En kolay tarih, yalan tarih!

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Faşizm ve tek parti iktidarları döneminde toplumsal ve kültürel kirlenmenin etkilendiği alanların başında tarih gelir. Bu dönemlerde tarihin gerçeğinden ve akılcılığından uzaklaşılarak, yeni, yanlı ve yalan bir tarih yazını başlar. Yaşadığımız coğrafyanın tarihi bu anlamda üzerinde en çok oynanandır: Başarısızlıklardan başarı, yenilgilerden zafer, utançtan mutluluk ve güçlülük çıkarmak adına tarihin gerçeğine aykırı bir tutumla yalan tarih yazını yaygındır. Onun içindir ki tüm toplumsal olaylar da yalan üzerinden oluşturulan bir “gerçek” e ulaşma arzusu vardır. Yalanı gerçeklik ön ekiyle var etmeye çalışıyoruz: gerçek din, gerçek bilim, gerçek tarih gibi hep bir gerçek arama ve bulma çabası vardır. Oysa tarihin gerçekliğinden ve akılcılığından uzaklaştıkça gerçekten çok yalana yaklaşırız ve ortaya her şeyin yalanı çıkar. Tarihin gerçeğini hiçbir yalanla değiştiremezsiniz; gerçek, yalanınız içinde sırıtır durur.
Bu toplumda yaşanan ya da yaşanmış tüm tarihsel olayların gerçeğini bilmeden ya da bilip yazamamadan kaynaklı, yalanı gerçek diyerek yaşamımızdan dolayı sürekli şok halindeyiz. Trabzon özelinde incelediğimizde “Muhacirlik” olayını gerçeğinden uzaklaştırarak, büyük bir kaçışı hikâyesini* kahramanlık olarak sunma telaşı çok yaygındır. Özünde yaşanan olay günümüzde; ülkeleri emperyalist güçler tarafından işgal edilen Suriyeliler, Afganlılar, Libyalıların canlarını, namuslarını ve mallarını korumak amacıyla ülkelerinden kaçması gibidir. Ülkelerinden kaçmak zorunda kalarak yollar, dağlar ve denizlerde canlarını kaybederler. Bugün olduğu gibi dün de insanların canlarını kurtarmak için işgalden kaçması ayıp değil ,yaşamın bir gerçeğidir.

Muhacirlik bu topraklar da, Hicret gibi bir takvim anlamında kullanılmıştır. “Mustafa deden muhacirlikten iki yıl sonra doğdu, babaannem dut ağacını muhacirliğe çıkmadan önce dikmişti, annem muhacirliğe çıktığında üç yaşındaydı gibi.” Trabzonlular tıpkı Hz. Muhammet zamanında yapılmış olan hicret gibi bu tarihi, tarihin başlangıcı olarak ele almışlardır. Özünde bir kaçış olan muhacirlik, toplum katında tarih belirtme dışında çok kullanılan bir şey değildi. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Balkanlar’dan Anadolu’ya göç eden kişiler için muhacir, göç eylemi için de muhacirlik kelimesi kullanılır. Mekke’den Medine’ye göç eden kişiler için kullanılan Arapça bir kelime üzerinden örnek alınmıştır.
Trabzon’un “Muhacirlik” olayının başlangıcı, Çarlık Rusya’sının Karadeniz sahilinde ki Osmanlı şehirlerini bombalaması ile başlar. Doğal olarak Trabzon’da bu bombalamadan payına düşeni alır. Konunun tarihçiler açısından ele alınışı aynı sığlık ve tarafgirliktedir ve Çarlık Rusya’sının neden bu şehirleri bombaladığına ve neden Trabzon’u işgal ettiğini çok irdelemez ve bu konuyu da kısa bir şekilde yazarlar. Çünkü bu bombalama ve işgalin arkasında yatan gerçek onları korkuttuğu için bu konuya hiç dokunmazlar.

