NATO, 11 Temmuz 2023’de 90 maddelik Vilnius Bildirisi’ni yayınladı. Bildiride özetle; “savaşa devam edilecek” deniyordu. Ayrıca bildiride, daha önce 2008 Bükreş Zirvesi’nde Ukrayna’ya verilen NATO üyeliği taahhüdünün yinelendiğinin de altı çizilerek; “Ukrayna’nın kendi güvenlik düzenlemelerini seçme hakkını tamamen destekliyoruz. Ukrayna’nın geleceği NATO’dadır” ifadesi de yer alıyordu.
NATO Zirvesi sonunda ise 31 ülke liderinin yaptığı açıklamada; Ukrayna’ya NATO’ya katılma daveti teklifi yapılmasının kabul edildiği ama Ukrayna’nın buna hazır olmadığı konusundan bahsedilerek; “Tüm müttefik ülkeler kabul ettiğinde ve Ukrayna katılmak için koşulları yerine getirdiğinde davet alacak” deniyordu. Sonuç olarak; katılımın nasıl ve ne zaman olacağı hala belirsiz.
Belli ki; Ukrayna’yı oyalıyorlar ama savaşa da devam etmesi için motive etmeye çalışıyorlar. Çünkü, Ukrayna’nın NATO’ya girmesi demek; NATO-Rusya Savaşı demek ve bu da aynı zamanda nükleer silahların da kaçınılmaz olarak kullanılacağı III. Dünya Savaşı demektir. Avrupa, özellikle de Almanya ve Fransa ikilisi; Ukrayna’nın NATO’ya girmesine asla yeşil ışık yakmaz. Gerçi bu safhada Ukrayna’nın NATO’ya dahil olmasını ABD de istemez ve istemiyor da. Çünkü ABD’nin hedefi ve çıkarları küresel bir sıcak savaştan yana değil. Hedefi; geçmişte kendisinin öncülüğünü yaptığı, fakat kendi yararına çalışmayan ve Çin’in yükselişini tetikleyen küreselleşmeyi iyice terk etmek ve bu maksatla Donald Trump döneminde başlatılmış olan II. Soğuk Savaşı daha da tırmandırarak Rusya ile uzun soluklu bir yıpratma savaşı yapmaktır.
Şimdilik Tek Kazanan Amerika
Ukrayna’nın görünür bir gelecekte NATO’ya katılması mümkün değil. Rusya’nın Vilnius’ta yapılan NATO Zirvesi sonuç bildirisindeki şartları karşılaması da söz konusu değil. Bu nedenle; savaş devam edecektir. Geçen yıl, Ukrayna Savaşı başladığında da bu savaşın Sovyetler Birliği’nin Afganistan’da yaptığı savaş gibi uzun soluklu olacağını hem yazmış hem de ekranlarda anlatmıştım. Afganistan’daki savaş 9 yıl sürmüş ve Sovyetler Birliği çekildiğinde yaklaşık olarak 14500 askerini ve 450 savaş uçağını kaybetmişti. Ukrayna Savaşı ise başlayalı henüz 17 ay oluyor ama tablo Afganistan’a göre çok daha ağır. Ayrıca; Rusya için karşıdaki cephe de çok daha büyük. Bu savaş; çok önemli gelişmeler olmadığı sürece, en az 5 yıl daha sürer, hatta belki de daha fazla. ABD için muhtemel plan budur. Bu süre içinde Rusya’da iktidar ve rejim değişikliği olması da ABD’nin beklentileri arasında. Rusya için yıllarca savaş ekonomisini sürdürmek ister istemez halkta memnuniyetsizliklere ve kıpırdanmalara yol açabilir ve bunlar provoke edilebilir. Ayrıca; Rusya için savaşa katılacak eğitimli asker havuzunu büyütmek de sorun. Bu konuda epey sıkıntı yaşadılar. Bu maksatla askere alma yaş tavanını 27’den 30’a çıkaran yasayı daha yeni Rusya Parlamentosu’na getirdiler. Wagner gibi paralı askeri yapılanmalara, sorunlar yaşansa da bu nedenle ihtiyaç duyuluyor.
