EĞİTİMİ EĞMİŞLER!…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Eğitim ve Bilim İşgörenler Sendikası ( EĞİTİM-İŞ ) ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM-SEN)Trabzon Şubeleri, 2021-2022 Eğitim ve öğretim Yılı Yarı Yıl Değerlendirmesinde bulundu. ‘Tablo maalesef vahim…’

MEB, 2021-2022 eğitim öğretim yılı takvimini açıkladı - Son Dakika Eğitim  Haberleri | NTV Haber

Eğitim-İş Sendikası Trabzon Şube Başkanı Tamer Özlü ismi ile yazılı olarak yapılan açıklamada;


Eğitim alanında yıllardır yaşanan ve COVID-19 salgını birlikte daha da ağırlaşan sorunların damga vurduğu 2021-2022 Eğitim ve Öğretim Döneminin ilk yarıyılı sona ermiştir.
6 Eylül 2021’de yüz yüze ve tam zamanlı olarak başlatılan 2021-2022 eğitim öğretim yılı eğitimi geleceğe taşımak bir yana dursun, yıllarca geriye götüren uygulamalara sahne olmuştur.
Pandemiye ilişkin neredeyse hiçbir tedbir almadan yüz yüze eğitime geçen MEB, okullarımızı virüsün kuluçka alanı haline getirmiştir.
Okulları “Maske-mesafe-hijyen” tabelalarıyla donatıp, okullarda maske dağıtmaktan, mesafeleri kalabalığa engel olacak şekilde ayarlamaktan, hijyen malzemeleri temin etmekten aciz bir yönetim, eksiklikleri yine okul yöneticilerinin, öğretmenlerin ve velilerin sırtına yüklemiştir. Sınıflar seyreltilmemiş, derslik başına düşen öğrenci sayısı pandemiye uygun hale getirilmemiştir. Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri dersliklerde 4 metrekareye 1 öğrenci düşmesi gerektiği yönündeyken, birçok okulda sınıf mevcutları 40-50 öğrenciye çıkmıştır.
Yine virüsün bulaş riskini azaltmak için derslerin ülke genelinde 30 dakikaya düşürülmesi gerekmekteyken 40 dakikalık ders süresinde ısrar edilmiş, okul öncesi için 50 dakika düzenlemesi devam etmiştir.
Pandemiden önce açıkladığı raporlarla öğretmen açığı bulunduğunu itiraf eden MEB, bu koşullara rağmen yeterli öğretmen ataması yapmamıştır. 2020-2021 eğitim öğretim yılı sonunda 38.000 öğretmenimiz emekli olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı önce 20 bin ardından 15 bin ek atamayla emekli öğretmenlerimizin yerini bile dolduramamıştır. Geçtiğimiz yıl 87.000 ücretli öğretmenimiz görev yapmıştır. Bunun en az 80 bini açık kadrodur. En az 140 bin atama yapması gereken Milli Eğitim Bakanlığı ataması gereken 140 bin öğretmenin yerine ücretli öğretmen çalıştırmaktadır. Bu durum hükümetin işletmeci zihniyetinin yansımasıdır.
Siyasi iktidar aynı zihniyetle yardımcı personel, hizmetli ve memur ataması yapmayıp okullarımızı bu alanlarda hizmetlerden eksik bırakmıştır. Taşeron işçilerle, İŞKUR üzerinden sağlanan geçici çalışanlarla bu hizmetler sağlanamamaktadır. İŞKUR’un gerekli personeli geç sağlanması nedeniyle okullar hijyen koşulları sağlanmadan açılmıştır. AKP iktidarı kendi rant alanları için bütçe ve ödenekleri fazlasıyla harcarken yine düşük ücret vererek eğitim öğretim faaliyetlerini “karşılamış” gibi yapmıştır.
Ders dağılımları, kitaplar ve ders içeriklerindeki tutarsızlıklar bu dönem de devam etmiştir. İçerisinde eğitimcilerin bulunduğu bir komisyonla bu sorunlar derhal giderilmelidir.
Geride bıraktığımız eğitim döneminde yaşananlara sadece ana başlıklar üzerinden baktığımızda karşımıza çıkan tablo şudur:

2021-2022 Eğitim Öğretim Yılı detayları belli oldu! - Özgün Kocaeli


 
MEB`İN BÜTÇESİ PARALEL EVRENDEKİ TÜRKİYE İÇİN BELİRLENMİŞTİR


Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi, salgın koşullarına rağmen 2022 yılı için 189 milyar 10 milyon TL olarak belirlenmiştir.
Bu yetersiz bütçe:
-Yeni dersliklerin inşası için
-Gereken öğretmen atamaları için
-Taşımalı eğitim utancını bitirmek için
-Okulları pandemiye uygun hale getirmek için
-Köy okullarını aktif hale getirmek için
-İhtiyaç sahibi çocuklara tablet/bilgisayar ve internet temin etmek için hazırlanmamıştır.
Bu bütçe, “itibardan tasarruf olmaz” diyenlerin, tasarrufu eğitimden yapmaya kararlı olduklarını göstermektedir. Bu bütçe her bir öğrencinin bilimsel, laik, sağlıklı, adil ve kamusal eğitim aldığı, eğitim emekçilerinin mesleki ve maddi anlamda mağdur edilmediği bir düzen ihtiyacının yanından bile geçmemektedir.  Merkez bütçeden aslan payı sayılabilecek bir oranı Diyanet için öngören hükümet, eğitimli gençlere değil, şükreden ve itiraz etmeyen bir topluma ihtiyaç duyduğunu bu bütçeyle bir kez daha göstermiştir. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk, “Eğitimde feda edilecek tek bir fert yoktur” derken, bu bütçeyle çocuklarımızın ve dolayısıyla ülkemizin geleceğinin feda edildiği açıktır.

