Ukrayna Savaşı’nın üçüncü ayını doldurmak üzereyiz. Türkiye’yi yöneten iktidar savaşın başından itibaren tarafsızlıkla ikili oynama arasında ince bir çizgide dans ediyor. Böyle bir çizgide siyaset yapmasının belirleyici nedeni ise bu savaşı iktidarını sürdürebilmek için bir fırsat olarak görmesi ve yaklaşan seçimlerden kural dışı da olsa muzaffer olarak çıkabilme hedefidir. Tabii ki böyle bir siyaseti kolayca seçebilmesine imkân veren şartlar, devletin denge ve kontrol mekanizmalarının daha önce yine iktidar tarafından çökertilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca iktidarın Makyavelist olması, ilkeler ve değerler manzumesine sahip olmaması da böyle bir rota seçimini kolaylaştırmıştır.
Zaten iktidar Rusya’yakarşı bir anda açıktan cephe de alamazdı. Çünkü ne iflas etmiş ve hazinesi tam takır hale gelmiş ekonomisi ile yaptırım uygulayacak gücü vardı, ne de 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrası Rusya ile birçok alanda girmiş olduğu angajman dolayısıyla Rusya’ya karşı cephe alabilecek hareket serbestisi! Bu angajmanla Rusya; enerjiden gıdaya, meyve sebze ihracatından turizme, müteahhitlik hizmetlerinden Akkuyu Nükleer Santrali’ne, hatta Suriye’deki askeri harekâta kadar her alanda Türkiye’yi cezalandırabilme imkânına sahipti.
İktidar Pazarlık Peşinde
İktidar; hem Rusya’nın cezalandırmasından kaçınmak ve desteğini almak hem de ABD liderliğindeki Batı ile Ukrayna Savaşı nedeniyle Türkiye’nin yükselen stratejik önemini pazarlık unsuru yaparak ekonomik desteğini almak ve kafasına göre kotarmayı planladığı seçim sürecine sessiz kalmasını sağlamak için bu ince çizgi siyasetini seçimlere kadar devam ettirmek istiyor. İşte bu strateji kapsamında Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği için de “Veto” çıkışı yaptı. Buradan hareketle iktidarın her fırsatı pazarlığa çevirmekte ne denli mahir olduğunun altını çizmek yerinde olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Teröristlere misafirhane olan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine sıcak bakmıyoruz” dedi. Hemen arkasından da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın; “İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılması konusunda kapıları kapatmadık” açıklamasını yaptı. Çok açıkça belli ki; iktidar İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasının arkasındaki esas belirleyici güç olan ABD ile pazarlık yapmak istiyor.
Veto İçin Gerekçeler Neler Olabilir?
Türkiye iki haklı gerekçeyle İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine itiraz edebilir.
Birincisi; bu iki ülkenin NATO üyeliği söylendiği gibi Avrupa’nın ve Türkiye’nin güvenliğini arttırmayacak, aksine genişleme Rusya’yı daha da fazla kışkırtacak, nükleer ve küresel savaş riskini arttıracak, Avrasya’yı istikrarsızlaştıracak ve halen içinde bulunduğu İkinci Soğuk Savaş’ın daha da tırmanmasına neden olacaktır. NATO’nun genişlemesi ve tırmanacak soğuk savaş ister istemez silahlanma yarışına, küresel tedarik zincirinin kopmasına, gıda ve enerji güvenliğinin çok büyük darbe almasına, aşırı fiyat artışına, enflasyona ve ekonomik yıkıma neden olacaktır.
Bu sebeplerle Türkiye genişlemeyi haklı olarak veto edebilir. Ama iktidarın böyle bir niyeti, fikri, derinliği veya vizyonu yok! Zaten böyle bir vizyonu olsaydı; Ukrayna ve Gürcistan’ın da NATO üyeliğine hayır der, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne düşmanlık yapmaz, sahip çıkan Amirallerine kumpas kurmaz, Montrö için tehlike olan Kanal İstanbul projesinin peşinde koşmaz ve Karadeniz’e daha fazla NATO donanma gücü gelmesi için kışkırtıcılık yapmazdı.
Bu Gerekçeler Daha Önce Yok Muydu?
