TÖVBELER TÖVBESİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kızgınlığı, kırgınlığı, acıyı ve aşkı pişmanlığa dönüştürerek, bununla sürekli yoğrulan seven kalbin kırgınlığı daha nasıl anlatılabilinirdi, inanın bilmiyorum! Bu şarkının sözlerini, çok kırgın bir gönlün ancak teselli edilecek safhayı geçmesi yazdırabilir, diye düşündüm.

Annem bu şarkıyı söyledikten sonra “Şarkıda feryat eden kadının kalbini nasıl kırmışlar ki neredeyse “Aldığın havayı nefes olarak bile almayacağım!” diyecek! Ne yazık ki bu kadının kalbini kıran insan gibi içimizde çok öküz var.” diye konuşmasını sürdürürdü. Tabii beni de bir öküz adayı olarak görür müydü, bilmiyorum!

Üstat Turgut Yarken asker kökenli olduğu için sır tutmasını, dinlemesini ve çevre gözlemini iyi yapardı. Aynı zamanda bir de gönül adamıydı. Gözlemlerini şiir biçiminde sunan bir yeteneğe sahipti.

Üstat, Boğaz’ın kenarında kahve içmek için gittiği yerde masada tek başına oturan bir bayan görür. Elinde sigarası, denize doğru hayale dalmış gibi uzun uzun bakmaktadır. Sigarasından çektiği dumanı nefesiyle beraber Boğaz’ın hafif esen rüzgarına doğru üfleyerek her neyi hayal ediyorsa onunla başbaşa gibi görünüyordu.

Üstat, oturduğu arka masadan onu izlemekteydi. Kadın bitmekte olan sigarasını küllüğe koydu ve sanki daldığı hayalin etkisinden kurtulmuş, özgür kalmışcasına ani bir şekilde ayağa kalktı. Denize arkasını döndü ve mekanın salonuna doğru yürümeye başladı.

Çantası ve pardesüsü masada olduğundan oradan ayrılmayacağı anlaşılıyordu. Kadın, üstadın oturduğu masanın yanından geçerken üstatla göz göze geldiler. Üstat, birden ayağa kalktı. Kadın ona gülümsedi ve elini uzattı.

“Turgut bey siz burada mıydınız?”

“Evet, az önce geldim; daha kahvem bile gelmedi.”

“Lütfen oturun! Ben şimdi geliyorum.” dedi ve yürümeye devam etti.

Aradan beş dakika geçmişti ki üstat kadının ayağında bulunan topuklu ayakkabının sesinden kadının masaya yaklaştığını anlayınca tekrar ayağa kalktı.

“Buyurun Hülya Hanım!” deyip iskemlesini çekti. Kadın masaya oturdu. İkisinin de birbirlerini çok iyi tanıdıkları, davranışlarından anlaşılıyordu.

“Hülya hanım nasılsınız, eşiniz nasıl?” diye lafa girince kadının zoraki gülmesi yüzünden kayboldu ve yüzü birden kızgınlık ifadesine döndü. O zaman bir sorun olduğunu anlamıştı üstat!

“Turgut Bey biliyor musunuz ben buraya nereden geldim?”

“Hayır Hülya Hanım, bilmiyorum!”

“Mahkemeden geliyorum. Senin arkadaşın olacak o adamdan boşandım.”

Üstat, şaşkın bakışlarıyla ona bakmaktadır. Canının çok yandığını ve çok kızgın olduğunu konuşmasından anlamıştı. Sessiz bir şekilde ona bakıyordu.

IMG 7247

“Ben, senin o arkadaşına şark görevine giderken kazasız belasız gelmesi için adak adamıştım. Dualar etmiştim. Yolunu gözlemiştim. Ama ona ne yaptı? Yanındaki sevgilisini benimle tanıştırmaya getirdi terbiyesiz adam! Ben ise onu başımın tacı, diye düşünüyordum. O yokken onu rüyamda görüp seviniyordum. Şarkta bulunduğu sürece dertlerini dert ediniyordum!” diyerek hızla ayağa kalktı ve masasına doğru yürüdü. Çantasını ve pardesüsünü  alarak hızlı ve kızgın bir şekilde oradan ayrıldı.