TamerOZLU e1642789222961
Eğitim-İş Sendikası Trabzon Şube Başkanı Tamer Özlü.


EĞİTİMİ DİNSELLEŞTİRME FAALİYETLERİ DEVAM ETMİŞTİR


Eğitimi dinselleştirme faaliyetlerini afet/salgın demeden sürdüren, bunun için her krizi fırsata çeviren AKP ve Milli Eğitim Bakanlığı, tarikat ve cemaatleri milli eğitim sistemimize dahil etmeye devam etmiştir. ENSAR, TÜGVA ve İlim Yayma Vakfı gibi vakıflarla yakın ilişki içinde olduğu bilinen Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz’ın Milli Eğitim Bakan Yardımcısı yapılması, Milli Eğitim politikalarının cemaat ve tarikatlara teslim edildiğinin göstergesi olmuştur.
AKP’nin, eğitim politikalarının oluşturulması ve uygulanması sürecinde önemli görevler verdiği tarikat ve cemaatlerin eğitim sistemine ve ülkeye ne kadar zarar verdiği ise ortadadır. Bu kurumlar, açıkç
çocuklarımızın ve ailelerinin dini yönden istismar edilmesine, Cumhuriyet değerlerine aykırı nesiller yetiştirilmesine aracılık etmektedirler. 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP, yeterli sayıda devlet yurdu açmayıp, bir yandan da tarikatlara dernek adı altında yurt açma kolaylığı tanıdığı için çaresiz kalan öğrenciler buralara mecbur bırakılmaktadır. İktidar eliyle eğitimi kendilerine arka bahçe yapan tarikat ve cemaatlerin, gençlerimizin yaşam sevincini nasıl tükettiği ise acı bir olayla daha somutlaşmıştır.
Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın, ailesinin baskısıyla kalmaya mecbur bırakıldığı cemaat yurdunda yaşadığı baskılardan ve gelecek kaygısından intihar etmesi, bu yapıların gençlerimizin yaşamları, ülkemizin geleceği için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu ortaya koymuştur.

Öte yandan Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine gönderdiği talimat ile öğrencilerin dini içerikli dersleri seçmeleri konusunda okul müdürlerini yönlendirdiği ortaya çıkmıştır. Müzik, sanat, bilim, yabancı dil, spor gibi bir çok dalda tercih yapma hakkı olan öğrenciler “öğretmen yok” gibi gerekçelerle din eğitimine yönlendirilmekte, din derslerini seçen öğrenciler arasında ödüllü bilgi yarışmaları düzenlenmektedir.
Seçmeli dersleri belirleme süreci, velinin bilgisi dahilinde, öğrenci tarafından yapılır. Buradaki asıl amaç, öğrencinin kendini keşfetmesi, kendi ilgili olduğu alanda donanımlı hale gelmesidir. Ülkenin geleceğini direkt olarak ilgilendiren bu konu, iki tane partizan müdürün koltuğunu sağlamlaştırmak için yapacağı hamlelere kurban edilemez.
Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla alelacele hazırlanan Öğretmen Meslek Kanunu’nda öğretmen mülakatlarını MEB’in yapacağı ibaresinin çıkarılması da, eğitimde gericileşmenin sadece müfredat ve protokollerle sınırlı kalmayacağını, dernek maskesi takmış tarikatların artık mülakatlara da tesir edebileceğini gösterdi.

2021-2022 eğitim öğretim yılı ne zaman başlıyor? Okullar ne zaman açılacak?  İşte MEB eğitim takvimi! - Eğitim Haberleri

ÖĞRENCİLER EĞİTİMDEN KOPARTILDI


Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ülkede lise çağındaki gençlerin yüzde 50’ye yakınının eğitimde yer almadığını açıklamıştır. 15-19 yaş grubundaki 6 milyon gencin, 1 milyon 249 bini ne eğitimde ne istihdamda yer almaktadır.
2012 yılında getirilen 4+4+4 sisteminin ardından açık lisede okuyan öğrenci sayısı 940 binden 1 milyon 389 bin’e yükselmişti. Aynı dönemde lise öğrenci sayısındaki artış oranı yüzde 15,8 olurken açık öğretim lisesinde okuyanların artış oranı yüzde 32,4 olarak gerçekleşmişti. Bugün ise açık öğretim lisesinde 1 milyon 452 bin 331 öğrenci bulunmaktadır. Açıköğretim ortaokulunda kayıtlı 128 bin 433 öğrenci sayısını da dikkate aldığımızda, toplam 1 milyon 580 bin 764 öğrenci örgün eğitimden kopmuştur. Bu durum, eğitime erişimdeki ciddi problemleri göz önüne sermektedir.


