TÜRKİYE NEDEN GÜÇSÜZLEŞİYOR?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Adalet ve Demokrasi Haftası nedeniyle geçtiğimiz hafta sonu Cumartesi günü Dikili’de, Pazar günü ise Bergama’daydım. Etkinlikler kapsamında Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Dikili ve Bergama Şubelerinin düzenlediği organizasyonlarda konuşmalar da yaptım.

24 Ocak 1993’te öldürülen gazeteci yazar Uğur Mumcu ile 31 Ocak 1990’da öldürülen ADD’nin Kurucu Genel Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy‘un ölüm yıldönümlerini anma kapsamında, Adalet ve Demokrasi Haftası adı altında her yıl 24-31 Ocak günleri arasında ADD başta olmak üzere demokratik kitle örgütleri yurtseverlerle birlikte etkinlikler yapmaktadır.

Bugünler İçin Öldürülmeleri Gerekiyordu

Tabii ki bugün Türkiye’de demokrasi ve adaletten bahsetmek mümkün değildir. Geçmişte de demokrasi ve adalet konularında sıkıntılarımız vardı. Ama bu iktidar döneminde, demokrasi ve adalet külliyen katledilmiştir. Hatta bugün, demokrasi ve adaletin önündeki en büyük engel iktidardır diyebiliriz.

Türkiye’nin bu duruma gelmesinde; Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Ahmet Taner Kışlalı, Abdi İpekçi ve Necip Hablemitoğlu gibi öncü aydınların cinayetlere kurban edilmesinin çok büyük önemi vardı. Bir anlamda Türkiye’nin bugünlere getirilmesinde bu insanların yok edilmesi; aşılması gereken en önemli kilometre taşlarındandı. Bu insanların ortak değerleri; Atatürk, aydınlanma, Cumhuriyet, laiklik, tam bağımsızlık ve antiemperyalizmdi. İşte öldürülme nedenleri de buydu. Bu değerlere düşman olan bugünkü iktidara methiyeler düzenler ve destek verenler bu insanları hedef göstermişlerdi. Siyasi cinayetlerde esas fail tetiği çeken ve çekenlerden çok azmettirenlerdir.

Bilgi Güçtür

Bugün liyakatin ve bilginin zerre kadar önemli olmadığı bir ülke haline geldik ve her geçen gün bu yüzden güç kaybediyoruz. Varsa yoksa kişiye yönelik sadakat, din, iman, ezan ve bayrak üzerinden içi kof hamaset ve geçmişe yönelik bilinçsizce öykünme! Çağdaş dünyada bunların hiçbir değeri yok.

Filozof Francis Bacon “Bilgi güçtür” diyor. Gerçekten bilgi; insanlığın ürettiği en önemli şey. Nesilden nesile aktarılabilen bilgi sayesinde insanlık bugünkü uygarlık seviyesine ulaştı. Yerküre üzerindeki canlı yaşam bile enerjiden maddeye, atomdan moleküle, tek hücreli canlıdan insana kadar bilgiyle, evrimle oluştu. Canlılar aleminde, basitten karmaşıklığa gidişin arkasında bilgi oluşturma kapasitesi vardır.

Bilginin Biriktirilmesinde Yaşanan Devrimler

İnsanlığın geçmişi bile yaklaşık olarak 2,5 milyon yıl olmasına rağmen vahşi yaşamdan toplumsal yaşama geçişi yaklaşık olarak 12 bin yıl önce oldu. Bu bilgi düzeyine kolay gelinmemişti. Bilginin nesilden nesile aktarılması; hikâyelerle ve sözlü kültürle oluyordu. İnsanlığın düşünsel evriminde, bilginin biriktirilerek gelecek nesillere aktarılmasında bugüne kadar devrim niteliğinde sayılabilecek beş büyük radikal değişiklik olmuştur.

Birincisi; M.Ö 3500 yıllarında, yani 5500 yıl önce yazının Sümerler tarafından bulunmasıdır. Toplumsal yaşamın ve kentlerin gelişmesi ile ticaretin artmasının yazının bulunmasını tetiklediği değerlendirilmektedir.