Tabii ki Batı’da ve özellikle Avrupa’da da işler iyiye gitmiyor. Hayat pahalılığı, yükselen enerji fiyatları, enflasyon, ekonomide daralma, Ukraynalı sığınmacılar, artan işsizlik, kitlelerde savaşa karşı tepki, Fransa’da yaşanan ve neredeyse bir iç savaş görüntüsü veren ayaklanmalar, Avrupa’nın ekonomik devi Almanya’nın Rus enerjisinden koparak, Rus pazarını kaybederek ve ABD enerjisine bağımlılığı kabul ederek adeta sanayisine büyük darbe vurması bunlardan sadece bazıları. Savaş uzarsa Avrupa’daki bu memnuniyetsizlik ve sorunlar daha da artarak sert toplumsal hareketlere neden olabilecektir.
Şimdilik, bu savaşın tek kazananı ABD. Tek bir askerini dahi kaybetmeden ve yaşamını riske atmadan küresel hedeflerine yönelik bir mücadeleyi sürdürüyor ve bu kapsamda hem Rusya ile savaşıyor hem de NATO ve Avrupa’yı kendi arkasında dizayn ediyor, NATO ülkelerinin savunma bütçelerinin arttırılmasını sağlıyor, kendi silah ve enerji sektörünü canlandırıyor, pazar payını yükseltiyor, NATO’nun Kuzey kanadına Finlandiya ve İsveç’in katılımı ile birlikte Baltık Denizi’nde de Rusya karşı olan kuşatmayı tamamlıyor.
Zaman Çin’in Lehine İşliyor
ABD şu ana kadar savaşın tek kazananı da olsa, küresel çapta hegemonyası zayıflıyor. Örneğin; Suriye’de istediklerini yapamadı, Ortadoğu’da farklı arayışlar var ve Çin boşluğu doldurmaya çalışıyor. ABD’nin geleneksel müttefiki olan Suudi Arabistan, Çin ile işbirliğini geliştiriyor. Kuşak-Yol Projesi, ABD’nin tüm muhalefetine rağmen ilerliyor. İran, tüm ambargolara karşın hala ayakta ve Körfez Ülkeleri; Katar ve BAE ile iyi ilişkiler geliştiriyor. Rusya ile Suudi Arabistan’ın enerji işbirliği de artarak devam ediyor. Hindistan söz dinlemiyor ve Rusya’dan silah almaya devam ediyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Sonuç olarak dünya; ister istemez çok kutupluluğa doğru eviriliyor ve bu kapsamda ABD dolarının saltanatına son verecek girişimler birbiri ardına geliyor. Tüm bu kayıplara rağmen ABD, küresel liderliğini ve hegemonyasını devam ettirebilmek adına bu mücadeleyi şimdi vermek zorunda olduğunu, yarının ise çok geç olacağını değerlendiriyor. Zaman, Çin’in lehine çalışıyor.
22 Temmuz 2022’de Türkiye’nin arabuluculuğu ile Rusya, Ukrayna ve BM “Tahıl Koridoru Anlaşması” imzaladılar. Bu anlaşmanın amacı; Odessa, Çornomorsk ve Yuzhne limanlarından, amonyak dahil olmak üzere, tahıl ve gıda maddeleri ve gübre ihracatı için güvenli seyrüseferi kolaylaştırmaktı. Bu anlaşmanın imzalandığı gün Rusya ile Birleşmiş Milletler (BM) Sekreterliği arasında Rus gıda ve gübre ürünlerinin satışının desteklenmesi ve dünya pazarlarına ulaştırılması için mutabakat zaptı da imzalandı. Bu anlaşmaların Ukrayna bölümü gerçekleşti. Rusya ise ambargolar, swift ve sigorta engelleri nedeniyle hiç tahıl ve gübre ihracatı yapamamıştı. Sonunda Rusya, tam bir yıl sonra, Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan çekildi. Ayrıca Afrika’da, “Ukrayna tahılı alamadığı için insanlar ölüyor” söyleminin de doğru olmadığı ortaya çıktı. Çünkü bir yılda Ukrayna’dan ihraç edilen tahılın sadece yüzde 12’si Afrika’ya, yüzde 40’ı ise Avrupa’ya gönderilmişti.
