AĞLAR GEZERİM SAHİLİ SANKİ BENİMLESİN

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Annem, konuşmalar arasında çıkan bir kelimeyi alıp hemen şarkıya dönüştürebilirdi. Bu şarkı da onlardan biridir. Onu tanıyanlar, şimdi anılarını anımsayacaklardır. Bu konuda yetenek edinmişti. Repertuvarı da güçlüydü; şimdi bu hikayeleri yazdığımda yeni yeni fark ediyorum. Bildiğiniz gibi kaybettikten sonra insanların değeri anlaşılıyor. Bu hep böyle olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Kimi seversen sev onun değerini kaybettikten sonra anlıyorsun. Ben değerli bulduklarım için anılarımı elimden geldiği kadar onlar sağken yazmaya gayret ediyorum. İkinci kitabımda (Bunlar Gerçek) bir kısmını yayınladım. Ancak yine de sevdiğini kaybettiğinde beynin her neresi aktif çalışmaya geçiyorsa o zaman daha iyi algılamaya başlıyorsun.

Ölüm, sanki beyinde saklı tuttuğun o düşüncelerin kapısını açıp gözünün önüne getiriyor ve daha olumlu ve daha iyi niyetli düşünmeni sağlıyor. Bir düşünün muhakkak sizde de böyle oluyordur! Benim gözlemim bu; sizinkini bilemiyorum! İtiraz edenler sakin bir kafayla bir daha düşünsün!

Neyse, biz şarkımızın hikayesine gelelim. Anlatacağım genç, 1933 yılında Robert Koleji’ni bitirir ve Sümerbank haberleşme servisinde göreve başlar. Artık para kazanmaya başlamıştır. Uzun süredir de şiirler yazmaktadır. 20. yüzyıla şiirleriyle damgasını vuracaktır.

Sabahları erken kalkar, işe gitmeden önce Samatya sahilinde yürüyüşe çıkardı. Yürümek ve bol bol oksijen alması onun daha iyi yazmasını sağlardı ve yürürken çok şeyi hayal ederdi. Artık yürüyüş yapmadan işe gidemez hale gelmişti. Yürüyüş sonu kendini çok dinç hissettiği için bunu bir alışkanlık haline getirmişti. Sahilde yürüyüş yapanları artık tanımıştı.

Haftanın ilk günü yine erken kalkmış ve işe gitmeden yürüyüşe başlamıştı. Kendi kendine “Bakalım bugün farklı bir simaya rastlayacak mıyım?” diye aklından geçirmişti ki aynı saatlerde kendisi gibi yürüyüş yapanların arasında uzun boylu, sarışın, güneşin yüzüne vurmasıyla ışık saçan bir güzel ona doğru yaklaşıyordu.

IMG 7234

İçinden “Allahım bu ne güzellik!” diye geçirdi, çok şaşırmıştı. Bu dünya güzeli yanından geçerken ona gülümsemiş ve “Günaydın!” demişti. Ancak gözlerinin maviliği onu hipnotize etmiş olacak ki ağzını açıp cevap verememişti. Kızın geçmesinden sonra genç adam onun yürüdüğü yönden bakışlarını bir türlü alamıyordu. Önüne bakmadan yürüdüğü için karşısından gelene çarpmaktan son anda kurtuldu.

Kendini toparladı ve “Aman Allahım, bu gördüğüm en güzel kız!” diye aklından geçirdi. Yürüyüş dönüşünde onunla yine hemen hemen aynı noktada tekrar karşılaştılar. ‘Kızın etkisinde kalırım.’ diye aklında tuttuğu “Günaydın!” kelimesini beş metre kala tekrarlayarak kızın yanından geçti. Kız gülerek günaydınına “Size de günaydın!” diye cevap verdi.

