Gemiler Giresun’e
Yar olayım sesune
Bir daha vurayıdı
Nefesum nefesune
Coğrafya kaderdir sözcüğü, yaşanılan coğrafyanın belirleyiciliğini ortaya koyan önemli bir kavramdır. Toplumlar yaşadıkları coğrafyanın onlara sunduğu olanakları kullanarak doğa ile uyum içerisinde yaşar ve gelişirler. Dünya uygarlıklarının temelini, özünde yaşanılan coğrafya ve doğa ile uyumlu olmak belirler. Coğrafyayı olduğu gibi kabul etmenin çok özel halidir coğrafya kaderdir sözcüğü; çatışmayı değil onunla uyum içinde onun yol göstericiliğiyle yaşamanın olanaklı olduğunu anlatır.
Coğrafyanın insan ve toplum yaşamında belirlediği etmenlerden biride seyahattir. Jakob Phılıpp Fallmerayer’in Trabzon İmparatorluk Tarihi kitabında seyahati şöyle tanımlar. “Tüm dünya üzerindeki kültür ve medeniyetin yayılmasına vasıta olan, insan cinsindeki bu hareket kanununun varlığı, tıpkı dünyanın fiziki hareketi ve insanın vücudundaki kanın dolaşımı gibi inkâr olunamaz zaruri bir ihtiyaçtır.” (Fallmerayer, 2011:3)
İnsanın doğa ile ilişkisinin; barış içinde ya da doğa ile savaş halinde olmasını belirleyen etmen bireyin ve devletin ekonomik tercihidir. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, doğayı değiştirme onu kapitalist üretim, tüketim ve pazarlama alanlarının içine katmak amacıyla coğrafyaya, doğaya savaş ilan edilmiştir, Süveyş kanalı, Panama kanalı ve daha birçok örnek bunu bizlere gösteriyor. Ulaşım sistemlerinde önceliği belirleyen unsur üretim girdilerine, pazara ve tüketiciye en hızlı hangi yolla ulaşırız kaygısıdır. Kapitalizm kendi kar ve hız tutkusu için doğaya düşman olmuştur. Kapitalizm önce bizi, sonra tüm yaşam alanlarımı ele geçirmiştir. Bu bağlamda Oktay Akbal’ın “Önce Ekmekler Bozuldu” kitabından esinlenerek “Önce İnsan Bozuldu” diyebiliriz.
Coğrafya ve doğa ile savaşın elle tutulur örneklerinin yaşandığı bir yerdir Karadeniz ve Trabzon. Bu savaş en çok da ulaşım ve ulaştırma alanında yaşanmıştır. Karadeniz doğası ve engebeli arazisi nedeniyle ulaşım açısından birçok zorluğu barındıran bir coğrafyadır. Dağların denizlere paralel olması, ulaşım ve seyahat olanaklarını denize yönlendirmiştir. Trabzon’un kuruluşu, gelişimi ve tarihsel anlamdaki önemi onun bir liman şehri olmasından gelir. Kenti dünyaya, dünyayı kente bağlayan unsur deniz ve denizyolu ulaşımıydı. “Bilhassa şarap ve tuzlu balık gibi ihtiyaç duyulan kendi mamullerini, komşu memleketlerin sahillerine götüren seferlerle yetiniyorlardı. ” (Fallmerayer, 2011:295)
Böylesine zor bir coğrafyaya sahip olan bir bölgede denizyolu taşımacılığından faydalanmak kaçınılmaz olmuş ve düzenli seferler gerçekleştirilerek yük ve yolcu ulaştırma işi denizden yapılmaya çalışılmıştır Deniz ve deniz ulaşımı Trabzon’un can damarını oluşturmaktaydı. “Bu arada, Trabzon’un şahdamarı olan büyük limana da değinmek isterim. Ben Trabzon’a ulaştığımda, Cenevizlilerden kalma bir iskelenin yakınlarında karaya çıkmıştım.” (Alşan- Duran, 2017:14) Ticari eşya ve ürün taşımanın yanında insan seyahati anlamında da önemli bir ulaşım biçimiydi denizyolu.