MEB ELİYLE YASAL ÇOCUK İŞÇİLİK

Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) bağlı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğünün ilgili kurumlara gönderdiği karara göre, 2021-2022 döneminden itibaren ülke genelinde çok sayıda mesleki ve teknik Anadolu lisesi (MTAL) bünyesinde mesleki eğitim merkezi (MESEM) açılacak.  
Bu kararın ardından; İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından acele ve günlü olarak, Meslek Liselerine gönderilen yazı ile MESEM’lere öğrenci kaydı yapılması, okulların bulunduğu ilçe ve semtlerde öğretmenlerin, koordinatörlük görevlerini bırakarak esnafları gezmeleri ve bilgi toplamaları istenmiştir. Okul Müdürleri bunu kendilerine kutsal görev kabul ederek, örgün eğitimdeki tüm sınıflara MESEM’i
 cazip gösteren konuşmalarla, veliler okullara davet edilmişlerdir.
MESEM programı her ne kadar, devamsızlıktan başarısız sayılanlar, sınıf geçemeyerek öğrenim hakkını tamamlayanlar için gibi gözükse de, mevcut durumda, örgün eğitimdeki tüm öğrencilere seçenek olarak gösterilmiştir.

Meslek Lisesi öğrenci ve veli profiline baktığımızda, “Meslek Lisesi Diploması” yanında, asgari ücretin üçte biri oranında ücret alacağının söylenmesinin cazip gelmemesi düşünülemez. Bu durumda Mesleki Teknik Anadolu Liseleri’nin (MTAL) Mesleki Eğitim Merkezleri’ne dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Ayrıca MESEM’in yaygınlaştırma tanıtımında; “Erken yaşta sigortanız yapılıyor”, “Fabrikaya okul kuruyoruz”, “Genç işsizliği önlüyoruz” gibi popülist yaklaşımlar gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçek; devlet eliyle çocuk işçiliğinin yasal hale getirilmesi, çocukların ellerinden geleceklerinin, hayallerinin alınarak köle toplum inşa etme düşüncesidir. 15 yaşındaki öğrenci, patronun insafına terk edilmiş olacaktır. Eğitimde asıl amaç “çocuğun üstün yararı” olması gerekirken, sosyolojik, psikolojik, sistematik hiç bir alt yapısı bulunmayan bir yapbozun içine bugün ve gelecekteki meslek lisesi örgün öğrencileri atılmak istenmektedir.


MESEM’lerin yaygınlaşması ile
– Örgün eğitim dışına itilmiş, yarınlarına yabancılaşmış, eğitimsiz, haklarını bilmeyen, kültürel açıdan eksik, kendine dayatılan hayatı kabullenen genç kitle oluşacağı,
– Yoksul öğrenciler açısından zorunlu eğitimin 8 yıla ineceği,
– Türkiye’de “çırak” adı altında milyonlarca çocuğun ciddi bir emek sömürüsüne maruz kalacağı,
– 18 yaş altı çocukların çalıştırılmasının yasal hale geleceği,
– Çocuklara 9-10-11. sınıfta asgari ücretin 1/3 ü, 12. Sınıfta ise 1/2’si oranında ödenecek ücretlerin devlet bütçesinden karşılanacak olması da çocuk işçiliği patronlar açısından da cazip hale getirmekte ve böylece bir çocuk işçisi ordusu oluşturulmaktadır.

Okullar ne zaman açılacak? 2021-2022 eğitim öğretim yılı takvimi... - Son  Dakika Haberleri


EĞİTİMDE NİTELİK SORUNU BÜYÜYOR

MEB’in kendi eliyle okulları Nitelikli ve Niteliksiz olarak ayırması bir yana, eğitim bir bütün halinde niteliksizliğe mahkum ediliyor. Eğitimin niteliğinin artması, öğretmen yetiştirme politikasından eğitime ayrılan bütçeye kadar bütüncül ve birbirini besleyen zincirleme bir strateji geliştirmeye bağlıdır.  Buradaki en önemli ölçütlerden biri öğretmen ve öğrenci arasındaki etkileşimin artmasıdır: Derslik başına düşen öğrenci mevcutlarının azalması yeni okulların açılması, derslik sayılarının artması, ataması yapılmamış öğretmenlerin de göreve başlaması gerekmektedir.
Eğitimin niteliği, haftalık ders saatlerindeki sanat ve beden eğitimi derslerinin de artırılmasıyla desteklenebilir. Ortaokullarda haftada görsel sanatlar ve müzik için birer, beden eğitimi için de iki ders saati olması beden ve ruhen sağlıklı nesiller yetiştirmek için uygun değildir. Ayrıca ilkokullara görsel sanatlar, müzik ve beden eğitimi öğretmeleri için kadro tanımlamak ve branş öğretmenlerinin ataması yapılması gerekmektedir.
Bu ve benzeri tedbirlerle eğitimin gerçek amacı olan “çocuğun potansiyelini ortaya çıkarma” hedefine ulaşılabilir, bedenen ve ruhen kendini gerçekleştirebilecek nesillerin yetişmesine katkı sağlanabilir.
Eğitimin niteliğinin geliştirilmesi ders saatlerinin ve ödevlerin artırılması, sınavların zorlaştırılması ile değil çocuğun mutluluğu, okul sevgisi ve yeteneklerini özgürce geliştirebileceği alanlara kavuşmasıyla mümkündür. Ancak siyasal iktidarın eğitime bakış açısındaki temel amaç nitelikli eğitim değil kendisine seçmen devşirmektir.