Üstat masada donakalmıştı. Harp Okulu arkadaşlarından ‘çapkın’ lakaplı subay arkadaşı daha iki yıl olmamıştı bu kadınla evleneli! Birbirlerini severek evlenmişlerdi. Kadının konuşmalarından etkilenmiş olduğu için oturduğu yerde hareketsiz kalmıştı. Bir zaman sonra cebinden çıkardığı kağıt parçasına bir şeyler yazarak oradan ayrıldı.

Bu fırtına gibi esen anlık buluşmanın tesirinden çıkmak için işyerine yürüyerek gitti. İçinden ‘Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Sevenin kıymetini bilmiyor, sevilmenin ne olduğunu ise anlamıyoruz!’ diye geçirdi. O günkü işlerle uğraşarak bu olayın tesirinden yavaş yavaş çıkmıştı. Ancak yazdığı satırları bir yerde tutuyordu, sanki daha bitmemiş bir şiirin tamamlamasını bekleyecek başka bir olayın olmasını bekler gibi!

Bu olayın üzerinden altı ay geçmişti. İşyerinde odasının kapısı çalındı. Çalışanlarından Selma Hanımdı kapısındaki!

“Buyurun Selma Hanım!” deyip odasına davet etti.

“Efendim, perşembe günü izin istiyorum sizden!”

“Tabii, nedenini öğrenebilir miyim?” Kadın biraz sıkılır, yüzü kızarır!

“Efendim, mahkemem var!”

“Hayırdır, ne mahkemesi?”

“Boşanma efendim!”

“Bütün çareleri denediniz mi ki boşanmaya kadar geldi olay?”

“Bütün çareleri denediğim gibi fazladan da girişim yaptım; ama olmadı, olmayacak!”

“Rica etsem biraz anlatır mısın? Belki bir yardımım olur!”

“Nereden başlasam bilmiyorum; ama şunu diyebilirim! Binlerce kere yemin ediyor; ama ne yazık ki yeminini tutmuyor! Bir de beni ölümle tehdit ediyor!”

“Semra Hanım, belki bir barışma imkanı vardır!”

“Efendim, bırakın barışmayı, bir daha adını anmayacağım! Ben onu severek almıştım; artık bir başkasını seveceğimi de düşünmüyorum! Ben gerekli dersleri aldım ve bu işe tövbe ettim. Tövbeler tövbesi olsun!” deyince:

“Tamam Semra Hanım; mahkeme sonrası işe gelmeyin. Pazartesi gününe kadar dinlenin; geçmiş olsun! Biz senin yanındayız, bunu unutmayın!”

“Efendim, çok teşekkür ederim!” deyip odadan çıktı.

Üstat, biraz oturduktan sonra daha önce bitiremediği şiiri aklına geldi. Yazdığı kağıdı cüzdanından çıkardı ve yazmaya başladı.

Taç olsan başıma takmayacağım

Gözümde nur olsan bakmayacağım

Yoluna adaklar yakmayacağım

Tövbeler tövbesi

Derdine göğsümü germeyeceğim

Bağrımı yoluna sermeyeceğim

Rüyamda sana yer vermeyeceğim

Tövbeler tövbesi

Sinemde kor olsan yanmayacağım

Bin yemin etsen de kanmayacağım

Seni hiç bir zaman anmayacağım

Tövbeler tövbesi

Kahretsen bana dön demeyeceğim

Ecel ol sana baş eğmeyeceğim

Ve senden başka da sevmeyeceğim

Tövbeler tövbesi

İşte, aşka tövbe edenlerin çektikleri hayat yolculuğunun bileşiminden çıktı bu şarkı. Bayanların yaşamında öküzlerin az olacağı bir zaman aralığına doğru hızlı yolculuk yapma dileğiyle kapatayım yazımı!

TÖVBELER TÖVBESİ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!