Dış politika adeta bir satranç oyunu gibidir. Hatta satranç oyunundan da zor ve karmaşıktır. Zorluğunun nedeni ise çok sayıda oyuncunun olması ve oyuncular arasında güçler eşitliğinin olmamasıdır. Ayrıca dış politikada satranç oyunundaki gibi herkes sırayla hamle de yapmaz. Kimisi birbiri peşi sıra 5 hamle yapabilirken, rakibi belki sadece bir hamle yapabilme fırsatını bulabilir. Bu satranç oyununda başka oyuncularla güçlerinizi birleştirerek kısa veya uzun soluklu hamleler de yapabilirsiniz. Ülkeniz adına bu oyunu oynayanlar iyi eğitimli, bilgili, deneyimli, öngörü sahibi olmalı ve devletin devamlılığını, aklını, hafızasını ve derinliğini temsil eden kurumlar beraber koordineli olarak çalışabilmelidir.
Satrançtan bile daha zor olan bu dış politika oyunu; hamaset yaparak, ona buna bağırarak, fırça atarak, diplomatik terbiyeyi elden bırakarak, ideolojik, dinsel ve mezhepsel yaklaşımlar içinde bulunarak ve hayal dünyası içinde yaşayarak oynanmaz, oynanamaz!
Dış Politikamız İflas Etmiş Durumda
Bugün, ülkemizin dış politikası tamamen iflas etmiş durumdadır. Türkiye hem bölgesinde hem de dünyada yalnızlaşmış, ötekileşmiş ve çıkarlarını koruyamaz duruma gelmiştir. Bunun nedenleri;
- İktidar kadrolarının yetersiz, birikimsiz, deneyimsiz ve öngörüsüz olması,
- Başlangıçta devlet kurumlarını ve devletin aklını yok sayması, 15 Temmuz Darbe Girişimi ve sonrasında kotarılan rejim değişikliği ile birlikte kurumların ve devlet aklının hızla tahribata uğratılması,
- En önemlisi ise dış politikanın ülkenin çıkarları ve güvenliği üzerine bina edilmesi gerekirken, Türkiye’de ülkemizin çıkarları ve güvenliği hilafına iktidarın çağdışı “Siyasal İslamcı” ideolojisi, geçmişin aklı olan, milyonda bir bile gerçekleşme imkânı olmayan ama komşularımız ve Arap ülkeleri tarafından yayılmacı olarak görülen “Yeni Osmanlı” hayali üzerine bina edilmesidir.
İktidar Kılını Bile Kıpırdatmadı
İktidar, 2002’den 2019’a kadar Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarımıza sahibiyet gösterme konusunda parmağını bile oynatmadı. Hatta haklarımıza sahip çıkılmasını isteyenlere cemaatle birlikte kumpas operasyonları yaptı. Bu süre içinde Türkiye hariç Doğu Akdeniz çanağında bulunan diğer ülkeler 2002’den beri çalışırken, deniz yetki alanlarını ilan edip birbirleriyle sınırlandırma anlaşmaları ve bölgede petrol ve doğalgaz araştırmaları yaparken, bulurken ve çıkarırken Türkiye’yi yöneten iktidar kılını bile kıpırdatmadı.
27 Kasım 2019’da ise iç savaşta bulunan Libya’nın o gün için sadece yüzde 6’sını kontrol eden Trablus merkezli İhvancı yönetimle deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması yaptı. İktidar zaten bu tarihin çok öncesinde Libya’daki iç savaşa balıklama dalmış ve taraf olmuştu. İş bunu milli bir proje gibi Türkiye’de halka satmaktı. İşte 27 Kasım 2019’da imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması bu işe yaradı. Arkasından Trablus yönetimiyle askeri işbirliği anlaşması da yapıldı, TBMM’den yetki alındı ve iç savaşa resmi olarak iyice dâhil olundu.
İktidar Teslim Oldu
Türkiye’de kamuoyuna iktidar tarafından özetle şöyle bir hikâye anlatıldı: “Biz Mavi Vatan’a sahip çıkmaya çalışıyoruz. Libya ile bu kapsamda anlaşma yaptık. Bu anlaşmayı ve imzaladığımız taraf olan Trablus yönetimini koruyabilmek adına Libya’dayız. Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile deniz yetki alanları bağlamında konuşulacak bir şey yoktur. Trablus yönetimi ile imzaladığımız deniz yetki alanları anlaşması Birleşmiş Milletlere gönderilmiş ve kabul edilmiştir.”
Arkasından Yunanistan’la artan gerginlik, Türk Deniz Kuvvetleri üzerinden güç gösterisi, NAVTEX savaşları, atışlı tatbikatlar, sismik araştırma ve sondaj gemilerimizin gönderilmesi derken bir de baktık ki ne görelim? İktidar yelkenleri suya indirmiş, araştırma ve sondaj gemilerini Antalya’ya çekmiş ve “Yunanistan’la önkoşulsuz görüşürüz” noktasına gelmiş! Haftaya Pazartesi (25 Ocak 2021) de 2016’da kesilen İstikşafi Görüşmelerin 61. Turu İstanbul’da yapılacak. Yunanistan her konuyu konuşmayacağını ifade etti ama daha önce mangalda kül bırakmayan iktidar buna da evet dedi.
Cumhuriyetimizin Düşmanlarıyla İşbirliği Yapılıyor
Türkiye ile Yunanistan arasında deniz yetki alanları yüzünden yaşanan gerginlik sırasında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), çıkacak bir sıcak savaşta Yunanistan’a destek olmak maksadıyla 4 adet F-16 savaş uçağını Girit’e intikal ettirdi. İddialara göre; Türkiye’nin Libya’daki Vatiyye Üssü’nde bulunan hava savunma bataryalarına da BAE savaş uçakları saldırmıştı. BAE geçen hafta da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile askeri ve stratejik işbirliği için mutabakat muhtırası imzaladı. Bu zengin körfez ülkesi, kıyısı olmadığı halde etkinliğini Türkiye’nin rakipleriyle işbirliği yaparak Doğu Akdeniz’e taşıyor. Bu durumun sorumlusu da iktidardır!