OKUL GİRİŞ-ÇIKIŞ SAATLERİ

Yaz saati-Kış saati uygulamaları nedeniyle gündemdeki yerini koruyan okul giriş-çıkış saatleri sorunu giderek büyümekte ve bir güvenlik zafiyeti oluşturmaktadır. Siyasal iktidarın saat ayarı uygulamasındaki akıl almaz tutumu başka yapısal çarpıklıklarla da beslenmektedir.
Giriş-çıkış saatleriyle ilgili yapısal sorunun başında “ikili eğitim” gelmektedir. Ancak MEB ikili eğitimi sonlandırmak için de hiçbir adım atmamaktadır. Öte yandan 2012 yılında 4+4+4 değişikliğiyle birlikte örneğin ortaokulların günlük ders saatleri 6’dan 7’ye, ikili eğitim yapan bir okulda da günlük ders saati 14’e çıkartılmıştır. Buradaki asıl amaç seçmeli dersler adı altında belli bir inancın kodlanmasını sağlayan derslerin dayatılmasıdır. Bu dayatma ikili eğitim yapan bir okulda gün ağarmadan derslerin başlamasına ve gece karanlığında da derslerin son bulmasına neden olmaktadır.  

EĞİTİMDE ÖZELLEŞTİRME DEVAM EDİYOR

AKP iktidarı döneminde, eğitimde piyasa merkezli işletmeci anlayışı yerleştirilmeye çalışılmış, özel okullara yönelik doğrudan teşvik uygulamalarında ciddi adımlar atılarak kamusal eğitim alanı daraltılmıştır. Kamusal kaynaklar, eğitimin ticarileştirilmesi için özel sermayeye aktarılırken kamusal eğitimin niteliği düşürülmüştür.
MEB verilerine göre, 2020-2021 eğitim öğretim yılı itibarıyla Türkiye’de 53 bin 620 resmi, 13 bin 501 özel okul bulunmaktadır. 2003’te özel okulların resmi okullara oranı yüzde 2 iken, bugün bu oran yüzde 19’a yükselmiştir. Rakamlar AKP’nin eğitimi kamusal bir hizmet olmaktan çıkarma amacını ortaya koymaktadır.
Eğitimdeki özelleştirme bir taraftan eşitsizlikleri artırırken bir taraftan da eğitimdeki niteliği düşüren bir etki yaratıyor. Özel okulların oranı yüzde 19 iken, özel okullarda okuyan öğrencilerin oranı %8’dir. Bu da okul ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısında inanılmaz derecede bir eşitsizliği resmetmektedir. Yani okulların yüzde 81’inde öğrencilerin yüzde 92’si okumaktayken, geri kalanında yüzde 8’i okumaktadır.
Özel okullarda eğitim gören öğrencilerin yararlandığı imkânlar çok daha fazlayken, bu okullarda gözlerden uzakta bir başka sömürü de yaşanmaktadır. Hem aileler parasız olması gereken anayasal bir haktan yararlanmak için ücret ödemek zorunda bırakılmakta hem de eğitim emekçileri ciddi bir sömürüye maruz bırakılmaktadır. Özel okullarda çalışan öğretmenlerin hiçbir kadro güvencesi bulunmazken çok düşük ücretlere çalıştırıldıkları gerçeği de önümüzde durmaktadır.

Okullar ne zaman açılacak? Yüz yüze eğitim başlıyor mu? - Son dakika eğitim  haberleri – Sözcü

