Toplumların temel ayırıcı özelliği kültürüdür. Kültürü var eden ve yaşatan ise DİL’dir. Dolaysıyla toplumlar açısından dil belirleyicidir.
Dili yok olan toplumun ayakta kalması imkânsızdır. Dili besleyip yaşatmak elzemdir.
Şimdi gelelim dili yaşatma konusuna…
Dil nasıl yaşar?
Tabii ki de üreterek!
Buluş yaparsan, icat edersen, keşif ortaya koyarsan senin kültürün yayılır.
Ve bugünün kültürel yayılması ihtiyaç ve zorunluluk üzerinden gerçekleşiyor. Kimse keyfiyetten başka toplumların kültürel egemenliği altına girmiyor.
Felsefe, bilim, sanat, spor; kültürü besliyor…
Yüksek kültür, üstünlük sağlıyor.
Mecburi istikameti belirleyen ana faktör ise BİLİM oluyor. Çünkü bilim TEKNOLOJİYİ geliştiriyor. Teknoloji hayatı kolaylaştırdığından hızla dünyaya yayılıyor.
BİLGİSAYAR örneği üzerinden içine düştüğümüz dil açmazını şöyle açıklayabiliriz; bilgisayarla ilgili neredeyse bütün sözcükler İNGİLİZCE kökenli. Sadece computer’in yerine “bilgisayar” kelimesini türeterek problem çözülmüyor. Monitöründen, kamerasına; wi-fisinden mauseuna kadar hepsi İngilizceden günlük dilimize geçmiş durumda. Ve dahası bu sözcükleri o kadar benimsemişiz ki yabancı olduğunu bile fark edemiyoruz; beşikten-mezara herkes anadiliymiş gibi kullanıyor.
Durumun vahameti iç acıtıcı. Sömürgecilerin önceden yaptığı gibi işgal ettiği topraklarda kendi dillerini kanla-gözyaşıyla dayatmasına gerek yok artık; geri kalmış toplumlar asimilasyona dünden razı!..
Özellikle internet sayesinde dünya ile aynı anda temas edebilmenin en kısa ve kolay yolu İngilizce olmuş durumda. Onun için DÜNYA DİLİ İngilizcenin egemenliğini kırmak şimdilik imkânsız görülüyor.
Fakat ülkemizdeki yozlaşma o kadar ileri gitti ki; tabeladan, ürün ismine kadar yabancı kelimeler tercih edilir oldu. Devlet kurumu olan Türkiye Varlık Kurumu bile logosunda “W” harfi kullanıyor. Çürüme öyle ilerledi ki; asırlarca Türkçe’yi ayakta tutan Anadolu ezgilerine sirayet etti yabancı sözcükler. Kemençe albümünün ismi “Dakikası İki Kontör” olabiliyorsa, “WhatsApp” sözcüğü türkü dizeleri arasında göbektaşı ağırlığında yer kaplıyorsa, gerisini varın siz düşünün…
Böyle giderse yaklaşık 100 yıl sonra dünyada geçerli kabul edilen tek dil İngilizce olacak. Türkçemizin de arasında bulunduğu ÜRETEMEYEN TOPLUMLARIN dili kendiliğinden yok olacak.
Çince, Rusça gibi varlığını korumaya çalışacak üç-beş dilin haricindeki dillerin “otantik dil” sayılmasına az kaldı.
Haaa… bir de şunu ekleyelim; DİLİMİZİ YAŞATACAĞIZ palavrası ile sorun çözülmüyor.
Tek çare; FELSEFE-SANAT-SPOR-BİLİM-TEKNOLOJİ üreten toplum yaratmak.
Düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan KİNDAR ve DİNDAR NESLİN bu dünya ile rekabet etme şansı ve gücü asla olamaz.
Çünkü BİAT EDEN tekrardan öteye geçemez.
Oysa dünya toplumları tekrar edeni değil; değişik olanı, çözüm üreteni, yeni ve farklı olanı istiyor. Kısacası, devrimci buluş ve teknolojilere rağbet ediliyor.
Bilgisayar örneğinden başlamıştım, spordan bir soru ile bitirelim; FUTBOLDA KULLANILAN SÖZCÜKLERE HİÇ DİKKAT ETTİNİZ Mİ? Birkaçını ben sayayım; santrafor, defans, libero, stoper, forvet, korner, aut, faul, frikik, gol, asist, markaj…
Önemli olan; istenileni, egemen olanı, sorun çözeni, kolaylaştıranı ÜRETMEKTİR.
Üretemeyen toplumları ve kültürlerini bekleyen kaçınılmaz son; yok olmaktır!
NOT: Melih BULU gibi “intihal/bilgi hırsızlığı” yaptığı iddia edilen kişiyi Türkiye’nin en iyi üniversitesine rektör yaparak BİLİM üretilemez. Boğaziçi Üniversitesi en zeki ve başarılı gençlerin tercih ettiği köklü bir öğretim kurumudur. Sn BULU çok iddialı ise yeni kurulan/kurulacak bir üniversiteye atansın ve o akademiyi Türkiye’nin “en iyileri” arasına soksun da görelim!