Trabzon’da yaşanan muhacirlik olayını gerçeği ile ele almak için öncelikli soru şudur: Muhacirliğe neden olan bombalama ve işgalin nedenleri nelerdir?
Tüm imparatorluklar gibi Osmanlı da yayılmacı bir imparatorluktu ve bu saiklerle hareket etmiştir. Kaybettiği toprakları yeniden kazanmak amacıyla 1.Dünya Savaşında Almanya ile işbirliği yaparak bu amacına ulaşacağı fikrine inanmıştı. Bu noktada bile Osmanlıyı kandırdılar oyuna getirdiler diye yazan birçok tarihçi vardır. Oysa kimsenin Osmanlıyı kandırdığı yok, onun derdi emperyalist bir imparatorluk olarak eski topraklarını geri almaktı. Bu düşüncelerle Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya arasında 2 Ağustos 1914’te gizli bir ittifak sözleşmesi imzalandı. Sözleşmenin imzalanmasından birkaç gün sonra, Akdeniz’de bulunan Goben (Goben) ve Breslau (Breslav) adlı iki Alman savaş gemisi, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın izniyle, Çanakkale Boğazı’nı geçip Marmara’ya girdi. İngiliz ve Fransız Konsolosları, Osmanlı İmparatorluğunun tarafsızlığını ortaya koyması açısından bu iki geminin 24 saat içinde Osmanlı karasularını terk etmelerini ya da silahsızlandırılmalarını ısrarla istediler. Osmanlı İmparatorluğu bunu kabul etmediği gibi tersine bunları satın aldığını ilan ederek gemileri Osmanlı donanmasına kattığını, ayrıca savaş gemilerin komutanı Tuğamiral Souchon’ u da Osmanlı Donanma Komutanlığı’na atadı.
Türk tarih yazınında en çok dikkat edilen konulardan birisi de yanlışı, hatayı ya da olumsuz durumun yaşanmasını bireye, yapıya ya da sadece bir kişiye yükleyerek konuyu yazmaktır. Konu ile ilgili sorumluluk genelde Türk tarih yazınında “bireyselliğe” yöneliktir. Ermeni Tehcirini Talat Paşa’ya, Osmanlının 1. Dünya Savaşına girmesinin nedeni Enver Paşaya yüklenmesi gibi.

WhatsApp Image 2021 07 01 at 09.55.15 1

Yalan ve yanlı tarih yazıcıları bu olayda Padişahı aklamak telaşı içinde olup konuyu şöyle yazarlar. “Bir süre sonra bu iki savaş gemisi, padişah ve sadrazamın haberi olmadan Enver Paşa’nın yazılı emriyle ve tatbikat yapılacağı bahanesiyle Karadeniz’e gönderildi.” (Naim Güney) Tüm bunlar yaşanırken ve İmparatorluk savaşa koşar adım giderken padişahın ve sadrazamın bu yaşananlardan haberdar olmaması bu iki kurumu tartışılır hale getirir. İnsanın sorası gelir yahu tüm bunlar yaşanırken siz haremde miydiniz? Konunun tarihsel gelişimi şöyle olur:
Karadeniz’e açılan savaş gemilerinin tek bir hedefi vardı; Çarlık Rusya’sının Karadeniz’deki limanlarını bombalamak. Osmanlı İmparatorluğuna ait savaş gemileri Çarlık Rusya’sının Sivastopol, Odessa, Feodosya, Novorossiysk, Ocakof, Yalta limanlarını bombalayarak 29 Ekim 1914 tarihin de Çarlık Rusya’sına savaş ilan eder. Bu bombalamalar sonucunda; 2 askerî gemi ile birkaç ticarî gemi batırılırken 38 kişi öldürülür, ticari gemilere, kıyı tesislerine, beş petrol tankına ve bir şeker fabrikasına zarar verilir. Rus tahıl kargo gemisi batırılır ve yaklaşık 50 petrol tankı imha edilir. Yalta’da bombardımanın yarattığı tahribat yüksektir, tanklardaki akaryakıt sokaklara dökülmüş, şehri alevler ve duman sarmıştı. Daha sonra Nikolayev’den Novorossiysk’e gitmekte olan 1.223 tonluk Şura vapuru da deniz muslukları açılarak batırıldı ve personeli esir alındı. Feodosya’ya saldırdıktan sonra Hamidiye, Yalta’yı bombaladı ve birtakım hububat ambarını ateşe verildi.
Osmanlı İmparatorluğunun bu saldırıları Çarlık Rusya’sına savaş açmanın dışında onun tüm yaşamsal (petrol, şeker, tahıl v.b) birikimlerini de yok etmiştir.
Trabzon Valilik sitesinde de aynı eksiklik bulunmaktadır;
“Birinci Dünya Savaşının en ağır darbesini gören illerden biri de Trabzon’dur. Ruslar Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan edip, 1 Kasım 1914’den itibaren doğu hududunu aşarak Türk topraklarında ilerlemeye başladı. Doğu Karadeniz kıyılarını alıp, Anadolu’yu ele geçirmeyi hedefleyen Rus orduları karşısında, Türkiye 3 Kasım’da Almanya yanında savaşa katıldı ve 14 Kasım’da Cihad-ı Mukaddes ilan etti.
Rus savaş gemilerinin Karadeniz limanların bombardıman etmesi ile de Trabzon ateş çemberi içine düşmüş oldu. Nitekim 17 Kasım 1914’te yirmi üç parçalık bir Rus donanması Trabzon’u bombardıman ederek büyük tahribata ve can kaybına sebep oldu.” (http://www.trabzon.gov.tr/tarihce-cografya)