EĞİTİM ÇALIŞANLARI GELECEKTEN ÜMİTSİZ

Öğretmenler bu eğitim döneminde de kadrolu, ücretli, sözleşmeli diye kademelendirilerek sömürülürken seçim öncesi AKP’nin defalarca vadettiği 3600 ek gösterge rafa kalkmıştır. Öğretmen alımlarında KPSS’de dereceye girmek dahi artık bir kriter olmaktan çıkmış ve mülakat denilen bu garabet sistem temel belirleyici unsur haline gelmiştir.
Siyasi iktidar tarafından eğitimin paydaşlarına danışılmadan, öğretmenlerin haklarını ve taleplerini dikkate almadan Öğretmenlik Meslek Kanunu taslağı hazırlanmış ve apar topar Meclis’e sunulmuştur. Bu kanun taslağı öğretmenin koşullarını ve öğretmenliğin niteliğini artırmaktan uzak olmakla beraber, milli eğitimimiz açısından yeni sıkıntılara da yol açma potansiyeline sahiptir.
Çünkü kanun teklifi:
– Okuldaki çalışma barışını bozacak, öğretmenleri kendi arasında performans adı altında ayrıştıracak, öğretmenler odasını bölecek niteliktedir.
– Öğretmeni, veli ve öğrenci gözünde ayrıştıracaktır. Öğretmene dair haksızca iyi öğretmen-kötü öğretmen ayrımı oluşacak, bu ayrım okulun öğrencisinden velisine kadar tüm öznelerini bölecektir.
Öte yandan sendikamızın her yıl 24 Kasım Öğretmenler Günü öncesinde yaptığı araştırma, bu yıl her zamankinden daha acı sonuçlar vermiştir. Araştırmamıza göre;
-Katılımcıların yüzde 23,34’ü eşinin çalış(a)madığını belirtmiştir. Yani neredeyse evli her 4 emekçiden birinin eşi işsizdir ve evin başlıca gelir kaynağı enflasyonla biçilen tek maaştır.
-Katılımcıların yüzde 57,8’i ailenin gıda ihtiyaçlarını karşılamada zorluk yaşadığını, yüzde 48,3’ü maaşlarının yetersizliğinden dolayı ek hesap kullandıklarını, yüzde 77,7’si ailenin sağlık harcamalarını karşılamakta zorluk çektiklerini, yüzde 90’ı kullandıkları kredi kartının borçlarını ödemede zorlandıklarını, yüzde 65’i geçinmekte zorlandıklarını ailelerinden veya yakınlarından borç aldıklarını beyan etmişlerdir.
-Katılımcıların yüzde 61,1’i ekonomik zorluklardan dolayı mesleki motivasyonlarının düştüğünü, yüzde 84,3’ü ek iş aradığı belirtmiştir. Öğretmenin işi dışında ek iş aramak istemesi oldukça manidardır.
Ekonomik olarak zor durumda olan eğitim çalışanlarının öncelik olarak ekonomiyi temel sorun olarak görmelerinin nedeni yukarıdaki görüşlerinden belli olmaktadır. Katılımcıların yüzde 64,2’si düşük maaşları nedeniyle toplumdaki saygınlıklarının yıprandığını aktarmıştır.
“Öğrencilerimden ve meslektaşlarımdan uzak kalmak mesleki motivasyonumu her zaman düşürüyor” diyenlerin oranı yüzde 70,6’dır. Katılımcıların yüzde 77,6’sı pandemi sürecinde teknolojik ihtiyaçlarının MEB tarafından karşılanmadığını kaydetmiştir.

ÖĞRETMEN BELGE DEĞİL ÇÖZÜM ODAKLI KANUN İSTİYOR

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, “Bakanlık olarak tüm öğretmenlerimiz ve idari personelimize okullarımızın yüz yüze eğitime devam etmesindeki kararlı duruşları, sorumlulukları paylaşmaları ve emekleri nedeniyle teşekkür etmek için başarı belgesi düzenleyerek ilettik” sözleri ile tüm öğretmenlere başarı belgesi verildiğini açıkladı.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Bakan beyin lütfu ile verilen belge mevzuatın lafzına aykırıdır. Sayın Bakan’a, öğretmen ve yöneticilere ödül verirken aynı öğretmenler odasını paylaştığımız ücretli öğretmenlere ya da eğitim öğretim süreci için birlikte mücadele ettiğimiz diğer çalışanlara (memur, hizmetli…) neden ödül vermiyorsunuz? diye de sormak istiyoruz.
Sayın Bakan bir adım atacaksa, öğretmenlere içi boş şekilde ödül vermek yerine, öğretmenlik mesleğini onurlandıracak, hak ettiği yere gelmesini sağlayacak, ekonomik ve özlük hakları noktasında güçlü kılacak adımlar atmalıdır. Eğitimin tüm aşamalarında laik, bilimsel, demokratik yaklaşım öncü olmalı, parasız ve kamusal eğitim sağlanmalıdır. Öğretmenlik mesleğini yakından ilgilendiren allanarak pullanarak kamuoyuna müjde olarak sunulan ve içi tamamen boş Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun amaca uygun çıkarılmasını sağlamalıdır.

SONUÇ

Eğitimde yaşanan yapısal sorunlar karşısında MEB’in somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığı, eğitimde yaşanan ticarileşme, özelleştirme ve dinselleştirme uygulamalarının hız kesmeden devam edeceği görülmüştür.
Daha önce defalarca söylediğimiz gibi eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların aşılmasının, çocukların nitelikli bir eğitime ulaşabilmesini sağlamak için bugüne kadar izlenen bilimsel olmayan eğitim politikalarını tamamen değiştirmekten geçmektedir. Yaşanan karanlık tablodan çıkışın tek yolu ise eğitimin eşit, parasız, bilimsel, laik ve kamusal niteliğinin arttırılmasıdır.

Eğitim-İş olarak MEB’e çağrımızdır:

Eğitimin paydaşlarından göstermelik olarak görüş almak yerine, fikirlerimize ve önerilerimize gerçek anlamda kulak vermelisiniz. Durum ağırlaşmakta, enkaz toparlanamaz hale gelmektedir. Ancak tüm bu karanlık tabloya rağmen, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün gelecek nesilleri emanet etmeye layık bulduğu öğretmenler olarak parasız, bilimsel, laik, çağdaş bir eğitim sistemi için işimiz, ekmeğimiz ve çocuklarımızın geleceği için mücadele etmekten onur duyuyoruz.” denildi…

BİR DEĞERLENDİRME DE EĞİTİM-SEN’DEN GELDİ…

20220121 133440

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ( Eğitim-Sen) Trabzon Şubesi de, 2021-2022 Eğitim Öğretim yılı yarı yıl değerlendirmesinde bulunarak; “Milli Eğitim Bakanı’nın Karnesi zayıflarla dolu” dedi.

