Bugün, Osmanlı Ordusu’nun Sarıkamış Harekatı’na (22 Aralık-6 Ocak 1915) başlamasının 109’uncu yılını idrak ediyoruz. Bu harekat dahilinde Osmanlı ile Rusya arasında Sarıkamış ve çevresinde Oltu, Narman, Penek, Horasan, Bardız, Mecingirt, Karaurgan ve Divik’te gerçekleşen muharebelerde Osmanlı çok ağır bir yenilgiye uğramıştır.
Esasında Sarıkamış; I.Dünya Savaşı (1914-1918) içindeki cephelerden sadece birisiydi. Avrupa merkezli bu küresel savaşın bir adı da Birinci Paylaşım Savaşı’dır. Bu savaşa; 29 Ekim 1914’de gönderlerine ay yıldızlı bayrak çekilmiş ve personeline fes giydirilmiş Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) harp gemilerinin bulunduğu ve başında Alman Amiral Wilhelm Anton Souchon’un bulunduğu bir filonun Karadeniz’de, Rus limanlarına gerçekleştirdiği bombardıman sonucunda girdik. Sonrasında da İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı’ya savaş ilan etti.
Savaştığımız Tüm Cepheleri Yabancılar Belirledi
Osmanlı Ordusu; Kanal’dan Filistin’e, Kût’ül-Amâre’den Sarıkamış’a, Çanakkale’den Galiçya’ya kadar tüm cephelerde kahramanlar gibi savaştı. Ancak; Çanakkale hariç, nerelerde savaşılacağına Berlin karar verdi! Hatta Ermeni Tehciri kararı bile Berlin’de alındı, İstanbul’a uygulatıldı. Biz Osmanlı’yı kurtarmak için savaşıyorduk ama netice olarak Almanya’nın stratejik çıkarlarına hizmet ediyorduk. Çanakkale cephesinin açılmasına ise İngilizler karar verdi. Görünürde Ruslara yardım götürmek gibi gözükse de gerçek nedeni Berlin’den Mezopotamya’ya Mısır’a ve Hindistan’a kadar uzanan Almanya tehdidini durdurabilmek için, Osmanlı’yı saf dışı bırakmaktı!
Anlayacağınız; savaştığımız tüm cephelere başkaları karar verdi. Çünkü Osmanlı yarı sömürge durumuna gelmişti, çağın gerisine düşmüştü, üretemiyordu, bağımsızlığını kaybetmişti ve sorunlarını çözemiyordu. Osmanlı’nın bu savaşın dışında kalması da çok zordu. Çünkü; paylaşılmak istenen coğrafyanın üzerinde oturuyordu ve çok uzun zamandan beri hastaydı! Daha önce yıkılmamasının ve zorla ayakta tutuluyor olmasının nedeni de paylaşımından kimin ne kadar pay alacağı kavgası idi!
Osmanlı Gelişimin Dışında Kaldığı İçin Çöktü
Osmanlı’nın çökmesinin, enkaz haline gelmesinin, yarı sömürge durumuna düşmesinin esas nedeni ise yanı başında bulunan Avrupa’daki gelişimi ve değişimi anlayamaması, bunun dışında kalması, Rönesans’ı, dinde reformu, Aydınlanmayı yaşayamamış ve sonuç olarak akılcı ve bilimsel düşünme evresine geçememiş olmasıydı.
I.Dünya Savaşı, 28 Temmuz 1914’de başladı. 2 Ağustos 1914’de ise Osmanlı-Alman gizli ittifak anlaşması yapıldı. Almanya’nın savaş stratejisi Schlieffen Planı’na dayanmaktaydı. Bu plana göre; seferberliğini iki haftada tamamlayabilecek olan Fransa 39 günde savaş dışı bırakılacak ve müteakiben doğu cephesine dönülerek seferberliğini geniş coğrafyası yüzünden en az altı haftada tamamlayacağı öngörülen Rusya‘ya taarruz edilecekti.
Alman Cihadı
Almanya, bu plan gereğince 4 Ağustos 1914 tarihinde Belçika’ya saldırdı. Ancak Belçika Ordusu hiç umulmadık bir direnme gösterdi. Almanya’nın 24 saatte işini bitirmeyi planladığı Belçika, 13 gün dayandı. Daha sonra Fransa’ya saldırdılar ama Fransızlar da Alman Ordularını Paris’e 70 km kala, Marne Nehri’nde durdurdular. 12 Eylül 1914’de Almanlar için Batı Cephesi kilitlendi ve doğuda da Ruslar olmak üzere iki cephe arasında kaldılar. Schlieffen Planı çökmüştü. Berlin hemen kararını verdi. Acil olarak Osmanlı savaşa sokulmalıydı ve güneyden de Rusya’ya cephe açmalıydı.