Karadeniz Bölgesi’nde deniz ticaretine yolcu ulaştırması açısından bakıldığında, Osmanlı döneminden kalma ve Cumhuriyet döneminin başlarında da hizmet vermeye devam eden denizcilik şirketleri (Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi, Şirket-i Hayriye vb.) tarafından haftanın belirli günleri seferler düzenlenerek talep karşılanıyordu. Karayolu yatırımları ve havayolu ulaşımının gelişmesiyle birlikte denizyolu ulaşımının önemini azaltan bir seyir zaman içerisinde kendisini belirterek bu ulaşım sonlandırılmıştır.
Liman kavramı konuşulunca hele bu liman Trabzon limanı olunca konu hep ticari taşımacılık üzerinden konuşulur. Oysa limanlar aynı zaman da insan taşınması ve yolculukları için olmazsa olmaz kavramlardandır. “Vaktiyle Babil ve İskenderiye’de olduğu gibi, yabancı milletlerden Trabzon şehrine akın akın insan geliyordu. Bunlar dünyanın servetini getiriyorlar ve nihayetinde yerli kültürle sanat üretimini alarak ihraç ediyorlardı.” (Fallmerayer, 2011:295) Trabzon’un kuruluşu gelişimi ve tarihsel anlamdaki önemi onun bir liman kenti olmasından gelir. Kent yaşayanlarının tüm kimliklere anlayışla davranmasının temelinde Trabzon’un liman kenti olması yatmaktadır. Tüm kadim kentler gibi limanı olan ve bu limanla büyüyen gelişen ve ölen bir kent olmuştur.
Trabzon limanının yolcu seferleri için kullanıldığı zaman yolcu gemilerinin gelişi ve gidişi şehir için büyük bir olaydı. Trabzonlular için yolcu gemisini gelişi bir bayram ve şenlik havasında karşılanırdı. Liman ve şehir tam bir bayram yerine dönüşürdü.
Geminin Yoroz burnunu aşıp görünmesiyle başlaya şenlik yine aynı geminin Yoroz burnu açıklarında görünmez oluşuyla sonlanırdı. Yolcu gemileri sade yolcu taşımıyordu; bu gemiler aynı zamanda şehrin mutluluğunu geleceğini ve aydınlanmasını da taşıyordu. Yolcu gemilerinin varlığı şehrin umudunu çoğaltıyordu. Trabzon’a ilk yolcu gemisinin ne zaman geldiği bilinmemekle birlikte son yolcu gemisini gidişi bilinir.
Karadeniz ve özel olarak da Trabzon için önemli bir ulaşım ağı olan denizyolu ve gemi seyahati, bölgenin şiir, türkü, roman gibi edebi eserlerinde hak ettiği yeri almıştır, yolculuklarına buralarda devam etmiştir. Bu şiirlerden birini de Çiğdem Sezer Küçük Şeyler Mevsimi isimli şiir kitabında “Akşamın İçinden Geçen Kadınlar” şiirinde şöyle yazmış;
”ganita’da gemiler oturuyordu
hüzünlü ev kızları gibi
dalgaları saymakla geçiyordu ömürleri
onlardan birisin dedim kendime
kalın halatlardan ıslak güvertelerden ibaretsin”
Nice türküler yakılmıştır gemilere ve gemi yolculuklarına. Somut olan bir yaşamdan somut olmayan bir kültürel mirasa dönüştürülmüştür deniz yolculuğu. Göçler gemiyle başlamış ve gemiyle bitmiştir. Acının, sevincin, ayrılığın, mutluluğun ve hüznün yolculuğu hep gemi ile olmuştur. Gemi yolculuğunun uzun sürmesidir belki de ona bunca türkü yakılıp anmak istenilmesi. Gemi yolculuğu sadece yük ve insan taşımamış bir kültürü oluşturmuş ve onu da taşımıştır her seyahatinde
Trabzon’un sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamını etkileyen ve değiştiren bir ulaşım biçimiydi deniz yolu. Kentte ve kentliye katkısı kanıksanamaz bir süreçti. Sahil kenarlarında kâğıttan ve tenekeden küçük gemiler ve takalar yapan çocuklar bu gemilere Trabzon’a gelip giden gemilerin isimlerini koyarlardı.