Eğitim-Sen, Trabzon Şube Başkanı Engin Nur İsmi ile yapılan Yazılı değerlendirmede bulundu.İşte Eğitim-Sen Trabzon Şube Başkanlığı‘nın açıklaması:

“BU YIL MİLLİ EĞİTİM BAKANI’NIN KARNESİ ZAYIFLARLA DOLU
“İki yıla yakın süredir devam eden Kovid-19 salgını koşullarının eğitim öğretime olumsuz etkileri bütün ağırlığıyla sürmektedir. Bununla birlikte eğitimin niteliğinde yaşanan gerilemenin sürmesi, son yıllarda belirgin şekilde artan eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin sürmesi, kalabalık sınıflar sorunu, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocuk ve gençlerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakalarının artması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu vb. gibi çok sayıda sorun eğitim sisteminin belli başlı sorunları olarak geçtiğimiz öğretim yılında da varlığını sürdürmüştür.
Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakılırken, eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları 2021-2022 eğitim öğretim yılının ilk yarısında yapılan düzenlemeler ve fiili uygulamalarla sürdürülmüştür. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemeyi sürdürmektedir.
YÜZ YÜZE EĞİTİME GEÇİŞ SÜRECİNDE GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMAMIŞTIR
6 Eylül 2021’de okulların açılması ve yüz yüze eğitime başlanmasının öncesi ve sonrasında Kovid-19 salgınının etkilerinin en aza indirilmesi için gerekli önlemler alınmamış, atılması gereken adımlar atılmamış ve bütün uyarılarımız görmezden gelinmiştir. Bu süre zarfında sendikamızın tüm çağrılarına rağmen okullara ek bütçe sağlanmamış, fiziki altyapı sorunları giderilmemiş, ders saatleri salgın koşullarına göre düzenlenmemiş, derslik sayısı ihtiyaç oranında arttırılmamış, öğretmen ve yardımcı hizmetli istihdamındaki eksiklikler giderilmemiştir.
Türkiye’deki öğrencilerin önemli bir bölümünün kalabalık sınıflarda öğrenim gördüğü gerçeğinden hareketle eğitim emekçileri, öğrencilerimiz ve velilerimiz tarafından ders sürelerinin 30 dakikaya indirilmesi talebi yoğun olarak dile getirilmiş ancak Milli Eğitim Bakanlığı bu konudaki haklı talepleri görmezden gelerek bildiğini okumaya devam etmiştir.
MEB’in yıllardır kadrolu yardımcı personel alımı yapmadığı ve ihtiyaçların İŞKUR üzerinden geçici görevlendirmelerle gerçekleştirildiği bilinmektedir. Kamu hizmetlerinin sürekliliği, düzenliliği ve halka daha nitelikli olarak sunulması için eğitimde her türlü güvencesiz istihdam uygulamasından derhal vazgeçilmeli, herkese kadrolu ve güvenceli istihdam sağlanmalıdır.
2021 2022 okullar ne zaman açılacak? MEB açıkladı mı? 2021-2022 okulların  açılış tarihi... | Gündem Haberleri
TÜRKİYE’DE ÇOCUKLAR VE HAKLARI AÇIK TEHDİT ALTINDADIR
Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi başta olmak üzere, çıraklık ve stajyerlik uygulamaları gibi çok sayıda düzenleme, çocukların eğitimden uzaklaşmasına ve işçi olarak çalışma yaşamına sürüklenmesine neden olmuştur.
Çalışan çocukların bir bölümü tarım sektöründe ucuz iş gücü, bir bölümü de ücretsiz aile işçisi olmaktadır. Kız çocukları da benzer nedenlerle eğitim öğretimden uzaklaşarak iş gücüne kayıt dışı olarak katılmaktadır.
MEB OKULLAŞMA POLİTİKASINI SİYASİ HEDEFLERE GÖRE BELİRLEMEKTEN VAZGEÇMELİDİR
MEB’in mesleki eğitim ve imam hatip lisesi temelli olarak düzenlenen okullaşma politikası, öğrencilerin çoğunluğunun bu okullara gideceği veya gitmesi gerektiği ön kabulü üzerinden şekillendirilmektedir. Böylece, bir taraftan sermayenin ihtiyaç duyduğu öğrencileri ara elemanlar ve ucuz iş gücü olarak gören politikalar yaşama geçirilirken, diğer taraftan imam hatipleştirme politikaları üzerinden eğitimin dinselleştirilmesi ve siyasi iktidarın politik kitle tabanının genişletilmesi yönünde adımlar atılması hedeflenmiştir. 
Eğitim-öğretimin hukuken parasız olduğu temel eğitimde velilerin ceplerinden yapmak zorunda kaldığı eğitim harcamaları her geçen yıl artmış, veliler çocuklarını kimi zaman borçlanarak, kimi zaman bankalardan ‘eğitim kredisi’ çekerek, kimi zaman da gıda harcamalarından kısarak okutmak zorunda bırakılmıştır. 
EĞİTİMDE DİYANET-DİNİ VAKIF VE DERNEKLERİN KUŞATMASI SÜRMEKTEDİR 