Son gelişmeler de Rusya’nın Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan çekilmesini provoke etmişti. Anlaşma zaten tek taraflı yürüyordu ve Rusya bacağı fiili olarak çalışmıyordu. ABD’nin Ukrayna’ya misket bombalarını vermesi ve kullanımı, Donbas Saldırısı, Kırım Köprüsü’nün vurulması, Erdoğan-Zelenski görüşmesi sonrasında Nazi Azov Taburu komutanlarının Ukrayna’ya iadesi gibi konular ve Erdoğan’ın da ABD baskısına dayanamayarak Vilnius NATO Zirvesi öncesi İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakması, Rusya’nın bu anlaşmadan çekilmesini tetikledi.
Türkiye, Rusya İçin Nefes Borusu Oldu
Türkiye, NATO’nun bir üyesi olmasına rağmen, Ukrayna Savaşı’nın başından itibaren nispeten tarafsız bir politika izlemeye çalıştı. Bunun başat nedenleri; Türkiye’nin jeopolitik konumunun yarattığı mecburiyet, Rusya’ya olan enerji bağımlılığı, ticari ilişkiler ve savaş öncesi Erdoğan’ın Batı tarafından tecrit edildiği dönemde Putin’in Erdoğan ve Türkiye’ye yönelik doğru hamleleri ve desteğiydi. Bu yüzden Erdoğan yönetimindeki Türkiye, Ukrayna Savaşı süresince Rusya için adeta bir nefes borusu oldu. ABD, başlangıçta Türkiye’nin bu tavrından hoşnutsuzdu ve kontrollü tepkiler verdi. Ama zaman içinde Türkiye’nin bu rolünü ihtiyati olarak benimsedi. Çünkü hedef; uzun soluklu bir yıpratma savaşıydı. Rusya’nın kontrol edebildikleri kanaldan savaşı sürdürebilmesi için destekleniyor olması, yarın istendiğinde bu kanalın çeşitli yöntemlerle kapatılamayacağı anlamına gelmiyordu.
Rusya’nın Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan çekilmesinden sonra tahıl fiyatları bundan hemen etkilendi ve aynı gün sadece buğday, bir günde yüzde 8 fiyat artışına uğradı. Bu durumun devamının tahıl ve gıda fiyat arışlarını daha da olumsuz olarak etkileyeceği aşikar. 26 Temmuz 2023’de, NATO-Ukrayna Konseyi, Rusya’nın Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan çekilmesinden sonra bölgedeki güvenlik durumunu görüşmek üzere toplandı. Yapılan açıklamaların satır aralarından önümüzdeki günlerde Karadeniz’de suların ısınacağı anlaşılmaktadır. ABD ve NATO için şimdi sıra güneydeki kanatta ve Karadeniz’de. Bu nedenle özellikle bu gelişmeler ve ABD’nin Ukrayna Savaşı’na ve Karadeniz’e yönelik muhtemel hamleleri için çok dikkatli ve uyanık olunmalıdır.
Doğru olan hamle; Rusya ile anlaşmak ve Tahıl Koridoru Anlaşmasını, Rusya için olan bölümüne de işlerlik kazandırarak uzatmaktır. Yanlış hamle ise; Rusya’ya rağmen Ukrayna’dan tahıl ihracını güç kullanarak yapmaya çalışmaktır. Bu, Karadeniz’de savaş demektir. Bu nedenle Türkiye, güvenliği ve çıkarları için çok dikkatli olmalı, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden asla taviz vermemeli ve kuzey komşusu olan Rusya ile kesinlikle cepheleşmemelidir.
Türkiye’den Neler Talep Edebilirler?
ABD ve NATO’nun Karadeniz’de muhtemelen olabilecek hamleleri ve Türkiye’den talepleri neler olabilir?