Katar hariç Suudi Arabistan ve Körfez’in tüm Arap ülkeleri Türkiye’ye düşmanlık yapıyorlar. Hatta gerginlik sırasında Yunanistan’a lojistik destek sözü de verdiler. Bunun nedeni Türkiye’yi yöneten iktidarın bu ülkeler tarafından terörist olarak görülen İhvan’a destek vermesidir. İhvan, esasında Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürk’e de düşman. Yani iktidar, kurucu ideolojimize ve kurucu babamıza düşman bir yapıyla hem de ülkemizin çıkarları ve güvenliği aleyhine işbirliği yapıyor.
İlk Hamleler Önemlidir
Türkiye-Yunanistan gerginliği sırasında Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımız açısından öldürücü hamle Mısır-Yunanistan arasında 6 Ağustos 2020’de yapılan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasıydı. Bu anlaşma; Türkiye’nin Trablus yönetimi ile yaptığı 27 Kasım 2019 tarihli deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasını yok sayacak şekilde yapıldı ve bunu da Birleşmiş Milletler kabul etti.
Satrançta ilk hamleler çok önemlidir. Dış politikada ulusal hedef odaklı olarak oynanan bu satranç oyununda ise ilk hamleler daha da önemli ve yaşamsaldır. Demem o ki; Türkiye’nin iç savaş halinde olan bölünmüş Trablus yönetimiyle yaptığı deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması hamlesi çok büyük hataydı.
Hangi Hamleler Yapılmalıydı?
O zaman değerlendirmemiz gereken “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hakkı olduğuna inandığı deniz yetki alanları ulusal hedefine ulaşmak için hangi ülke veya ülkelerle anlaşma yapmasının doğru ve sonuç alıcı hamle veya hamleler olabileceği” sorusu olurdu.
Yunanistan ve GKRY ile anlaşmanın hiç değilse kısa dönemde mümkün olmadığı düşünüldüğünde Türkiye’nin deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasını yapabileceği ülkeler; Suriye, İsrail, Mısır ve Libya’dır. Şimdi bunların olabilirliğini ve Türkiye’nin hedeflerine katkılarını inceleyelim.
Libya Anlaşması İhvan’a Destek İçin Bahaneydi
- Suriye: En kolay anlaşabileceğimiz ülkeydi. Ama iktidar Suriye’deki yönetimi yıkmak için İhvan’la ve radikal örgütlerle işbirliği yaparak bu fırsatı yok etti.
- İsrail: Bu ülke ile anlaşma yapabilme imkânı, Kıbrıs’a karasularının dışında deniz yetki alanı verilmemesi veya sınırlı olarak verilmesi durumunda söz konusu olabilirdi. Kıbrıs’a Türkiye gibi deniz yetki alanı verilmesi durumunda Türkiye ve İsrail denizden sınırdaş olmazdı. Bunun bilincinde olarak Türkiye, İsrail ile anlaşmalı ve GKRY’nin önünü kesmeliydi, aynı bir satranç hamlesi gibi. Ama uyanık ve akıllı davranan GKRY oldu ve 2003’de Mısır’la, 2007’de Lübnan’la ve 2010’da İsrail ile anlaşarak ana kıtalar gibi eşit seviyede deniz yetki alanları olduğunu tescil ettirdi. O tarihlerde iktidar ise bırakın GKRY’nin bu hamlelerine itiraz etmeyi ve karşı hamle yapmayı, itiraz edelim ve karşı hamle yapalım diyenleri demir parmaklıkların arkasına attı.
- Mısır: Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları haklarını gasp etme peşinde olan Yunanistan’ın önünü kesmek bakımından Mısır’la anlaşmak Türkiye için hayati öneme haizdi. Ama iktidar önceleri Doğu Akdeniz’le ilgilenmediğinden daha sonra da Mısır’ın terörist olarak gördüğü İhvan’la yaptığı işbirliği nedeniyle Mısır’la anlaşmadı ve onu Yunanistan’ın kucağına attı. Hâlbuki Mısır Türkiye ile anlaşsa daha fazla deniz yetki alanı kazanacaktı. Türkiye’nin İhvan’a verdiği destek nedeniyle Mısır’ın güvenlik endişeleri ekonomik endişelerinin önüne geçti ve istemeye istemeye de olsa Yunanistan ile anlaşmak zorunda kaldı.
- Libya: Bölünmemiş ve iç savaş içinde olan bir ülke olmasaydı Libya ile anlaşmak da Mısır’la anlaşmak gibi çok önemliydi. İç savaşa girerek taraf olmak ve aynı zamanda coğrafi olarak da ters tarafta bulunan Trablus yönetimi ile anlaşmak çok yanlıştı. Bu hamle; Libya’da karşı karşıya olduğumuz Mısır’ı Yunanistan’ın yanına daha çok itti. Yapılması gereken; Libya anlaşmasını savaş sonrasına bırakmak, iki tarafla da ilişkileri sürdürmek, arabulucu olmaya çalışmak ve Libya’nın bütünlüğüne oynamaktı. Nasıl olsa savaştan sonra kim başa gelirse gelsin, Türkiye’yi yok sayarak Yunanistan’la deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması yapamazdı. Ama iktidarın niyeti İhvan’a yardım etmek ve savaşa girmekti! Libya ile yapılan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması bunun bahanesiydi!