Öncelikle, iktidarın Suriye siyasetinden 11 yıl sonra 180 derecelik bu “U” dönüşünün nedenini tam olarak kavramak lazım. Ayrıca yine iktidarın söylediklerinin ve yaptıklarının tam tersini söylemek veya yapmak ve yandaşlarının da bunları savunmak açısından sorun yaratabilecek etik ve milli değerlerinin olmadığını da bilmek lazım. Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve İsrail başta olmak üzere birçok ülkeye de aynı şeyi yaptılar. Ama onlar pozisyonunu hiç değiştirmedi, topaç gibi dönen sadece biz olduk.
Suriye’de politika değişikliğinin bir numaralı belirleyici nedeni; artık para bitti, savaşın maliyeti çok yüksek ve sürdürülebilir değil. Para bitmemiş, ekonomi iflas etmemiş olsa her şeye rağmen iktidar Suriye ile savaşa devam ederdi. İktidarın “Suriye topraklarında gözümüz yok. Esad’ı yenip yenmemek gibi bir sorunumuz yok” ifadeleri de hiç inandırıcı değil. Bu sözler kamuoyunu hazırlamak için söylenmiştir. İktidarın Suriye topraklarında gözü vardı ve Esad’ı devirmek için savaştı ama yenildi.
Radikal Değişikliğin Nedenleri
Tabii ki Suriye siyasetinde radikal bir değişikliğe gidilmesinde parasızlığın yanında belirleyici olan daha başka birçok neden var. Bunlar;
- Bölgede durum değişti, ülkeler pozisyonlarını değiştirdi, savaşa başlangıçta destek verenler geri çekildi ve Arap Baharı sonrası oluşan şartlar yok oldu.
- Esad yıkılmadı, yenilmedi ve kendisine karşı yürütülen vekalet savaşından zaferle çıktı. Tabii ki Rusya ve İran’ın sahada topa giren ve hala devam eden desteği olmasaydı Esad biter, Suriye de bölünürdü. 2012’de Suriye’de durumu yerinde gördükten sonra ekranlarda ve köşe yazılarımda yaptığım değerlendirmelerde; “Rusya müdahale etmezse Suriye’nin işi biter” demiştim. Rusya ise kendisi açısından daha elverişli şartların oluşmasını bekledi ve 2015’de Suriye’deki vekalet savaşına doğrudan müdahil oldu.
- İktidarın desteklediği ve ideolojik birliktelik yaptığı İhvan her yerde yenildi, bitti ve tükendi.
- Suriye’de iktidar tarafından önce Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) sonra Suriye Milli Ordusu (SMO) denen cihatçılara, IŞİD ve El Kaide türevlerine artık Türkiye’deki iktidardan başka kimse destek vermiyordu. İhale Türkiye’nin üzerine kalmıştı.
- İktidar ABD’yi “Gel beraber Suriye’de çalışalım” diye defalarca davet etti ama ABD icabet etmedi. Çünkü hedefleri farklıydı. Farklı hedefleri olanlar ortak hareket etmez, edemez. İktidar bu feraseti bile gösteremedi, kullanıldığını fark edemedi ve ülkemizin mali kaynaklarını tüketip çocuklarımızın şehit olmasına neden oldu.
- İktidar Mısır, BAE, Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap Ülkeleri ile ilişkilerini düzeltmek istiyordu. Onlar ise Türkiye’nin Suriye’de olmasını istemiyor, onaylamıyorlardı.
- Suriye’nin kuzeyindeki savaş nedeniyle oluşan bu bariyer, Türkiye’nin güneye doğru Arap ülkelerine kara yoluyla yaptığı ticarete engel oluyordu. Bunun getirdiği ekonomik kayıplar çok yüksekti.
- Putin, bu süreçte tabii ki yönlendirici oldu. Hem de 2015’de Rus savaş uçağının düşürülmesinden itibaren kendisi açısından duygusal olmayan ve hamaset içermeyen doğru adımlar atarak ve Türkiye’deki iktidarın zafiyetlerini iyi tahlil ederek Soçi’de son noktayı koydu ve teslim aldı.