Üçüncü Devrim Anadolu’da Oldu

İkincisi; Mısır’da papirüs ile gerçekleşmiştir. Nil Nehri deltasında yetişen papirüs denen bitkinin saplarından belirli boyutlarda kesilerek dövülüp hamur hale getirilmesiyle oluşturulan ilk kâğıt papirüstü. Üzerinde yazı bulunan en eski papirüs kâğıdı 4500 yıl önceye aittir. İngilizce kâğıt anlamını taşıyan “paper” kelimesi de “papirüs” kelimesinden türetilmiştir.

Üçüncü devrim; Anadolu’da, Kuzey Ege’de, Bergama’da gerçekleşmiştir. Esasında bu gerçeği ben de Bergama’da, müzeleri, tarihi ve antik ören yerlerini gezerken öğrendim. Gezinin bir bölümünde bize refakat ve rehberlik eden, Bergama’yı gerçekten çok iyi bilen, 2009-2019 yılları arasında Bergama Belediye Başkanlığı yapmış olan ve konferansımı da izlemeye gelen Mehmet Gönenç’e çok teşekkür ederim.

Bergama Kâğıdı

Antik çağda Pergamon adıyla anılan Bergama, hem Helenistik hem de Roma döneminin en önemli kültür ve sanat merkeziydi. Ayrıca Roma döneminde Asya eyalet merkeziydi. Yazılar antik dönemde papirüs denilen kâğıtlara yazılıyor, rulo yapılarak saklanıyordu. Papirüs ise sadece Mısır’da yetişen bir bitkiden yapıldığı için her yere Mısır’dan gidiyordu. Bergama Krallığı bilgiye, yazıya önem veriyor, yazılı kaynakları topluyor ve kütüphane yapıyordu. 

Öyle bir duruma gelindi ki; Bergama Kütüphanesi dünyanın en büyüğü olan Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesi ile rekabet edebilir hale geldi. Bu rekabet kıskançlığa yol açtı ve Kleopatra döneminde Mısır’dan papirüs ihracı yasaklandı. Bergama Krallığı papirüs olmayınca, inceltilmiş çeşitli hayvan derileri üzerine yazı yazma yöntemini buldu. Hayvan derisi avantajlıydı, daha dayanıklıydı, kolayca tahrip olmuyordu, rulo yapılamıyor, sayfa sayfa toplanıyor ve bugünkü benzerleri gibi yani kitap gibi olabiliyordu. Parşömen dediğimiz Pargemon Paper yani Bergama Kâğıdı ismi, bu buluş ve gelenekten geliyor.

Dördüncü Devrim Anadolu’ya Geç Geldi

Bilginin biriktirilmesinde yaşanan devrimlerin dördüncüsü; matbaanın bulunuşudur. 1450’de Johannes Gutenberg, ortağı Fust ile birlikte Almanya’nın Mainz kentinde metal harflerle basım tekniğini bulmuş ve matbaaya uygulamıştır. Gutenberg’in özellikle 1455’de bastığı İncil ile bilginin geniş kitlelere ulaşmasında, dinde reformların hızlandırılmasında ve Aydınlanma sürecinde tetikleyici katkısı olmuştur. Matbaa önce Avrupa’da daha sonra tüm dünyada yaygınlaşmıştır. Ancak maalesef Osmanlı’ya -azınlıklar hariç- gelişi 1727’de olmuş ve matbaada ilk Türkçe kitabın basılması ise 1729’da mümkün olmuştur.

Beşinci devrimise internettir. İnternetin temellerinin 1950’li yıllarda Amerika’da atılmış olmasına rağmen bugünkü halini alması 1989 yılında gerçekleşti. Bu sayede insanlık bilgiye ulaşma ve sahip olma açısından geçmişle kıyaslanamayacak derecede büyük bir avantaja sahip oldu.

İskenderiye Kütüphanesine Ne Oldu?

İnsanlık; yabani yaşamdan bugün gezegenlere gidebilecek ve evrenin oluştuğu ilk zaman dilimi olan 13,5 milyar yıl ötesini gözetleyebilecek hale bilgiyle, özellikle aydınlanma sonrasında yükselişe geçen eleştirel akıl, pozitif bilim ve sistematik düşünce ile geldi. Artık insanlığın gelişimi; geçmiş zaman dilimleriyle kıyaslanamayacak düzeyde üssel (ekspansiyonel) artış aşamasına gelmiştir. Bu gelişimin dışında kalan toplumlar ya yok olacak ya da bir anlamda gelişime ayak uyduranların hizmetkârı olacaklardır.

