”İstanbul Kırmızısı”

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir Ferzan Özpetek filmi. Aynı isimli kitabından uyarlanmış. Tuba Büyüküstün’ün rol aldığını öğrenince izlemek istedim. Fakat içime bir kurt düştü. Filmin adı hiç yabancı gelmiyordu. Ben bu filmi izlemiş miydim? Üstelik Datça’da bir sinema salonu bile hafızama gelip oturmuştu. Birlikte sinemaya gittiğim bütün arkadaşlarıma sordum. Ayla ile gitmiş olsam kesinlikle hatırlarım. Çünkü onunla seyrettiğimiz her filmde farklı izlenimler ediniriz ve saatlerce tartışırız. Öyle olsa anımsardım. Yalnız gittiğimi de (ki pek gitmem) hatırlamadığıma göre, hayır seyretmemişim. Oturdum ekranın karşısına. Hayretler içindeyim. Film akmaya başlayınca anımsamaya da başladım. Ben bu filmi izlemişim. Fakat hayret edilecek şey niye zihnimden yok olmuş. Niye silmişim defterden.

Hele Tuba Büyüküstün var. Onu nasıl yok saymışım. Aslında Tuba’yı ben oldukça geç, 2020 yılında pandemi günlerinde izledim ve Asi dizisindeki “Asi, Asiye”, Çemberimde Gül Oya’da “Zarife“, çok parlak olmasa da Gönülçelen’de şarkı söylerken, stüdyo çekimlerinde “Hasret” olarak beğendim. Yani bu yıldan ve rollerden önce Tuba hafızamda zaten yok. Oynadığı başka bir dizi için de bu değerlendirmemi daha önce yazmıştım.

Gelelim filme. Yönetmen Deniz, (Nejat İşler) yeni bir film hazırlığı için İstanbul’dadır. Yayınladığı kitabını düzeltmek, son şeklini verebilmek için editörlüğüne güvendiği Orhan’ı (Halit Ergenç) Londra’dan çağırmıştır. Orhan, yaşadığı bir travma neticesi İstanbul’u terk etmiş, Londra’ya yerleşmiş ve şehirle  bütün bağını koparmıştır. Orhan, editörlüğünü yapacağı kitapta yok tabii ki. Filme monte edilmiş bir karakter olarak yer alıyor.

Buluştukları günlerde Deniz, ansızın ortadan kaybolacak ve kitabın gizemlerini çözmek Orhan’a kalacaktır. Ancak bu takip Deniz’le Orhan’ın bağını da belirginleştirecek ve hatta izleyiciye” acaba bunlar aynı karakterler midir?” sorusunu sorduracaktır.

Neval, (Tuba Büyüküstün) sanatçı olarak önemli bir rol üstlenmiş gibidir. Bütün karakterler onunla ilgilidir. Ancak o, silik bir kişilik sergiler. Bunun onun bir kusuru olduğunu düşünmedim. Ferzan Özpetek öyle çizmiş ve öyle oyna demiştir. O da oynamıştır. Hafızamda yer etmemesinin bir nedeni  de bu olmalı.

Deniz’in Annesine evde yardımcı olan Kürt kadın ve ailesinin tanıdık sorunları, Cumartesi anneleri, İstanbul’un çeşitliliğini gösterirken, nostalji yaşamak isteyenler için manzaralar görsel bir şölen de sunabilir.

Bunların dışında, Halit Ergenç’in (Orhan) oyunculuğu da olmasa akılda kalacak fazla bir şey yoktur. En azından benim için öyledir.

Oğuz Karakterinde Tuğrul Çetiner,  Yalçın Küçük’ü oynamışsa ona söylettirilen, “kötü alışkanlıkları olmayanlara güvenmem” sözü Hoca’ya yakışmış.

Finalde, Mehmet Günsür’un (Yusuf) anlatımına göre 3-5 kulaçtan sonra ürküp geri dönen Deniz’e inat, Orhan’ın boğazı geçmek için denize atlaması ve kararlı yüzüşü onu simgelediğinin bir kanıtı olarak ele alınabilinir mi acaba?

İstanbul kırmızılığını, oje sahnesinin ve finalde ekranın kızarmasının dışında, bulduğumu söyleyemem.

”İstanbul Kırmızısı”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!