Seçenek 1. NATO’nun Karadeniz’deki en büyük deniz gücüne sahip olan Türkiye’nin bir deniz görev grubu oluşturarak Ukrayna Limanlarından uluslararası pazarlara intikal ettirmek üzere İstanbul Boğazı’na yönelik tahıl taşıyan gemileri NATO’dan istihbarat desteği alarak Rus denizaltı, suüstü ve hava tehditlerine karşı koruması. Bu seçenek; Montrö Boğazlar Sözleşmesini delmez ama Türkiye’yi Rusya ile cepheleştirir ve deniz görev grubuna Rusya’nın müdahalesini tetikler.
Seçenek 2. Türkiye liderliğinde Bulgaristan ve Romanya’dan müteşekkil bir deniz görev grubu ile Karadeniz’de Ukrayna limanlarından İstanbul Boğazına yönelik tahıl taşıyacak gemilere olası Rus denizaltı, suüstü ve hava tehdidine karşı koruma yapmak. Bu seçenek de Montrö Boğazlar Sözleşmesini delmez ama Türkiye’yi Rusya ile cepheleştirir ve deniz görev grubuna Rusya’nın müdahalesini tetikler.
Seçenek3. Bir veya iki ABD uçak gemisini de ihtiva eden NATO deniz güçlerinden müteşekkil bir deniz görev grubu ile koruma yapmak. Böyle bir güce müdahale etmeyi Putin 100 kere düşünür. Çin’in onayını almak zorunda bile kalabilir. Kolay kolay karar verebileceği bir husus değil. Müdahale ederse kolayca ve süratle tırmanır ve III. Dünya Savaşı başlar. Müdahale etmez ise Putin biter. Bu seçenek; artık geriye dönülmez bir biçimde Montrö Boğazlar Sözleşmesini deler, kadük eder ve yeni bir sözleşme yapmayı gerektirir.
Montrö, Savaşı Engeller
Karadeniz, II. Dünya Savaşının bitiminden itibaren son yıllara kadar hep barış ve istikrar denizi olmuştur. Bu istikrar ve barış ortamının tesisinde hiç şüphe yok ki 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin sağladığı iklimin önemi çok büyüktür. Birinci Soğuk Savaş (1947-1990) döneminin en zorlu günlerinde bile Karadeniz, iki süper gücü karşı karşıya getiren bir mücadeleye sahne olmamıştır. Bunda en büyük etken; Montrö Boğazlar Sözleşmesi, onun Karadeniz’in güvenliği için tesis ettiği ortam ve Türkiye’nin bunun üzerine inşa ettiği dengeli dış politikasıdır.
Eğer Birinci Soğuk savaş döneminde Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve onun kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamalar olmasaydı; Karadeniz iki süper güç arasında karşılıklı olarak savaş gemilerinin yoğunlaştığı bir ortam haline gelir ve gerginliğin odak noktası olurdu. Böyle bir ortamda Türkiye, istese de dengeli bir dış politika izleyebilme imkanını elde edemezdi.
Sonuç olarak Türkiye; Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni deldirecek ve Karadeniz’i gerginlik ve çatışmaların odak noktası yapabilecek ve küresel savaşı tetikleyebilecek girişimlerden uzak olmalı, Rusya ile cepheleşecek ve çatışacak seçeneklerden kaçınmalı ve NATO’da ve uluslararası diğer platformlarda bölge tahılının Karadeniz yoluyla uluslararası pazara intikali için doğru seçeneğin Rusya ile anlaşmaktan geçtiğini ısrarla anlatmalıdır. Türkiye’nin ekonomik olarak zor durumda bulunması, acil sıcak para ihtiyacı ve Erdoğan’ın bugüne kadarki çizgisi güçlü bir direnç gösterilebileceği konusunda şüpheler yaratmaktadır.
Türkiye, Rusya-Türkiye doğal gaz boru hatlarının sabotaja karşı hassas durumda olduğunun bilincinde olmalı, bu maksatla kendi kıta sahanlığındaki doğalgaz çıkarma ve kıyıya ulaştırma alt yapısı da dahil olmak üzere sabotajlara karşı koruma planı yapmalı ve bu kapsamda havadan, su üstünden ve su altından keşif-gözetleme-karakol faaliyetleri icra ederek caydırıcı olmalıdır.