MEB’in merkezi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, yerellerde ise il müftülükleri başta olmak üzere, büyük çoğunluğu dini cemaatlerin uzantısı olan kimi vakıf ve derneklerle çeşitli konularda imzaladığı iş birliği protokolleri, okullarımızın dini grupların temel faaliyet alanları haline getirilmesine neden olmuştur. Bu uygulamayla, dini vakıf ve derneklerin devlet okullarında başta ‘değerler eğitimi’ olmak üzere, tamamına yakını dini içerikli çeşitli konularda ders ve seminer verebilmesi, kendi yayınlarını dağıtabilmesi, pedagojik olarak sakıncalı olmasına rağmen çocukları camilere yönlendirmesi vb. gibi faaliyetlerin yolu açılmıştır. Geçmişte yapılan yanlış adımlar sürdürülmekte, dini cemaatler eğitim sistemine dâhil edilerek ‘paralel’ eğitim uygulamaları hayata geçirilmektedir.
MEB’in 2019-2023 yıllarını kapsayan stratejik planında okul öncesi eğitime ilişkin olarak ifade edilen “Erken çocukluk eğitiminin niteliği ve yaygınlığı artırılacak, toplum temelli erken çocukluk çeşitlendirilerek yaygınlaştırılacaktır” ifadesine uygun olarak Diyanet’in yanı sıra dini vakıf ve dernekler de okul öncesi eğitimi hedef almıştır.
Okullar ne zaman açılacak? MEB 2020-2021 takvimi ile okulların açılış  tarihi belli oldu mu? - Son Dakika Eğitim Haberleri
20. MİLLİ EĞİTİM ŞURASI ÇOCUKLARIN SAĞLIKLI GELİŞİMİNE AYKIRI KARARLAR ALMIŞTIR
Siyasi iktidarın yıllardır bilinçli ve programlı bir şekilde hayata geçirmeye çalıştığı ‘dindar nesil yetiştirme’ stratejisinin son hedefi 4-6 yaş grubunda yer alan çocuklarımız olmuştur. “Cumhurbaşkanı himayesinde” Saray’da yapılan 20. Milli Eğitim Şurası’nda, Okul Öncesi İhtisas Komisyonu’nda kabul edilmeyen okul öncesi eğitime din eğitimi eklenmesi yönündeki tavsiye kararı, 46 eğitimcinin şerh koymasına rağmen oy çokluğuyla kabul edilmiştir. Pedagoji bilimine aykırı olan, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimi üzerinde telafi edilmesi mümkün olmayan zararlara yol açacak olan bu tavsiye kararını kabul etmek ve onaylamak mümkün değildir. 
MEB’in görevi iktidarın dindar nesil yetiştirme hedefini gerçekleştirmek için çalışmak değildir. MEB’in görevi, çocukları ve gençleri insanlığın ortak evrensel değerleri doğrultusunda yetiştirmek, çocukların üstün yararını gözeten, çocuk ve gençlerin kendini gerçekleştirebilmesi ve eleştirel düşünce becerisini kazanabilmesine olanak sağlayacak somut adımlar atmak olmalıdır. Eğitim Sen olarak çocukların sağlıklı gelişimini olumsuz etkileyen her türlü adım karşısında olduğu gibi, bu tür kararlar ve uygulamalara karşı da tüm gücümüzle mücadele edeceğimizin bilinmesini istiyoruz.
HAKLARIMIZI VE TALEPLERİMİZİ İÇERMEYEN BİR MESLEK KANUNU İSTEMİYORUZ
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), bugüne kadar eğitim sisteminde yaşanan her sorunda olduğu gibi, eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal, mesleki ve özlük sorunlarına tamamen piyasacı ve rekabetçi bir mantıkla yaklaşmıştır. Bu yaklaşımın son örneği, muhataplarının bilgisi dışında, kapalı kapılar ardında hazırlanan ve 31 Aralık 2021’de TBMM’ye sunulan Öğretmenlik Meslek Kanunu tasarısıdır. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’ndan geçirilerek TBMM Genel Kurulu’na getirilen tasarı, önümüzdeki günlerde görüşülecektir. 
Kanun tasarısında özel okul ve kurslarda öğretmenlik yapan meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal hakları ile ücret ve çalışma koşulları hakkında hiçbir düzenleme olmaması önemli bir sorundur. Meslek kanunu olan diğer mesleklere (doktorluk, mühendislik ve mimarlık, avukatlık, eczacılık) bakıldığında kamu-özel ayrımı yapmadan o mesleği icra eden herkesin ilgili meslek kanunu kapsamında olduğu görülmektedir.
Yapılan düzenleme bir meslek kanunu niteliği taşımadığı gibi, sadece birinci derecedeki öğretmenlere verilecek olan 3600 ek gösterge başta olmak üzere, ekonomik düzenlemelerle ilgili maddelerin 15 Ocak 2023 tarihinden sonra yürürlüğe girecek olması, çalışmanın seçime yönelik olduğunu açıkça göstermektedir.
Adaylık sınavının kaldırılması bir müjde olarak sunulurken, sınavın işlevinin bir değerlendirme komisyonuna devredilmesi, öğretmenlerin adaylığının kaldırılmasında bugünlerde yoğun olarak tartışılan mülakat-torpil uygulaması üzerinden yaygın bir ayrımcılığın yaşanabileceği izlenimini vermektedir. 