İşte bu plan kapsamında, 29 Ekim 1914’de Rus limanları bombalatılarak Osmanlı savaşa sokuldu. Henüz 15 gün geçmişti ki; 14 Kasım 1914’de, Padişah Fermanı ile “Kutsal Cihat” ilan edildi. Buna “Alman Cihadı” da denir. Fikir babası; Alman diplomatik çevrelerinde Ebu Cihad takma adıyla anılan, anadan Alman ve babadan Yahudi olan, diplomat, tarihçi ve arkeolog Max von Oppenheim idi. Almanlar için Cihat, kendi ifadeleri ile “Vahşi İslam İsyanı”; öncelikle İngilizler olmak üzere, Ruslara ve Fransızlara karşı başlatılmak içindi. Teşkilat-ı Mahsusa da Almanların isteği ile kuruldu, Alman parası ile finanse edildi ve Almanların belirlediği hedeflere yönlendirildi. İçinde mücadele edenler de kutsal vatan ve millet duygusuyla görev yapıyorlardı ama kullanıldıklarının farkında değillerdi.
Sarıkamış Harekatı
Bu genel girişten sonra, gelelim 109 yıl önce bugün başlayan Sarıkamış Harekatı’na katılan Tuğgeneral Ziya Yergök’ün anılarına… Osmanlı 2 Ağustos 1914’de seferberlik ilan ettiğinde, Yergök 83. Alay Komutanıydı. 3 ay sonra 29 Kasım 1914’de alayın Gez köyünden harekat emri almasıyla birlikte, altı yıllık savaş ve esirlik serüveni başlamıştı. Sarıkamış; yakın tarihimizin en büyük felaketiydi. Enver Paşa’nın tecrübesizliği, çılgınca hataları, lojistik eksikler, hazırlıksızlık, ulaşım zorlukları, imkansızlıklar ve iklim koşulları savaşın sonucunun nasıl olacağını daha baştan gösteriyordu. Askerlerimizin bir kısmı düşmana bir kurşun bile atamadan soğuktan dondu, bir kısmı tifüsten öldü, bir kısmı kurda, çakala ve kuşlara yem oldu, bir kısmı ise esir düştü. Sarıkamış Harekatı’na 90 bin muharip mevcutla girilip, 12 bin mevcutla çıkıldı.
Ziya Bey de esir düşenler arasındaydı. 1 Ocak 1915’den 21 Ağustos 1921’e kadar yaklaşık 6 yıl esirlik ve esirlikten kaçış sürecinde geçti. Sibirya’da Alman, Avusturya ve Macar esirlerle birlikte önce Krasnoyarsk, bir süre sonra Semipalatinsk esir kamplarında kaldı, kaçış sürecinde ise Çin Türkistan’ı, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden Türkiye’ye döndü.
Sarıkamış’tan Esarete
Tuğgeneral Ziya Yergök’ün Tarihçi Kitabevi Yayınları’ndan çıkan “Sarıkamış’tan Esarete” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. Özellikle uzun süren esaret yılları, Sibirya, esir kampları, buradaki yaşam, Avrupalı esirlerin yaşam alışkanlıkları ve durumları, kaçış sürecinde kat edilen Türkistan coğrafyası ve insanlarının durumu konusunda edinilen deneyimler bugünlere ışık tutacak nitelikte.
Tarihini bilmeyen milletler pusulasız gemi gibidir; sığınacak liman bulamazlar. Cumhuriyeti kuranlar Sarıkamış felaketinden, hatta Osmanlı’nın son 200 yıl yaşadıklarından ders almışlardı. Ama bundan ders almayanlar da vardı.
Ders Almayanların Sonu Hüsrandır
Birinci Körfez Savaşı (1990) öncesinde Turgut Özal; ABD’nin isteği ile savaşı fırsata çevirmek isteyip “Bir koyup üç alacağız” dedi ama asker önünü kesti. İkinci Körfez Savaşı (2003) öncesinde ise Ecevit tehlikenin büyüklüğünü görüp ABD’nin teklifini kabul etmediği için operasyon yedi, iktidardan düşürüldü, onun yerine işbirlikçilik konusunda güvence verdiği için AKP iktidara getirildi. Daha sonra ise AKP-ABD-Cemaat üçlüsü, işbirlikçilik konusunda iktidara zorluk çıkaran Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kumpas yaptı, itibarsızlaştırdı ve demir parmaklıkların arkasına attı.
Mart 2011’de arkasında ABD’nin olduğu Suriye’deki vekalet savaşına iktidar balıklama daldı, güneye doğru büyüyebileceğini sandı, Arap Baharının ayağına gelmiş bir fırsat olduğu ve İslam Dünyasının lideri olacağını sandı. Çünkü Amerikalılar buna inandırmıştı. Almanlar da yaklaşık 100 yıl önce Enver Paşa ve arkadaşlarını aynı şekilde inandırmıştı.