Barışın Zorlukları
Türkiye ile Suriye ilişkileri, Soçi’den sonra yakınlaşma, pazarlık yapma, uzlaşma ve barış sürecine girmiştir. Ama 11 yıldan, yapılan bu kadar yanlıştan sonra bu barışın önünde büyük zorluklar var. Ama yine de imkansız değil.
Öncelikli sorun; silahlı grupların ne olacağıdır. Bu gruplar; Türkiye ile Suriye’ninbarışıyor olmasına dair haberleri alır almaz eylemlere başladılar, Türk Bayrağını yaktılar ve 30’u aşkın yerde silahlı gösteriler yaptılar. Sanırım şu anda bazı güvenceler verilerek sakinleştirilmiş durumdalar ama nereye kadar! İdlib konusu ne olacak? Orada da sorun çok büyük ve binlerce cihatçı var. İktidarın arzuladığı gibi bunları Suriye ile barıştırmak, uzlaştırmak ve sisteme entegre etmek mümkün mü? Kesinle hayır! Ama ne yazık ki en azından şimdilik bu kafadalar!
Türkiye-Suriye yakınlaşması, uzlaşması ve barışının bugünden yarına gibi kısa bir zamanda olması çok zor. Bu, ancak bir süreç dahilinde olabilir. Bu süreçte sıkıntı çekecek taraf da bu iktidar tarafından yönetiliyor olması nedeniyle Türkiye olacak. Çünkü hareket serbestisi çok sınırlı. Sizi bilemem ama ben, iktidarın Türkiye-Suriye barışında samimi olduğundan hiç emin değilim. İktidar bu hamlesiyle hala ABD’ye “Beni deliğe süpürme, kullan, seçim sürecinde destekle. Yoksa görüyorsun, Türkiye’yi karşı tarafa sürüklüyorum ama aslında gönlüm sende.” diye mesaj vermeye çalışıyor.
Barışı İstemeyenler
Belli ki bu barış süreci; çokça görüşmelerin ve pazarlıkların yanında, yer yer provokasyonların da olacağı bir süreç olacak. Türkiye-Suriye arasında yakınlaşma ve işbirliği içeren türden bir barışı ABD istemez. ABD bu yakınlaşmanın; Türkiye’yi Rusya’ya daha da yaklaştıracağını, Türkiye-Rusya arasındaki kışkırtmaya açık alanlardan birisi olan Suriye konusunun ortadan kalkacağını, Türkiye-Suriye işbirliğinden kaynaklanacak ortak namluların müttefik durumundaki SDG/PYD/YPG’ye yönelebileceğini ve zaten Suriye’de meşru olmayan bulunuşunun tamamen riske gireceğini bilmektedir.
İktidar içinde de Türkiye-Suriye yakınlaşmasını istemeyen çevreler var. Yekpare bir iktidar iradesinden bahsetmek artık mümkün değil. Seçimi kaybetme ve dolayısıyla hesap verme korkusu nedeniyle AKP içinde farklı arayışlar kadar, Erdoğan sonrası liderlik çekişmeleri de söz konusu. Bunların en bilineni Akar ile Soylu arasında gerçekleşiyor! Peki Akar Suriye barışından yana mı? Hatırlarsanız Akar, ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Ray Odierno’dan -ki bu general, Kuzey Irak’ta, 2003’te Türk Askerinin başına çuval geçirten komutandı- Suriye konusundaki tutumu, Türkiye-ABD askeri kuvvetlerinin iş birliğine sağladığı katkıdan dolayı madalya almıştı. Ayrıca Hulusi Akar,iktidar içinde ABD tarafından Erdoğan’ın yerine tercih edilen favori bir isim.
Başka bir gelişme olmaz ise seçimler öncesinde Türkiye-Suriye barışı iktidarı; “Suriye sorununu çözüyoruz, sığınmacı problemleri bitecek ve ülkelerine göndereceğiz. Zaten bu sorunun kaynağı; Erdoğan’ı kandıran, bugün de Millet İttifakının üyesi olan Davutoğlu’dur” içeriklipropaganda malzemesineve Putin’in promosyonu olarak önemli bir finansal desteğe ulaştıracaktır.