 ‘Nitelikli okul/niteliksiz okul’ ayrımında olduğu gibi, kariyer basamakları üzerinden ‘nitelikli öğretmen/niteliksiz öğretmen’ algısı yaratılarak öğretmenlik mesleğinin saygınlığının daha da düşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu durum ayrıca okullarda çocuğunun sınıfına uzman ya da başöğretmenin girmesini isteyen velilerle okul idaresi ve öğretmenler arasında gerilim yaratacak, okullarda oluşturulan ‘özel sınıfları’ daha yaygın hale getirecektir.
“Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı”, öğretmenlerin konumlarını güçlendirmeyi, haklarını geliştirmeyi ve korumayı amaçlarken, aynı zamanda uluslararası düzeyde yapılmış bir toplu sözleşme niteliği taşımaktadır. 145 paragraftan oluşan belge, öğretmenlik mesleğinde işe alınma, işe alınmada seçme ve formasyon, mesleğe hazırlık, değişik düzeydeki öğretmenlerin mesleki sorunları, iş güvencesi, öğretmenin hak ve sorumlulukları, disiplin işleri ve mesleksel bağımsızlık gibi konuları kapsamaktadır. Temel ücret, çalışma süreleri ve koşulları, özel izinler, araştırma izinleri, tatil, eğitim-öğretim yardımcı personelleri, sınıf mevcutları, öğretmen değişimi, uzak bölgelerde ve kırsal kesimde çalışan öğretmenlerle ilgili özel düzenlemeler, aile yükümlülükleri olan öğretmenlerle ilgili düzenlemeler, sağlık, sosyal güvenlik ve emeklilik gibi konuların da olduğu temel bir belgedir.
Eğitim Sen, yıllardır sadece öğretmenlerin değil, eğitim kurumlarında çalışan tüm eğitim ve bilim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Nitelikli eğitim için öğretmenler kadar emeği olan idari ve teknik personel, yardımcı hizmetliler sınıfı ve 4-B statüsünde çalışan eğitim emekçilerinin hakları ve talepleri de dikkate alınmalıdır. Öğretmenler için düşünülen iyileştirmeler, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi ile birlikte ele alınmalıdır.
MEB duyurdu! Okullar ne zaman açılacak? Tarih belli oldu - Son dakika  eğitim haberleri – Sözcü
EĞİTİMDE GÜVENCESİZ İSTİHDAM VE ATAMALARDA MÜLAKAT ISRARINA SON VERİLMELİDİR
Siyasi iktidar, yıllardır kamu istihdamında liyakat yerine, siyasal-ideolojik yakınlık, sadakat ve yandaşlık ilişkilerine göre istihdam uygulamalarını benimsemiş, ülke tarihinde en yoğun siyasal kadrolaşma geçtiğimiz 19 yıl içinde yaşanmıştır. İlk uygulandığı andan itibaren tartışılan ve çok sayıda mağduriyet yaşanmasına neden olan mülakat sınavı ile sözleşmeli öğretmen alımında yaşanan haksızlıklar ve adaletsizlikler artarak sürmektedir.
Geçtiğimiz yıllarda sözleşmeli öğretmenlik mülakat sınavında sorulan sorular üzerinden ortaya atılan iddialar, mülakat uygulamasının siyasi kadrolaşma amacıyla nasıl kullanıldığını açıkça göstermiştir. Geçtiğimiz kasım ayında 15 bin sözleşmeli öğretmen alımında yapılan sözlü mülakat sonuçları açıklandığında yazılı sınavdan yüksek puan almasına rağmen çok sayıda öğretmenin düşük sözlü sınav puanı verilerek elendiği görülmüştür. Mülakat sonucunda elenenler arasında kendi alanında doktora yapan ve KPSS’de birinci olan bir meslektaşımız da bulunmaktadır.
Türkiye’de mülakat sınavına dayalı tüm uygulamaların ‘siyasal kadrolaşma’nın önünü açarak sayısız haksızlığa neden olduğu, aldıkları puanlara bakılmaksızın iktidarın dünya görüşüne uygun olanlar sürekli başarılı olurken, iktidarın dünya görüşüne yakın olmayanların taraflı ve kasıtlı değerlendirmeler sonucunda elendiği çok iyi bilinmektedir.
Siyasi iktidarın ve MEB’in, kamuya ait kadroları kendi siyasal tutum ve anlayışları doğrultusunda yapılan atamalarla doldurması kabul edilemez. Okullarımız siyasi iktidarın Türkiye’de doğrudan torpil anlamına gelen ‘mülakat’ ile kadrolaşacağı makamlar değildir. Kamu hizmetlerinin sürekliliği, düzenliliği ve halka daha nitelikli olarak sunulması için eğitimde her türlü güvencesiz istihdam uygulamasından derhal vazgeçilmeli, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu kalıcı olarak çözülerek herkese kadrolu ve güvenceli istihdam sağlanmalıdır.”
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
EĞİTİMİ EĞMİŞLER!…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!