WhatsApp Image 2021 07 01 at 09.55.15 1 1

Ruslar, Osmanlı İmparatorluğu’na 1 Kasım 1914 te savaş ilan etmiş olsa da Osmanlı İmparatorluğu Çarlık Rusya’sı 29 Ekim 1914’te savaş ilan etmiştir. İşin özü Çarlık Rusya’sına saldırarak savaşı başlatan ve savaş açan Osmanlı İmparatorluğunun kendisidir. Öncelikle bu yalandan bir kurtulalım. Yanlışı ve hatayı aklama telaşına gerek yok, biz masum masum Trabzon’da yaşarken Çarlık Rusya’sı gelip bizi bombaladı masalını bırakalım artık. Valilik sitesinde yer alan yukarıdaki açıklama üzerine şu soru akla geliyor; Trabzon’un bombardımanında meydana gelen büyük can kaybı sayısı nedir?

Bölgede yaşanan muhacirlik olayının halk arasındaki karşılığı; “baktık ki Urus geliyor pılımızı pırtımızı toplayıp, Ordu’ya Samsun’a doğru kaçmaya başladık” ifadesi kullanılır. Halk katında muhacirlik olayı “büyük kaçış” olmakla birlikte her nedense bu olay günümüz tarihçileri tarafından, kahramanlık ve vatan savunması olarak anlatılmaya çalışılmaktadır. Halkın tarihi ile yaratılmak istenen resmi tarih birbirine zıt bir durumdadır ki bu durum ülkemiz tarihi açısından çok yaygındır.

Trabzon’da ya da bölgede yaşanan muhacirlik olayının normalleşmesi için öncelikle bu konunun sağlıklı bir şekilde ele alınması gerekir. Muhacirliğin özü büyük kaçış olsa bile bu kaçış haklıdır ve günümüzde de aynı kaçışlar yaşanmaktadır. Bugün olduğu gibi dünde insanların canlarını kurtarmak için işgalden kaçması ayıp değil, yaşamın bir gerçeğidir. Yunanistan’la yapılan savaşta top seslerinin Ankara’dan duyulması ve Ankara’nın da işgal edileceği düşüncesine karşı Mustafa Kemal Atatürk nasıl ki meclisi Eskişehir ve Konya’ya taşımayı düşünmüşse savaş zamanında kaçmak ayıp bir şey değildir.

“Bir milli devlet kurulurken, kurucu ulus ve kadroların bu süreç içindeki tavır ve eylemlerini tümüyle haklı ve meşru gösteren tarih açıklaması ve anlatımı yapılması hem kaçınılmaz hem de anlaşılır bir tutumdur.” (Akçam, 1993:9)
Aradan uzunca yıllar geçtikten sonra birçok olayın efsaneleşmiş, kutsanmış taraflarında sıyrılıp her açıdan incelenebilir, eleştirilebilir, konuşulabilir hale gelmiş olması en sağlıklısıdır. Tarihe ve onun gerçekliğine saygı bizleri küçültmez büyütür ve geliştirir.

En kolay tarih, yalan tarih!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!