İkinci gerekçe ise NATO üyesi bazı ülkelerle olan sorunlarını çözebilmek için bu durumu fırsat olarak kullanmak olabilir. Ama arkası doldurulmadan, üzerinde çalışılmadan ve derinliği olmadan yapılan alelacele çıkışlarla bu iş olmaz ve hüsranla neticelenir. Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto; “Türkiye daha önce NATO’ya katılımımız için olumlu görüş bildirmişti” diyor. Belli ki iktidar, veto çıkışı yapmaya son bir veya iki hafta içinde karar vermiş. Bu kararın geçmişi, derinliği ve arkasında devlet aklı yok. İnsana sorarlar; “Veto için ifade ettiğiniz gerekçeler daha önce yok muydu? Niçin kısa bir süre önce evet dediniz de şimdi hayır diyorsunuz? Yoksa sizin amacınız şark kurnazlığı ile pazarlık yapmak mı?” diye!
Ayrıca PKK’ya kucak açan yalnız İsveç ve Finlandiya değil ki! Fransa onlara kucağın daha büyüğünü açıyor, hatta PKK terör örgütünün Suriye uzantısı olan PYD’yi Elize Sarayı’nda bile ağırladılar. Bununla ilgili olarak Fransa’ya da bir sözünüz var mı? Hele ABD’nin durumu kucak açmanın da bir hayli ötesinde! Suriye’de PKK’nın uzantısı olan 100 bin kişilik bir orduyu donattı, eğitti ve hala da destekliyor. Ya iktidara ne demeli? Ülkemizi yöneten iktidar da bu konuda tutarlı değil. Geçmişte PYD’nin lideri Salih Müslim’i Ankara’da kırmızı halılarla karşılamış ve Beşar Esad’ı devirmek için işbirliği dahi teklif etmişti. Bunu bütün dünya bilmiyor mu?
“Baskı Yapar, Hallederiz” Demek İstiyorlar
Demek ki gerçekte iktidar için sorun bu değil. Olsaydı; 14 Haziran 2021’de Roma’da Biden’a “Bu sorun çözülmeden ilişkilerimizde düzelme olmayacak” denirdi. Ayrıca ABD ile sorunlarımız bununla da bitmiyor ama iktidarın ABD’ye direnecek ve pazarlık edecek gücü yok. Bunun böyle olduğunu yakın geçmişten de biliyoruz. Hatırlarsınız; Trump 2018’de yaptırımlarla tehdit etmiş, Rahip Brunson’ı almıştı. 2019’da Fırat’ın doğusuna yapılan Barış Pınarı Harekatı da henüz hedeflerine ulaşamadan Trump’ın tehdit ve hakaretleriyle durdurulmuştu.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken; “Türkiye ile Finlandiya ve İsveç hakkında fikir birliğine varacağımızdan eminim” açıklamasında bulundu. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Fontelles de “NATO, İsveç ve Finlandiya konusunda Türkiye’nin itirazlarını aşacaktır” dedi. Yani Atlantik’in her iki yakası da “Türkiye’nin veto çıkışı sorun değil, baskı yapar, hallederiz” demek istiyorlar.
Amaç Taviz Koparmak
Sonuç olarak iktidar üç nedenle veto çıkışı yaptı. Bunlar;
- 1. ABD ve AB ile yaklaşan seçimler öncesi pazarlık yaparak aynen 2009’da Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği’ne atanması sırasında Danimarka’dan yayın yapan ROJ TV’nin kapatılmasını sağlamak gibi bazı konularda avantaj elde etmek ve kendi iktidarının devamı için tavizler koparabilmek,
- 2. İç kamuoyuna “Güçlüyüz, NATO’yu hizaya getirdik, herkes bizim ağzımıza bakıyor” algısı yaratmak,
- 3. Sonuç alıcı bir tavır olmasa da veto çıkışı yaparak Putin’e şirin görünüp enerji, buğday, turizm, ihracat ve Suriye’deki faaliyetlere ilişkin Rusya’nın hiç değilse şimdilik cephe almasını engellemektir.
1987-1991 tarihleri arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde büyükelçilik yapan Ertuğrul Kumcuoğlu’nun Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Kıbrıs ve Diplomasi-Bir Büyükelçinin Gözünden” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Yüce Türk Milleti’nin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını sevinç ve coşku ile kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm kahramanlarımızı saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.
