Mülteci Sorunu ve Tanju Özcan

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Saldıranlara bakıyoruz; siyasal islamcılar, liboş solcular, fetöcüler…
‘Sömürge Aydınları’ da koroya katılmış durumda; “hümanizm goygoyculuğu” üzerinden toplumsal direngenliği ve halkın tepkisini kırmaya çabalıyorlar.
Arkalarına emperyal batının gücünü ve desteğini almışlar.
Ortak özellikleri; Atatürk ve Laik Cumhuriyet düşmanı olmaları!
Bir de yanlarında “ucuz emek sömürüsü” peşinde koşan çıkarcı/işbirlikçi sermaye grupları var.
Temel amaçları; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, vatanını ve milletini ‘Göçmen Barınağı’na çevirerek çökertmek!
Planlı ve programlı şekilde “yok etme operasyonu” başlatılmış durumda. Ve operasyonun aşamaları kusursuz şekilde önce Suriyelilerle, şimdi de Afganlılarla adım adım uygulanıyor.
Keza bu hafta başında Washington yönetimi, ülkesine alacağı 50 bin civarındaki Afganlı için ‘Türkiye’de bulunan temsilciliklerine başvuru yapmaları’ önerisinde bulundu. Dolaysıyla önümüzdeki günlerde milyonlarca Afganlı, ABD temsilciliklerinin bulunduğu Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana’ya akın edecektir. ABD, bunlar arasından sadece 50 bin kişiyi ülkesine alacağına göre, geriye kalan milyonlarca Afgan vatandaşı ise yine Türkiye’ye kakalanacaktır.
Öte yandan bu göçmenlerin, bizden 5 kat daha fazla doğurma oranıyla gelecekte ülkemizi istila etmesi de kaçınılmaz görünüyor.
Yaklaşan yıkıcı felaketin farkına varanlarsa, imkanları ölçüsünde mücadeleye girişmiş durumda. Bunlardan biri de Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’dır.
Katılırsınız ya da katılmazsınız fakat halkın oylarıyla seçilmiş, kampanya sürecinde ‘Bolu’daki mülteci sorununu’çözeceğine söz vererek, seçmenlerin özgür iradesiyle belediye başkanı olmuş Tanju Özcan’ın “yabancılara yüksek vergi” uygulanması fikrine karşı başlatılan ve açık linç kampanyasına dönüşen saldırılara göğüs germek ve Bolu Belediye Başkanı’nın yanında saf tutmak her yurtseverin öncelikli görevidir.
Çünkü Türkiye, Suriyeli ve Afganlı göçmenler nedeniyle 15-20 yıl sonra büyük bir ‘beka sorunuyla’ karşı karşıya kalacaktır. Sosyoloji biliminin verileri ve Tarih biliminin belgeleri, bu ‘yıkıcı hastalığın’ er ya da geç toplum bünyesinde farklı türlerde, fakat kesin biçimde oluşacağına işaret ediyor.
Bu yıkıcı hastalığın neticesinde; işsizlik, terör, çatışma, kültürel yozlaşma, çeteleşme, ekonomik çöküntü ve toplusal ayrışma gibi büyük sarsıntılar yaşayacağımız alenen ortadadır. Türk milletinin böylesi bir bunalımı atlatması siyasal, sosyal, kültürel ve iktisadi bakımdan oldukça zor olacaktır. En iyi ihtimalle, yıkılmasak bile iç savaşa dönüşebilecek bir kaos süreci yaşayacağımız kesindir.
Dünyanın en güçlü ülkeleri ve ekonomileri arasında kabul edilen, yaklaşık 500 milyon nüfusa sahip Avrupa Birliği’nin “rüşvet” karşılığında mültecileri Türkiye’de depolamaya çalışmasının temel nedeni de 10 milyondan fazla göçmenin Avrupa için ‘tehdit’ oluşturacağı gerekçesidir. Ülkemizden 6 kat daha fazla nüfusu olan ve 27 üye devletten oluşan AB’nin 10 milyon mülteciden korkması,Türkiye’nin içine düştüğü belanın büyüklüğünün göstergesidir.
Soru şu; Avrupa Birliği’nin başedemediği “göç sorunuyla” Türkiye tek başına nasıl başa çıkacak!