Dünyalar onun olmuştu. Ertesi günkü yürüyüşü şimdiden hayal edip o günün hemen bitmesini istiyordu. İş dönüşü o akşam ‘Sabah bir an önce olsun!’ diye erken yattı. Artık sabah olmuştu; hazırlığını yaptı ve yürüyüşe başladı. Mavi gözleriyle etrafına hafif tebessüm eden bu kız, o gün uzun sarı saçlarını arkadan atkuyruğu denen şekilde bağlamıştı. Genç adamın gözünden bu değişiklik kaçmamıştı.

Artık karşılıklı geçişiyorlardı. Genç adam, başını hafif aşağıya doğru eğerek “Günaydın!” dedi. Genç kız ona “Size de günaydın!” diyerek cevap verdi ve geçiştiler. Dönüşte birbirlerine sadece gülümseyerek sessiz bir selamlaşma yaparak yürüyüşlerine devam ettiler.

Günler böyle geçiyordu. Genç kız, kendisine çok yakışan mavi renkli eşofmanını arada bir yeşil eşofmanla değiştiriyor, çok ender de olsa, bazen siyah pantolon üzerine uzun el örgüsü örülmüş kazak giyiyordu. Bu değişiklikler genç adamın dikkatinden hiç kaçmıyordu. ‘Ertesi gün üstüne ne giyecek?’ diye kendisi ile iddialaşır duruma gelmişti.

Her sabah erken saatlerde koşar adımlarla sahilde yürüyüş yapan bu genç kıza, onun hayat dolu bakışlarına ve mükemmel fiziğine hayran olmuştu genç adam. Daha sonraları değişik hayallerini süslemeye başlamıştı bu ismini bilmediği genç kız!

Günler akıp giderken bir delikanlı belirmişti kızın yanında! İkisi gülerek aralarında bir şeyler konuşarak yürümeye başlamışlardı. Genç adam, hayran olduğu kızın yanındaki bu delikanlıyı için için kıskanmaya başlamıştı. Yanlarından geçerken ne konuştuklarını duymak için dikkat sarfetmeye başlamıştı.

Aralarında Rumca konuştuklarını ve kızın adının Eleni olduğunu öğrendi. Bu yürüyüşte genç kızın güzel, uzun boynunu pırlanta haçın süslediğini fark etti. Yanındakinin de boynunda haç olduğunu görünce “Bu delikanlı ile aralarında bir şeyler var!” diye içinden geçirdi ve içinin cız ettiğini hissetti. Buna rağmen her gün kızı görebilmek için sahildeki yürüyüşlerine devam etti. Ancak bir süre sonra yürüyüşlerde Eleni’yi göremez oldu. “Bugün yürüyüşe çıkmamıştır!” diye kendi kendine telkinde bulundu. Bir gün, bir hafta, bir ay aynı şekilde kızı görebilmek için sahile gider; ama nafile, o hayallerini süsleyen kız artık yoktur!

Her sabah yaptığı yürüyüşlerden zevk almaz hale gelmişti. Yaptığı yürüyüşün son yürüyüşü olduğuna kara verir ve yürüyüş sırasında içinde fırtınalar koparken düşündüğü dörtlüğü eve gelip kağıda geçer.

Ağlar gezerim sahili sanki benimlesin

Ay’da yüzün, geceyi öpen sularda sesin

Bilmek istemem, şimdi nerede, nasıl, kiminlesin

Dünya gözümde değil, çünkü sen gönlümdesin

Daha sonra yazdığı bu dörtlüğü Alaeddin Yavaşça’ya getirip verir. Alaeddin Yavaşça da bu güfteyi hicaz makamında besteler.

İşte, uzun yıllardır çalınıp söylenen bu güzel şarkının hikayesinin başrol oyuncusu 20. yüzyılın en iyi şairlerinden biri olan Selim Aru’dur. Sayın Aru ilerleyen zamanda Cumhurbaşkanı ikinci katibi olarak, Atatürk’ün yakınları arasına girer. Bu çalışkan ve üretken insanın mekanı cennet olsun.

AĞLAR GEZERİM SAHİLİ SANKİ BENİMLESİN

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!