Ukrayna Savaşı’nın üçüncü ayını doldurmak üzereyiz. Türkiye’yi yöneten iktidar savaşın başından itibaren tarafsızlıkla ikili oynama arasında ince bir çizgide dans ediyor. Böyle bir çizgide siyaset yapmasının belirleyici nedeni ise bu savaşı iktidarını sürdürebilmek için bir fırsat olarak görmesi ve yaklaşan seçimlerden kural dışı da olsa muzaffer olarak çıkabilme hedefidir. Tabii ki böyle bir siyaseti kolayca seçebilmesine imkân veren şartlar, devletin denge ve kontrol mekanizmalarının daha önce yine iktidar tarafından çökertilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca iktidarın Makyavelist olması, ilkeler ve değerler manzumesine sahip olmaması da böyle bir rota seçimini kolaylaştırmıştır.
Zaten iktidar Rusya’yakarşı bir anda açıktan cephe de alamazdı. Çünkü ne iflas etmiş ve hazinesi tam takır hale gelmiş ekonomisi ile yaptırım uygulayacak gücü vardı, ne de 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrası Rusya ile birçok alanda girmiş olduğu angajman dolayısıyla Rusya’ya karşı cephe alabilecek hareket serbestisi! Bu angajmanla Rusya; enerjiden gıdaya, meyve sebze ihracatından turizme, müteahhitlik hizmetlerinden Akkuyu Nükleer Santrali’ne, hatta Suriye’deki askeri harekâta kadar her alanda Türkiye’yi cezalandırabilme imkânına sahipti.
İktidar Pazarlık Peşinde
İktidar; hem Rusya’nın cezalandırmasından kaçınmak ve desteğini almak hem de ABD liderliğindeki Batı ile Ukrayna Savaşı nedeniyle Türkiye’nin yükselen stratejik önemini pazarlık unsuru yaparak ekonomik desteğini almak ve kafasına göre kotarmayı planladığı seçim sürecine sessiz kalmasını sağlamak için bu ince çizgi siyasetini seçimlere kadar devam ettirmek istiyor. İşte bu strateji kapsamında Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği için de “Veto” çıkışı yaptı. Buradan hareketle iktidarın her fırsatı pazarlığa çevirmekte ne denli mahir olduğunun altını çizmek yerinde olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Teröristlere misafirhane olan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine sıcak bakmıyoruz” dedi. Hemen arkasından da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın; “İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılması konusunda kapıları kapatmadık” açıklamasını yaptı. Çok açıkça belli ki; iktidar İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasının arkasındaki esas belirleyici güç olan ABD ile pazarlık yapmak istiyor.
Veto İçin Gerekçeler Neler Olabilir?
Türkiye iki haklı gerekçeyle İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine itiraz edebilir.
Birincisi; bu iki ülkenin NATO üyeliği söylendiği gibi Avrupa’nın ve Türkiye’nin güvenliğini arttırmayacak, aksine genişleme Rusya’yı daha da fazla kışkırtacak, nükleer ve küresel savaş riskini arttıracak, Avrasya’yı istikrarsızlaştıracak ve halen içinde bulunduğu İkinci Soğuk Savaş’ın daha da tırmanmasına neden olacaktır. NATO’nun genişlemesi ve tırmanacak soğuk savaş ister istemez silahlanma yarışına, küresel tedarik zincirinin kopmasına, gıda ve enerji güvenliğinin çok büyük darbe almasına, aşırı fiyat artışına, enflasyona ve ekonomik yıkıma neden olacaktır.
Bu sebeplerle Türkiye genişlemeyi haklı olarak veto edebilir. Ama iktidarın böyle bir niyeti, fikri, derinliği veya vizyonu yok! Zaten böyle bir vizyonu olsaydı; Ukrayna ve Gürcistan’ın da NATO üyeliğine hayır der, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne düşmanlık yapmaz, sahip çıkan Amirallerine kumpas kurmaz, Montrö için tehlike olan Kanal İstanbul projesinin peşinde koşmaz ve Karadeniz’e daha fazla NATO donanma gücü gelmesi için kışkırtıcılık yapmazdı.
Bu Gerekçeler Daha Önce Yok Muydu?