Merak ediyorsunuzdur; İskenderiye ve Bergama Kütüphanelerine ne oldu diye… Bu konuda muhtelif hikâyeler de var, belirsizlikler de. İskenderiye Kütüphanesi’nin Ptolemaios Hanedanı’nın son bulmasıyla birlikte tek tanrılı dinlerin hedefi haline geldiği, kitapların büyük bir kısmının 391 yılında İmparator I.Theodosius tarafından paganlığa temel olduğu düşüncesi ile yaktırıldığı, daha sonra da İskenderiye şehrinin kontrolünü ele geçiren Müslümanlar tarafından kalan kitapların yakıldığı bilgisi var. Hatta İslam medeniyetinin en büyük isimlerinden biri olan İbn Haldun, İskenderiye Kütüphanesi’ni Hz. Ömer’in yaktırdığını söylemiş.

Bergama Kütüphanesi’ne Ne Oldu?

İbn Haldun, Mukaddime adlı eserinde; “Bilimler çoktur. İnsan toplumları içinde çok sayıda, bilginler, bilgeler gelip geçmiştir. Bize ulaşamayan bilimler bize ulaşanlardan çok daha kabarıktır. Hz. Ömer’in yok edilmesini buyurduğu o bilim belgeleri nerede, var mı şimdi? demektedir. İbn Haldun, Hz. Ömer’in yakma buyruğunu verirken “Bu kütüphanedeki kitapların içindeki bilgiler Kur’an’da varsa bunlara gerek yok. Kur’an’da yoksa bunlar geçerli değil. Öyleyse ne duruyor, yakılmalı” dediğini ifade etmiştir. Bu olay; Kâtip Çelebi tarafından da “Mizan’ül Hak” isimli eserinde aktarılarak teyit edilmiştir. Ama Hz. Ömer’in İskenderiye Kütüphanesi’ndeki kitapları yaktırdığı görüşüne katılmayan görüşler de özellikle yakın dönemde çoktur. Bergama Kütüphanesi’nin akıbeti ise; kitapların bir bölümünün Mısır’a taşınması ve kalan ağırlıklı bölümün savaş sırasında yanarak yok olması şeklindedir.


Bugün İslam dünyası zor durumda! Yenildikçe Ortaçağ karanlığına dönüyor, döndükçe daha çok yeniliyor. Bir kısır döngünün içine girmiş durumda. Bu durumdan çıkabilmenin formülü; eleştirel aklı, pozitif bilimi ve bilimsel bilgiyi egemen kılmak, dini dünyevi yaşamın referansı olmaktan çıkarmak, inanç, itikat ve uhrevi yaşamla sınırlandırmaktır. Hristiyan dünyası bugün güçlü ise Hristiyan oldukları için değil, Hristiyanlığı dünyevi yaşamın referansı olmaktan çıkardıkları içindir.

Eleştirel Akıl, Pozitif Bilim, Bilimsel Bilgi

Halen İslam dünyası içinde Türkiye her konuda daha ileride ise bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimlerine ve onun omurgası sayılan laiklik yani aklilik ilkesinin kazanımlarına borçludur. Aydınlanma; İslam dünyası için yaşamsal bir gerekliliktir. Atatürk “Hayatta en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir; ilmin ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır” demiştir. Bugün Türkiye, bu yoldan saptığı için her geçen gün daha fazla güçsüzleşmektedir.

Adalet ve Demokrasi Haftası etkinliklerinin düzenlenmesinde gösterdikleri üstün başarı ve konukseverliklerinden ötürü Dikili Belediye Başkanı Adil Kırgöz, ADD Dikili Şube Başkanı Hamiyet Somuncu ve ADD Bergama Şube Başkanı Mert Güleç’e teşekkür eder, çalışmalarında başarılar dilerim.

İbrahim Çağlar Sinan’ın Platanus Publishing’den çıkan “Kars’ta Bir Sufi: Baba Kara / Dağlara Çıkmayan Uzakları Asla Göremez’’ adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.

TÜRKİYE NEDEN GÜÇSÜZLEŞİYOR?

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!