcanın tütün aramolı ter kokusu.
Sonra ‘Ula eşşekoğlu eşşek kelıysın da hiç uğramaysın!’ derdi. Çıkarırdı tabakasını, sarardı bir sigara. İlk fırt bolca olurdu. Konuşurken duman dudaklarının arasından taksit taksit çıkardı. Maddi durumu iyi değildi; ama hiç yakınmazdı. Hiç düşmanı yoktu; çünkü kinci değildi. Çok dürüst insandı: ne olursa olsun hiç dürüstlüğünden taviz vermezdi. Öldü gitti Seyfettin amca. Mezarı babamın mezarının yanında. Ziyaret ettiğimde ‘Seninle beraber bütün güzellikler de öldü Seyfettin amca!’ dedim.
Evet, Trabzon’a ait çok şey öldü gitti benim için! Bir tarafımda Almanya, bir tarafımda Aydın ve bir tarafımda Trabzon. Sahi ben nereliyim?
A. Özkan
Münih 2022