Trabzon deniz ve sahil kentidir diye birbirimizi kandırmanın anlamı yok Trabzonlu Ankaralı kadar denize uzak yaşamaktadır. Kentin eski fotoğraflarını gördüğümüzde doğa katliamıyla kentin coğrafyasının nasıl değiştirildiğini daha net görüyoruz. Ali Akay “Siyaset Bir Düşünce Alanıdır” isimli kitabında yaşadığımız süreci çok net ortaya koyuyor: “Türkiye’nin günümüzdeki dönüşümü hakkında herkesin ve her kesimin dikkatini çeken şey, uygarlığın ve doğanın birlikte yok edilip dönüşüme uğratılması değil midir?” (Akay, 2016: 15) Trabzon’a da yaşatılan tam da bu, bir kent uygarlığı ve doğasıyla birlikte yok edildi.
Trabzon; devletin yanlış ve yanlı tutumunu sessizce kabul etmenin, güce ve devlete boyun eğmenin ifadesidir. Devletin yanlış ve yanlı tutumunu dün olduğu gibi bugün de hissetmek olasıdır. Karayolu sevdası yanlış ve doğa düşmanı bir sevdadır. Kapitalizmin hız ve kar tutkusu denizyolu ile yolcu taşımacılığını bitirmiştir. Denizyolu ulaşımı bitince, denize düşmanlığımız başladı ve ona sırtımızı döndük. Onu yaşamın, edebiyatın, sanatın ve türkülerin dışına ittik. Devlet yanlış yapmaz kavramından kurtulmadıkça daha çok çevre katliamı görürüz ve yaşarız.
Çevresel ve ekonomik anlamda yapılabilecek en kötü tercihi yapmıştır devlet, karayoluna önem verip deniz yolu ulaşımını bitirmek anlamında. Siyasal iktidarların ve devletin yanlış ve yanlı tercihlerinin bedelini yaşam alanlarımızı, tarihsel dokumuzu, doğamızı ve anılarımızı kaybederek bedelini ödedik ödüyoruz
Deniz, ulaşımın yanında yaşamın içinde olan bir varlık durumundaydı. Adına türküler yazılan, seyahatlerin başlangıç ve bitiş yeri olan limanlar ayrılıkların ve kavuşmaların mekânıydı. Seyahat kültürünün en önemli unsuruydu deniz yolculuğu. Temelinde yolcu ve yük taşımacılığının birlikte yapıldığı deniz yolu ulaşımı çevreci ve ekonomik bir ulaşım biçimidir. Karadeniz sahillerinde özellikle denizyolu yolcu taşımacılığının tekrar başlaması için bölge halkının ve özelinde de Trabzonluların üzerlerine düşeni yapmaları gerekiyor. Kenti, türkülerimizi, şarkılarımızı ve öykülerimizi, şiirlerimizi yeniden gemilere ve denize kavuşturmak umuduyla.
Trabzon kentinin kadim geçmişine sahip çıkmayalar, çıkamayanlar doğaldır ki kentin geleceğini de sağlıklı kuramıyorlar. Yaşadığımız kente yapılan bunca kötülük karşısında ses çıkaramayan bizler yaşadığımız bu kente neden sahip çıkmadığımızı önce kendimize sonra da birbirimize sormalıyız. Yazımı içinde gemiler ve limanlar olan bir türküyle bitiriyorum.
“Trabzon’un feneri
İki defa döneyi
Geldi Ordu vapuru
Limana mı gireyi
Trabzon limanında
Vapurlar dolaşıyı
Var akluma gelende
Yüreğim alişiyi”