Onlar da biliyor ve istiyor ki; 100 yıllık gecikmeyle de olsa Türk Milleti tamamen tarih sahnesinden silinsin ve geriye, Sevr Antlaşması’nda sınırları çizilen İç Anadolu bölgesine sıkıştırılmış ortaçağ kalıntısı İşid-Taliban zihniyeti ile yönetilen bir “İslamik Türkiye” oluşsun!
Bu ‘hain planın’ içimizdeki işbirlikçileri/destekçileri olan dincileri ve bölücüleri anlıyorum da gaflet uykusuna yatan 80 milyon vatandaşımızı bir türlü anlayamıyorum. Lakin bu milletin bir gün ölüm uykusundan kalkacağına da hiç şüphe duymuyorum.
Kasıtlı şekilde halka doğru ve gerçek bilgi aktarılmayınca, Türk toplumu kendisine yönelen ‘yıkıcı tehdit’i şimdilik açıkça kavrayamıyor. Bir de siyaset üstü olması gereken ‘milli meseleler’ politikacıların ağzında sakıza dönüşünce ve vatandaşlarımız da parti saflarında holiganlaşınca “toplumsal birlik-bütünlük” bir türlü sağlanamıyor. Oysa bu tip hayati konularda; toplumun, gelecekte yaşanacaklar ve doğacak sonuçlar hakkında ‘bilimsel bilgiyle’ sürekli aydınlatılması ve halkın içbütünlüğünün ‘dayanışmacı ve yardımlaşmacı’ bir psikolojik atmosfere oturtulması gerekiyor.
Bu ‘milli görev’ sadece siyasetçilerin işi değildir. Aydınlar, akademisyenler, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar ve sporcular da devreye girmelidir.
Yapılan araştırmalar, halkın düşünsel boyutta ‘göç istilası’ karşısında yüksek oranda kaygılı olduğunu göstermektedir. Fakat bu ‘bilinçsiz kaygı’ büyük çatışma ve sosyal patlama risklerini de beraberinde getirmektedir. Ki; ‘plan sahiplerinin’ isteği de tam budur. Dolaysıyla toplumun kontrolsüz bırakılmaması, akılcı ve gerçekçi tutumlarla yönlendirilmesi gereklidir. Bu yaşamsal görevi üstlenmesi gerekenlerse ülkemizin kurum ve kuruluşlardır. Hem iç kamuoyuna hem de dış dünyaya, yaşadığımız ‘göçmen tehdidini’ çok iyi anlatarak, insani ve hukuki çözüm yollarını zorlamak şarttır.
Bu bakımdan Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın yaklaşımı doğru bir yöntemdir ve tamamen hukukidir. Çünkü bu tavır, göçmenler açısından ülkemizin ‘cazibe merkezine’ dönüşmesini engelleyecektir. Ve buna benzer ‘göçmen itici’ yasal düzenlemelerin ve tutumların da bir an önce yaygınlaşması sağlanmalıdır.
Unutmayınız ki; Almanya bile tatil için ülkesine giden sığınmacıları sınır dışı ediyorsa, biz neden bayram izninde Suriye ve Irak’a giden mültecileri tekrar ülkemize alıyoruz? Can ve mal güvenlikleri tehdit altında olmadığına göre, uluslararası hukuk çerçevesinde onları ülkemize almama hakkımızı kullanmak en akılcı çözüm yollarından biridir.
Son söz olarak; ister ırkçı desinler, ister faşist!.. Laik ve üniter Türkiye için, akılcı ve çağdaş bir toplum için, Atatürk devrimlerine ve Cumhuriyet rejimine bağlı modern bir devlet için mutlaka mülteci istilasına karşı topyekun mücadele etmeliyiz.
Demografi mühendisliği yoluyla ‘ulus yapımızı’ bozup, ülkemizi ortaçağ ümmet zihniyetine teslim etmek isteyenlere karşı, Tanju Özcan gibi Köroğlu yiğitliğinde, “Anadolu’yu İstila Planı”na meydan okumalıyız!
NOT: Tanju Özcan’ı eleştiren politikacılara ve partilere önerim “Mülteci Referandumu” yapmalarıdır. Biliyorum ki, cesaret bile edemezler!

Mülteci Sorunu ve Tanju Özcan

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!