İkinci gerekçe ise NATO üyesi bazı ülkelerle olan sorunlarını çözebilmek için bu durumu fırsat olarak kullanmak olabilir. Ama arkası doldurulmadan, üzerinde çalışılmadan ve derinliği olmadan yapılan alelacele çıkışlarla bu iş olmaz ve hüsranla neticelenir. Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto; “Türkiye daha önce NATO’ya katılımımız için olumlu görüş bildirmişti” diyor. Belli ki iktidar, veto çıkışı yapmaya son bir veya iki hafta içinde karar vermiş. Bu kararın geçmişi, derinliği ve arkasında devlet aklı yok. İnsana sorarlar; “Veto için ifade ettiğiniz gerekçeler daha önce yok muydu? Niçin kısa bir süre önce evet dediniz de şimdi hayır diyorsunuz? Yoksa sizin amacınız şark kurnazlığı ile pazarlık yapmak mı?” diye!
Ayrıca PKK’ya kucak açan yalnız İsveç ve Finlandiya değil ki! Fransa onlara kucağın daha büyüğünü açıyor, hatta PKK terör örgütünün Suriye uzantısı olan PYD’yi Elize Sarayı’nda bile ağırladılar. Bununla ilgili olarak Fransa’ya da bir sözünüz var mı? Hele ABD’nin durumu kucak açmanın da bir hayli ötesinde! Suriye’de PKK’nın uzantısı olan 100 bin kişilik bir orduyu donattı, eğitti ve hala da destekliyor. Ya iktidara ne demeli? Ülkemizi yöneten iktidar da bu konuda tutarlı değil. Geçmişte PYD’nin lideri Salih Müslim’i Ankara’da kırmızı halılarla karşılamış ve Beşar Esad’ı devirmek için işbirliği dahi teklif etmişti. Bunu bütün dünya bilmiyor mu?
“Baskı Yapar, Hallederiz” Demek İstiyorlar
Demek ki gerçekte iktidar için sorun bu değil. Olsaydı; 14 Haziran 2021’de Roma’da Biden’a “Bu sorun çözülmeden ilişkilerimizde düzelme olmayacak” denirdi. Ayrıca ABD ile sorunlarımız bununla da bitmiyor ama iktidarın ABD’ye direnecek ve pazarlık edecek gücü yok. Bunun böyle olduğunu yakın geçmişten de biliyoruz. Hatırlarsınız; Trump 2018’de yaptırımlarla tehdit etmiş, Rahip Brunson’ı almıştı. 2019’da Fırat’ın doğusuna yapılan Barış Pınarı Harekatı da henüz hedeflerine ulaşamadan Trump’ın tehdit ve hakaretleriyle durdurulmuştu.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken; “Türkiye ile Finlandiya ve İsveç hakkında fikir birliğine varacağımızdan eminim” açıklamasında bulundu. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Fontelles de “NATO, İsveç ve Finlandiya konusunda Türkiye’nin itirazlarını aşacaktır” dedi. Yani Atlantik’in her iki yakası da “Türkiye’nin veto çıkışı sorun değil, baskı yapar, hallederiz” demek istiyorlar.
Amaç Taviz Koparmak
Sonuç olarak iktidar üç nedenle veto çıkışı yaptı. Bunlar;
1. ABD ve AB ile yaklaşan seçimler öncesi pazarlık yaparak aynen 2009’da Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği’ne atanması sırasında Danimarka’dan yayın yapan ROJ TV’nin kapatılmasını sağlamak gibi bazı konularda avantaj elde etmek ve kendi iktidarının devamı için tavizler koparabilmek,
2. İç kamuoyuna “Güçlüyüz, NATO’yu hizaya getirdik, herkes bizim ağzımıza bakıyor” algısı yaratmak,
3. Sonuç alıcı bir tavır olmasa da veto çıkışı yaparak Putin’e şirin görünüp enerji, buğday, turizm, ihracat ve Suriye’deki faaliyetlere ilişkin Rusya’nın hiç değilse şimdilik cephe almasını engellemektir.
1987-1991 tarihleri arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde büyükelçilik yapan Ertuğrul Kumcuoğlu’nun Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Kıbrıs ve Diplomasi-Bir Büyükelçinin Gözünden” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Yüce Türk Milleti’nin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını sevinç ve coşku ile kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm kahramanlarımızı saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.